Dr. Serap Altekin: Politik ve ekonomik krizler intiharı tetikliyor
En son İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi Sibel Ünli’nin sosyal medya hesabından “Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var” paylaşımında bulunarak yaşamına son vermesi, intiharların ekonomik krizle ilişkisini bir kez daha gündeme taşıdı.
Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Dr. Serap Altekin, intiharın basite indirgenmiş bir neden-sonuç ilişkisi ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgu olduğuna dikkat çekerken, ekonomik kriz gibi belirsizlik dönemlerinde intihar oranlarında artış gözlemlendiğini de doğruluyor: “Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir, dünyanın hemen her yerinde bu istatistiksel yan yanalık aynıdır.”
Aynı zamanda Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Kriz, Afet ve Travma Birimi Sorumlusu, Klinik Psikolog olan Serap Altekin, sorularımızı yantıladı.
Son dönemde çok sık intihar haberi almaya, okumaya başladık. Görünür hale geldiğinden mi yoksa artıyor mu? Veriler ne diyor?
Hem artıyor hem de daha görünür hale geliyor diyebiliriz aslında. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl 800 bin kişi intihar sonucu hayatını kaybediyor. Bunun en az 20 katı kadar insan ise ölümle sonuçlanmayan intihar girişimlerinde bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahmini hesaplamasına göre dünya genelinde her 40 saniyede bir kişi intihar sonucu hayatını kaybediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ise Türkiye’deki intihar vakaları 2000’lerin başlarında 2000’li rakamlarda seyrederken, 2013 yılından bu yana belirgin bir artış var; 3000’li rakamlarla ifade edilir bir yaygınlıkta. İntihar vakalarının en fazla görüldüğü şehir İstanbul; onu takip eden şehirler ise Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyükşehirler.
İnsanlar neden intihar eder?
İntihar, bir halk sağlığı sorunudur; basite indirgenmiş bir neden-sonuç ilişkisi ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgudur. İntiharı anlayabilmek ve değerlendirebilmek için; görünen ve görünmeyen, içsel ve dışsal, bireysel ve toplumsal, psikolojik, sosyolojik, politik ve ekonomik, akut ve kronik pek çok etkeni titizlikle dikkate almak ve değerlendirmek gerekir.
İntihar, çoğunlukla depresyonla yakından ilişkilidir. Depresyon, kişinin zorluklar karşısında dayanma gücünü azaltır, kırılganlığını artırır; yoğun bir iç sıkıntısı ile birlikte çeşitli kaygı ve korkuları tetikleyebilir. Kişinin, kendisiyle ve çevresiyle ilgili algıları, inançları ve düşünceleri umutsuzluk ve çaresizlik ekseninde çarpıklaşır ve katılaşır. Fark edilmemiş ve tedavi edilmemiş depresyon, zamanla kişinin psikolojik sağlamlığını, esnekliğini, dayanma ve uyumlanma kapasitesini azaltır; sosyal bağlarını zayıflatır. Çaresizlik ve umutsuzluk, yalnızlaşma ve yabancılaşma ile birleştiğinde intihar riski artmaya başlar. Ancak intihar olgusunu, salt psikolojinin perspektifinden açıklamak eksik ve yanlış olur. Zira, intihar sosyolojik, politik ve ekonomik boyutları da olan karmaşık bir meseledir.
"BELİRSİZLİK DÖNEMLERİ KAYGI VE ÇARESİZLİĞİ ARTIYOR"
Yakın zamanda İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli, “öğrenci kartında 1.40 lira kaldığını” belirterek intihar etti. Ekonomik krizin, artan geçim zorluğu ve yoksulluğun intiharlar üzerinde etkisi nedir?
Ekonomik kriz dönemleri ve böyle dönemlerin doğasının bir parçası olan belirsizilikler, insanlar için her zaman stres kaynağıdır. Toplumsal travmaların, politik ve ekonomik krizlerin beraberinde getirdiği belirsizlik ve tedirginlik ortamı, toplumun her kesiminde, insanların günlük hayattaki gerginliklerini, geleceğe dair endişelerini arttırır. Uykularda bozulma, kötü rüyalar ve kabuslar, gece diş gıcırdatma, iştahta belirgin düzeyde azalma ya da aşırı derecede artma, baş ağrısı, baş dönmesi, midede yanma ve bulantı, deri döküntüleri gibi somatik şikayetler strese bağlı olarak gözlenebilen en yaygın tepkileri arasındadır. Ayrıca ekonomik krizlerin ve belirsizliklerin yaşandığı böylesine zor dönemlerde sık gözlenen bu yoğun stres, insanların bağışıklık sistemini zayıflatarak dirençlerini düşürür ve fiziksel hastalıklara daha kolay yakalanmalarına ve hastalandıklarında ise daha zor atlatmalarına neden olur. İşini kaybetme, maaşını alamama, piyasadan alacaklarını tahsil edememe, borçlarını ve hatta faturalarını ödeyememe, işsizlik ve iş hayatında yaşanan problemler, bir yandan sosyal hayattan geri çekilmeye ve yalnızlaşmaya neden olurken, diğer yandan aile içi sorunları tetikleyebilir. İçinden çıkması zor bu kısırdöngü, insanların gittikçe daha karamsar, daha çaresiz ve umutsuz hissetmesine neden olabilir.
Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde intihar oranlarında bir artış gözlemlenir. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir, dünyanın hemen hemen her yerinde bu istatistiksel yan yanalık aynıdır.
Ekonomik zorluklar, geçim sıkıntıları, gelecek kaygısı zemininde ortaya çıkan çaresizlik, umutsuzluk, özgüven kaybı, sosyal izolasyon ve yalnızlaşma gibi pek çok faktör intihara ve intiharın ardındaki fark edilmemiş depresyona zemin hazırlayan unsurlardır. Fark edilmemiş ve tedavi edilmemiş depresyon, politik ve ekonomik krizler gibi zor dönemlerde, geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı ile tetiklendiğinde büyük bir risk unsuru haline gelebilir. Ekonomik krizlerin olduğu dönemlerde, kaygı, çaresizlik ve umutsuzluk arttıkça insanlar etraflıca düşünmeden ve yeterince muhakeme etmeden dürtüsel kararlar almaya daha eğilimli olabilir, bu da insanları hata yapma ve hatta maddi manevi zarar görme riskleri ile karşı karşıya bırakabilir. Dolandırıcılık mağduru insanların sayısının kriz dönemlerinde artmasının nedenlerinden biri de budur. Kumar oynamak, şans oyunları oynamak, para kazanmak için türlü yatırım araçlarına yönelmek bir yandan gelecek kaygısını gidermek için başvurulan şeyler olsa da bir yandan da başlı başına başka bir stres kaynağına dönüşür. Çünkü ciddi iniş ve çıkışlar, ani ve büyük kayıplara neden olabilir, bu da psikolojik sağlığı olduğu kadar insanların fiziksel sağlığını da olumsuz yönde etkileyebilecek bir stres kaynağıdır.
"ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR VE DESTEK GEREKLİ"
Geçtiğimiz aylarda siyanür kullanarak gerçekleştirilen toplu intiharların ardından siyanür satışına sınırlama getirildi. İntiharları engellemek, azaltmak için bu tür önlemler yeterli mi? Sizce neler yapılmalı?
Siyanür gibi tehlikeli kimyasallara erişimin düzenlenmesi ve kısıtlanması elbette önemli ve gerekli bir tedbir. İlaçlara erişimin düzenlenmesi ve bireysel silahlanmaya karşı mücadele de, intiharı önleme politikalarının önemli gündemleri ve mücadele hedefleri olmak zorunda. İlgili meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte intihar önleme programlarına yatırım yapmak devletin öncelikli sorumlulukları arasında olmalıdır.
Peki, bireysel olarak neler yapabiliriz, önerileriniz var mı?
Zorluklar karşısında zaman zaman stresli, kaygılı hissetmek, hatta zaman zaman karamsarlık ve umutsuzluk içine düşmek, varoluşsal sorgulamalar yaşamak elbette hayatın doğal parçalarından biri. Önemli olan hiç düşmemek değildir, zaten bu mümkün de değildir. Önemli olan düştüğümüzde nasıl kalkacağımızı bilmektir.
Stresle baş etme, problem çözme ve iletişim becerilerimize ne kadar yatırım yapabilirsek, o kadar koruyucu, önleyici ve destekleyici bir işlevi olur. Bize iyi gelen her şey, bizim güç ve yaşam kaynağımızdır; kimi için ailesi arkadaşları ve komşuları, kimi için hobileri, sanat ve spor, kimi için doğa bir kaynak olur. Kaynaklarımızı fark etmek, olabildiğince zaman ve alan açmak, sosyal destek sistemlerimizi harekete geçirmek ve birbirimizle daha fazla temas etmek yapılabilecek en değerli ve en destekleyici şeyler olabilir. Kişinin kendi kaynaklarıyla baş etmekte zorlandığı durumlarda ise profesyonel bir yardıma başvurması son derece faydalı olur. Zira, depresyon tedavi edilebilir bir durumdur.
İNTİHAR: ÖZ KIYIM
İntiharı kısaca nasıl tanımlarsınız?
‘İntihar’ kelimesi etimolojik kökenini, Arapça ‘nahr’ kelimesinden alır. Nahr; kişinin boğazını ya da göğsünü kesmesi anlamına gelir. İntihar anlamına gelen ‘suicide’kelimesi ise kökenini Latince’den alır; ‘sui’ kendi, ‘cadere’ öldürmek demektir. Önceleri felsefi bir çerçevede ele alınan intihar olgusu, Durkheim tarafından sosyolojik bir perspektifte de tanılanmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Klinik alanda ise intihar olgusu, Birinci Dünya Savaşı sonrasında tanımlanmıştır.
En bilinen anlamıyla intihar, öz kıyım demektir; yani kendini öldürmektir. Aslında psikoloji perspektifinden baktığımızda her tür kendine zarar verme veya hayatını sabote etme tutum ve davranışı sembolik olarak intihar davranışı kapsamında ele alınabilir: Sigara, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanmak, kontrolsüzce ilaç kullanmak, tehlikeli şekilde araba kullanmak, kontrolsüz cinsel ilişkiye girmek, bedensel bütünlüğüne ve sağlığına zarar verecek davranışlarda bulunmak, hayatına ve işlevselliğine zarar verecek dürtüsel kararlar almak...
"HABERLER SANSASYONAL, DRAMATİK, AJİTATİF VE ROMANTİK OLMAMALI"
İntihar haberlerinin medyada yer alış biçimi sıklıkla tartışma konusu oluyor. Haberlerin özendirici olduğu eleştirileriyle ilgili siz ne düşünüyorsunuz? İntiharı haberleştirirken nelere dikkat edilmeli?
Son örneklerde gördüğümüz gibi, intihar haberlerinde intiharın yöntemi, intihar notu, olay yeri görselleri gibi detaylara fazlaca yer verildiğinde, onu takip eden günlerde ve haftalarda benzer vakaların tetiklendiği, yöntemin taklit edildiği gözlenir. Bu dünyanın her yerinde istatistiksel olarak somut bir veridir. Bu nedenle intihar haberlerini verirken gerek insani ve vicdani değerlere gerekse teknik ve etik prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalmak önemli bir sorumluluk ve yükümlülüktür.
Her şeyden önce, intiharı medyada ve sosyal medyada haberleştirirken, flaş haber olarak vermemek gerekir. Sansasyonel bir hale getirmemek, dramatik ifadelerden kaçınmak, ajitasyon yaratacak dil, üslup ve görseller kullanmamak da önemli prensiplerdendir. İntihar notu, intihar videosu, olay yerine ait görüntü, intihar eden kişinin naaşı gibi görselleri kesinlikle paylaşmamak gerekir. Eğer görsel kullanma ihtiyacı varsa, intihar eden kişinin normal ve sağlıklı hayatından, sosyal ve mesleki hayatından fotoğraflar kullanmak doğru olur.
İntihar karmaşık bir olgudur; intihara zemin hazırlayan faktörler, riski artıran unsurlar, tetikleyici olabilecek etkenler gibi çok faktörlü bir meseledir. Bu nedenle haberde intiharı, basite indirgenmiş neden-sonuç ilişkileriyle sunmamak gerekir.
İntihar davranışını romantize etmek, intiharı bir cesaret, bir direniş, bir çözüm olarak lanse etmek, intihar eden kişiyi kahramanlaştırmak; intiharın nasıl planlandığı, nasıl, nerede, hangi araçlarla hangi yöntemle gerçekleştirildiği ile ilgili detaylı betimlemelere yer vermek intihar davranışının çarpık bir rol modeli teşkil etmesine ve benzer yöntemlerle intiharların artmasını tetikleyebilir.
Ayrıca, intiharın toplumsal boyutlarına, ekonomik ve politik bağlamlarına dikkat çekmek son derece önemlidir. Eğer sinyalleri erken fark edilirse, intiharın önlenebilir olduğunun altını çizmek, intihara ilişkin mitleri (yanlış inanışları) ve gerçekleri (doğru bilgileri ve bilimsel verileri) ortaya koymak gerekli ve faydalıdır. Depresyon, stres, anksiyete ve travma gibi insanın psikolojik sağlığını ve dengesini bozan, işlevselliğini sekteye uğratan deneyimlere dair uzman görüşlerine, yardım kanallarının neler olabileceğine, yardım ve destek kanallarına nasıl ulaşılabileceğine ilişkin bilgilendirmelere yer vermek çok önemlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.