Okul Sosyologluğuna Düşmanlık PDRyi Yüceltmez
PDR Mezunu arkadaşların sosyoloji ve felsefe grubu mezunlarına yönelik dozunu hayli aşan değerlendirmeler yapmalarını hayret içinde takip ediyorum. Sosyoloji bu bahsettiğim bir kesimin gözünde düşmanca tutumların odağı haline geldi. Sosyolojinin danışmanlık hizmetine tekabül eden her türlü faaliyetine yönelik bu düşmanca tavır pek masum değil. Bir noktadan sonra insaf sınırlarını aşan bu abartılı olumsuzlama biraz daha ilerleyerek "Mesleki Fetişizm" türü sentetik bir psikolojik hastalığa dönüşebilir.
Felsefe ve Sosyoloji mezunlarına yönelik bazı PDR mezunu arkadaşların takındığı bu olumsuz tavır biraz eskiye dayanıyor. Bazıları işi abartarak bu arkadaşlara saldırmak için sürekli malzeme toplama işine girişmişler. Son olarak Okul Sosyologluğu tartışmasıyla beraber bu tartışma tekrar gündeme geldi. Yine saldırı başladı. Ağır eleştiriler karşısında kendini savunmaya çalışan söz konusu bölüm mezunları, birkaç kişi dışında genelde sükuneti tercih ediyorlar. Eleştirilerin merkezinde şu var: "Sosyoloji mezunları psikolojik destek veremezler. Bu konuda formasyonları yeterli değildir. Terapotik ilişkide danışana zarar verirler vb"
Zaten sosyologların böyle bir iddiası yok. Rehber Öğretmenlik kadrosu altında sosyolog olarak çalışıyorlar. Yeterlilik kısmına gelince şu gerçeği göz önünde bulundurmak gerekiyor. Okullarda ki öğretmen ve idaricilerin önemli bir kısmının gözünde "Rehber Öğretmen odasında boş boş oturuyor" gibi bir algı varsa burada kast edilen herhalde sosyoloji mezunu olup Rehber Öğretmen olarak atananlar değil.
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz. Sosyoloji gibi değerli bir bilimi danışmanlık hizmetinin dışına itmek, "okul sosyologu" veya benzeri unvanlarla çalışmalarının önüne geçmek ne bizim görevimizdir ne de haddimizedir.
"Okul Sosyologu" en az PDR kadar değerli ve gereklidir. Birbirine benzer faaliyet alanları olabileceği gibi temelde farklı sınır ve çizgileri olacaktır. PDR mesleğini savunmak ve bu mesleğin daha iyi bir noktaya gelmesini sağlamak için daha güzel şeyler yapılabilir. Örneğin:
"Rehber Öğretmen odasında boş boş oturuyor" gibi bir algıyı ortadan kaldırmaya çalışabiliriz.
Mesleki egolarımızı şişirmek yerine normal ve sıradan bir meslek grubu olduğumuzu, o kadar abartılacak ne puanımızın ne de popülerliğimizin olduğunu bilmemiz gerekir.
Okullara atandıktan sonra ders başarısını arttırdığımızla ilgili bir veri yok elimizde. Yada okulda şiddeti minimize ettiğimizle ilgili bir araştırma bulgusuna da sahip değiliz. "Ne yapıyoruz?" sorusu cevap vermemiz gereken acil sorulardan biridir.
PDR mesleğinin lisans müfredatları sistemli olarak psikolojiden soyutlandığı halde aramızda buna karşı çıkan bu durumu bir problem olarak gören arkadaşlar pek olmadı. Gerçekten bölümümüze sahip çıkacaksak bizim açımızdan en önemli sorun müfredatın psikolojiden soyutlanmış olmasıdır.
Ayrıca vakıf üniversitelerinin düşük puanla diploma satışları da bir başka önemli risk. Bunları konuşmak bunları tartışmak daha yapıcı bir katkı sağlar. "Okul Psikologu" atansa bunu sorun olarak görmeyenler neden "Okul Sosyologu" gibi bir alana karşı çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Şunu da bilmekte yarar vardır: "Rehberlikle Servisi ile ilgili şikayetlerin merkezinde sosyoloji veya felsefe grubu mezunları yok. Bizzat PDR mezunlarının tutum ve davranışları şikayetlere konu olmaktadır. Bırakalım bu işleri herkes iyi şeyler yapmaya çalışsın. Bir meslek grubuna saldırarak şişkin egolarımızı obez yapmaktan başka bir sonuca ulaşamayız.
PDR bölümü gerek yapısal pozisyon gerekse işlevsel açıdan güçlü eleştirilerin odağı haline gelmiş durumdadır. Bu eleştiriler haklı bir zemin üzerinden yapıldığı için burada oluşan gergin birikintiyi bir başka bölüme saldırmak suretiyle boşaltmak yapıcı değildir. Bir PDR mezununun "Okul Sosyologu" kadrosunu desteklemesi gerekirken karşı çıkması mesleki husumeti pekiştirir.
Bu yazıda kullandığım dil birilerini fazlasıyla rahatsız edebilir. Yazıdaki dilin sert oluşunda en önemli faktör asıl meselelere yönelik duyarsızlığımızdır. PDR mesleği için gerçek anlamda risk oluşturan konularda sesimiz çıkmıyor. Yukarıda değindiğim gibi asıl sorun PDR bölümlerinde ki lisans müfredatının psikolojiden soyutlanmasıdır.
Alan dışı atamalar bu meslek için istihdam riski oluştursa da riskin niceliksel etkisi dardır. Önümüzdeki 10 yıl içinde özel üniversitelerin çoğu PDR bölümünü açıp mezun verecekler. Devlet üniversitelerinde de PDR bölümü açma iştahı tavan yapmış durumdadır. Bu gerçeği göz önünde bulundurduğumuzda PDR bölümünde atanmak 10 yıl sonra Fizik veya Tarih Öğretmenliği kadar zor olacaktır. Çünkü bu gerçek avazı çıktığı kadar bağıra bağıra bu durumu haykırıyor.
Mesleki Fetişizm Yayılıyor
Meslek fetişizminin son örneği de Türk Psikologlar Derneği tarafından ilan edildi. Dernek artık alan dışı mezunları Yüksek Lisans veya Doktora programlarını başarıyla tamamlamış olsalar bile psikolog olarak tanımayacağını ve sertifikasyon eğitimlerinde alan dışı mezunlara yer vermeyeceğini ilan etti. Bunu ilan edenler Piaget'in bir zoolog, Jung'un Antropolog ve Psikiyatr, Freud'un Noropatoloji uzmanı bir hekim olduğunu bilmeyerek veya kasıtlı olarak göz ardı etmişler. Ayrıca "Sağlık Mesleklerinin Yeniden Tanımlanması" yasasında alan dışı mezunların şartları yerine getirmesi durumunda "Klinik Psikolog" olmalarının önündeki engeller kaldırıldı. TPD'nin aldığı karar; Psikoloji biliminin teamüllerine ve yasalara aykırıdır. Bu aykırılık TPD'nin hamasi duygularla mesleki şövenizm yapmasından başka bir anlam taşımamaktadır. Ünvanları dernekler değil yasalar belirler.
Bir başka yazıda görüşmek dileği ile hoşçakalın.
https://twitter.com/marufbecene
@marufbecene
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.