Maganda Rektörler ve Despotizmin Sonuçları
Çıkarı tehlikede olan maganda birisi kendini tehdit altında hissettiğinde şu savaş stratejisini kullanır. Bağırıp çağırarak ‘ben güçlüyüm, kontrol bende’ demek ister. Karşı tarafta bağırıp çağırmaya başlarsa maganda kişi amacına ulaşmış olur..
Bugün bazı rektörlerimizin bu şekilde davranması gençlere kötü örnek oluyor. Bu bir kenara kimse zorba rektörlerimizin oyununa gelmiyor. Maganda kişiye verilecek en iyi cevap onu düşündürtmeye sevk etmektir. Bu vesileyle zorbalığın psikolojisini size özetlemeyi uygun gördüm.
Despotizm ve militarizm doğası gereği diyaloga kapalıdır. Var olmak için karşı tarafı yok etmeyi ve susturmayı amaçlar. Despotizmin birinci özelliği, despotizmin zorbalığın doktrin haline getirilmesi ve yöntem olarak benimsenmesidir. Tarihte bütün dünyada insanlığın insani tekamülünün ilk aşamalarında hem yöntem hem de değer olarak zorbacılık benimsenmişti.
Despotizmin diyalogu kesmesi sonucunda insanları yalan söylemeye ve iki yüzlü davranmaya itmesi en birinci özelliği olarak dikkat çeker. Çocuklarda var olan savunma yalanları baskıcılık devam ederse kişilik haline dönüşür. İletişime açık ortamlarda gücü elinde bulunduran doğru ve adil olma kaygısı taşıyorsa ve bu güveni veriyorsa insanlar yalan söylemek zorunda kalmazlar.
Despotizmin ikinci özelliği hukuksuzluğu teşvik eder. Emreden devleti hizmet eden devletten daha önce görür. Yöneticilerin keyfi davranışları ve adil olmayan tutumları “Devletin âli menfaati için hukuk rafa kaldırılabilir” gerekçesine dayanır. Adil olmayan yöneticiler kendi önceliklerini ve politik gündemlerini kurumun başarısından önce tutarlar. Kayrılanların ve dokunulmazların olduğu sistemler kast sistemleridir. Bazı mesleklerde kast sistemi görev esnasında gereklidir. Askerlikte subaylar, astsubaylar, erler ve siviller, hastanelerde doktorlar, hemşireler, yöneticiler gibi statü kategorileri dokunulmazlık ve kayrılmış getirmedikçe işleri kolaylaştırır. Ancak subaylar veya doktorlar görev dışı yaşamda statü kategorilerini devam ettirirlerse “de facto” sınırları belirler. Böylece güçlü olanın sosyal ihtiyaçları ön plana çıkar. Sosyal ve politik ihtiyaçlar güçlü olanın önceliklerini korumayı önemsediği için adil paylaşım bozulur. İtirazlara karşı baskıcılık daha da artar.
Despotizmin üçüncü sonucu kurum içi kavgayı artırmasıdır. İnsanları “de facto” sonucu kamplara ayrılır, yerel kahramanlar çıkar. Onun etrafında gruplaşmalar olur. Derin farklılıkları ifade yerel kahramanları dinamik bir gerilim oluştururlar. Dinamik gerilimi üst yönetici politik çıkarı için kullanabilir. Ama mağdur olanlar belli bir birikime ulaştığında kavga çıkar, kurumun çıkarı baltalanır.
Despotizmin dördüncü sonucu kaçınma tavrını artırmasıdır. Toplumun üretken olması için kaçınma tutumu yerine başarı peşinde koşma tavrını göstermesi gerekir. Kendisini güvende hisseden özgür bireyler düşünceyi geliştirirler ve keşiflerde bulunurlar. Kaçınma davranışındaki bireylerde savunma duygusu ön planda olduğu için entelektüel enerjilerini korunmaya yöneltmişlerdir.
Despotizmin beşinci sonucu “politik körlük” oluşturmasıdır. Bütünü göremezler ve tehdit algılamaları bozulur. Toplumun sırlarını kaygılarını okuyamazlar. Fildişi kalelerde yaşayan şişman, mutlu Romalılar bunun tipik bir örneğidir. Baskıcı devletlerde yıkım aşamasında önceki şaşalı dönemler aslında empatik olmayan yönetimleri gösterir.
Despotizmin altıncı sonucu sadakatin zayıflamasıdır. Üst yönetimin baskıcılığı yönetimlerde “havalecilik duygusu” uyandırır. Kafa yormayan fikir üretmeyen bireyler yöneticiler üzerinde yılgınlık, moralsizlik, amaçsızlık duyguları uyandırır. Yılgınlık sonucunda kurumsal sadakat ve bağlılık zayıflar. İnanacak bir şeyleri olmayan toplumlarda depresif bir çökkünlük ve yalnızlık yaşanır.
Despotizmin yedinci sonucu statükoculuğu beslemesidir. Çalışırken emekli gibi davranan yöneticileri biliriz. Bir zamanlar şirketi başarıya ulaştırmış yöneticiler yeni kan, yeni fikir ve yeni yeteneklere kapalı iseler yönetimin dümenine fazlasıyla sarılmayı tercih ederler. Böyle yaşlı baskıcıların eklemlerindeki romatizma beyindeki romatizma ile paralel gider.
Despotizmin sekizinci sonucu tekelciliği teşvik etmesidir. Yukarıdan öğretilen kutsallar tartışılmadığı için kendini yenilemeyen bireyler ortaya çıkar, farklı fikirlere ve yeni fikirlere kapısını kapayan kurumlar eskimeye başlarlar. Durmak yıkılmadan bir önceki aşama olduğu için tekelcilik gelişimi yavaşlatır. Yeni çevre şartlarına uymayan dinazorların akıbeti kendini yönetimde gösterir.
Despotizmin dokuzuncu sonucu “öğrenilmiş çaresizliği” beslemesidir. Öğrenilmiş çaresizlik bağımlılığı artırır. Bağımlılık kolaycılığa, kolaycılık tembelliğe, tembellik de geriliğe neden olur. Tek kişilik orkestralarda ekibiyle paylaşma ve ortak sorumluluk olmadığı için bir sonraki hareketi düşünmeyen ve tahmin etmeyen üyeler proaktif olamazlar. Reaktif üyelerle de iyi bir orkestra çıkmaz, gelişimi yavaşlamış orkestra yeni beste üretemez ve yeni yorum yapamaz.
Despotizmin onuncu sonucu mağduriyet hislerini yaşatmasıdır. Baskıcılık işbirliği duygusunu ve birlik ruhunu zayıflatır. Nemelazım diyen bireyler rahatından fedakarlık yapması gerektiğinde mağduriyet ve gücenme hislerini yaşarlar. Sağlıklı yöneticilikte ilerleme uğruna fedakarlık yapma gerektiğinde gücenme hissi yerine akıbet hissi ön plana çıkar ve paylaşılan bir duygu oluşur.
Despotizmin on birinci sonucu takım ruhuna zarar verir ve barışçıl rekabeti savaşcıl rekabete çevirir. Topluluk içi gruplaşmalar ve üst düzey pozisyon için yarışmalar bilgileri paylaşmayı ve sonuçları takip etmeyi engeller. Başarılı işbirliği ruhu olan bir takımda aynı amaç için benzer hareket tarzını benimsemiş farklı insanların yardımlaşması, bilgileri paylaşması, yapılanların sonuçları hakkında benzer kaygılarla takipçi olmaları hedeflenir. Ama baskıcılığın baskın olduğu yönetimlerde motivasyon ortak hedeflere değil bireysel hedeflere göre oluştuğu için dayanıklı ilişki sınırları geliştirilemez. Ortaya çıkan çalışma modeli iletişim halinde olması gereken kişilerde kutuplaşmaya neden olur. Kırık hatların oluşması iletişimi koparır, konuşmayan gruplar kurumsal enerjiyi tüketir.
Despotizmin on ikinci sonucu da “maskulen zehirlenme”dir. Maganda psikozu da denilebilir. Baskıcı kültürlerde saldırgan, rekabetçi, baskıcı, egemen tutumlar ödüllendirilir. Bu tutumlar erkeksi tutumlardır. İşbirliği, paylaşma, yardımlaşma gibi daha dişil değerler ihmal edilir. Erkeklerin hakim olduğu askeri kurumlar, endüstri birimlerinde bu durum için testosteron zehirlenmesi de denir. Cinsiyete dayalı kast sistemi sonucu yenilik ve üretkenlik bastırılır. Yerel kahramanlar ve savaşçılar takım ruhuna zarar verdikleri için aykırı fikirlerin ve zehirli düşüncelerin ve sapkın grupların oluşması sonucunu doğurur. Organizmanın bölünmesi ve yıkılması sonucuna sıklıkla rastlanır.
Despotizmin on üçüncü sonucu da işler ters gittiğinde sistemin suçlanması ve yıkılması sürecini tetiklemesidir. Baskıcılıkta yetkilerle birlikte sorumluluklar da kartelleşmiştir. Tekelleşmiş ortamlarda halinden memnun olmaya dayalı bir sistem vardır. Hata yapmamak doğru hareket etmekten daha önemli hale gelir. Doğrular için risk almayan bireyler pasif karşı çıkışlar ve tutumlar gösterir. Girişimde bulunma bunları destekleme kapasitesi zayıflamış topluluklar konfor ve refaha düşmüşlerdir. İşler yolunda gitmediğinde risk almak yerine sistemi suçlamak genel eğilim şeklindedir. Çoğunluğun memnun olmadığı bir sistemde dağılma sürecine girer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.