Kadına Yönelik Şiddetin Nedenleri - Röportaj
İstanbul Aile Araştırmaları Derneği (AİLEDER) Başkanı Fatih Kılıçarslan kadına yönelik şiddetle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Söz konusu söyleşinin ayrıntıları şöyle:
Kadına Yönelik Şiddet Toplumsal Sorun
Yılda 2000 boşanma başvurularının yapıldığı İstanbulda boşanma başvurularının nedenin
%85 şiddet, Kadına Cinayetleri Durduracağız Platformunun 2012 ye ait yayınladığı rapora göre ilk altı ayda 92 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Rapora göre öldürülen kadınların 29u boşanma, ayrılma, reddetme ve kıskançlık gibi sebeplerle öldürülürken 11i işsizlik ve krizin tetiklemesiyle 8i intihar veya intihar süsü verilerek 6sı çocuğunu veya başka bir kadını korumak istediği için 3ü aile meclisi kararıyla 2si cinsiyet kimliği, 22si tecavüz sonrası öldürüldü. 2012 eylül ayı itibariyle fiziksel ve duygusal şiddete uğrayan 5 bin 9 kadın İstanbul Barosu kadın hakları merkezine başvurdu.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC), ILO, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi ve Dünya Sağlık Örgütü verilerinden derlediği ''Kadına Karşı Şiddetin Gerçekleri Raporu''na göre, dünyada her üç kadından birinin, yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel ya da cinsel saldırıya maruz kaldığı tahmin ediliyor. Raporda, dünyada 4,5 milyon insanın seks kölesi olarak sömürüldüğü ve bunun yüzde 98'nin ise kadın olduğu belirtiliyor. Peru'da kadınlardın yüzde 24'ü, Tanzanya'da yüzde 28'i fuhşa zorlandığına da dikkat çekiliyor. Avustralya, Kanada, İsrail, Güney Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri'nde cinayet sonucu hayatını kaybeden kadınların yüzde 55'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürüldüğü ifade ediliyor. Asya'da 60 milyon kadının, zorla fuhuş yaptırılmak için yaşadıkları yerlerden başka bölgelere götürüldüğü belirtiliyor.
Aileder Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Kılıçarslan ile Röportaj
Erkeklerin eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet kullanmalarının nedeni nedir?
Kadına yönelik şiddet temel düzeyde insan hakları sorunudur. Çocukluk döneminde sürekli şiddet görerek yetişen birey, şiddeti normalize ederek, içselleştirir ve iletişim yöntemi olarak kullanır. Şiddet uygulayan erkek; otoritesini mutlaklaştırarak, eşi ve çocuklarının kendisine itaatle yükümlü öteki bireyler olarak görür. Kendini merkeze alarak diğerlerini ötekileştirir ve dışlar.
Eğer erkek, gücü yitirme kaygısı bir değişle "erkeklik fobisi" psikolojisi içersindeyse, otoritesinin zafiyete uğratılması neticesinde gücünü koruma ve gösterme davranışı olarak şiddet gösterir. İletişim açık, karşılıklı etkileşim ve güven duygusu yerine kadın üzerinde kontrol ve denetim kurarak yapılanır. Bu eğilim kadın üzerinde baskıyı arttırır.
Erkekler şiddeti bir iletişim biçimi olarak mı görüyor?
Aşırı müdahale edici otoriter, baskıcı ve koruyucu aile yapısı içinde yetişenerkek, davranışlarını çocukluk döneminde aile içi iletişim döngüsüne uygun olarak yetişkinlikte sürdürür. Gelişim döneminde rol modeli ebeveynlerinin şiddet içersindeki davranış kalıplarını gözlemleyerek içselleştirmesi ve taklit yoluyla öğrenmesiyle şiddet gösterir. Şiddeti iletişim yöntemi haline getirir. Sağlıksız iletişim kültürünün dışavurumu şiddettir. Bilinç dışı davranış olarak sergiler. Eşine nasıl zarar verdiğinin farkında bile değildir.
Çoğunluğu müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Kadına karşı şiddet konuşulurken kimi zaman bunun dinin bir emri ve gereği olduğunu iddia edenler oluyor. Dinin böyle bir hükmü var mı? Bu algının düzeltilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?
Maalesef din bilimi uzmanı olmadığım için dinin hükümüyle ilgili açıkla yapmam istemiyorum. Ancak böyle bir algının psikososyal nedenleri hakkında açıklama yapabilirim. Kültür, yaşam biçimi ve insanlığın tarihsel gelişimi birey ve toplumların dinin hükümleri anlama, yorum ve uygulamalarını etkiler veya yön verir. Şiddet tutumunu dini referanslardan yola çıkarak açıklamak yerine örf, adet ve geleneklerde aramak gerekir diye düşünüyorum. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz, dinlerin içinde yaşadığımız bu coğrafyada doğuşunun bile bir anlamı olmalı, ayrıca coğrafyamızın toplumların çıkar merkezi olması yüzyıllardır devam eden savaşlara neden olmuştur. Sürekli savaş ortamında travmaya maruz kalan bireyler şiddet nomalize etmiş ve iletişim biçimi olarak benimsemiştir.
Bu algının düzeltilmesi için kendimize dönmeli, gerçeklerle yüzleşmeli ve yeniden hayatı anlayabilecek tefekkür ve düşünce kültürü geliştirebilmemize bağlıdır. İnsan düşünen varlıktır. Hayatına nefs ve arzularıyla yön vermez, kitaba yönelerek, Allahın adıyla okuyarak bilgiden, bilgeliğe doğru bir yolculuk içersinde hayatına anlam ve değer katar.
Aile içi şiddet olaylarına çözüm arayışları devam ediyor. Ancak hiçbir tedbir bireyin kendi öfkesini kontrolü kadar etkili olamaz. Bu açıdan erkeklerin şiddeti bir iletişim dili olarak görmesinin önüne geçmek için neler yapılmalı?
Hayatın içersinde farklılıklarımıza saygı göstermek, anlamaya çalışmak farklılığı tehdit olarak algılamak yerine yaşamımızı zenginleştireceğine olan güven ve inanç ile aile içi ilişki sistemimizi oluşturmalıyız. Erkek, kadını tanımlamak yerine onu tanımaya çalışmalıdır. Önce dinlemeli, sonra anlama çabası içinde olmalı. Farklılıklarımıza hassasiyet geliştirmeli, birbirimizin sesini işitmeli ve doğru anlama çabası içinde olmalıyız. Birbirimiz anlamak için gösterdiğimiz çaba ile ancak güvenli bağlar kurabilir. Şiddeti yerine sevgiyi ve saygıyı iletişim yöntemi olarak kullanabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.