Gençlik Kültürü ve Siyasal Muhalefet ROPÖRTAJ
Anadolu Gençlik Dergisinden Hamdi Yılmaz Sosyolog Nazife Şişman'la Gençlik kültürü ve siyasal muhalefet hakkında konuştu... Nazife Şiman'a göre "Gençlik kültürü artık siyasal muhalefetten beslenmiyor" Dergide yer alan ropörtajın ayrıntıları şöyle:
Hamdi Yılmaz / [email protected]
Ülkemizin çeşitli açılardan daimî gündemi olan gençleri, nüfus oranındaki yerleriyle ve ekonomiye olan katkılarıyla değil daha az konu edildikleri bir açıdan; sosyal ve kültürel açıdan sosyolog Nazife Şişman ile konuştuk. 60lı yılların siyasî muhalefetten beslenen gençliği artık tüketim kültürünün elinde diyen Nazife Şişman, bir sosyolog gözüyle bakıyor ve sorunu gençlerde görmüyor.
Gençliğin sosyal gidişatı sizce nereye? Doğulu ve batılı değerlerin çatışması altında bulunan gençlik doğru istikamette ilerlemeyi nasıl başarabilir? Gençliğin imkânları ve mesuliyetleri hakkında, ne düşünüyorsunuz?
Gençliğin gidişatını toplumun genel gidişatından ayrı değerlendirmek pek doğru olmaz. Toplumun yetişkin denilen kısmı çatışmadan uzak, çok ideal bir terkip tutturmuş da sadece gençler doğu-batı değerlerinin çatışmasından muzdarip ne yapacağını bilemez bir durum sergiliyor diyemeyiz. Son bir kaç yüzyıldır yaşadığımız hesaplaşmaları, kimlik ve varlık mücadelelerini bütün bir toplum olarak tecrübe ediyoruz. Tabii ki gençlerin bu sorunları tecrübe edişi biraz daha sancılı olabiliyor.
Neden? Çünkü gençlik dediğimiz kesim, zaten kendinden menkul sorunların yoğunlaştığı bir yaşam kesiti olarak örgütlenmiş durumda. Aslında mesele bizatihi gençlik diye uzun bir yaş döneminin ortaya çıkışı ile alakalı. Bunu anlamadan "gençlik sorunları" denilen hususu anlamamız mümkün olmaz.
Peter Berger, gençliğin buharlı makine ile aynı dönemde icat edildiğini söyler. Buharlı makinenin baş mimarı Watttır. James Watt, buharlı gemilerle ve trenlerle modern insanın uzaklık yakınlık algısını değiştiren, böylece dünya algısını da değiştiren icadını yaptığında, takvimler 1765i gösteriyordu. Gençliğin (ve çocukluğun) icadında baş rolü oynayan kimse ise Rousseaudur. Jean Jack Rousseau 1762 yılında çocuk eğitiminin temel ilkelerini dile getirdiği "Emile" adlı kitabı yazdığında, modern çocukluk telakkisinin temellerini atar. Yani gençlik denilen uzun yaş dönemi modern toplumun bir özelliği.
Yani gençlik modern döneme özgü bir tanımlama mı? Daha önceleri böyle bir yaş kesimi yok muydu?
Çocuklukla yetişkinlik arasında böyle uzun ve derin bir yarık açmak Modern Batı toplumuna özgü bir durum mudur? diye de sorabiliriz bu soruyu. Aslında her kültürün çocukluktan yetişkinliğe geçişi algılayışı ve örgütleyişi farklı özellikler gösterir. Mesela Türk kültüründe çocuğun hanlık, beylik gibi yetişkinliğe dair sıfatları alabilmesi, evlenmek gibi yetişkin bir insanın kurduğu ilişkileri kurabilmesi için atlaması gereken bir süreçtir gençlik. Ve bu geçiş, isim alma töreniyle belirlenir. Ama gençliğin bugün anlaşıldığı şekliyle ayrı bir toplumsal kesim halini alışı, sanayi toplumu ve ulus devletlerin ortaya çıkışıyla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir.
Bundan bilemediniz yüz sene önce iki üç senelik bir zaman süresi ile sınırlı olan gençlik safhası, günümüzde çoğu birey için on hatta on beş seneye kadar uzayabilmektedir. Yani gençlik, modern dönemde ortaya çıkmış yeni bir toplumsal kesimdir. Demografik olarak 15-24 yaşları olarak tanımlanan bazen otuzlu yaşlara kadar uzayan bir yaş dönemidir bu.
Sizin gençliğin icadı dediğiniz hususun, sanayileşmeyle nasıl bir irtibatı var?
Sanayileşme, profesyonelleşmeyi beraberinde getirmiştir. Bu da eğitim süresinin uzaması anlamına gelir. İşte gençliğin tanımını ve muhtevasını değiştiren en önemli etkenlerden biridir, eğitim süresinin hızla uzaması. Dickensin romanlarından hatırlanacağı üzere çocuklar ve gençler, sanayi devriminin ilk dönemlerinde çok kötü koşullarda çalışırlar. Fakat sonradan gençlik, çocuklukla beraber ihtimam gösterilmesi gereken bir dönem olarak belirlenir. Bu nedenle çocukların belli bir yaşa kadar üretim faaliyetlerinde yer alması kanunla yasaklanır. Diğer taraftan, bir işe girebilmeleri, üretime katılabilmeleri için eski dönemlerle karşılaştırıldığında çok uzun bir eğitim sürecinden geçmeleri gerekir gençlerin.
Günümüz eğitim sisteminin öğretimden uzak olan politikasının sebep olduğu sorunlar ve bu sorunların gençler üzerindeki etkisi nelerdir?
Gençlik derken hangi kesimleri kastettiğimiz pek belirgin değil aslında. Bir uçta ergenliği belirsiz bir şekilde uzatan üst sınıfın çocukları olan uzatmalı öğrenciler var. Ailelerinin, toplumun ve devletin destek ve burslarıyla üretime katılmadan yıllarca okula giden, özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeyi kurmakta zorlanan ve demografik açıdan yetişkin sayılabilecek ergenler. Diğer uçta ise ergenlik gibi bir lükse sahip olmayan, çocukluktan itibaren çalışan alt gelir gruplarının, işsizlerin çocukları var. Birinciler öğrenciliklerini uzatmalı olarak yaşıyorlar, defalarca girilen ÖSS sınavları, göstermelik lisans üstü çalışmaları, askerliği, işi ve evliliği erteleme neredeyse otuzlu yaşlara kadar varabiliyor. Okul, genci gerçek dünyadan soyutlayan, testlerin, sınavların, karnelerin dünyasına hapseden ve hayatı erteleyen bir işlev görüyor. Halbuki işçi sınıfından bir çocuk, okuldan erken ayrılmak ve iş hayatına atılmak zorunda. Çünkü hayatını sürdürebilmek için mümkün olan en kısa zamanda yetişkinliğe adım atması gerekiyor. Lise ya da üniversiteye giden gençlerin ergenlik bunalımları var. Halbuki aynı yaşlarda birden bire çocukluktan yetişkinliğe atlayıveren, tamirhanede, sanayide, sokakta çalışan gençlerin böyle lüks sorunlarla tanınma şansı yok.
Size göre gençliğin politikleşmesi mi, yoksa apolitikleşmesi mi bir sorundur? Her dönemin siyasi sermayesi olarak görülen gençlik kendini nasıl ve nerede ifade etmelidir?
Gençlik özellikle 60lardan itibaren bir karşı kültür hareketi olarak örgütlenmişti. Çiçek çocukları, hippi kültürü gibi özgürlük hareketleri, modern toplum eleştirisini hedefleyen ama aynı zamanda yapısı gereği, gerilimi boşaltan bir havalandırma deliği olmanın ötesine geçemeyen gençlik hareketleriydi. Nitekim 68 hareketinin militanları, bugün dünyayı yönetiyor. Eski ABD başkanı Bill Clinton ve eşi, şimdiki başkan adayı Hillary Clinton, 68 sol hareketin içinden isimlerdi. Gordon Browndan önceki İngiltere başbakanı Tony Blair de bu hareketin içinde şekillendirmişti siyasi görüşlerini. Ama İngiltere, Irakı işgal eden koalisyon güçleri arasına onun başbakanlığı döneminde dahil oldu. Türkiyede ise Hatırla Sevgili dizisinde nostaljik ve taraflı bir vurguyla izlediğimiz solcu gençler, 90lı yılların en iyi reklam yazarları olarak eleştirdikleri kapitalist sistemle işbirliği yaptılar. Günümüzde gençlik kültürü artık siyasal muhalefetten beslenmiyor. Daha ziyade tüketim süreçleri tarafından belirlenen bir konum kazandı. Tüketim toplumu gençlik ve güzellik vurgusu ile tüketim üzerinden bir kimlik sunuyor gençlere. Bu da eğitimle alakalı alandaki ikiliğe benzer bir ikilik ortaya çıkarıyor. Bir tarafta hayatını erteleyen ve tüketerek varolan sorumsuz gençler, diğer tarafta tüketime güç yetiremediği için olumsuz duyguları beslenen, hınç dolu gençler. Hayatın ertelendiği, özgürlük vurgusunun hakim olduğu ama sorumlulukların ertelendiği bir dönem olması gençliği başlı başına sorunlu bir alan olarak görmemize neden oluyor. Bu dönemin gerilimli bir dönem oluşunu şöyle açıklayabiliriz belki: Bir tarafta özgürlük vurgusu yapılıyor, diğer taraftan ekonomik olarak aileye bağımlı olunan bir dönem; bir taraftan her şeyi yapabilecek iktidar ve kudrette olunan, diğer taraftan bu iradenin devreye girmesini sağlayacak sorumluluktan azade olunan bir dönem bu. Bütün gerilimlerin arka planında bu hayatın ertelenmesi ve sadece tüketim üzerinden bir kimlik kurulması yer alıyor.
Son olarak bütün söylediklerinizin hülasası olacak bir cümleniz var mı?
Aslında asıl problem gençlere özgü olmaktan ziyade, bütün toplum olarak artık ortak ideallerden yola çıkamamamız. Eğer genel toplum olarak erdemi, insanlığı, adaleti kaim kılmak üzere ortak bir tavır belirleyecek yolları arama gayreti içinde olsak, bu konuda en önde olanlar yine gençler olacaklardır. Bu sebeple ne olacak gençlerin hali? sorusunu, daha ziyade kendimize yönelik bir muhasebeye dönüştürmemiz gerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.