Fatih Kılıçarslan İle Çift Terapileri Üzerine Söyleşi
Sosyal Hizmet Uzmanı Fatih Kılıçarslan ile Çift Terapileri Üzerine Röportaj
Çift terapisti olma yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz? Nasıl karar verdiniz? Nasıl eğitimler aldınız?
Tabi ki ben sosyal hizmet uzmanıyım. Çalıştığım kurumda, hastanede, görev aldığım kliniklerde hastaların aileleri önemli bir boyut. Yani hasta her ne şekilde olursa olsun bir aile içerisinde yaşıyor. Hem hastalığında psikiyatrik rahatsızlığında aile hem de tedavisinde aile bizim tedavi çalışmamızın önemli odaklarından birisi. Terapiye yönelmem tabi ki eğitimlerle oldu. Bir İngiliz sosyal çalışmacı ile başladım çift ve aile terapisi. İsim vereyim mi?
Verebilirsiniz tabi ki
Stephen Bray ve İrem Bray ile başladım. Eğitimcimin sosyal çalışmacı olması; eşi uzman psikologtu. İngiltere’de aile terapisi masterını yapmış. Onlarla ben 4 yıl kadar çift aile terapi modeli ile aile rehberliği eğitimi altında, aile rehberliği eğitimiydi, bir eğitim aldım uzun yıllar. Daha sonra bir Alman uzman psikolog Kurt Heilbroon ile devam ettim, halen daha süpervizyonlarım devam ediyor. Ara ara eğitimlere katılıyorum yani sebep çalıştığım kurumda, hastanede Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde çalıştığım hastaların aileleri hastaların çevresi önemli bir hizmet alanını oluşturuyor. Eğitimde benim bu alanda gelişmeme bir fırsat, imkan oluşturdu ve bugün de sürdürüyorum.
Ve benim anladığım kadarıyla ya çocuktan aileye daha sonra çifte geçiş, ya da bireyselden çift ile çalışmaya geçiş oluyor. Siz de sanırım aile ile çalışırken çiftlerle çalışmaya başlamışsınız.
Çalıştığım kliniklerde aileyle ilgili yaşanılan güçlükler, zorluklar, hastaların aileye teslimdeki zorluklar; ya da ben madde bağımlılığı alanında çalıştım çocuk ve ergen madde bağımlılığı mutlaka çocuğun madde bağımlılığında aile, eşler arası ilişkiler, çocuğun yetiştirilmesinde anne baba tutumları çocuğun madde kullanımında bir faktör. Dolayısıyla tedavide de bir faktör. Bu eğitimle paralel ÇEMATEM kliniğinde uygulama da yapmam, ailelere yönelik çalışmalar yapmam özellikle terapi uygulamaları, aile terapi uygulamaları benim bu alandaki gelişimimi olumlu yönde motive etti ve uzun yıllar aile terapileri, çift terapileri, özellikle çocuk-ergen ruh sağlığı sorunlarında aileye yönelik terapötik çalışmalar bugüne kadar meslek hayatımı sürdürebilmemde bir faktör oluşturdu.
Evet kesinlikle, peki çiftlerle çalışırken yani çiftlerle çalışmayı baz aldığınızda hiç çekincelerini var mıydı?
Şöyle, çiftler tabi çekinceler şöyle. Yani ilk başlangıçta meslekte anne ve babayla çalışmak, çiftle çalışmak kolay bir şey değil. Mesleğimizin ilk yıllarında. Yani çünkü yetişkinlerle çalışıyorsunuz, çocuk odaklı sorunla da ilgili ya da terapötik süreç çocuk odaklı sorundan kendi aralarındaki ilişki sorununa doğru evriliyor terapötik süreç. Bunları ifade edebilmeleri, bunları bu çatışmaları ortaya koyabilmeleri ve sizin burada bir şekilde danışmanlık yapmanız, o terapötik sürece yön vermeniz hem terapi esnasında hem de terapi sonlanırken açıkçası zorlanıyorsunuz. Yani mesleki tecrübeniz kendi kişisel gelişiminiz bu çiftlerle ilişkiyi yönetebilme beceriniz sizin mesleki gelişiminizle ilgili bir şey. Yani uzmanlık öyle açıkça söylemek gerekirse diplomayla verilmiyor. Uzmanlık sahada pişerek, olgunlaşarak, gelişerek bunu kendi eğitimlerimde de gözlemledim. Aslında sizi terapist yapan diplomalar değil; sizi terapist yapan çalıştığınız çiftler ya da aileler. Siz onlara faydalı oldukça yararlı oldukça o ilişki içerisinde siz geliştikçe, aldığınız eğitimler yerini buluyor, anlamını buluyor, karşılığını buluyor. Dolayısıyla ben de bu süreçleri 2000li yıllardan itibaren adım adım yaşadım ve halen de birçok şeyi, yeni şeyleri öğrenebiliyoruz, bize aileler öğretiyor ya da çiftler öğretiyor. Ben daha çok yıllar içerisinde çiftlerle çalıştım; danışmanlık anlamında, yıllar içerisinde eğitime yöneldim. Şu an 5 yıldır aile danışmanlığı eğitimleri veriyorum ağırlıklı, aile danışmanlığı programlarında. Dolayısıyla eğitimci olarak da zorlanmak mesleki tecrübemizi daha farklı bir boyuta taşıdı. Bu da açıkçası kendi adıma sevindirici bir gelişme. Çünkü profesyonellerin gelişmesinde de rol alıyorsunuz tecrübenize bağlı olarak. Beni mesleki anlamda daha pişirdi, geliştirdi, olgunlaştırdı.
Yani aslında bahsettiğiniz şey, çift terapisti olmanın, çift terapisi alanında yıllar geçtikçe deneyimin kattığı mesleki gelişime ek olarak bir de eğitim vermeye başladığınızda daha da profesyonelleşiliyor.
Ben bir burada saptama yapacağım. Benim kendi aldığım eğitimler, mesleki deneyimlerim aslında çift terapisi değil, aile terapisi sisteminde ya da aile içi ilişki sorunlarından, sistemik bakıştan bağımsız görmüyorum. Yani çift terapisi spesifik olarak aile terapisinden bağımsız ya da diyelim bir çift kendi ilişki sorunuyla geldiğinde çocuğuyla ilişkisinden bağımsız değil. Yani böyle çift terapisini genel anlamda ya da bir bireyin problemi, bir bireyin sorunu, yani kadının sorunu ya da erkeğin sorunu çiftten ya da aile terapisinden bağımsız değil. Yani ben böyle spesifik bir çift terapisi gibi, çift terapisti gibi kendimi tanımlamayı doğru bulmuyorum; ben bir aile terapistiyim. Ben çiftin sorununa bir sistem sorunu olarak bakıyorum yani bu hatta kendi kuşakları bir önceki kuşağın sorunundan bağımsız değil, dolayısıyla böyle piyasada üzülerek terapilerin piyasalaşmasından rahatsızım. Bu konuda Türkiye’de çok etik ya da Batı’daki ekollere, Batı’daki eğitimlere paralel değil; biraz daha uzmanların bu tür kavramları piyasada kullanıyorlar. Yersiz, temelsiz ve köksüz kullanıyorlar anlatabiliyor muyum? Ben, benim eğitim aldığım hocalarım yurt dışı kaynaklı ve yurt dışı terapi kültürlerinden, ekollerinden gelen hocalar. Elbette ki Türkiye’de çok fazla ekollerden, kaynaklardan, Amerika’dan, İngiltere’den, Almanya’dan beslenen birçok terapist var. Terapi ekolleri var; ama biz temelde hepsi aslında aile terapisti ekollerinden, aile terapisi eğitimlerinden geliyorlar. Spesifik olarak çift terapisti, hani çiftlerle çalışmak ayrı bir şey ama; ben çiftlerle çalışırken sözün özü aile terapisi ekolüyle çalışıyorum. Dolayısıyla ben çift terapistinden ziyade aile terapisti olarak kendimi konumlandırıyorum. Özellikle bunu söyleme ihtiyacı duydum.
Aslında çok güzel bir noktaya değindiniz. Şunun ayırımına varıyor olmak: Batı’dan gelen bir terapi eğitimleri var bir de bu araştırmayla birlikte ulaşmaya çalıştığımız bir şey de Türkiye’de çiftlerle çalışma deneyiminin nasıl olduğuna bakmak.
Çift sorunu da olsa bu aslında sistem olarak çocuğundan bağımsız değil. Yani bir çiftin sorunu mutlaka çocuğu etkiliyor, çocukla ilişkisini etkiliyor. Bir çiftin sorunu mutlaka geniş aile sisteminde yaşanan etkileşimlerin ya da mesela kayınvalide- gelin çatışmasını, dolayısıyla bizim mutlaka spesifik çiftle çalışsak dahi bir sistemik bakış açısıyla bu sorunları ele almak, çocukla da çalışabiliyor olmak. Yani çiftle başladığınız sorunlara mutlaka o terapiye çocuğu da dahil edebilmek yani anlatabiliyor muyum? (S.O.: Tabi). Ya da kayınvalide ve gelini de dahil edebilmek. Gerekirse terapide yer alabilirler, davet ettiğimizde gelebilirler, yer alabilirler. Ya da kayınvalide-gelin çatışmasını ele almamız gerekiyor. Yani böyle spesifik alt odaklı, odaklanmış yaklaşımlar bir süre sonra bu bütünü görmemizi, bu bütünden bakışımızı olumsuz etkileyebiliyor. Ve bir piyasa ilişkisi içerisinde o çiftler getiriliyor, getiriliyor sürekli. Velilere para kazanmaya devam ediyor ama sorunun sebeplerine, sorunun nedenlerine doğru teşhis konulamadığı için, doğru çözümler de üretilemiyor. Yani biz biraz burada disiplinler arası ilişkileri iyi yönetebilmemiz ve sorunu bir bütün içerisinde mutlaka ele alabilmemiz gerekir. Ben burada eleştirel bir yaklaşım getiriyorum. Sen çiftle çalışıyorsun ama; senin sorunun kayınvalideyle iliş- geniş aile sistemi ile ilişkili, hatta geniş aile sistemi ile ilgili. Hatta kuşaklar boyu aktarılan bir sorun. Mutlaka burada farklı ekollerle, ya da farklı yaklaşımlarla da bir geçiş sağlaman gerekiyor anlatabiliyor muyum? Yani tek bir ekolle ya da tek bir yaklaşımla bir ailenin ya da bir çiftin sorununu çözmek mümkün değil. Burada disipliner yaklaşımlar, hatta burada Türkiye’de terapi klinikleri yok. Türkiye’de çoklu disipliner yaklaşım yok anlatabiliyor muyum? Yani Türkiye’de aslında yapısal terapi ile ilgili, özellikle aile terapisi ile ilgili, çift terapisi ile ilgili yapısal sorunlar da var. Burada sosyal hizmet uzmanı yok, burada psikolog yok, anlatabiliyor muyum? Adam diyor ben diyor eğitim aldım, terapi eğitimi aldım diyor, sertifikasını gösteriyor; ama senin mutlaka ya da psikiyatristle ilişki kurman lazım. Yani orada kadında eğer depresyon varsa, sen onu tedavi etmeden, onunla çift terapisi götürmen, devam etmen faydalı değil mutlaka bir psikiyatristle konsulte etmen lazım, anlatabiliyor muyum? Ben Almanya’daki sistemi çok iyi biliyorum. Sadece psikiyatriste değil sosyal hizmet uzmanına da ihtiyaç var. Sadece sosyal hizmet uzmanına değil; sosyal destek kurumlarına ihtiyaç var, ekonomik destek. Yani bir sorunun çok değişik parametreleri var, çok değişik bağlamları var. Ve siz bunu bırakın uzmanlık, kurumlarla ilişki içerisinde o sorunu yönetebilirsiniz. Danışanınıza destek olabilirsiniz. Türkiye’de bu sistem, kurumlar oluşmuş değil. Dolayısıyla herkes kendine bir etiket üzerinden bir rol tanımlaması içerisinde. Ben çift terapistiyim diyor. Sen çift terapisti falan değilsin. Çifte terapi, terapötik çalışmanın çok değişik bağlamları var, kurumları var, multidisipliner ekip çalışması var. Önce senin bu sistemi kurman lazım. Yani Türkiye’de sen master yaptığın için bunu özellikle biraz açarak bir eleştirel yaklaşım. Türkiye’de bunun kurumlar oluşmuş değil. Şöyle söyleyeyim ben bak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklarında çalışıyorum. Bakırköy üzerinden ruh sağlığı problemleri çözülemez. Bakırköy dışında bizim mutlaka hastalarımızla ilgili farklı kurumlarla iş birliği içerisinde olmamız gerekiyor. Mesela kadın eğer istismar mağduru ise, eşinin şiddeti mağduru ise; o kadına şiddet mağduru kadına, senin sosyal destek, işte sığınma evine sevk etmen gerekiyor. Sen bir çift alıyorsun ve uzun yıllar o kadın kocası tarafından şiddete maruz kalıyor. Senin peki o kadına terapötik anlamda yardım etmen mümkün mü? Değil; çünkü o kadının güvenlikli bir yaşam, adamla yaşadığı süreç risk altında, o zaman senin o kadını bir sosyal hizmet kurumuna sevk etmen gerekiyor, o kurumun desteğini alman gerekiyor o terapiyi sürdürebilmen için.
Sizin dediğiniz şey çok önemli burada, sistemik açıdan bakıyorsak bütün sistemde değerlendirmek gerekiyor
Kesinlikle sorun böyle çözülebilir. Sen bir terapiyle bir bireyin, eğer bir bireyin ilişkilerinde ekonomik sorunları varsa, ekonomik sorunlarını ele almazsan ve burada ben o ekonomik sorunlarının çözümündeki kurumlarla ilişki içerisinde olmazsam, çözemezsin. Eğer sen bir kadın işte sınır sorunları var. Kocası ihmal ediyor, istismar ediyor. Fiziksel istismar yok belki sözel istismar var. Eğer sen o kadının istismar karşısında kocasını durdurabilecek kişilik gelişimi, beceri donanımına sahip olamazsan,
Güçlendirici çalışmalar
Evet, ciddi anlamda şiddete maruz kaldıysa, güvenlik önemlerini alabilecek beceriye sahip olmazsa; emniyet, sosyal hizmetlerle. Dolayısıyla bizim terapötik yardımı, terapötik desteğimizi, çift terapisini aslında spesifik çiftle bir odada görüşme tarzında değil bir sistem ilişkisi içerisinde, bütün boyutlarıyla ele almak ve burada da kurumlarla, farklı disiplinlerle ilişki içerisinde o kişiye yardım edebilecek bir mekanizmayı kurmak çok önemli. Türkiye’nin temel problemi bu. Mantar gibi çift terapisi eğitimleri var. İşte üniversitede uzmanlık eğitimleri veriyor; ama sistem modeli, Türkiye’de sistem var mı? Bir model var mı? Buna uygun kurumlar var mı yeni kurumlar, yeni uygulamalar var mı? Bu kurumlar arasında da ya da disiplinler arasında bir ilişki ağı var mı iş birliği var mı yok? Benim muayenehaneme gelsin ya da benim danışmanlık merkezime gelsin ben oradan para kazanayım diye bir sistem var. Şimdi bu açıkçası Türkiye’de çok ciddi etik, mesleki ve aslında kimlik sorununu ya da mesleklerle ilgili kimlik sorununu da beraberinde getiriyor, uygulama sorununu da beraberinde getiriyor. Yani açayım ben aile danışmanlı- ben bunu öğrencilerime söylüyorum. Bir kere çoklu disipliner çalışmayı, bir psikiyatristle çalışmay, bir psikologla çalışmayı, bir psikolojik danışmanla çalışmayı
Konsültasyon ve kollaborasyon yani hem kendi mesleğinin sınırlarını bilmen gerekir hem de bilmediğin, yetkinliğin olmadığı noktalarda konsültasyon alabilmek.
Şimdi orada sözün özünü söylüyorum. Çift terapisi ya da aile terapisi uygulamadan önce bir sistem oluşturmak gerekiyor, yani uygulamanın bir sistemini kurgulamak, bunu yapılandırmak ve siz orada kendi sınırlarınız içerisinde rol almanız gerekiyor. Böyle bir buna da bir klinik aile terapisi klinikleri diyebiliriz. Çift terapisi klinikleri diyebiliriz. Ve burada bir etik çalışması içerisinde yapılandırılmış bir uygulamada bir değer bulabilir. Yoksa ben aile danışmanlığında sertifika aldım işte ben klinik psikoloji masterı yaptım, ya da işte diyelim ki cinsel terapi eğitimleri aldım. Açtım danışma merkezini yapıyorum. Senin sistemin nedir? Yani burada sorulacak soru nedir? Sen bana hangi sistemde, uygulama içerisinde danışman olarak destek oluyorsun. Ekibin var mı? Burada senin ekibin var mı mesela? Sen burada bir ekip çalışması? Ya da tek başına çalışıyorsan dahi sen burada hangi kurumlarla iş birliği içerisinde çalışıyorsun.
Evet o ağları güçlendirmek de önemli eğer ki öyle bir klinik yoksa dediğiniz gibi
Türkiye’de yapılması gereken şey bence bu. Türkiye’de fazlasıyla artık uzmanlar yetişiyor, master programları hızla açılıyor. İşte falanca üniversitesi 100 tane klinik psikolog yetiştiriyor örneğin. Şimdi sen buradan yetiştiriyorsun, işte aile danışma programları yapıldı. Binlerce, onun içerisinde profesyonel, peki onun üstünde bir kurum, kurumsal yapıyı oturtabildik mi terapiyi biz. Terapi kültürü oluşturabildik mi? Bu terapiyi denetleyebiliyor muyuz? Bu terapiler hesap sorulabiliyor mu? Bakın bu nokta da çok önemli. Yani sen eğitim kurumlarıyla, ben de eğitim kurumlarında profesyonel olarak yer alıyorum, bizim bu öz eleştiriyi yapmamız lazım. Yetiştirdiğimiz öğrenciler, açtıkları danışma merkezlerinde kabul ettikleri danışanlarıyla ilgili hesap verebiliyorlar mı? Yaptıkları uygulamaları? Sadece bir serbest piyasa ilişkisinde danışan-danışman ilişkisi içerisinde değerlendiriliyoruz. Eğer danışan memnunsa, ben doğru yoldayım… Doğru işi yapıyorum. E peki bunun tabi ruh sağlığı yasası bu anlamda çok önemli bir başlangıç, Türkiye’nin daha bir ruh sağlığı yasası yok. Ama burada şunu söylemek istiyorum. Eğer sen çift terapisi alanında bir çalışma yapıyorsan mutlaka buna bir sistem yaklaşımı içerisinde, kurumsal yaklaşım içerisinde, değerler, mesleki değerler içerisinde uygulamayı değerlendi ve yerini, rolünü belirle anlatabiliyor muyum? Yoksa ben asla çok ciddi sağlam yerlerden terapi eğitimleri aldım. Bakırköy Ruh ve Sinir gibi 25 yıldır Türkiye’nin en büyük ama terapiyi piyasalaştırmadım. Ben eğitime yöneldim ve yıllardır aile danışmanlığı eğitimi veriyorum. Ben çift danışanı aldım. Onlarca hem hastanede aldım hem özeldi. Ben kamuda çalıştığım için piyasa işi yapmadım. Kamuda devlet memuru maaşımı ama bakıyorum bu kadar kolay mı ya bu işler bu kadar basit mi ya. Bunun bir değerleri olması lazım, kuralları olması lazım, hesap verebilir olmak lazım. Türkiye’de çok konuşmamız gereken mevzu bu çerçevede olması lazım.
Evet evet biraz da etik bağlama oturtmak gibi de duyuyorum sizden. Etik standartlara da Türkiye’ye özgü biz bu standartlarda neredeyiz gibi, peki-
Kesinlikle, yani piyasa ilişkilerinden kurtarıp, mesleki ilişkiler bağlamında değerler, kurallar, doğrular, standartlar geliştirebilmeliyiz. Yani ben sana çift terapisi ile ilgili, süreç ile ilgili, çift terapisinde tekniklerle ilgili bir şeyler anlatabilirim. Sorarsan da söyleyebilirim; ama eğer bir master öğrencisi bana bir şeyler soruyorsa şu an ihtiyaç Türkiye’nin geldiği noktada ihtiyaç burasıdır. Bir sistem kurmadır. Kurallar oluşturmadır. Değerler, mesleki değerler oluşturmadır ve bizim danışanlarımıza, bizim danışanlara açık hesap verebilir işler yapmamız lazım. Sadece danışanımıza değil, kamuoyuna da dönük olmamız lazım. Mesleki kamuoyu başta olmak üzere, yaptığımız işi mesleki kamuoyuna sunmamız lazım. Bakın ben bu çalışmayı, olguyu mesela vakayı işte bir yıldır takip ettim. Kongrelerde sözel bildiri olarak, poster bildiri olarak. Şu an terapiye böyle bir aile terapilerine, çift terapilerine, diğer psikoterapilere böyle bir yön vermemiz gerekiyor.
Evet kesinlikle. Peki şunu merak ediyorum. Bu kadar sisteme de önem veren biri olarak, çift olma tanımınızı nasıl belirliyorsunuz, nasıl etkilemiş olabilir acaba bu?
Şimdi ben biraz bunu, bu noktaya nasıl geldim derseniz. Özellikle ben Almanya’yı çok iyi biliyorum. Mesela Almanya’da birey vardır. Birey yalnızdır. Bizdeki geniş aile, geleneksel aile ve orada çözülmüş, devlet de bireyi desteklediği için, kadınlar var, erkekler var, yaşlılar var, engelliler var. Engelli bile bir birey, annesinden babasından bağımsız yaşar, yaşayabilir. Devlet bir engelliye, bir kurum tahsis eder. Korunaklı iş yeri bulur ya da düzenli aylık tahsis eder. Annesine babasına ihtiyaç duymadan yaşayabilir; ama bizde aile çok kişinin davranışlarını, duygularını, düşüncelerini bir ömür boyu belirleyen bir faktördür. Ve ilişkisini bir ömür boyu sürdürür mesela aile apartmanları vardır. Mesela bir ergenin ruhsal problemlerinde, böyle bir olgum vardı mesela intihar girişiminde bulunmuş bir genç olgum vardı sistemik yaklaştık. Bir aile apartmanında oturuyordu diyordu ki benim bir tane annem babam yok. Benim yengem de annem, amcam da babam ve ben sadece anneme babama hesap vermiyorum. Ben ailedeki diğer üyelere de hesap veriyorum. O zaman sen o gencin problemini bireysel olarak, o intihar girişimini ele alamazsın. Onu mutlaka o aile sistemi içerisindeki etkileşimleri yani annenin, babanın, amcanın, dayının, yengenin, halanın etkileşimleri ile ele alman gerekir. Elbette ki amcayı, dayıyı terapiye çağırman mümkün olmayabilir. Bakın bir gencin intihar probleminden bahsediyoruz. Bu bir bireysel ele alınabileceği gibi bireysel terapiyle tedavi edilebileceği gibi ama sen anneyi babayı tedavi sürecine dahil etmezsen, sen gerekirse amcayı, yengeyi tedavi etmezsen sistem ilişkisindeki patolojiyi belirleyip, aile üyeleri ile birlikte çalışarak çözmezsen sen o gencin intihar problemini ya da gencin stres faktörünü çözemezsin. Sen genci güçlendirirsin, onu bir birey olarak ele alırsın. İstediğin bilişsel, davranışsal yaklaşımlarla gencin bir problemi nasıl ele alması, nasıl değerlendirmesi gerektiği noktasında geliştirebilirsin, güçlendirebilirsin ama annenin babanın davranışını değiştirmezsen, değişmezse annenin, babanın ya da amcanın davranışı, amca kendi sınırlarına çekilmezse; çünkü amca o çocuğun annesi ve babası değil. O amcası. Ya da yengesi, o çocuğun annesi değil. Kendi sınırlarına çekilmesi lazım kendi yerinde durması lazım. Anne gibi baba gibi rol, çocuğa müdahale etmemesi lazım. Ya da genç, yengesine dur demesi lazım, sen benim annem ve babam değilsin. İşte sistemik yaklaşım bir bireyin özellikle ülkemizdeki aile yapısında bir problemin sebeplerini analiz etmede, değerlendirmede ve aynı zamanda çözmede çok etkili bir yaklaşım. Bunu da açıkça söylüyorum yani ruh sağlığı tedavisinde de bu böyle. Sen bir şizofreni, bir psikozu tedavi ederken, bırak sistemdeki, ilişki sistemindeki patolojiyi çözme de, ilaçları doğru kullanmasında anne ve babayı mutlaka sürece dahil etmen lazım.
Zaten aile terapisinin çıkışı da bu şekilde oldu
Bak ben sana söyleyeyim, aile terapisinin git Kaktüs Yayıncılıktan çıkan, şu an yazarın ismini- kalın böyle kırmızı bir kitap vardır. Sosyal hizmet uzmanlarının, Amerika’daki ev ziyaretlerinden, psikiyatristler aile terapisini geliştirmişlerdir. Modelde var. Sosyal hizmet merkezlerinde psikologlar çalışıyor, psikolojik danışmanlar çalışıyor; diyor ki sosyal hizmet uzmanlarına sen diyor terapi yapamazsın. Halt etmişssin! Şimdi Türkiye’deki kendi zekasıyla ve kendi bilinciyle sosyal hizmetleri diyor ki sadece ekonomik yardım verebilir. Ben burada ir mesleki propaganda yapmıyorum; ben bunları aşmış birisiyim. Ben yıllardır çok disiplinlerle çalışan bir kişiyim; ama aile terapisi ile ilgili bir yeri belirliyorum. Aile terapisi Amerika’daki sosyal hizmet uzmanlarının ev ziyaretleriyle, yani ev ziyareti demek nedir biliyor musun? Bak ben şu an Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde çalışıyorum Bakırköy’de. Biz psikiyatristlerle birlikte ev ziyaretleri yapıyorum. Ev ziyareti demek bir hastanın ev ortamındaki ilişki sistemini, yani o hastalığı tetikleyen, yani o hastalığı harekete geçiren, o hastalığın şizofrense diyelim ki genetik faktördür ama sadece genetik faktörle ilgili bir şey değildir. Anne babanın o çocuğu yetiştirme biçiminden itibaren, o hastalık, o psikoz ya da aktarılır. Anne psikozdur çocuk psikoz olur anlatabiliyor muyum? Ya da dayı, teyze psikozdur. Yani bir psikozu bile ele alırken sen mutlaka o ailedeki sistemi, ilişki sistemlerini, kuşaklar arası ilişkileri mutlaka ele almak zorundasın. Tedavi ederken de böyle. Türkiye’de gene ruh sağlığına bakışla ilgili profesyonellerin, başta profesyonellerin yeterli düzeyde bilinci ve farkındalığı yok. Ruh sağlığı batıda doğmuş ve batıda gelişmiş bir bilim dalı ve uygulanan meslek dalı aynı zamanda. Ama emin olun Türkiye’de bu doğduğu yerde şu an geldiği noktada yeterine bilinmiyor, yeterince farkındalık yok, maalesef meslek mensuplar, psikologlar, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları dahil olmak üzere gerçek bağlamında hiç kimse kendi yerini ve rolünü bilmiyor. Psikolog ama yerini ve rolünü bilmiyor, sosyal hizmet uzmanı ama yerini ve rolünü bilmiyor. Benim aile danışmanlığında psikolog öğrencilerim oldu, 4 yıllık psikoloji eğitiminde doğru dürüst hasta ile birebir yani hasta ile ilişki kurmadan psikoloji diplomasını alıyor. Böyle psikolog olmaz. Ya da bir psikolojik danışman bir eğitim kurumunda çocuğun doğru dürüst stajlar uygulamadan-
Sadece okul da değil, rehberlik araştırma merkezleri aynı zamanda terapi merkezleri, akran rehberliği
Almanya’da staj çok ciddi ele alınır ve bir yıldır stajyerler ortalama 700 euro alır. Ciddi ciddi çalıştırılırlar ve stajı bitirmeden de diplomasını vermezler
Tabi bireysel öğrenciyi takip etmek, grup danışmanlığı yapmak ya da okulda aynalı odada seanslar yapmak bunların hepsi olmalı ki hah tamam ben bir şeyler biliyorum denilebilsin. Bilmiyorsun yine tam olarak mezun olduktan sonra ama bir şeyler gördüm, gözlemliyorum demeli en azından
Şimdi siz Türkiye’de bak dikkatini çekiyorsa bir enerji var. Sizler bir enerjiyi temsil ediyorsunuz; artık binlerce psikolog mezun oluyor, binlerce PDR’ci mezun oluyor, binlerce sosyal hizmet uzmanı mezun oluyor. Bizim bu enerjiyi doğru yöneltmemiz lazım, bu enerjiyi kurumlara yöneltmemiz lazım. Kurumları yeniden organize etmemiz lazım, kurumların kendi özüne uygun yani batıdaki bilimsel temelli, meslek temelli yaklaşımlara uygun organize etmek lazım yani bu meslekler batıda doğmuşsa, batıdaki kurumsal gelişime paralel biz ruh sağlığı alanında kurumlar oluşturmalıyız; ama Türkiye’de iş eğitim de piyasalaştı uygulama da piyasalaştı. Hiçbir kimse hem aslına ve özüne uygun bir rol, bir tutum yani yerini belirleyemediği gibi sağlıklı bir şekilde rol de ortaya koyamıyor ve bir güç çatışmasına dönüşüyor. Meslekler arası herkes bilmeden birbirleriyle ilgili, bir psikolog benim yerimi benim rolümü belirlemeye kalkıyor; ya da işte terapist sen diyor bu işi yapamazsın, sen kimsin aldığın eğitimler yeterli değil diyor. İşte bizim bu süreci sağlıklı yönetebilmemiz için sağlıklı kurumlar ve bu kurumlar da mutlaka kaynağına uygun; batı bilimi, disiplini çerçevesinde, Türkiye tabi bağlamında, Türkiye toplumsal yapısı bağlamında normları, standartları, rolleri belirlenerek yeniden organize edilmeli ve sizler de böyle terapi, kuru terapi eğitimleriyle, kuru master programlarıyla değil bizzat uygulamada pişmeniz, o uygulamaları almanız ve orada kendinizi geliştirmeniz lazım. Mesela genellikle terapi eğitimleri enstitülerde veriliyor ve enstitüler genellikle 4-5 yıl süren programlardan oluşuyor ve en az 60 bin 70 bin euroya mal oluyor bir uzmana. Sen şimdi klinik psikolog diploması aldın, terapist oldun yok böyle bir şey! Ya da diyelim CİSED’in bir programından geçtin, eyvallah ben çok takdir ediyorum mesela CİSED’i, Murat Dokur’u çok takdir ederim. Standartları, uluslararası standartlarda eğitimlerdir; ama paralel uygulama yapmadığın sürece paralel şimdi ciddi kurumlarda çalışmadığın sürece senin aldığın eğitim gelişmez. Bizim burada mutlaka sizlerin bizlerin belki kamuda zor ama belki özelde, biraz önce söylediğim klinikler, terapi klinikleri farklı disiplinlerin de yer aldığı ve o disiplinlerin iş birliği içerisinde hastayı konsülte ettiği ve hastayı çok ciddi takip ettiği yani gerçekten etik, değerlere uygun, kaliteli hizmetin verildiği, özenle o hastaların takip edildiği, örnek kurumlar oluşturmamız lazım. Yani ben artık eğitim olayından Türkiye’de gına geldi. Ben de eğitimin içerisindeyim. Yüzlerce ben aile danışmanı öğrencilerim var; ama bu bir yere getiriyor, ileriye götürmüyor. İleriye götürecek artık bu benin gücüm yetmiyor ben kamu çalışanıyım-
Çok pardon böldüm ama, şöyle bir şey var, siz ilk defa bu araştırmada önemli ve farklı bir boyuttan bahsettiniz. Soruları açınca da görebilirsiniz sorularda olmayan bir boyut ve çok değerli bir boyut. Gerçekten buna yer vermek isterim. Uygulamaya döksek, bu araştırmayı yaptım ama uygulamada nereye oturacak diye alana baktığımda bu dediğinize yer vermek isterim. Düşündüğünüzde mesela bu enerjiyi nasıl daha büyütebiliriz, nasıl kurumlara yönlendirebiliriz, bu kurumlaşmalar bu klinikleşmeler nasıl olabilir?
Ben burada bir örnek vereyim. Çocuk akıl sağlığı ve rehberliği derneği var, not alın lütfen ÇAREDER
Evet biliyorum
Behiye hanımla Prof Dr. Behiye Hanım ile mutlaka görüşün. Behiye Hanım bu model aslında Türkiye’de ÇAREDER’de uygu- aile rehberliği ekibi vardır. Yani orada mesela biz bunu uyguladık. Psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışman, sosyolog, hemşire. Biz bir ekiple bu eğitimleri zaten bir ekiple aldık biz ve biz orda özellikle çocuk odaklıydı ama çocuk odaklı sorunu aile terapisi yaklaşımıyla, çiftlerle de çalıştık. Süreç çocukla başladı; ama çift terapisine doğru evrildi. Çift terapisi şeklinde devam ettik mesela. Biz aslında bu modeli orada 2000li yıllarda 2001 yıllarında başladık. İrem Bray not alın mesela. Boğaziçi Psikoloji mezunudur, benim hocamdır. Yani o modeli keşke biz orada devam ettirebilseydik mesela ve orası bir klinikti aslında yani ekip klinisyenlerden oluşuyordu ve hastaları, danışanları neyse ele alışımız kliniksel yaklaşımdı, disipliner yaklaşımdı. Çok da güzeldi, çok da güzel çalışmalar yaptık; ama orası ağırlıklı çocuk ve ergen psikiyatrisi üzerinden gidiyor. Onun için Behiye hn farklı şekillerde eğitimleri sürdürüyor, terapi eğitimlerini sürdürüyor ama o modeli biz klinik olarak orada aslında bir 4 yıl uyguladık. Bu modeli aslında devlet de örnek alsaydı keşke. Devlet de bunu kendi kurumlarında yapsaydı. Mesela belediye yapıyor, psikoterapi merkezleri diye yapıyor; ama yaklaşımı yine çoklu disipline uygun değil, terapi üzerinden gidiyor ve terapiyle açıkça söyleyeyim tedavi olmaz. Farkındalık olur, içgörü oluşur, kısmen iyileşme olur ama siz bireysel terapilerle açıkça söylüyorum dediğin gibi tüm bu boyutlarıyla sorunu ele alabilecek diğer kurumlarla ya da diğer uzmanlarla bir konsültasyon içerisinde süreci yönetmediğiniz sürece kısmi iyileşmeler olur, gelişmeler olur ama tekrar nükseder. Kendini tekrar eder, yapısal değişime, köklü bir değişime gitmez çünkü burada batıda olduğu gibi kurumlar devreye girmesi gerekir, farklı uzmanlar devreye girmesi gerekir ve kişi bağımsız olarak kendi ayakları üzerinde durabilecek yeterliliğe kavuşması gerekir. Ben orada 10 yıldır gidiyorum Almanya’ya ve kurumları inceliyorum. Oradaki modeli bir bütünlük içerisinde bizim ülkemizdeki ruh sağlığı alanlarındaki sorunlara çözüm verebilecek; ama tek bir modelden gitmiyorum çok farklı kurumlar ve farkı disiplinler üzerinden gidiyorum. Yani böyle spesifik çift terapisi, çift terapisi teknikleri, terapide çiftler, çiftlerle uygulanan teknikler bunlar Türkiye’de çok yapılıyor ve aslında sorunu ya da uygulamayı bir bütüncül olarak ele alan şeyler değil. Ben sizi toplum ruh sağlığı merkezine getiriyeyim bir orada vatandaşın yaşadığı sorunlara bakın. Paralı, eğitim düzeyi yüksek, özel danışma merkezlerinde yapılan çiftlerle insanlar terapi yaptıklarını düşünüyor. Konuyu çok fazla dağıtmak istemiyorum. Toplumun bütününü ele alabilecek, eğitim düzeyi düşük, ekonomik düzeyi düşük, dezavantajlı kesimler de dahil olmak üzere bir terapi yaklaşımı bir terapi modeli ve bir sistemi kurmak lazım. Türkiye’nin temel problemi bu, gelinen nokta bu. Yani Nişantaşı’ndan, Bakırköy’den, Kadıköy’deki terapi merkezlerinden Allah aşkına çift terapisi yaptıklarını zannedenler kendilerini çift terapisti olarak addetmesinler. Gitsinler varoşlara, gitsinler dezavantajlı mültecilerle çalışsınlar bir toplumdaki yani topluma da bir sistemik, toplumsal sorunlara da bir sistem yaklaşımı geliştirmemiz lazım ve çözümleri bu bağlamda ele almamız lazım anlatabiliyor muyum?
Peki bu boyutta baktığımızda sizce bu bütün toplumda evet küçük bir alan oluyor ama sizin inancınızda öyleyse çift demek o ikili demek gerçekten sizin için neyi şekillendiriyor?
Bak ben burada söyleyeyim, evlilik öncesi danışmanlığı çok önemli. Yani koruyucu ve önleyici ruh sağlığı uygulamaları Türkiye’de hızla gelişiyor ve burada evlilik öncesi danışmanlığı daha sistemik, somut bir şey söylüyorum sana. Çiftler evlenmeden önce koruyucu önleyici ruh sağlığı uygulamalrı ve burada da evlilik öncesi çift danışmanlığı, çiftleri evliliğe hazırlama, evlilik ilişkisinde gerçekten eş olma, farklılıklara rağmen kadın-erkek farklılıklarını çatışmayla değil bir şekilde uyum içerisinde yürütebilme bilgi ve becerisi kazanabilme, yani çift danışmanlığında bizim mutlaka koruyucu önleyici ve evlilik öncesi danışmanlığa öncelik vermemiz çok önemli. Bu aslında spesifik olarak bir alan. Yani çift danışmanlığı mesela boşanma danışmanlığı ayrı bir alansa, uzmanlığı gerektiriyorsa, uzmanlaşmayı gerektiriyorsa, cinsel sorunlar ayrı bir uzmanlık alanı gerektiriyorsa çift alanına bence evlilik öncesi danışmanlık ihmal edilmiş ve yeterince gelişmemiş bir alan. Ruh sağlığı sorunlarına koruyucu ve önleyici ruh sağlığı hizmetlerini geliştirerek ve yaygınlaştırarak çözebiliriz. Sorun ortaya çıktıktan sonra değil sorun çıkmadan enerjimizi harcamamız gerekir. İşte sizin psikolojik danışman olarak enerjinizin odaklandığı alan burası olması lazım. Sosyal hizmet uzmanı olarak bizim burası olması lazım. Patoloji biraz daha klinik alana ve psikiyatristlerin yoğun çalışması gerektiren ya da psikiyatrik sosyal hizmet uzmanı ya da klinik sosyal hizmet uzmanı ya da klinik psikologların çalışmasını gerektiren alan anlatabiliyor muyum? Ve patolojiye dönük bir alan; ama biz çift sorunlarını sağlıklı yönetebilmek için evlilik öncesi danışmanlığa ağırlık vermemiz lazım. Çift ilişkisi bir daha soruyu sorar mısın onu yanıtlayayım?
Yani çift ilişkisi daha doğrusu çift olmak, çift dediğinizde aklınızda neler şekilleniyor? Bir çift olmak nasıl bir şey?
Öncelikle birey olmaktan geçiyor. Türkiye’de çift olabilmenin bir ön aşaması birey olmaktan geçiyor. Ergenlik dönemi çatışmalarını çözmekten geçiyor, ergenlik dönemi çatışmalarına takılıp kalmış bir birey olamazsın, yetişkin olamazsın. Yani çift sorunlarının temelinde kadın ya da erkeğin yetişkinlik sorunu var; yani mesela transaksiyonel analizde ego durumları var. Yani ego çatışmalarını çözmek, gerçekten yetişkin olabilmekten geçiyor. Yani çift sorunlarının arkasında aslında kadın kimliği, erkek kimliği sorunları var işte bunlar da hep aileden geliyor, kuşaktan geliyor, yetiştirilme biçiminden geliyor. Ergenlik dönemine takılıp kalmaktan ortaya çıkıyor; yani ergenlik çatışmalarını çözümlemiş bir birey yetişkinliğe hazırlanmıştır, yetişkinlikte olgunlaşmış bir kişi sağlıklı bir çift olabilir. Kadın olabilir, erkek olabilir, kadın-erkek çatışmasını, anatomik çatışmasını, psikolojik çatışmasını, ilişki çatışmasını yönetebilir. Sağlıklı bir çift, ilişkiyi yönetebilme becerisine sahip bireyden oluşur.
Peki tam buna değinmişken, şu anda evlisiniz sanırım değil mi?
Evet iki kızım var
Ne kadar süredir birlikteliğiniz var peki?
25 yıl
A: MaşallahJ Peki bu biraz önce çift olmaya dair tanımladınız ya, şu anki ilişkinizde, romantik ilişkinizde neler öğrendiniz çift olmaya dair?
Romantik ilişki yok, hayat ilişkisi var. Hayatın gerçekleri var. (Gülerler). Nedir biliyor musun? 25 yıl bir ilişkiyi sürdürebilmenin temel dinamiği sorumluluk bilincidir, sorumluluk. Eğer kadın kendi sorumluluğunun bilincinde olursa, anne kendi sorumluluk bilincinde olursa ve bunu düzeni ve sürdürebilir yönetebilirse, yönetebilir bak, erkek ya da koca kendi sorumluluğunun bilincinde olur ve bunu düzenli yönetebilirse, sorunlar çözülmez; sorunlar yönetilir. Hiçbir zaman bir sihirli değnek yoktur bu süreçtir. Yıllar içerisinde sorunlar çözülebilir. İşte bunun için sorumluluk sahibi olmak, bilinçli olmak, bilgili olmak, sabırlı olmak, zeki olmak, akıllı olmak, burada tabi duygusal zeka çok önemli; onu sana söyleyeyim. On adımda duygusal zeka diye bir kitabım var. Duyguların yönetimi çok önemli. Sen duygusal terapi eğitimi almışsın mesela, bunu çok önemsiyorum. Bilmiyorum öyle bir eğitim almadım; ama ilişkileri, duyguları çok önemsiyorum; yani teknik olarak bilmiyorum ama işte bu da farkındalıkla ilgili bir şey, bireysel farkındalık, bireysel gelişime, yetişkin-olgun bir yetişkin bu sorumlulukları yönetebilir. Bunun için de işte çocukken çocukluğunu yaşayacaksın, gençken gençliğini yaşayacaksın, o döneme takılıp kalmayacaksın işte travmalar bizim o dönemi aşmamızı engelliyor. O travmalar çocuk kalıyorsun, çocuk benlik kalıyorsun ya da ergen kalıyorsun ama yetişkin oluyorsun fakat o sorunu çocuk gibi ele alıyorsun ya da çocuk gibi çözmeye çalışıyorsun. Bir yetişkin olgunluğunda çözüm, bakış, yaklaşım geliştiremiyorsun; çocuk gibi tepkiler annee diye ağlıyorsun. Gidiyorsun işte adam 40 yaşına gelmiş halen annesinin dizinin dibinden ayrılmıyor.
E… ne yapıyor karısı? Annesinden ayrışamadığı için bu sefer kayınvalide- gelin çatışmasına dönüşüyor, bir güç çatışmasına dönüşüyor.
Peki o sorumluluk bilincinden bahsettiniz ya sorumluluk bilinciyle olması gerekir diye. Bu sorumlulukları biraz daha açabilir misiniz?
K: Ya sorumluluğunu, sorumluluk bilinci bakın ruh sağlığının temel fonksiyonu nedir? Sen PDR’ci olarak, ben sosyal hizmet uzmanı olarak, bir psikolog olarak, bir terapist olarak danışanda sağladığımız temel beceri problem çözme becerisidir. Eğer bir danışan- danışman ilişkisinde danışan o terapide kendi problemlerini bağımsız çözebilecek beceriye sahip bir kişi olarak çıkmıyorsa o kişi o terapiden yararlanmamıştır anlatabiliyor muyum? Yani bizim temel amacımız danışanlarımızda, hastalarımızda ya da genel ruh sağlığı eğitimlerinde kişilerin problem çözme becerisini geliştirmeliyiz. Sorumluluktan kast ettiğim şey bu aslında. O problemi taşıyabilecek, o problemi yönetebilecek ve çözüme ulaşabilecek yeterliliğe, olgunluğa sorumluluk sahibidir. Yani biz krizle karşılaştığımız zaman eyvah ben ne yapacağım dememesi lazım. O kriz karşısında sakin, soğukkanlılığını koruyup ben nasıl farklı davranırsam o krizi yönetebilirim ya da o krizi çözebilirim diye zihinsel, bilişsel, davranışsal olgunluğa ve yeterliliğe sahip olması lazım.
Hı hı, son olarak çok da vaktinizi almak istemem ama daha genel bir soru sormak istiyorum. Bütüncül baktığımızda danışanlarla, her danışanla ilişki kuruyoruz ya da ilişki oluşturuyoruz bir şekilde. Sizin için terapist-danışan ilişkisi demek, özellikle çiftler bağlamında düşündüğünüzde, o ikiliyle çalışırken, nasıl ilişki kurarsınız terapi odasında?
Güven, güven, bak sana kritik bir şey söylüyorum, Bir terapistin en önemli rolü öncelikle güven ilişkisi, güven bağı, güven bağı kurmaktır. Ama ben çiftlerde şunu gözlemlerim. Çiftler, bir danışanda aradığı, terapistte aradığı en önemli özellik, en önemli beceri nedir diye sana sorsam? Nedir sence?
Bence tarafsız bir şekilde duyuluyor olabilmek, dinleniyor olabilmek; benim şimdiye kadarki gözlemimde anlamlı gibi.
K: Senin bakış açın bu. Her birimizin söylediği şey doğru; ama benim hissettiğim, tecrübe ettiğim, bu bizi taşıyabilir mi? Bu bizim sorunumuzu tutabilir mi? Yani oturuşuyla, duruşuyla, aklıyla, bilgeliyle, olgunluğuyla, kelimeleriyle, cümleleriyle, terapist olarak kurduğu cümleler, sorunu tahlil etme, analiz etme, konuyu değerlendirme ya da mesaj verme, bu aslında çok basit bir taşımak, tutmak, bizi kaldırabilmek, çok basit bir cevap değil. Aslında terapistlik bir duruştur. Yani çift, karı-koca bakar, ya bu adam bizi taşıyabilir mi? Bu adam bizim problemimizi gerçekten çözebilme yeterliliğine, bilgeliğine, bilincine, olgunluğuna sahip midir?
Peki nasıl anlarlar onu? Sizin terapist olarak seans odasında duruşunuzda-
K: Biraz önce sizin de söylediğiniz; tarafsız olmak, yansız olmak bu faktörlerden birisidir. Yani terapistin danışan ilişkisindeki becerileri, özellikleri ve bütün olarak buna hizmet eder. Odak da budur yani, sonuç da budur yani. Bu adam bizi taşıyabilir mi? Bize yardım edebilirse biz bu adamdan terapi almaya devam edelim. Yani bu bir süreçtir, bir anda ilk anda oluşabilecek bir şey değildir; ama beden duruşunuz, yaşınız, ses tonunuz, yansızlığınız, kullandığınız kelimeler ve sen onların seviyesine uygun. Şimdi sen eğitimli bir adamla ilişki kuruyorsun bir de eğitimsiz esnaf bir adamla ilişki kuruyorsun. Şimdi bunu mutlaka bu farkı görebilmek, o adamın seviyesine inebilmen gerekiyor anlatabiliyor muyum?
Uyumlanabilmek gibi aslında
K: Süreçtir, tabi bu danışan kimliği, profesyonel kimliği bir anda oluşan bir şey değil; ama sonuç itibariyle senden bunu bekler. Bu adam bizi taşıyabilir mi? bu adam bizim problemi, yükümüzü çözebilecek olgunluğa sahip mi buna bakarlar diye düşünüyorum.
Peki o ses tonuyla yaşı biraz daha açabilir misiniz? Nasıl bir ses tonu duymak danışanlara iyi gelir ve evet taşıyabilir, çünkü güvenebilirim der.
Ben İskender Savaşır’dan süpervizyon almıştım, İskender Savaşır’ı tanıyor musun?
Evet
Rahmetli oldu
Evet
6 ay da bireysel terapiye gittim İskender Savaşır’a. Terapist böyle olur bak. Terapist böyle oturduğu yerden olmaz. Ben danışan olarak 6 ay haftada ikişer seans, seans aldım; kendi sistemimi İskender Savaşır’a aldım. Şimdi bir Alman’la çalışıyorum ben devam ediyor. Ben kendi sistemimi açıyorum. Bir profesyonel terapistin en önemli özelliği de budur. Terapi görmeden terapist olamaz derler. İskender Savaşır’ın bir psikiyatrist arkadaş vardı, onun süpervizyonunu yapıyordu; bak sana o psikiyatrist arkadaşın adını vermeyeceğim bu sefer adı bende kalsın. Erkek bir psikiyatrist. Danışan mıy mıy mıy konuşurken birden sinirlenmiş, birden öfkelenmiş bizim psikiyatrist, karşımda demiş karı gibi konuşma; aynen verdiği tepki bu. İskender Savaşır dedi ki işte dedi cevap bu dedi. Psikiyatristin tavrını, tutumunu onayladı. İşte dedi; ama terapi devam etti ve ondan sonra o danışan gel- yani o danışanı kaçırmamış o tavrıyla. Şimdi oradaki tavrı şu, sarsıyor. Karı gibi konuşma derken argo bir tabir, ama o adama uygun bir tabir, danışana uygun bir tabir. Sarsıyor artık diyor mıy mıy mıy mıy konuşma biraz hareketlen biraz canlan biraz kendine gel. Şöyle bir adamı sarsıyor aslında kendine getiriyor. Yani şunu demek istiyorum. İyi bir terapist, iyi bir danışan, danışana göre danışanın ihtiyacına göre neye ihtiyaç duyuyorsa o müdahaleyi yapan terapisttir tamam mı? Bunun literatürü, teorisi falan yoktur. Bu reflekslerle kazanılan bir şeydir, tecrübe ile kazanılan bir şeydir. Ben 6 yıl başhekim yardımcılığı yaptım. Benim eğitimimde en önemli tecrübe Bakırköy Ruh ve Sinir’de başhekim yardımcılığı idi, acilde kriz anında bir hasta geldiğinde doktorun bana yönlendirdiği, sorunu ile ilgili yönlendirdiği hastaya ya da hasta yakınına yaptığım müdahaleyledir. Anlatabiliyor muyum? Terapist okunarak olunmaz, terapist olunur, pişerek, olgunlaşarak yaşayarak olunur anlatabiliyor muyum?
Çok teşekkür ederim öyleyse.
Röportaj
Psikolojik Danışman Sedef Oral
İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksel Lisans Çift ve Aile Terapileri Dalında Tez Öğrencisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.