Ergenekonun Psikolojik Analizi

Ergenekonun Psikolojik Analizi
Toplum psikolojisi uzmanı Dr. Ayten Zara Page’ye göre, Ergenekon gerçeği toplumu depresif ve kaygılı bir hale getirdi

ŞAHİN BAYAR / TARAF GAZETESİ


Ümraniye'de iki yıl önce bir gecekonduda bulunan bombalarla başlayan Ergenekon soruşturması, her dalgadan sonra daha çok tartışılır oldu. Soruşturma derinleştikçe dokunulması mümkün görülmeyen kişiler bir anda gözaltına alındı, başkentin göbeğinde topraktan cephanelik fışkırdı, yol kenarlarına mermiler bırakıldı. Bir film şeridi gibi toplumun ortak hafızasına kazınan Ergenekon soruşturması geleneksel politika ve otoriteye karşı birçok soruyu da beraberinde getirdi.

Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Ayten Zara Page ile bu soruları konuştuk ve Ergenekon soruşturmasının "psikolojik analizini" yaptık.

Ergenekon'u psikolojik olarak nasıl tahlil edebiliriz?

Ergenekon'u devlet babanın gayri meşru piç ve psikotik çocuğu olarak tanımlayabilirim analitik anlamda. Ama toplumda Ergenekon'u gerçek ya da masal olarak algılayan  iki farklı halk kitlesi ve bu iki farklı kitlenin sahip olduğu farklı iki ruh hali var.

Birinci kitle, Ergenekon'u, AKP'ye karşı duranları yıldırmak, sindirmek için politik bir savaş olarak algılamaktadırlar. İkinci kitlede, Ergenekon'u Turkiye'yi TSK darbesiyle karanlığa sürükleme amacı güden ve bunu gerçekleştirmek için şimdiye kadar yapılmış suçlar ve suçluların bulunması için yapılan önemli bir soruşturma olarak görmektedir. Bu grubun ruh halini temsil eden duygular biraz daha yoğun ve karışık sanırım. Devletin karanlık tarafı olduğunu ve bunun katiller, zalimler, ölümler, katliam planları, ülke ve halkın geleceğini tehlikeye atan planlar yaptığını öğrenmek ürkütmekte ve kaygılanmaktadır bu kesimi. Öte taraftan bu soruşturmanın temizlik, adalet ve aydınlama adına bir umudu sembolize ettiğini söylemeliyim.

Veli Küçük, Hurşit Tolon ve Şener Eryugur gibi isimler, yıllarca en dokunulmaz kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nde üst düzeyde görev yaptılar. Bu kişiler "terör örgütü" üyesi iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandılar. Bu kişilere dokunulması toplumda nasıl algılandı?

Vatan, millet ve devlet üçgeninde, devlet halkın refahı, geleceği için çalışır, TSK da vatanın güvenliğini, bütünlüğünü korumaya çalışır. Sanırım bu üçgende devletin kuytu bir köşesinde her türlü kötülüğü yapmaya muktedir bir psikopat ve TSK'nin için de aşırı narsist şiddet/darbe sevicileri barındırdığını öğrenmek bazı kesimlerce şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla karşılanmıştır. Ama bu durum, TSK'ye olan bağlılığı radikal olarak değiştirmez, çünkü hala vatanın birliği ve bütünlüğü için PKK'ye karşı savaş veren bir TSK var.

Ergenekon operasyonu kapsamında bazı yerlerde silah depoları bulundu. Bombalar, ağır ve hafif silahlar ele geçirildi. Sokaklara poşetler çinde el bombaları ile mermiler bırakıldı. Bu görüntüler toplumun hafızasına nasıl kazınıyor?

Artık bu ülke vatandaşı olarak hepimizin algı alanında saldırganlık, yıkım, şiddet ve ölüm gibi kavramlar daha derinleşmiştir. Gördük ve anladık ki dışarıda yabancısı olduğumuz bir düşman var ve bu düşman da hedefine ulaşmak için masum insanlara karşı her türlü terörü uygulayabilir. Bu algı, bir çoğumuzda kollektif-nevrotik korkulara sebebiyet vererek insanların kendilerini dış dünyaya kapatmasına ya da kendini güvene almak için politik bir gruba körü körüne bağlanmasına neden olabilir. Kısaca parolası kale olan  paranoid eğilimlere sahip bir toplum olarak değişime uğrayabiliriz. Zaten de kuşaktan kuşağa aktardığımız bir ezilmişlik, biraz nevrotiklik, savunuculuk ve bir de ırkçılığımız vardı, şimdi daha yalnız, daha kaygılı, daha depresif ve de daha asosyal davranabiliriz.

Ergenekon operasyonu, toplumda bir travmaya yol açtı mı? Devlete karşı sorulara, kuşkulara neden oldu mu?

Türkiye bir geçiş ülkesidir, içinde insanların birbirine yabancı oldukları, bütünleşemedikleri ve güvencelerinin yeterli olmadıkları yaşamlara sahipler. Ergenekon soruşturması ile öğreniyoruz ki kendilerini toplum düzeninin bekçisi gören devlet kurumları, teşkilat ve birimleri toplumsal ruh sağlığı dinamiğini ve toplumsal evrim kuramlarını göz ardı ederek yoldan sapmışlardır. Başka bir deyişle, bizler devlet babamızın gayri meşru ve de psikopat olan çocuğunu öğrendiğimizden beri, kendimizi haksızlığa uğramış ve aldatılmış hissedebiliriz.

Ergenekon'dan önce Susurluk süreci yaşandı. Susurluk'ta ortaya çıkan çetelere karşı toplumsal muhalefet vardı. Ama Ergenekon'da aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Sanırım Susurluk sonu hiç belli olmayan, belki de dehşet içeren korkutucu bir filmin başlangıcıydı ve kimse seyretmeye psikolojik olarak hazır değildi. Ama Ergenekon soruşturmasında halkın gösterdiği bu değişim sadece dünün ve bugünün olaylarının birikmesinden değil de sosyo-kültürel ve politik gelişim dinamizminin bir sonucudur.  Artık, Türkiye'de çoğunluk toplumsal ruh sağlığımızı toparlayacak tek devrimin sosyo-kültürel, sosyo-politik sorunların baskısıyla yaşanmış kollektif-nevrotik olayların çözümlenmesi olduğunu düşünmektedir. Hayaletler yası tutulmamış ölülerdir. Bu ülke de yasını tutamadığımız, bizi çok bunaltan kayıplarımız, ölülerimiz var. Örneğin, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Hrant Dink var ki bunlar sadece bazı gazeteciler. Evinden bir gün alınıp ve bir daha hiç haber alınamamış babalarımız, abilerimiz var.  Sivas'ta katledilen aydınlarımız var. Bu ülke insanları artık katillerle yaşamak istemiyor. Toplum olarak bu ülkeyi sevip, tekrar bağlanabilmemiz için faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve katillerin bulunup yargılanmasına ihtiyacımız var. Bu nedenle Ergenekon soruşturmasının sonuçlanması, kayıplarımızın yasını tutup iyileşmemiz için önemli bir fırsattır bizler için, yoksa toplumsal bunalımımız devam edecektir.

Bu haber toplam 8956 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.