Engellilere acımayın sevgi ve ilgi gösterin

Engellilere acımayın sevgi ve ilgi gösterin
Down sendromlu çocuklar için sergi açan tezhip sanatının usta ismi Sabriye ŞEKER, bu hafta Türkiye Gazetesi’nde Betül Altınbaşak tarafından hazırlan Pazar Kahvesi’ne konuk oldu

Betül Altınbaşak / Pazar Kahvesi
[email protected]


“İtiraf etmeliyim ki, eskiden özürlü bir çocuk gördüğümde ürkerek, çok üzülerek, hatta maalesef acıyarak bakardım. Oysa bu o kadar yanlış ki! Acımak yersiz, birlikte yapabileceklerimizi aramalıyız. Bizimle mutlular; sevgiye, ilgiye, şefkate ve güvene ihtiyaçları var.”

Sunuş

İnsanoğlu, 46 kromozomun arkadaşlığı ile dünyaya gelmiş olağanüstü varlık... İçimizden bir kısmımız ise 47 kromozom ile dünyaya geliyor ve belki de fiziki açıdan “tabiinin dışında bir yapı ile” hayata merhaba diyoruz. Ama kalp gözlerinin bütün içtenliği ile bakan bu minik yüreklerde hayatın çok başka yanları karşımıza çıkıyor; şayet biz de görmek istersek... Şimdi, nereden mi çıktı bu sözler? Birkaç hafta önce şahane bir sergiye katıldım. Sergi; tezhip sanatına gönül vermiş, değişik meslek ve yaş gruplarından 22 hanımın ve hocalarının eserlerinden oluşuyordu. Eserlerin taşıdıkları anlam, güzellikleriyle yarışır nitelikteydi; zira hepsi Down Sendromu Vakfı yararına sergileniyordu... Tahmin ettiğiniz gibi bu haftaki konuğum da serginin baş mimarı; tezhip sanatçısı Sabriye Şeker. Hem tarihin ve geleneğin kokusunu buram buram taşıyan bu gizemli, sade ve bir o kadar da ihtişamlı sanatı; hem de her yıl açtığı sergilerden elde edilen bütün geliri az-çok demeden hayır kurumlarına bağışlayan bu anlayışın sahibini sizlerle tanıştırmak istedim. Eğer siz de geleneksel sanatlara ilgi duyuyor ve can-ı gönülden desteklerim diyorsanız, önümüzdeki günlerde İTO’nun salonlarında Sabriye Şeker’in yeni sergisi sizleri bekliyor olacak. Üstelik, bu sefer de sığınmaya muhtaç kadınlarımız yararına... Buyrun şimdi sohbetimize...



SERGİYLE ONLARI HERKESE TANITTIK
Sabriye Şeker “Sergilerimde çalıştığım matbaanın sahibinin down sendromlu bir çocuğu var ve bize down sendromlu çocuklarla ilgili bir sergi açmayı teklif etti. Down Sendromu Vakfı ile bizi bir araya getirdi. Sergi de böyle oluştu. Down sendromlu bir yakını olmamış, bugüne kadar bu rahatsızlıkla ilgili tek bir makale bile okumamış insanlara bu hastalığı, down sendromlu çocuklarımızı tanıttık” diyor.

Önce biraz sizden konuşalım. Kimdir Sabriye Şeker ve tezhip sanatıyla nasıl tanışmıştır?

- Bir tezhip sanatçısıyım ben. Akademi mezunu değilim belki, ama yıllarımı verdim bu sanata. Kız meslek lisesinde dekoratif el sanatları eğitimi aldım. Üniversite yıllarım ülkenin çatışmalı dönemlerine denk geldi ve maalesef akademiye devam edemedim. Tezhiple de ilk Cerrhapaşa’da tanıştım. 1987 Yılında Tıp Fakültesi Deontoloji Kürsüsünde Ordinaryus Prof. Süheyl Ünver tarafından açılan kurslara katıldım, atölyesinde çalışmaya başladım. O günden sonra da bu muhteşem sanattan hiç kopmadım.

TIPTA TEZHİP KURSU!

Burayı çok anlayamadım; tıp fakültesinde tezhip sanatı kursu mu vardı?

Evet, şaşırtıcı geliyor belki insana ama Süheyl Hoca tezhibe gönül vermiş bir tıp profesörü. Aslında sadece Süheyl Hoca’yı konuşmak bile sohbetimizi saatlerce alıp götürebilir. Bir yerde şöyle anlatılıyor hoca; “Bilim adamı, Türk tıp tarihçisi ve müzenhip, minyatürist, ressam ve kaat’ı ustası, şair, sanatkâr, akl-ı selim, zevk-i selim eşsiz insan.” Kendisi tıp profesörü, ama aynı zamanda ailesindeki hattatlar ve sanatkârlar sebebiyle Medresetü’l Hattatin mezunu. Klasik sanatlarımızın büsbütün unutulmasını önlemek için Güzel Sanatlar Akademisinde, Topkapı Sarayı Nakışhanesi’nde, Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı’nda ve Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü’nde yüzlerce talebe yetiştirerek Osmanlı ve Cumhuriyet devirleri arasında köprü kurmuş, en azından süsleme sanatlarımızda devamlılığı sağlamıştır. 19. yüzyıldan günümüze tezhip sanatında emeği çok büyüktür hocanın. Cerrrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı bünyesinde kuruculuğunu kendinin yaptığı tezhip ve sanat çalışmaları, bugün de kızı Gülbün Hanım’ın başkanlığında devam etmektedir.

BİRÇOK SERGİ AÇTIM

Siz bu derslerin ardından kendi atölyenizi açtınız sanırım...

- Hemen değil. Topkapı Sarayı’nda farklı üstadların yanında çalıştım, onlardan ders aldım. İki yıl Sema Nakışhanesi’ne devam ettim, desen ve minyatür dersleri aldım. Daha sonra da kendi atölyemi açtım. Ondan sonra Bakırköy’de “Şeker” adını verdiğim atölyemde çeşitli meslek ve yaş gruplarından öğrencilerimle birlikte çalışmalarımı sürdürüyorum. Ayrıca yurt içinde ve dışında birçok sergi açtım.

“Geleceği gelenekle süsledik” deyip Down Sendromlu Çocuklar yararına serginizi açtınız, neden Down Sendromlu çocuklar?

- Biz atölye olarak sergilerimizi bir sosyal sorumluluk projesi ile oluşturmayı çok önemsiyoruz. Daha önce de çocuk anneler yararına bir sergi açtık. Bu sergilerimde çalıştığım matbaanın sahibinin down send-romlu bir çocuğu var ve bize down sendromlu çocuklarla ilgili bir sergi açmayı teklif etti. Down Sendromu Vakfı ile bizi biraraya getirdi. Sergi de böyle oluştu. Çok güzel insanlar ve büyük özverilerle çalışıyorlar. Biz acıma hissine sahip, duygusal bir milletiz. Fakat acıdığımız kadar sorumluluk almıyoruz. İtiraf etmeliyim ki eskiden özürlü bir çocuk gördüğümde ürkerek, çok üzülerek hatta maalesef acıyarak bakardım.

BİZİMLE MUTLULAR

Davranışlarımla bunu belli ettiğimi sanmıyorum, ama bunu düşünmesi bile yeteri kadar kötü aslında. Toplum içinde birçoğumuzun da benzer şeyler hissettiğine eminim. Oysa bu o kadar yanlış ki... Sergi bir bakıma beni de eğitti. Bu sergi sayesinde ben artık acımak, ‘vah vah’ demek, hatta korkup uzaklaşmak yerine onlar için birşeyler yapmaya başladım. Ve herkese de bunu aşılamaya çalışıyorum. Acımak yersiz, birlikte yapabileceklerimizi aramalıyız. Bu çocuklar hayatımızın bir parçası. Bizimle mutlular; sevgiye, ilgiye, şefkate ve güvene ihtiyaçları var. Sergi öncesi onlara bir defile dü zenledik ve büyüklerinden aldıkları güvenle podyuma bile çıktılar. Onları hayata dahil etmeliyiz. Biz işte bunu yaptık. Sergi, dernek yararınaydı. Bir nebze de faydamız olduysa ne mutlu bize. Ama en azından insanların bilinçlenmesine katkıda bulunduk. Down sendromlu bir yakını olmamış, bugüne kadar bu rahatsızlıkla ilgili tek bir makale bile okumamış insanlara bu hastalığı, down sendromlu çocuklarımızı tanıttık. Birlikte çalıştığımız vakıf, ilk defa böyle geleneksel bir serginin parçası oldu.

Bu sergide sanırım sizin dışınızda öğrencilerinizin de emeği var.

- Evet. 72 eserlik bu sergiyi 22 öğrencimizle birlikte açtık. Tezhip pahalı bir sanat. Fırçanız, boyanız, bütün ürünlerde emek ve maliyet yüksek. Ama buna rağmen hiçbir karşılık beklemeden eserlerini satışa çıkararak bağışladılar.

Ethem Çalışkan’ın da büyük katkısı var serginizde...

- Hem de nasıl... Ethem Hoca ile çalışmak bizim için o kadar büyük bir şanstı ki, sözle anlatılmaz. Hat sanatı ile eserlerimizi süslemekle kalmadı gücü ve bilgeliğiyle bize yol gösterdi, kılavuz oldu adeta. Ayrıca yenilikçi çalışmalarımda en büyük desteği de yine Ethem Çalışkan’dan gördüm. 2008 yılında beraber açtığımız ‘Karacaoğlan ve Oyalı Süslemeler’ sergisi bu sanata bakış açımı çok etkilemiştir.

HAYATIMIN ANLAMI

Neredeyse sergilerinizin hepsi bir dernek yararına açılmış.

- Evet. Allah’a şükür hayatımı sürdürecek kadar kazanca ve bir standarda sahibim. Ailemden gelen imkânlarla, büyük bir şey olmadığı sürece hayatım devam eder. Çocuk sahibi değilim, dolayısıyla direk sorumluluğunu taşıdığım insanlar da yok etrafımda. Dolayısıyla ben hayatımı yardıma ihtiyacı olan insanlara adadım, onlara sanatımla faydalı olmak istiyorum. İnanıyorum ki bu dünyada ancak birileri için birşeyler yapabiliyorsak hayatın anlamını bütün zenginliğiyle hissederiz. Atölyeyi açarken de, ‘onun parası var gelsin, bunun yok gelmesin’ diye düşünmedim. Yıllardır aynı öğrencilerle devam ediyoruz çalışmalarımıza. Amaç, ortaya hep beraber güzel eserler koyabilmek...



Sergilerinin neredeyse hepsini bir dernek yararına açan Sabriye Şeker, büyük emekle hazırladığı tezhip çalışmaları hakkında bilgi verdi.


Öğrencilerimin beni geride bırakması için çalışıyorum

Emeğin yoğun olduğu tezhip sanatı hakkında bilgiler veren Sabriye Şeker, şunları anlattı: “Tezhip Arapça zeheb (altın) sözcüğünden türemiştir. Tam karşılığı altınlama, yaldızlamadır. Türk Tezhip Sanatı’nı, altın kullanarak yapılan kitap süsleme sanatı diye tanımlayabiliriz. Tezhip, altının yanısıra boya da kullanılarak, sadece kitaplarda değil, hat levhalarında, fermanlarda, hatta ahşap ve deri üzerinde geleneksel motiflerimizin uygulandığı tezyinattır. Bu işin sonu yoktur, sürekli bir gelişme sözkonusu. 7 yıldır derslerime gelen öğrencilerim var. Hepimiz uğraşıyoruz en iyisini, en güzelini yapalım diye. Burada yine Süheyl Hoca için anlatılan bir anekdotu aktarmak isterim size... Süheyl Ünver, bir gün hocası Prof. Dr. Akil Muhtar Özden’e, ‘Biz sizin yarınız kadar olsak yeter’ demiş. Hocası kızmış ve şöyle cevap vermiş; ‘Süheyl! Sen benim yarım, senin öğrencin de senin yarın olursa, sonra ortada bir şey kalmaz. Sen beni geçmelisin...’ Ben de öğrencilerim, beni geçsin diye uğraşıyorum.”

Bu haber toplam 8628 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.