Dilencinin Mağarası
Dilencileri hiç sevmem deriz ama hepimiz zaman zaman sevdiklerimizden dilencilik yaparak sevgi ya da ilgi dileniriz.
"Lütfen şimdi gitme. Biraz daha kalacağını söylemiştin. Daha işe gitmen gerekmiyor. Bir saatçik daha lütfen! Fazla bir şey istemiyorum, bana biraz zaman ayırman yeter."
Dileniriz, istediğimize ulaşıncaya kadar bunu yapmaya devam ederiz. Dilenmeyi öylesine büyük bir panik ve kayıp hissi motive eder ki, genelde elimizden başka bir şey yapmak gelmez.
Ters dönmüş dilenci şapkası, razı olmanın enerjisini taşır. Eğer istediğimizi alamazsak bu kez çaresizlik içinde geri çekilir, ümitsizliği hisseder ve karanlık mağaramıza döneriz. İçimizdeki o tanıdık, güvenli, ama yapayalnız kaldığımız yere Mağaranın kapısını koca bir kaya ile kapatıp içeride yalnızlık çekeriz. Hepimiz burayı iyi biliriz: stratejilerimizin başarısızlıkla sonuçlandığında hep döndüğümüz yerdir burası.
Çocukluğumuzun büyük kısmı çaresizlik ve kaderine razı olma duyguları ile dolmuş olabilir. Her başarısızlığımızda yine aynı noktaya gelmek şaşırtıcı değil. Ancak diğer tüm stratejilerde olduğu gibi bu inanç da bir kısır döngü yaratır. Bir süre mağaramızda kapalı kaldıktan sonra tekrar dilenmek için gün ışığına çıkarız. Karşımızdaki insan ve hayatla bağımızı koparmayıp incinmiş duygularımızı hissederek dile getireceğimize, dönüp dolaşıp içimizdeki o yalnızlık dolu ama tanıdık ve güvenli yere sığınırız. Razı gelmek, hiçbir şeye çözüm getirmez. Vazgeçmek, bizi derin bir depresyona veya sinizme sokar. Bir süreliğine vazgeçip kaderimize razı oluruz ama sevgi ihtiyacımız öylesine baskındır ki mağaradan çıkıp tekrar deneriz. Sonra yeniden istediklerimizi alamadığımızı keşfedene kadar devam ederiz. Yine stratejileri deneriz, onlar da bir işe yaramaz ve tekrar mağaraya döneriz. Bu pek neşeli bir döngü sayılmaz ama hepimizin yaptığı bu.
Her kısır döngüyü çevirmek zordur ama en zoru içimizdeki mağaraya başarısız bir dilenci olarak sürekli dönmektir Peki, bu sefil kısır döngüden nasıl kurtulacağız? Hadi o zaman; dilenci olarak değil kendimiz olarak içimizdeki o mağarayı keşfetmekle başlayalım. Mağaranın içindeki halimizi, dilenciliğimizi bilip daha en baştan o mağaranın kapısına taşı kendi elimizle yerleştirelim. Başarısızlık mağarasını fark ettiğimiz anda o mağaraya girmemek için kendimizle yüzleşerek hayatı başarılarımızla, yenilgilerimizle kabul ederek kendimize başka gözle bakmayı öğrenelim. İşte o zaman, hayatın; dilencinin mağarasında geçmediğini, kendi ruhumuzun ışığı ile yaşandığını anlarız.
Dilenmeniz değil kendinizi dinlemeniz dileği ile
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.