Rukiye KARAKÖSE

Rukiye KARAKÖSE

BENİM İSTEDİĞİM GİBİ OL

BENİM İSTEDİĞİM GİBİ OL

Kaçımızda Michelangelo kompleksi var? Kaçımız diğer insanlara bizim deneyimli ellerimizde şekillenmeye hazır hammaddeler gibi bakıyoruz? Kaçımız bizi ve akıllıca sözlerimizi dinlediği taktirde şekillendirebileceğimiz en az bir insan düşünebiliyoruz? Peki bu insan bizi dinlemek için ne kadar hevesli?

Hani derler ya “akıl”ı bir tepeye yığmışlar (artık idealar aleminde mi yaptılar, bu iş nasıl olduysa…) herkes yine kendi akılını beğenip almış. İletişim psikolojisinde ‘motto’larımızdan biridir: “Herkes genellikle kendini haklı görür”

“Ben aynı kalayım, o değişsin” düşüncesine sahip olan insanların birlikte yaşamaları, önemli sorunlar ortaya çıkarıyor olsa gerek. Evlenecek olan genç insanlar karşılıklı şöyle düşünüyor: “Bir sürü güzel özelliği var ama bazı huyları beni rahatsız ediyor. Neyse, evlenince ben onu değiştiririm”. Hatta bir arkadaşım “eşimin bazı yönlerine tahammül edemiyorum” dediğinde, “peki evlenmeden önce, çıktığınız dönemde nasıldı? Farklı mı davranıyordu? Yoksa böyle biri olduğunu öngörecek ipuçlarına rastlamadın mı hiç?” diye sorunca, “hayır, aksine hiç kendini farklı göstermedi, evlenmeden önce neyse O ama ben onu değiştiririm diye düşünmüştüm” dedi.

Çevremizdeki insanların bizim gibi düşünmelerini ve bizim istediklerimizi kendi istedikleriymiş gibi yapmalarını arzuladığımızda, onları değiştirmeye çalışıyoruz demektir. İnsanları değiştirmeye hakkımız olduğunu düşündüğümüzde çatışma yaşama ihtimalimiz artar. Çünkü kafamızdaki kurallara göre davranmazlarsa kendimizi engellenmiş hisseder ve öfkeye kapılırız.

Bir ilişkiye girdiğimizde çoğumuz yaygın ve zararlı iki kanaat taşırız:

1- Birlikte olduğumuz kişinin bizimle olduğu için değişeceği (değişmesine yardımcı olmayı planlarız),

2- Bu kişinin hiç değişmeyeceği, hep başlangıçta olduğu gibi kalacağı.

Bunların her ikisi de birer yanılgıdır. Çünkü insanlar sürekli değişirler, kimse değişim sürecinden kaçamaz. Fakat kimse bir başkasını değiştiremez. Kendimizi değiştirebilir, yeni seçimler yapabilir ve davranış repertuarımızı yenileyebiliriz. Ama asla eşimizin/arkadaşımızın ne yönde değişmeyi seçeceğini öngöremeyiz. İnsanlar için yapabileceğimiz en fazla şey, bir ‘rol modeli’ oluşturup gayretlerinde onları yüreklendirmek olabilir. Onlara ‘değişime açık’, ‘güvenli’ bir ortam sunabiliriz; ama bu, onların istediğimiz yönde değişeceklerini garantilemez. Tüm gayretimizle birinin değişim sürecine yatırım yapmak ise bizi sadece hasta eder ve benlik saygımızı elimizden alır.

Diğerinin değişmesi için “talep”, “tatlılıkla ikna”, “yönlendirme”, “tehdit”, “emir”, “yalvarma” ve “pazarlık” sadece cesaret kırıcı ve zarar verici bir ortam yaratır. Biz giderek asabileşip, sevimsizleşirken karşımızdaki bildiğini okumaya devam eder ve artık bu kadar olumsuz ve yıkıcı bir ortam oluşturduğumuz için kendinde bizi suçlama hakkını bulur.

Birilerini değiştirmek/dönüştürmek istiyorsak yapacağımız şey değişimi kendimizden başlatmaktır. Yok eğer değişmek istemiyor, kusursuz olduğumuzu düşünüyorsak; biz değişime kapalıyızdır. Kendimize güvenimiz eksiktir yahut kendimizle yüzleşmekten korkuyoruzdur.

“Ben hep böyleydim, şimdi niye değişeyim” mi diyorsunuz? Çünkü artık bu şekilde yürümüyor. Hayat iyi giderken değişmeyiz. Sadece bazı şeyler yürümüyorsa değişime ihtiyaç duyarız. Zamanlama çok önemlidir ve herkesin bir zamanı vardır ancak o zaman geldiğinde değişim ihtiyacı hissederiz. Zamanın geldiğini ise anlarız; çünkü acı içinde oluruz ve acıyı dindirecek yeni ve değişik bir şey denemek isteriz. Eğer vakti geldiyse değişim ıstıraplı olacaktır muhakkak ama bununla beraber bu acı insanı arındırır ve büyümesine yol açar.

Değişmeyi seçmek ve kendi kaderinize etki etmek, zor olmakla beraber en çok doyum veren davranış tarzıdır diyebiliriz. Zira zaman zaman değişmeye karar veririz ama bu kararı uygulamaya geçiremeyiz. Değişim, üzerinden geçmeyi bir türlü beceremediğimiz bir köprü gibidir. Ancak değişiklik başlangıçta zor görünse de aslında heyecanlı, zevkli ve insanı mutlu eden bir serüvendir.

İnsanların değişmesi için en büyük güç, onların içindeki manevi yaşamdan kaynaklanır. İçimizdeki manevi gücü keşfetmedikçe sadece entelektüel bilgileri edinmekle, kendimizi sürekli ve sağlıklı olarak değiştirmemiz mümkün değildir. Kişiler anlamın kaynağını içlerinde bulunca, kendilerini daha sağlıklı ve güçlü kılacak gücü de bulurlar. Bu noktada bize şu dua yardımcı olabilir: “Tanrım! Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için bana güç ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır ver. Bu ikisini (yani değiştirilebilir ve değiştirilemez olanları) ayırt etmek için de akıl ver”.

[email protected]

Bu yazı toplam 7803 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Rukiye KARAKÖSE Arşivi