AŞKIN ANATOMİSİ

AŞKIN ANATOMİSİ

Bildiğimiz gibi suyun tek başına bir geometrik şekli yoktur ama her zaman girdiği kabın şeklini alır. İnsan vücudunda % 60 oranında su bulunmaktadır. Vücudunda bu kadar su barındıran bir varlıkta doğal olarak girdiği kabın yani ortam ve çevrenin şeklini alacaktır. Kişilerin bulundukları ortam ve çevre kişilerdeki duygu ve ruh halini belirleyen en önemli etkendir. Bu konu ile ilgili söylenecek birçok atasözü ve hadis-i şerif mevcut olmakla beraber  “görünen köy kılavuz istemez” misali bunu kendi yaşamımızda da çok net bir şekilde görmekteyiz.  Ne kadar mutlu olursak olalım bir hüzün ortamında bizi de bir hüzün kaplamakta ve ne kadar hüzünlü olursak olalım şen şakrak bir ortamda bir müddet sonra bizde gülmeye başlamaktayız.

Su gibi bulunduğu kabın şeklini alan insanoğlu aşk gibi bir kabın içerisinde farklı şekillere bürünmektedir. Sevinç, hüzün, tebessüm, gözyaşı, romantizm, duygusallık, sinir, şiddet, cinsel arzu gibi sayabileceğimiz birçok duyguyu bir anda yaşayabileceği bir kaptır bu. Her ne kadar bu güne dek aşkın kalpte oluştuğu söylense de yapılan son araştırmalar aşkın kalpte değil beyinde meydana geldiğini göstermektedir. Beynimiz, sinir sistemini; sinir sistemi de kalbimizi etkilemektedir. Kalp atışlarında hızlanma, beyinden gelen sinyallerle oluşmaktadır. Hissettiğimiz bu duyguların kaynağı olan hormonlar, beynimizin limbik sisteminde oluşur ve bu yüzden hislerimizin yerleri beyinde bellidir.Pisa Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma bu söylediğimizi güçlendiriyor.

Yapılan araştırmaya göre aşıkların düşünüş ve davranış biçimleri psikolojik bir rahatsızlık olan 'obsesif kompulsif bozukluk' ile benzerlik gösteriyor. Obsesif kompulsif bozukluk yaşayan hastalar somut bir sebebe dayanmaksızın sürekli bir şüphe ve endişe duygusunun altında yaşarlar ve bu duygularını yenebilmek için günde 20 kez ellerini yıkamak gibi takıntılı davranışlar sergilerler. Buna neden olan ise ruh halini düzenleyen 'serotonin hormonu' düzeyinin obsesif kompulsiflerde düşük olması. New Scientist adlı tıp dergisindeki araştırmaya göre serotonin düzeyi düşük olan diğer bir grup da AŞIKLAR. Sırılsıklam aşık olmuş 20 genç öğrenci ile 20 obsesif kompulsif hastayı karşılaştıran uzmanlar her iki grubun serotonin düzeylerinin birbirlerine yakın olduğunu saptamış. Uzmanlara göre aşık olan birisinin başkalarını bıktıracak kadar sevdiğinden bahsetmesinin ve takıntılı bir yoğunlukta ısrarla onun hakkında düşünmesinin nedeni bu.

Peki aşk dediğimiz bu duygu beyinde oluşmakta ise neden hep kalbimizden bahsediyoruz? Neden kalbimizin yandığını ya da onun rahatladığını söylüyoruz?

İşte bu sorunun cevabını beyin ve kalp anatomisini incelediğimizde aralarındaki ilişkiden anlayabiliyoruz. Sinir sisteminin vücudun iç organlarını kontrol eden ve irademiz dışında çalışan bölümüne otonom sinir sistemi (OSS) denilmektedir. Bu sistem; kalp kasına ve iç organlarımızla ilgili düz kaslara sinir lifçikleri verir. Otonom sinir sistemi; beynimizde hipotalamus, beyin sapı ve omurilikte bulunan merkezler tarafından kontrol edilmektedir. Otonom sinir sistemi, parasempatik ve sempatik sistem olarak iki kısma ayrılmaktadır. Sempatik kısmın uyarılmasını sağlayan; heyecan, sıkıntı, sevinç, çabuk sinirlenme, korku, üzüntü, endişe, keder, gibi durumlarda, nabız sayısında artma (taşikardi), bazen ritim değişikliklerine yol açabilmekte, kan damarlarında ise daraltıcı bir etki meydana getirmektedir. Parasempatik sistemin uyarılmasında ise, damarları genişletici bir etki oluşur. Bunun sonucunda; kalp atım oranını ve kanın kalpten damarlar içine atımını azaltarak nabız sayısının azalması (bradikardi), ani kalp durması gibi ileti bozuklukları oluşur. Bununla birlikte beynimizin ön kısmında bulunan frontal lobun elektrik akımıyla uyarılmasının kalbin çalışmasını geçici olarak durdurması, beyin sapındaki bulbus’ta bulunan vazomotor merkezin kan basıncı ve farklı organlara kanın dağıtılmasında düzenleyici bir rol oynaması ve merkezi sinir sisteminin kalp atım sayısını etkilemesi beynimiz ile kalbimiz arasındaki sıkı ilişkiyi ispatlamaktadır. Bu ilişkinin sonucu olarak beyinde oluşan aşk ile birlikte ortaya çıkan yoğun duygu birikimi sinir sistemi aracılığıyla kalbe ulaşmakta ve kalp bu hisleri taşıyan bir kap haline dönüşmektedir.

Beyin aşkın menbaı, merkezi, su kaynağı, çağlayanıdır ama o suyun kabı, şekil aldığı ve taşındığı yer kalptir. Aşk bir deniz misali bazen çok durgun bazen de çok dalgalıdır. Aktığı kap olan kalbe durgunluğuyla huzuru, mutluluğu, tebessümü yaşatırken; dalgalanmasıyla da acıyı, kederi, hüznü ve gözyaşını tattırır. İnsan, su gibi bulunduğu ortamın şeklini alır demiştik ya işte insan aşkın kabı olan bir kalbe girdiği zaman onun şeklini alacak ve hep onunla hemhal olacaktır. Aşık için o kapta hep sevgili vardır ve bu öyle bir taşarda dışa vururki neye baksa onu görür, nereye gitse ona yürür. Sanırım bu yazıyı şu güzel sözle bitirmek en uygunu olacaktır. “Kap içinde ne varsa dışına onu sızdırır”.

Arş. Gör. Mahmut ÇAY
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anatomi AD.

Bu yazı toplam 3467 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi