Şehnaz Tuna

Şehnaz Tuna

Takıntılı mısınız?

Takıntılı mısınız?

“Uzun süreli bir seyahate çıkıyorsunuz… Bavullar toplandı, arabanıza bindiniz… Tam kontağı çevirirken şu düşünceler aklınızdan geçiyor:  “Ya tüm elektrikleri kapamadıysam? Açık cam bırakmış mıyımdır?” Çok tanıdık öyle değil mi? Normal bir günde de sürekli bu tarz endişelerle yaşayarak devamlı kendinizi ve yaptıklarınızı kontrol ettiğinizi düşünün…”

İşte bu, bir Obsesif Kompulsif Bozukluk hastasının yaşadığı sıkıntının çok genel bir tasviridir. Günlük hayatta batıl inancı olan, en ufak şeylerden kaygı duyan ya da şüphelenen insanlar çoktur. Birçok kişinin aşırı temizlik, titizlik, düzenlilik, eşya veya para biriktirme, simetriye önem verme, kapıyı, ocağı kontrol etme gibi çeşitli takıntıları, kuruntuları, saçma bulduğu halde yapmak zorunda kaldığı davranış ve düşünceleri olabilir. Çoğunlukla bunlar önemli bir zaman kaybına veya ciddi bir sıkıntıya neden olmazlar. Bu gibi belirtileri gösteren herkes hasta olarak kabul edilemez. Bu düşünce ve davranışlar aşırıya kaçıp, kişinin hayat tarzını ve günlük yaşamdaki işlevselliğini kötü bir şekilde etkilemeye başladığında Obsesif Kompulsif Bozukluk’tan (OKB) söz edilir.

OKB kaygıyla ilgili bir hastalıktır. Bu bozukluğa sahip kişilerde istenmeyen, zorlayıcı ve genellikle hoş olmayan düşünceler (obsesyonlar) vardır. Bu kişilerin çoğu, takıntılı düşüncelerinin mantıksız olduğunun farkında olmalarına rağmen kendilerini bunları düşünmekten alıkoyamamaktadırlar. Bu da sıkıntı duymalarına neden olmaktadır. Bu noktada hasta düşüncelerini ve bunların yol açtığı sıkıntıları hafifletmek amacıyla ritüel şeklinde sürekli tekrarlanan davranışlar (kompulsiyonlar) geliştirmektedirler. Buna bağlı olarak OKB, klinik çerçevedeki tanımında, “Kişinin önemli sayılabilecek şekilde vaktini alan (günde 1 saatten daha uzun süre), belirgin sıkıntıya veya kişinin işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan, tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla süren bir psikiyatri bozukluğu” olarak nitelendirilir. Obsesyon ve kompulsiyonlar beraber görüldükleri gibi sadece obsesyon ya da kompulsiyon yakınmaları olan hastalar da olabilir. Obsesif kompülsif bozukluğun belirtileri, hafif ya da şiddetli olabilir. Hastalar, obsesyon ya da kompülsiyonlarını kısa sürelerle kontrol altında tutabilir; bu şekilde işte ya da okulda bunları gizleyebilirler. Ancak OKB şiddeti arttıkça, kişilerin yaşamlarını gittikçe daha fazla işgal eder ve kişiler bu ritüelleri uygun şekilde yapabilmek için günlük yaşam etkinliklerini yerine getiremez hale gelirler.

Bu bozukluğu dört ana belirti grubunda toplayabiliriz:

1) Bulaşma: En yaygın görülenidir. Hasta sürekli olarak kendisine idrar, dışkı, toz ya da mikrop bulaşacağını düşünür. Bu bulaşmanın kişiden kişiye, nesneden nesneye geçtiğine inanır. Bu durumun yarattığı sıkıntıyı azaltmak için temizleme eylemlerine girişir, ya da onlardan kaçınmaya çalışır.
2) Kuşku: Hasta bazı işleri yapmadığına, unuttuğuna, ihmal ettiğine inanır. Örneğin, kapıyı ya da ocağı kapattığından bir türlü emin olamaz. Bu nedenle kontrol etme kompulsiyonları başlar. Defalarca ocağı, musluğu, kapıyı kontrol etmeye çalışır.


3) Cinsel ya da saldırgan eylem düşünceleri : Bu gruptaki hastalar herhangi birine ya da yakınına zarar vereceği, öldüreceği, cinsel tacizde bulunacağı gibi düşüncelere sahiptirler.
4) Simetri - Kuralcılık:  Bu gruptaki hastalar eşyaların belli bir düzene göre yerleştirilmesi takıntısına sahiptirler. Buna bağlı olarak düzendeki en küçük bir değişikliği fark ederler ve bozulan düzeni tekrar eski haline getirmek için düzeltme davranışlarında bulunurlar.


Obsesyon ve Kompulsiyonların Özellikleri:

Obsesyonlar da kompulsiyonlar da düşünce şeklinde olabilirler. Ancak genelde obsesyonlar düşünce, kompulsiyonlar ise davranış şeklindedirler.

Obsesyonlar (saplantılar, takıntılar):

Kaygı ve sıkıntıya yol açan, kişi tarafından saçma bulunan, inatçı ve zorlayıcı düşünce, fikir, dürtü ve hayallerdir. Hastalar bu düşünce ve uyaranların çok anlamsız olduklarını, kendilerini çok rahatsız ettiklerini ancak bu düşüncelerin kendi iradeleri altında olmadıklarını belirtirler. Takıntılar hastada iğrenme, korkma, şüphelenme ya da anksiyete gibi duyguları da beraberinde getirir. Sahip oldukları tatsız düşünce ve dürtüleri bastırmaya ya da yok saymaya çalışırken bunları bir başka düşünce ya da hareketle gidermeye çalışırlar. Sık görülen obsesyonlar şunlardır:
• Çevreden kan, tükürük, mikrop veya semen bulaştığı, kirlendiği ya da kişinin çevreye kir bulaştırdığı düşüncesi
• Kendi başına veya yakınlarının başına bir kötülük geleceği düşüncesi,
• Kontrolünü kaybetme ve saldırgan davranışta bulunma korkusu,
• Tekrarlayan ve kontrol edilemeyen cinsel düşünceler,
• Dinle ve ahlaki değerlerla aşırı uğraşma v.b.

Kompulsiyonlar (zorlantılar):

Tekrarlayıcı davranış (el yıkama, sıraya koyma, kontrol etme gibi)  ya da zihinsel (dua etme, sayma, sözcükleri sesiz bir biçimde yineleme gibi) eylemlerdir. Amaçları herhangi bir zevk ya da mutluluk sağlamak değil, obsesyona eşlik eden sıkıntıyı azaltmak ya da korkulan bir durum veya bir olayı engellemektir. Kompulsiyonlar abartılı olup amaçladıkları şeyle aralarında mantıksal bir bağlantısı yoktur. Ağır OKB hastalarında bazen bu kompulsiyonlar tüm günü alabilir. Sıkça görülen kompulsiyonlar şunlardır:

• Temizlik: Saatlerce el yıkama, banyo yapma ya da tekrar tekrar ev temizleme. Bu şekilde el yıkayarak günde bir kalıp sabun bitiren ya da çamaşır suyu ile elini yıkayan hastaların oranı oldukça fazladır.

• Tekrarlama: Takıntılı düşünce ile oluşan sıkıntıyı gidermek için tekrarlayan davranışta bulunma veya akıldan başka düşünceleri geçirme. Yakınlarının başına kötü birşey geleceğini düşünen bir hasta bunun olmaması için halen yapmakta olduğu davranışı ikinci kez yaparak bu düşünceden kurtulabilir (yolda yürürken aynı yolu geri dönüp tekrar yürümek gibi).

• Kontrol etme: Evine bir şey olacak veya yangın çıkacak korkusu ile tekrar tekrar kapı, elektrik ya da  tüpün kapalı olup olmadığını kontrol etme.

• Biriktirme: İşe yaramayan birçok eşyayı biriktirme. Örneğin, bazı kişilerde yeterli yerleri olmadığı halde gazeteler, boş kavanozlar veya konserve kutuları gibi işe yaramayan şeyleri atamama davranışı görülebilir. Son birkaç yıldır yurdumuzda gazetelere yansıyan “çöplük evler” buna en güzel örnektir.

• Sayma: Yolda yürürken kaldırım taşlarını sayma veya araba plakalarını okuma; günlük işleri yaparken belli sayılarda tekrar etme. Örneğin, kazağını belli sayıda giyip çıkarma ya da aynı yere belli sayıdan daha fazla gitmeme tarzı davranışlara bu grup hastalarda sıkça rastlanabilmektedir.
• Tamamlama: Bu kompulsiyonu olan hastalar bir dizi davranışı mükemmel olana kadar tekrar

ekrar yaparlar. Örneğin, kirlilik takıntısı olan bazı hastalar el yıkamadan önce lavaboyu, musluğu ve sabunu yıkar -genelde belli sayıda- ; daha sonra belli sayıda elini yıkar ve elini yıkadıktan sonra tekrar aynı işlemi tekrarlar.

• Aşırı tertipli ve düzenli olma: Bulunduğu ortamda herşeyin simetrik durması ya da  herşeyin belirli bir sıra ile dizilmesini gerçekleştirme.

OKB’nin başlangıcı, yaygınlığı, nedenleri:

OKB genellikle ergenliğin başlangıçlarında başlarken bu hastalığa çocukluk yaşlarında da rastlanabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yaşından önce başlar. % 15’ten az vakanın ise 35 yaş sonrası başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yaşı 20 olup, bu yaş erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama 22  olarak değişiklik göstermektedir. Bozukluk çocukluk döneminde başladığında erkek çocuklarda, kız çocuklarına kıyasla daha sık görülür. Ancak yaşın biraz daha ilerlemesi ile kız çocuğundaki sıklığın artışına bağlı olarak aradaki fark kapanır ve bozukluğa erişkinlerde her iki cinste de eşit sıklıkta saptanır. Yaşam boyu yaygınlığı % 5,9 dolaylarındadır. Çoğu zaman sinsi başlayıp kronik olarak alevlenip yatışan bir gidişi vardır. Bu alevlenmeler çoğunlukla stresle ilişkilidir.

Ruhsal birçok bozuklukta olduğu gibi Obsesif Kompulsif Bozukluğun meydana gelmesinde tek bir nedenden ziyade çeşitli etkenlerin bir araya gelmesi faktörü söz konusudur. Hastalığın oluşumunda genetik bir yatkınlıktan söz edilmektedir. OKB’ye neden olan bir gen bulunamamakla beraber OKB hastalarının yakınlarında bu hastalığın görülme olasılığı artmaktadır. Aynı ailede aynı tarz semptomlara rastlanması şart değildir. Örneğin, annede kontrol etme kompulsiyonları görülürken kızında temizlik kompulsiyonları görülebilir. Biyolojik açıdan bakıldığında ise beyinde kimyasal haberci görevi üstlenen “serotonin” seviyesindeki düşmenin bu hastalığa neden olduğu söylenmektedir. Bunların yanısıra aile içi sorunlar ya da stres yaratan durumların var olmaları hastalığa direkt olarak yol açmasalar da var olan hastalığın alevlenmesine sebep olmaktadırlar.

OKB’de tedavi:

OKB bazen depresyon, yeme bozuklukları, madde kötüye kullanımı bozukluğu, kişilik bozukluğu, dikkat eksikliği bozukluğu ya da başka bir anksiyete bozukluğuyla birlikte görülür. Bu tür eş zamanlı hastalıklar ve hastanın sorununu saklama eğilimi, bu bozukluğa tanı konmasını ve tedavi uygulanmasını zorlaştırır. Dolayısıyla, OKB’si olan kişiler genellikle belirtilerin başlamasından ancak yıllar sonra tedavi olanağını bulurlar. Tedavide amaç öncelikle var olan hastalığı tedavi etmek sonra da hastalığın tekrarlamasını önlemektir.

Bu amaçla başlıca üç ana tedavi yöntemi kullanılmaktadır:

• Bilişsel-Davranışçı Psikoterapi: Bu yaklaşımda hasta, doğrudan ya da imgeleme yoluyla, kasıtlı olarak korktuğu nesneye ya da düşünceye maruz bırakılır. Böylece hasta obsesyonlarının üstüne gitmeye, yenmeye ve en azından bu hastalığın hayatını engellemesini önlemeye çalışır.

• Psikodinamik Psikoterapi: Uzun süreli, sıkıntılı ve oldukça yoğun çalışma gerektiren bu tedavide hastalığın psikodinamik kökenleri araştırılıp yok etmeye çalışılır.

• Farmakolojik: Son zamanlarda yapılan çalışmalar, bir nörotransmiter olan serotonin üzerinde etkisi olan ilaçların da OKB belirtilerini önemli ölçüde azalttığını göstermiştir.

Hastalığın tedavisi uzun süreli ve hastayı çok zorlayıcıdır. Hastaların hastalıkları konusunda kendilerini eğitmeleri çok önemlidir. Tedavi süresince hastanın kendi kaygısını kontrol etmesi gerekir ki bu bazen imkansız hale gelebilir. Böyle yorucu bir tedaviden geçtikten sonra tedaviyi aniden kesmek kesinlikle önerilmez. Tedavinin seyri sırasında tedavi ile ilgili sorunlar ortaya çıktığında bunun doktor ile paylaşılmasında fayda vardır. Örneğin, iyileştikten sonra belirtiler tekrar başlar ve bunlar bilişsel-davranışçı tekniklerle kontrol edilemezse;  beklenmeyen ilaç yan etkileri görülürse; depresyon, anksiyete bozukluğu gibi başka ruhsal hastalık belirtileri görülürse ya da bir yakınını kaybetmek gibi hastalığı kötü etkileyebilecek önemli bir yaşam olayı ile karşılaşılırsa vakit kaybetmeden bir psikiyatriste başvurmak gerekir.

OKB hastalarıyla yaşayan kişilere de çok iş düşmektedir. Bu hastalığın aslında tedavi edilebilir olduğunu anlatmak ve doktora gitme konusunda hastayı ikna etmek genelde yakınlarına düşmektedir. Yorucu tedavi sırasında hastanın yanında olmak ve ona destek vermek son derece önemlidir. Hastalarla yaşamış oldukları belirtileri tartışmak ya da sahip oldukları düşünceleri değiştirmeye çalışmak hastanın sıkıntısını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Davranış tedavisinde amaç takıntılı düşünceleri ortadan kaldırmak değil hastanın bu düşüncelerle barışık yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle hasta yakınlarının bu düşünceye uymayan yaklaşımları tedaviyi zora sokabilir. Hatta, bu tür yaklaşımlar çoğu zaman OKB belirtilerinin artmasına sebep olabilir.

Gazeteport.com

Bu yazı toplam 10867 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şehnaz Tuna Arşivi