Şehnaz Tuna

Şehnaz Tuna

Depresyon olma riskiniz var mı?

Depresyon olma riskiniz var mı?

Zaman zaman hepimizin çökkünlük, iç sıkıntısı, hâlsizlik, o an yaptığımız işten zevk alamama gibi tatsız hisler yaşadığı depresif an veya süreçler olmuştur. Ancak, haftalarca süren hüzün, umutsuzluk veya günlük etkinliklere karşı ilgisizlik “Majör Depresyon” olarak adlandırdığımız daha ciddi bir soruna işaret edebilir. Depresif belirtiler genellikle bunlara yol açan nedenler ortadan kalktığında veya kişi duruma uyum sağladığında geçerler.

Majör Depresyon ise kişinin yaşam kalitesini düşüren bir hastalık olup, mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Çağdaş toplumda meslek, yaş ve gelir gözetmeksizin sıkça görülen bir hastalık olan depresyon son derece ciddi seyredebilmektedir. Okul, meslek, sosyal, ekonomik ve hatta cinsel hayatta başarısızlığa yol açtığı gibi, intihar eğilimlerinin de depresyona bağlı geliştiği görülmektedir. Depresyon bir “duygudurum bozukluğu”dur. Başka bir deyişle, kişide kalıtımsal, çevresel veya hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Kişiyi etkisi altına alan ciddi bir sağlık sorunu sayılan depresyon başlı başına bir hastalık olarak görülebildiği gibi madde ve ilâç kullanımı veya bazı hastalıklara (örn. kanser) ikincil olarak da gelişebilmektedir.

Bazı insanlar hayatları boyunca bir defa depresyon yaşamışken birçok insanda depresyon tekrarlayabilmektedir. Bazı vak’alar ortada görünür bir sebep olmadan başlarken, bazıları yaşanılan olaylar ve stresle bağlantılı olarak gelişmektedir. Depresyondaki kişiler bazen yataktan kalkmak veya giyinmek gibi sıradan gündelik işlevleri bile yerine getiremez hale gelebilmektedirler.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2000 yılında yayınladığı zihinsel bozuklukları tanımlama ve sınıflama sistemine göre (DSM IV TR) aşağıdaki belirtilerden en az beşinin -ilk iki belirtiden en az biri (depresif duygudurum veya ilgi kaybı ve artık hayattan zevk alamama) bulunmak üzere- en az iki hafta süresince var olması durumuna “major depresyon” denmektedir. Bu belirtiler şunlardır:

1. Hemen her gün ve günün büyük kısmında hastanın kendisinin bildirdiği (örn. hasta kendisini üzgün veya boşlukta hisseder) veya etrafınca gözlenen (örn. hastanın ağlamaklı bir görünümü vardır) çökkün bir duygu durum hali.
2. Hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı veya bu etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma veya artık hastanın bunlardan eskisi gibi zevk alamıyor olma durumunun ya hastanın kendi bildirmesi ya da başkalarınca gözleniyor olması. (örn. daha önce keyif alınan işler, hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmama, mecburen yapma hali, bıkkınlık hisleri, cinsel isteksizlik vb.)
3. Perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı veya alımı olması (örn. vücut kilosunun %5’inden fazlası olmak üzere) veya hemen her gün iştahın azalmış veya artmış olması.
4. Hemen her gün uykusuzluk (insomnia) veya aşırı uyku (hipersomnia) halinin olması.
5. Hemen her gün olağan beyinsel ve vücutsal işlevsellik, hareketlilik halinde azalma (örn. oturmayı veya yatmayı yeğleme) veya huzursuzluk (örn. sıkıntıdan yerinde duramama) olması. (Sadece huzursuzluk veya ağırlaştığı duygularının bildirilmesi yeterli değildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olması gerekir)
6. Hemen her gün yorgunluk, bitkinlik veya enerji kaybının olması.
7. Hemen her gün, değersizlik, aşırı veya uygun olmayan suçluluk duygularının olması. (Bu suçluluk duygusu sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama veya suçlu bulma şeklinde değildir.)
8. Hemen her gün, düşünme veya düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma yetisinde (konsantrasyon) azalma veya kararsızlık (örn. konuşulanlara, okunan şeylere, izlenilen programlara dikkatini verememe gibi). Bu ya hasta tarafından söylenir ya da başkaları bunu gözlemiştir.
9. Tekrarlayan ölüm düşünceleri (sadece ölümden korkmak şeklinde değil), planlamaksızın yineleyen intihar düşünceleri, intihar girişimi veya intihar etmek üzere planın olması.


Bu maddeler doğrultusunda bir depresyon hastasından şu sözler sıkça duyulabilmektedir:
• Hayattan eskisi kadar zevk almıyorum, hiçbir şey ilgimi çekmiyor!
• Bu sıkıntı bitmeyecek!
• Yalnız kalmak istiyorum!
• Çok yorgun hissediyorum!
• İştahım yok!
• Uykuya dalamıyorum!
• Çocuklarımla ilgilenemiyorum, gözüm hiçbir şey görmüyor!
• Her şeyi unutuyorum!
• Hiçbir şeye karar veremiyorum!
• Yaşamanın anlamı yok artık, ölmek istiyorum!

Depresyon nedenleri
Depresyona yol açan birçok neden vardır:
1. Kalıtımsal nedenler
2. Biyokimyasal değişiklikler
3. Hormonal bozukluklar
4. Tedavide kullanılan bazı ilâçlar
5. Organik nedenler
6. Psiko-sosyal olaylar
7. Sosyo-kültürel etkenler
8. Bazı yaşam olayları


Depresyon çeşitleri
• Maskeli depresyon (Temeldeki depresyon klasik depresyon belirtileri yerine bedendeki ağrılar, uyuşmalar, beslenme ve davranış bozuklukları, madde bağımlılığı şeklinde dışa yansır).
• Atipik depresyon (Kişinin sergilediği bazı belirtiler tipik depresyon belirtilerine uymaz. Gün içi değişmeler görülür).
• Çocuklarda ve gençlerde depresyon
• Yaşlılarda ve menapoz sonrası depresyon
• Doğum sonrası depresyon
• Distimik bozukluk (En az iki yıl süren ve çok ağır olmayan depresyon belirtileri eşlik eder. İyilik dönemleri iki ayı geçmez).
• Postpsikotik depresyonlar (Şizofreni gibi akıl hastalıklarında gelişebilen depresyon).
• Organik nedenlere bağlı depresyon (Fiziksel, metabolik, toksik, endokrin bozukluğa bağlı olarak gelişen depresyon).


Kimler risk altında?
Genel klinik tıpta depresyon en yaygın ruhsal bozukluktur. Depresyon her yaşta, her sosyal sınıfta, her ülke ve kültürde görülebiliyor. Çoğu araştırmada %8–20 oranında majör depresyon düzeyinde depresif şikâyete rastlanmıştır. Ülkemizde de yaklaşık her on kişiden birinde depresyon görülmektedir. Daha çok ilk depresyonun ortaya çıkmasında çevresel streslerin önemi vardır. Özellikle 11 yaş öncesi ebeveyn kaybı olan kişilerde sonraki yıllarda depresyon daha sık görülmektedir. İleriki yıllarda depresyon oluşturucu çevresel etkenler arasında en çok eş kaybı gelmektedir.

Cinsiyet:
Kadınlarda erkeklere oranla yaklaşık iki kat daha fazla depresyon görülmektedir. Majör depresyonun erkekler için hayat boyu görülme ihtimâli %2–12; kadınlar için %5–26 arasında bulunmuştur. Bu farkla ilgili en yüksek ihtimâl olarak kadınların hayatındaki fizikososyal faktörler (kadınların aynı anda anne, eş, ev ve iş kadını gibi birden fazla rol üstlenmek zorundan kalmalarından ötürü daha fazla strese mâruz kalmaları) öne sürülmektedir. Hormonal ve beyinsel farklılıklar da rol oynar.

Yaş: Depresyon oranının yaşla beraber arttığı düşünülmektedir. Günümüzde yapılan çalışmalar başlangıç yaşının 20’lerin sonlarında olduğunu gösteriyor. Kalıtımsal eğilimin olduğu majör depresyon vak’alarının 30’lu yaşlarda en yüksek düzeyde olduğu gözlenmiştir.

Sosyo-ekonomik düzey:
Gelir ve eğitim düzeyi yükseldikçe depresyon oranları düşmektedir. Daha ağır depresyon tipleri genelde daha düşük sosyo-ekonomik gruplarda gözleniyor. Yapılan bir çalışmada son beş yıl içinde en az altı ay süre ile işsiz kalan kişilerde 3 kat daha fazla majör depresyona rastlanmıştır.

Medenî durum: Eşinden ayrılmış veya boşanmış kişilerde depresyon riskinin evlilere oranla 2 ila 4 kat daha fazla olduğu gözlenmiştir. Gene bir çalışmanın sonuçlarına göre bekâr kadınlarda evlilere oranla daha az depresyona rastlanmış; erkeklerde ise evlilik, depresyon riskini bekârlığa göre azaltmıştır. Yani ayrılmış veya boşanmış erkeklerin depresyon riski kadınlardan daha yüksektir.

Aile hikâyesi:
Depresyon hastalığı geçiren veya geçirmiş olan ailelerde, depresyon görülme olasılığı ortalama 2–3 kat daha fazla olmaktadır. 
Diğer hastalıklar: Yapılan çalışmalar doğrultusuna akut hastalıklarda veya uzun süre bakım gerektiren hastane ortamında yatmaları gereken hastaların yüzde 10-15’inin depresyon geçirdiği görülmüştür. Bunlara ek olarak yüzde 20–30 arasında bir grupta da depresif semptomlara rastlanmıştır.

Hastalığın Seyri ve Tedavisi
Depresyon tedavisindeki en önemli ve çoğu zaman da en zor adım yardım isteyebilmektir. Depresyonun kişinin hislerini, davranışını, ruh halini ve sağlığını etkileyen, kişinin kendi kendine çözemeyeceği, biyolojik temelli ve tıbbi olarak tedavisi gereken bir hastalık olduğunun bilinmesi gerekir. Depresyon tedavi edilebilen ve tam olarak düzelebilen bir hastalıktır. Tedavi edilmediği takdirde intihar ile sonuçlanabilir. İntihar vak’alarının büyük bir çoğunluğu depresyon geçiren hastalardır. Depresyon kişilerin mesleki başarısını düşürerek iş kayıplarına, cinsel bozukluklara yol açarak evlilik sorunlarına, var olan durumdan uzaklaşmak için kişinin alkol ve diğer maddeleri kullanımına, bunun sonucu olarak trafik kazalarından kavga ve suça yönelmeye kadar geniş bir yelpazede toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Depresyonun tanınmamasının ve yeterince tedavi edilmemesinin hastaya ve topluma mâliyeti çok yüksektir. Tanınması ve tedavisi ise halkın ve doktorların eğitimi ile mümkün olabilir.
Depresif bir hastalık atağı yaşayan kişilerin en az %50’si bu atağı tekrar yaşarlar. 2 ve üstündeki sıklıklarda yaşandığında ise izleyen üç yıl içinde tekrar rahatsızlanma riski %70’lere çıkmaktadır. Birinci yılın sonunda majör depresyon vak’alarının iyileştiği, %20’sinin çok hafif yakınmalarla depresyon şiddetinin azaldığı, %40’ında ise majör depresyonun sürdüğü gözlenmiştir. Depresyon tedavi edilmediği takdirde ortalama 7–14 ay sürmektedir. Tekrar etmeme halinin yaşam boyu şansı %25’ten azdır.

Depresyon tedavileri genellikle 2 ilâ 6 ay arasında süren, ilâç tedavisi ile birlikte çoğu zaman psikoterapi’nin de eşlik ettiği tedavilerdir. Psikoterapi ile birleştirilen ve sosyal düzenlemeler’le desteklenen tedaviler daha iyi sonuçlar vermektedir. Uygulanan dinamik psikoterapide:
• kişinin geçmiş yaşam öyküsü alınır;
• şimdiki sorunların kökenleri ve amaçları, kişinin zorluklar karşındaki savunma mekanizmaları ve depresif temel düşünce biçimleri saptanıp, bunların düzeltilmesine çalışılır.
Günümüzde depresyon için kullanılabilecek ilâçlar çok çeşitlenmiş ve kaliteleri arttırılmıştır. Kullanılacak olan ilâçların muhakkak bir psikiyatr gözetiminde alınması gerekmektedir. Depresyon tedavisinde -özellikle ayaktan izlenen vak’alarda- antidepresan seçimi önemlidir. Çünkü uygunsuz ilâç, yan etkileri nedeniyle kişini ilacı kullanmasını ve tedaviyi engeller.
 
Tedavi süresi hastalığın süresi, tekrar edip etmediğine göre ayarlanır. Tedavi erken kesildiğinde (kişinin kendini daha iyi hissetmesi, ekonomik nedenler, ilâç yan etkileri vs. nedeniyle) en riskli dönemin ilk 4–8 hafta olduğu ama sonrasında da erken kesim halinde riskin yüksek olduğu saptanmıştır.

Bu yazı toplam 7283 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Şehnaz Tuna Arşivi