Sıkılmak modernliğin alamet-i farikası mı?
Modern hayatın ve modern şehirlerin bütün karmaşıklığına karşın, bir fenomen olarak sıkıntının da gündelik hayatın bir parçası haline dönüştüğünü görürüz. Eğlence biçimlerinin ticarileşip endüstrileşmesine, futboldan turizme, diskodan görsel ve medyatik şovlara kadar birbirinden farklı birçok eğlenme ve vakit geçirme şeklinin icadına rağmen, insanların ıstırap çektikleri hissine, yapacak herhangi bir anlamlı faaliyetlerinin olmadığı zehabına kapılmaları özellikle günümüz dünyasında oldukça yaygın bir durumdur.
Anlam kaybı
Norveçli düşünür Lars Fr. H. Svendsen modern zamanlarda yaygınlaşmış sıkıntı fenomenini felsefe, edebiyat, psikoloji, teoloji ve sosyoloji gibi birbirinden epey farklı alanlardan derlediği metinler üzerinden tartışıyor. Durumsal sıkıntılar ile varoluşsal sıkıntıyı birbirinden ayırt eden Svendsen modern bir problem olarak sıkıntıyı, sıkıntının tarihini, fenomenolojisini ve ahlakını ayrı ayrı bölümlerde tartışarak modernist kültürün sıkı bir eleştirisini geliştiriyor.
Modernliği en iyi tanımlayabilecek durumu oluşturan sekülerleşmenin, sıkıntıya yol açan ‘anlam kaybı’yla bağlantılarını ortaya çıkaran Svendsen, modern hayatın çıkardığı anlam boşluğunu gidermek üzere, modern bireylerin hedonizme ve sapkın bir ihlal mantığına savrulduklarını gösteriyor. Sıkıntının uyuşturucuyla, alkolle, tütünle, yeme bozukluklarıyla, izdihamla,vandalizmle, depresyonla, saldırganlıkla, nefretle, şiddetle, intiharla, tehlikeli davranışlarla ilişkilendirildiğine, çok kesin istatistiklerin de bu durumu teyit ettiğine dikkat çeken Svendsen buna rağmen, sıkıntıyı psikolojik ve sosyolojik bir sorun olmaktan çok felsefi bir problem olarak çözümlüyor.
‘İlginç’ olan önemli
Bu problemi Pascal, Rousseau, Schopenhauer, Kierkegaard, Nietzsche, Heidegger, Benjamin ve Adorno’nun tartışma biçimlerini irdeleyerek sıkıntının modern insanın ayrıcalığı olduğunu iddia ediyor. Önceden sadece toplumun bazı kesimlerine has bir problem olarak addedilebilecek sıkıntı probleminin modern zamanlarda artarak yaygınlaştığına, toplumsal plasebolardaki çeşitlenmenin ve eğlence endüstrisindeki gelişmenin de bununla irtibatlı olduğuna vurgu yapan Svendsen, günümüzde ‘değerli’ olandan çok ‘ilginç’ olana önem atfedilmesini de buna bağlıyor.
Farklı bir Marksist
Marksist düşünürlerden olan Antonio Gramsci’nin üzerine yapılmış en iyi çalışmalardan birisi. Faşist Mussolini İtalyası savcılarının ‘Bu beynin işlemesini yirmi yıl durdurmalıyız’ dedikleri, en verimli yıllarını hapishanelerde geçirmek zorunda kalan Gramsci’nin yaşamı, yakınlarıyla yaptığı görüşmeler, mektupları ve yazıları etrafında kaleme alınmış. Antonio Gramsci, Giuseppe Fiori, Ed.: Kıvanç Koçak, İletişim, 2009
Schmitt ve siyaset
20. yy’ın en önemli siyaset ve hukuk filozofu Carl Schmitt’in muhalefet ettiği şeylerin listesi hayli uzundur. ‘Ekonomik akıl’ ve ‘teknik akıl’ da listeden hiç düşmemiştir. Bu kitapta bir araya getirilen iki makalesi, Spengler, Sombart, Jünger ve Heidegger ile Schmitt’in paylaştıkları noktaları göstermesi bakımından ilginç. Carl Schmitt, Tarih ve Siyaset Üzerine İki Deneme, Çev.: Gültekin Yıldız,Paradigma, 2009
Star Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.