Ruh sağlığı için kriz reçetesi

Ruh sağlığı için kriz reçetesi
Prof Dr Yankı Yazgan (Çocuk ve Yetişkin Psikiyatrı), ekonomik krizlerin psikolojik açıdan yansımalarını değerlendirirken, kriz ortamlarındaki belirsizliğin korku ve endişe yarattığını vurguluyor.

Kriz döneminde kişilerde ruhsal bozulmalar gözlendiğini belirten Yazgan, “Bu süreçte, hayatımızda önem verdiğimiz, değeri yüksek yakınlarımızla ilişkilerimize ağırlık vermek, sevdiklerimizle daha fazla zaman geçirmek, rahatlatıcı ve kaygıları azaltıcı etki gösterecektir” diyor.

Özellikle son aylarda, insanların yüzünde bir karamsarlık ve bezginlik ifadesi görmeye başladık. Psikolojik açıdan krizin insan hayatına ve topluma etkileri nelerdir?

Sizin ve birçok kişinin gördüğü bezginlik ve karamsarlık, ekonomik krizin belirginleştirdiği bir ruh hali. Bu, krizin ağırlığı ya da hafifliğiyle ne kadar ilişkili, henüz bilmiyoruz. Bu durumun, neler getireceğini, nasıl bir yön alacağını da çok iyi bilemediğimiz için; bu belirsizlik hali bizi korkutuyor. Geleceğimizin nasıl olduğunu bilememek, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda hayatımızın ne şekil alabileceğini kestirememek, hayatta kalma içgüdümüzü tahrik ediyor, tetikliyor. Hayatta kalmak için davranmaya başlıyoruz. Örneğin, harcamamızda sakınca olmayacak miktardaki paraları bile harcamak istemiyoruz. Çok küçük harcamalarda bile tasarruflu davranmaya çalışıyoruz. İş yerleri gereğinden fazla kişiyi işten çıkartabiliyor. Korkuyla yapılan hareketler... Krizler, yoklukların ve bilinmeyenlerin çok arttığı, geleceğe ilişkin varoluş kaygılarının yükseklerde seyrettiği zamanlardır. Bu dönemlerde varolan psikolojik zaaflarımız belirginleşebilir, yetkinliklerimiz zayıflayabilir.

“KORKU YA DA AŞIRI İYİMSERLİK BAŞLAR”

Krizden etkilenen insanlar ne tür davranışlar sergiler?

Kriz karşısında tehlike anında harekete geçen iki tür davranışsal refleksten birinin etkisi altında oluruz: Birisi, korku ve telaş duygusuyla yapılan, eski kaptan Swing çizgi romanındaki Gamlı Baykuş karakterine özgü bir “felaket tellallığı”; gerçekçi olmayan bir karamsarlık. Diğeri de, “aşırı, ihtiyatsız iyimserlik” duygusuyla yapılan umursamama, deve kuşu gibi kafayı gömme. Refleksler insanların davranış ezberleridir. Sadece reflekslerimize dayalı hareket etmek, bizi düşüncelerimizin kıvraklığını, duygularımızı doğru yorumlamanın getireceği avantajları kullanmaktan alı koyar. Kriz dışı dönemlerde zor ayakta duran, iç çatışmaları fazla aileler, bu ailelerin şirketleri böylesi sarsıntılı zamanlarda iç çatışmalarının artmasıyla bölünürler, mutsuzlukları artar. İş ve statü kaybı, hayat standardında düşüş gibi kendinden memnuniyeti azaltan olaylar, kriz dönemlerinde daha sık gerçekleşir. Krize dayanma yollarını arayanlar, “ah vah”çılara göre biraz daha avantajlı sayılabilirler. Krize dayanıklı olanlar, yeni koşullara kolay ayak uydurabilen, toplumsal dayanışması güçlü, başkalarından akıl almaya açık olanlar ve geleceğe iyimser bakabilenler arasından çıkar.

Kriz dönemlerinde ruh sağlığını korumak için neler yapmak gerekir?

Kriz zamanlarında toplumun toplam ruhsal durumu bozulmaya başlasa da, bu dönemin zorlayıcı olması, herkesin hemen “doktorluk hasta” olacağı anlamına gelmez. Öncelikle koruyucu önlemler üzerine düşünmek gerekir. Kriz dönemlerinde, hayatın, kuralları değişmiş de olsa, devam ettiğini hatırlamakla başlayalım. Olan-biteni kontrol edebilme ihtiyacımız aşırılaşmıştır. Örneğin, gündelik kaynaklarımızı elimizde tutma amacıyla harcamalarımızı azaltmak bu yönde bir davranıştır. Doğru ve rasyonel düşünme sistemlerimiz, kaygının etkisiyle felç olabilir. Kaygının tetikleyeceği refleksler sonuçta basiret bağlayıcı bir etki yapar. Hayatımızda önem verdiğimiz, değeri yüksek olan yakınlarımızla ilişkilerimize ağırlık vermek, sevdiklerimizle daha fazla zaman geçirmek, rahatlatıcı ve kaygıları azaltıcı etki gösterecektir.

“KRİZ FIRSATA DÖNÜŞEBİLİR”

Krizlerin ekonomik açıdan olduğu gibi, psikolojik açıdan da faydaları var mıdır? Ya da başka bir deyişle, krizi fırsat haline getirmek mümkün olabilir mi?

Elbette. Toplumdaki tüketim aşırılığını kontrol edebilmek, bunu akıl edebilmek için bu kriz dönemi bir fırsat olabilir. İhtiyaçların önceliklerini, “yeterli” kavramını yeniden düşünmek için iyi bir zaman. insanların önünü göremediği ve ne yapacağını bilemediği her türlü durumu kriz olarak tanımlayabiliriz. Böyle zamanlar kişileri korkutur. Krizin getirdiği bilinmezlikler karşısında kişiyi en çok etkileyen unsur, önündeki tehlikeleri nasıl anlayıp savuşturacağı meselesidir. Tehlikeleri nasıl savuşturacağınız ise hazırlığınıza bağlı. Acaba hazırlanmak için “çok mu geç kaldık?”. Zaten geç kalma alışkanlığı olan bir toplumuz. Diğer yandan, hiç varamamak kaygısıyla yola çıkmamaktansa, geç de olsa, bir amaca doğru hareket etmeyi tercih etmeliyiz. Ama öncelikle beden ve ruh sağlığımızı koruyarak işe başlamak önemli. Eğer bireylerin kafası karışık ve ruhsal durumları bulanıksa, dünyanın en parlak danışmanlarının getirdiği en hayat kurtarıcı öneriler bile başarısızlıkla sonuçlanır. Kafanızın ve ruhunuzun net olabilmesi için kriz zamanlarında, ne yapacağınıza ilişkin net planlara sahip olun plan bu krize yetişmediyse, bir sonrakine işe yarayabilir. Bir plan sahibi olmak, plan ne olursa olsun, işe yarayabilir.

Peki kriz çalışanların yanı sıra, işverende ne tür psikolojik etkiler yaratır?

İşadamları kriz dönemlerinde telaşla hangi tasarruf politikasını izleyeceğini, kaç personel çıkaracağını düşünmeye başlıyor. Alışverişin zaruri durumlara sınırlanması, ödemelerin, tanıtım harcamalarının en azından geciktirilmesi, kazançların zincirleme düşmesi, para alışverişinin ve buna gereksinim duyan üretimin durması hangi tasarrufla düzeltilebilir? İşten çıkartılma kadar, işten çıkartma da başlı başına moral bozucu bir süreçtir. Her ayrılık gibi, bir başaramama ve eksik kalma hissini barındırır. Ama daha dokunaklı olan, başka birisinin hayatını sürdürmesi için sizin elinizde olduğunu düşündüğünüz bir kanalı kesip atma duygusudur. Böyle kararlar almak zorunda kalan işverenlerin, işyerlerinde bunu bizzat uygulayıcısı olanların ruh durumlarının nasıl etkilenebileceğini tahmin edebiliriz. Krizi, tabii ki, işveren ya da personel çıkartmadı. Kendi katkınızın ne olduğunu bile bilmediğiniz bir ekonomik kriz durumunda, “kurban olan” ya da “kurban eden” rollerini size kimin oynattığını da anlayamıyorsunuz. Kime kızacaksınız? Toplu bir felaket anında, acının size sınırlı olmadığını düşünmenin rahatlatıcı etkisini de kendinize çok görmeyin.

İşsizlik psikolojiyi neden bu kadar etkiliyor? İşin kaybedilmemesi halinde tembellik etmek zevkliyken, tam tersi olduğunda sonuç neden değişiyor?

Çünkü, insanı insan yapan diğer tüm canlılardan ayıran temel iki ihtiyaç, sevmek ve çalışmaktır. Bu olanaklardan yoksun kalmak, iki temel ihtiyacın en az birisinin karşılanamaması, insanların ruh sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturur. Kriz dönemlerinde asıl artan, toplumsal strestir. Örneğin, sırtınızda 50 kilo yük varken haberiniz bile yokken 500 kilo yük sırtınıza bindirildiğine, eklemleriniz nasıl çatırdarsa, ruhunuz da stresle öyle çatırdayabilir. Keyifsiz, kararsız, sinirli, gergin olmaya başlarsınız Bu tam bir ruhsal hastalık düzeyine ulaşmasa bile, hayata, ailenize, çevrenize karşı performansınız düşer. Ruh sağlığınızda hemen  doktora gitmeyi zorunlu kılacak bir bozulmadan daha sık olarak, belli belirsiz, “sızıntı” sorunlar ve bunların birikip, taşması biçiminde yaşarız. Bu süreçte pasifleşmiş, gelecek perspektifini yitirmiş, sıradanlaşmış, canından bezmiş kişilerden oluşan bir topluma dönüşmemiz an meselesidir. Dönüşmemek de bizim elimizde. İş dünyasının önderlerinin en azından toplumun geri kalanı gibi davranmaması, başkalarına duyarlı, öngörülü ve akılcı davranması gerekiyor.

“HER ŞEYE RAĞMEN POZİTİF DÜŞÜNCE”

Kriz döneminde pozitif duygular işe yarar mı?

Pozitif duygular, bazen bizi fazla rahat hissettirebilir; detaylı analiz gerektiren durumlardan, canımızı sıkacak bilgilerden uzak tutabilir. Çok pozitif isek, fazla derin düşünemeyiz. Pozitif duygular ağır bastığında, çevreyi daha az önemseriz. Aslında yeni fikirler üretmek gerektiğinde, yani yaratıcı süreçlerin olması, dürtü kontrolünün daha az olması gerektiği durumlarda ise, pozitif bir atmosfer yaratmak önem taşır. Endişe ve korku ise, belirsizlik ortamlarının tetiklediği başlıca negatif duygudur.

Problem negatif ya da pozitif duygu içinde olmakta değil, bu duygulardan bir tanesine sıkışmakta, takılıp kalmaktadır. Yalnızca negatif ya da yalnızca pozitif duygu içinde olan kişiler tek vitesli bir araç gibi, sadece belli koşullarda iyi performans göstermeye mahkumdurlar. Vitesi zemine göre değiştirebilenler ayakta kalır.

Pozitif düşünce ile pozitif duyguyu birbirinden ayırmak gerekir değil mi?

Kesinlikle. Terimler çok kandırıcı. Terimlere takıldığımız zaman kafamız karışıyor. Pozitif duyguyla pozitif davranışı karıştırmamak gerekiyor. Duygu, içimizde hissettiğimiz; davranışsa, dışa yansıyandır. Negatif hissedebilirim, hatta özellikle negatif hissettiğim için, karamsar bir ruh halinde isem, pozitif davranmak için, reflekslerime teslim olmamak için fazladan gayret gösterebilirim. O sebeple, negatif bir duyguyu bastırmaya çalışmak zararlı sayılmalıdır. Negatif duygular içinde olmak, iyimser düşünmemize engel olmaz. Eğer iyimser düşünen bir yapımız var ise, hayat şartlarının bizi sürüklediği keyifsiz ve tatsız ruh halinin önünde sürüklenmek yerine, enerjimizi negatif hislerin net görmemizi sağladığı gerçekleri aşma yollarını aramak için kullanabiliriz.

Teşekkürler…

YANKI YAZGAN KİMDİR?

Çocuk ve yetişkin psikiyatrisi alanlarında uzmanlık eğitimi alan Prof Dr Yankı Yazgan, çalışmalarını her iki grupta da aktif olarak sürdürüyor. Temel eğitimini Bornova Maarif Koleji, Ankara Fen Lisesi ve Ege Tıp Fakültesi’nde tamamladıktan sonra, genel psikiyatri ihtisasını Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde, çocuk psikiyatrisi üst ihtisasını ve klinik araştırmacılık eğitimini Yale Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü’nde yaptı. de tamamladı. Yazgan, halen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ve Yale Child Study Center’da öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Çeşitli bilimsel ve popüler yayınlarda yazıları, ulusal ve uluslararası ödül ve araştırma destekleri bulunan Yazgan, Kalp Çarpar Beyin Böler (2007) ve Kalbinle Düşün Aklınla Hisset (2008) kitaplarıyla geniş bir okur kitlesine ulaştı. İş ve yönetim alanındaki yazılarına ve konuşma metinlerine www.yankiyazgan.com ‘dan ulaşabilirsiniz.

Bu haber toplam 4275 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.