Psikolojik Dinlenme Uyku İle Sağlanıyor
Uyku pasif bir süreç gibi görülse de; içinde farklı dinamikleri taşıyan, yaşam için zorunlu bir zaman dilimi. Farklı nedenlerle uykunun bozulması hem geceye hem de gündüze ait şikâyetlere ve çeşitli sağlık problemlerine neden oluyor.
Horlama, uykuda nefes durmaları, uyuyamama gibi uyku bozukluklarına ait birçok belirti toplumda “normal” kabul ediliyor. Uyku bozuklukları hem bireysel hem de toplumsal sonuç noktaları açısından oldukça önemli. Nöroloji Uzmanı Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, sağlıklı uykunun önemini anlattı, uyku bozukluklarıyla ilgili merak edilen soruları yanıtladı:
NORMAL UYKU NEDİR, BELİRLİ SAATLERİ VAR MIDIR?
Herkesin uyku süresi kendisine özeldir. Kimi 4 saat uyur kimi ise 11 saat. Bu süre genlerde belirlenmiştir. Fakat insanların çoğu 6-8 saat uykuya ihtiyaç duyar. Yaşa göre de uyku süresinde değişiklikler gözlenir. Bebekler parçalı olarak günün çoğunu uykuda geçirir, okul öncesi çocuklarda gece uykusu bütünlük kazanır ve gündüz bir kez öğleden sonra uyurlar. Daha sonraki dönemlerde ise pek de fizyolojik olmayan ancak okul ve iş yaşamı ile sadece geceleri uyunur. Normalde öğleden sonra saat 14.00 gibi fizyolojik uykuluk hali olur. Bazı ülkelerdeki siesta zamanı aslında normal uyku fizyolojisinin gereğidir. Gündüz uyunan yarım saatlik bir uyku gece uyku ihtiyacı süresinin bir buçuk saat kısalmasına neden olur. Uykuya dalmamızı iki temel faktör belirler. Bunlardan bir tanesi gün ışığının azalması bir diğeri de uykuya olan ihtiyacımızın artmasıdır.
YETERİ KADAR UYUNMAZSA NE OLUR?
Uyku, vital yani muhakkak karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir deneyde, 11 gün hiç uyumayan öğrencide psikotik belirtilere rastlandı. Yetersiz ya da kalitesiz bir uyku biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarla sonuçlanır.
UYKU NASIL BİR SÜREÇ?
Hayatımızın dörtte ya da üçte birini geçirdiğimiz uyku, birçok işlevin yerine getirildiği, çeşitli evreleri içeren bir dönemdir. Evre I uyku, uykuya dalarken “tilki uykusu” olarak adlandırılan dönemdir ve uykunun yüzde 1-5’ini oluşturur. Evre II uykusu, uykunun yüzde 45-50’sini oluşturur. Evre III uykusu derin dönem uykusu olarak adlandırılıyor ve uykunun yüzde 20-25’ini kapsıyor. Ayrıca hızlı göz hareketlerinin kaydedildiği, rüya görülen REM dönemi var ki, bu da uykunun yüzde 20-25’ine karşılık geliyor. Uyurken bu evreleri sırayla birini bitirip bir sonraki evreye geçmiyoruz bu evreler birbirlerine geçişler göstererek tekrarlıyor. Ancak genel olarak uyku süremizi kabaca ikiye ayırırsak gecenin ilk yarısında derin uykunun çoğunu uyumuş oluyoruz, ikinci yarıda sabaha karşı da daha çok REM dönemini uyuyoruz. İyi bir uykudan söz ederken hem genlerimizde yazılı olan uyku süresinden hem de uyku evrelerini bu oranlarda uyumaktan söz ediyoruz.
EN ÇOK HANGİ UYKU SORUNLARI YAŞANIYOR?
Şimdiye dek 81 tane uyku hastalığı tanımlandı. En çok görülen uyku bozukluğu, insomnia yani uykusuzluktur. Uykusuzluğun en büyük bir nedeni, uyku hijyeninin bozulması ve bunun kemikleşmiş hale gelmesidir. Yine çok önemli olan bir başka sorun da, uyku apne sendromudur. Bu çok sık görülen, sosyal boyutu da olan ve üzerinde önemle durulması, multidisipliner yaklaşılması gereken bir konudur. Toplumda yüzde 2-4 oranında görülen uyku apne sendromunun, diyabet kadar sık rastlandığını söyleyebiliriz.
UYKU APNE SENDROMU NEDİR?
Normal şartlarda kişiler uyanıkken solunumunu istediği gibi düzenleyebiliyor. Ancak uykuda bu kontrol otomatik olarak gerçekleşiyor. Gırtlağımızdan gelen hava akciğerlere doluyor, körük gibi çalışan göğüs kafesi havayı emiyor ve dışarı veriyor. Tıkayıcı tipte uyku apne sendromunda ise gırtlak tıkanmaya başladığı için hasta horluyor. Öyle bir noktaya geliyor ki, gırtlak tamamen tıkanıyor ve göğüs kafesi daha çok açılarak havayı emmeye çalışıyor. Bunu başarırsa gırtlak açılıyor. Ancak kişi 10 saniyeden daha uzun süre nefes alamıyorsa, apne olarak tanımlanıyor. Uyku apne sendromunda ise bu durum gece boyu defalarca tekrarlıyor.
Uyku apnesi olan kişiler genellikle, sabah yataktan çok zor kalkmaktan, gün içi uykuluk halinden, gece baş, boyun ve göğüs bölgesinin terlemesinden, gece tuvalete kalkmaktan yakınırlar. Bu kişilerin uykusunu gözleyenler hastanın horladığından zaman zaman ise nefesinin durduğundan bahseder. Hastaların sıklıkla gastroözafagial reflüsü vardır ve bu nedenle de takip edilirler, şişmanlık, insülin direnci ya da diabet, hipertansiyon, iskemik kalp hastalıkları, ritim bozukluklarından bir ya da bir kaçı bu hastalarda bulunabilir.
TANI NASIL KONUYOR, TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELER?
Uyku apne sendromun tanısı için kişiler uyku laboratuvarında polisomnografi testine tabi tutuluyor. Bu testle beyin dalgaları, göz hareketleri, horlama, nefes alma çabası, oksijen miktarı, kalp atışları (EKG) bacak hareketleri, yatış pozisyonu, video monitorizasyonu uyku laboratuarı teknisyeni eşliğinde bilgisayara kaydediliyor. Bu kayıtlardan uyku evreleri, solunum olayları, bacak hareketleri, uluslar arası belirlenmiş kriterlere göre skorlanıyor. Kimi zaman hastaların sadece sırtüstü yatarken sorunu olduğunu görürüz. Bu durumlarda hastayı uykusu bozunca yan yatar halde tutacak aparatlar kullanıyoruz. Çoğu zaman kişinin zayıflaması da tedavi için önemli bir adımı oluşturuyor.
Ancak şu var ki, bu kişiler için zayıflamak o kadar da kolay olmuyor. Uyku apne sendromunun temel tedavisi CPAP (Continious Positive Airway Pressure) denilen ve devamlı hava üfleyen cihazlar ile oluyor. Cihaz, odadan havayı alıyor, hortum ve maske yardımı ile kişiye veriyor. Bu cihazlar, kişiye göre belirlenen bir basınçta hava üfleyerek gırtlağın açık kalmasını sağlıyor. Hastalar daha ilk günden itibaren kaliteli bir uykunun sonuçlarını görüyorlar. Bu cihazı düzgün kullananların tansiyon, kan şekeri, obezite gibi problemlerinin de kontrol altına alındığı gözleniyor. Bazı durumlarda ise Kulak Burun Boğaz, genel cerrahi ve ortodonti gibi cerrahi branşlardan yardım almak gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.