Program Geliştirmenin Psikolojik Temelleri
Program geliştirme çalışmalarında psikolojiden her aşamada yararlanılmaktadır. Özellikle hedeflerin belirlenmesi aşamasında hedeflerin eğitimle oluşturulabilirlik ve ulaşılabilirlik açısından belirlemeye çalıştığımızda psikolojinin bulgularından büyük ölçüde yararlanmaktayız. Bedensel ve zihinsel gelişim özelliklerine uygunluğu açısından da psikolojinin bulgularından yararlanmak durumundayız.
Öğrenme öğretme sürecinde çok büyük oranda öğrenme modelleri, öğrenme kuramları, öğrenme stratejileri ve öğrenme stillerinde bu kez öğrenme psikolojisi büyük oranda katkı getirmektedir. Aynı şekilde öğretme stratejileri, yöntem ve teknikleri de psikolojinin bulgularından yararlanmak durumundadır. Her öğretme yönteminin dayandığı belli bir öğrenme kuramı olmalı gerçeği bu süreçte öğrenme yaşantılarının ve eğitim durumlarının düzenlenmesinde yardımcı olmaktadır. Eğitim durumlarını düzenlemede öğrenciyi derse hazırlamadan, hedef davranışı sunmaya, öğrencilerin transfer etme becerilerini geliştirmeden, öğretim hizmetinin niteliğini artırıcı çalışmalara kadar hemen hemen her aşamada psikoloji, program geliştirme çalışmalarının temeli olma niteliğindedir. Program geliştirme çalışmalarının sınama durumlarını düzenlemede diğer bir anlatımla, ölçme değerlendirme çalışmalarında psikometri en temel desteği sağlamaktadır.
Psikoloji, özellikle öğrenme psikolojisi, temelde öğrenme nasıl olur, özelde ise insan nasıl öğrenir sorusuna yanıt aramakla eğitimin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Program geliştirme çalışmalarında öğrenme öğretme süreci ne kadar önemli görünüyorsa psikoloji de o kadar önemli olmaktadır. Psikologlar "insan nasıl öğrenir?" sorusuna yanıt ararken program geliştirme uzmanları "Psikoloji program geliştirmeye nasıl katkı sağlar?" sorusuna yanıt bulmak isterler. Psikoloji temelde öğrenme ve öğretme süreçlerini anlamak için gereken temeli sağlamaktadır.
Öğrenme ve öğretme birbiriyle ilişkilidir ve psikoloji bunlar arasındaki ilişkiyi daha da pekiştirmektedir. Psikoloji biliminden elde edilen bulgular, öğretmen ve öğrenci davranışlarını etkileyici kuram ve ilkelerin de temelini oluşturur.
Psikoloji bilimindeki tarihsel gelişmeler dikkate alındığında öğrenmeyle ilgili temel kuramlar iki ana gruba ayrılıyor. Bu gruplar, 1. Davranışçı Kuramlar ve 2. Bilişsel Alan Kuramlarıdır.
Program geliştirme çalışmalarını da fazlasıyla etkileyen bu öğrenme kuramlarına ilişkin açıklamalar aşağıda verilmiştir.
Davranışçı Kuramlar
Geleneksel davranışçılar, Aristo'nun, Descartes'ın, Lock'un ve Rousseau'nun öğrenmenin doğası ile ilgili felsefi görüşlerini temele almakta, şartlanma davranışı ve istenen tepkiyi yaratmak için çevreyi değiştirmeyi vurguluyorlar. Bu nedenle bu psikoloji ekolü, şartlanmaya ilişkin deney ve bulguların geniş ölçüde etkisinde kalmıştır. Davranış kuramcılarına uyaran-tepki kuramcıları da denilmektedir. Bu kuram 20. yüzyılın ilk yarısındaki psikoloji anlayışına egemen olmuştur.
Bağlaşımcılık - Bitişiklik Kuramı
Klasik koşullanma fikrini ya da uyaran tepki bağını ilk sınama fikrini ortaya atan psikolog Thorndike olmuştur. Thorndike öğrenmeyi bir alışkanlık oluşturma ya da alışkanlıkları biçimlendirme olarak tanımlamıştır.
Bağlaşımcılık ilkesi en yalın anlamı ile iki uyarıcının aynı anda tekrar tekrar ortaya çıkmasıyla iki uyarıcının bitişik duruma gelmesi ve birinin diğerini hatırlatmasıdır.
Bugün psikologlar bitişiklik ilkesi yanında birçok faktörün öğrenme olayı içinde yer aldığına inanmaktadır. Bununla birlikte, davranışçılık akımında bitişiklik önemli bir öğrenme ilkesidir.
Bitişiklik örnekleri: Türkçe kelimelerin yabancı dil karşılıkları, Tarih derslerinde olaylar ile oluştuğu tarihler, noktadan sonra büyük harfin gelmesi bitişiklik kuramı yoluyla öğrenilir.
Klasik Koşullama
Klasik koşullama Ivan Pavlov'un hayvanlar üzerinde yaptığı deneylerden sonra, öğrenme literatürüne girmiştir. Klasik koşullama yoluyla bütün davranışların değiştirilebileceğini savunan psikologlardan biri de Watson'dur, Watson; yürüme, konuşma, koşma gibi karmaşık becerilerimizin hep uyarıcı davranım arasında bağ kurma yoluyla öğrenilmiş davranışlar olduğunu ve bütün davranışların klasik koşullama yoluyla öğretilebileceğini savunmuştur. Hatta düşünmenin bile bu süreç yoluyla analiz edilebileceğini ileri sürmüştür.
Watson, " bana bir düzine sağlıklı çocuk verin, gelişigüzel seçtiğim her bir çocuğu kendi seçtiğim herhangi bir alanda - doktor, sanatçı, hakim- uzman yapacağıma garanti ederim. Hatta dilenci ve hırsız bile yaparım, yetenekleri ve becerileri ne olursa olsun" demiş.
Klasik Koşullanma ile ilgili Bazı Kavram ve Süreçler:
Genelleme: Sobada bir kez eli yanan çocuk, ısı yayıcı ev aletlerinin tümünden korkabilir.
- Geçiş (Transfer): Bisiklet kullanan bir kimsenin motosiklet kullanmayı daha kolay öğrenmesi gibi (olumlu geçiş), iki parmak daktilo yazmayı öğrenmiş bir kişi, on parmak daktilo yazmayı öğrenmede çok büyük güçlükler çekebilir (olumsuz geçiş).
- Ayırtetme: Elektriğe çarpılmış bir kişinin çarpılma nedenini araştırması ve tellerin izolesiz olduğunu görmesi sonucunda izoleli tel dışındaki tellere çıplak elle dokunmaması gibi.
- Deneysel Çözülme (Sönme): Deneysel çözülme olayı, öğrenmede tekrarın başlı başına öğrenme şartı olmadığını, davranışların değişmesinde temel ihtiyaçların doyurulmasının ve ödüllendirilmesinin önemli bir rol oynadığını belirtmektedir.
Edimsel Koşullama
Edimsel koşullama, klasik koşullamadan farklı olarak bilinçli ve kasıtlı hareketlerimizle ilgilidir. Davranışların sonuçlarına bakarak yeni davranışlar kazanma sürecidir.
Skinner'e göre, organizmanın davranışları uyarıcılara otomatik bir cevap olmaktan öte kasıtlı yapılan hareketlerdir, insanlar, çevrelerinde karmaşık uyarıcı durumlarıyla karşılaşırlar. Bu durumda, organizmanın kendisi tarafından yapılan davranış önemlidir. Bunlara operant-edim denir. Edimler onları izleyen sonuçlardan etkilenir ve onlarla değiştirilir. Bu nedenle, davranış değiştirme işleminde davranışın sonuçlarının kontrol edilmesi ve şekillenmesi gerekir. Bu kontrol işleminde en önemli yeri "pekiştirme" tutar.
Edimsel davranıştan sonra pekiştireç gelmezse davranış devam etmez. Pekiştireç, olumlu ve olumsuz olabilir. Olumlu pekiştireç davranışı pekiştiren uyarıcıdır. Olumsuz pekiştireç ise bir uyarıcının geri çekilmesi ya da ortadan kaldırılmasıdır.
Programlı Öğrenme
Davranışçı ekol içinde yer alan psikologlardan Skinner'in yeni edimler kazanmak için ortaya attığı bir öğrenme kuramıdır. Programlı öğrenmenin temelini, pekiştirme ilkeleri oluşturmaktadır.
Skinner tarafından oluşturulan bu ilkeler:
a. Küçük adımlar,
b. Etkin katılım,
c. Başarı,
d. Anında düzeltme,
e. Kademeli ilerleme,
f. Bireysel hız ilkeleridir.
Programlı öğrenme yoluyla öğrencinin eğitim programlarında belirlenen hedef ve davranışlara kendi algı hızıyla bireysel bir çalışma sonucunda ulaşması istenmektedir. 1960'lı, 1970'li yıllarda ortaya çıkan bu öğrenme yaklaşımı beklenen başarıyı göstermedi. Sınıf ortamında öğretmenlerin her çocuğa zamanında ve her doğru cevap verdiğinde pekiştireç vermesi olası görülmektedir. Ama bu işin programlı öğrenmeyle ve programlı öğretim makineleri yoluyla etkili yapılabileceği öne sürüldü. Ancak öğretmenler, pekiştireç verme işini makinelere bırakmak istemediler, sonunda bu yaklaşım beklenen ilgiyi görmedi. Günümüzde, bilgisayar destekli öğretim yaklaşımıyla programlı öğrenme tekrar gündeme gelmektedir.
Davranışçılık ve Eğitim Programları
Program geliştirme çalışmalarında davranış kuramcılarının etkisini bugün de görmek olasıdır; özellikle eğitim programında yer alan hedeflerin davranışa dönüştürülmesi ve her davranış için test maddelerinin hazırlanarak programın başarısı hakkında bilgi toplama anlayışının temelinde davranışçı kuramların etkisi olduğu söylenebilir.
Bir eğitim programının niteliği, öğrencilerde geliştirilecek istendik davranışlarla ölçülmekte ve eğitim durumları da bu ölçme sonuçlarına göre düzenlenmektedir. Davranışçılar bu konuda çok kuralcı, adım adım ve yapılandırılmış öğretme yöntemlerine güvenmektedirler.
Davranışçı yaklaşım öğrenmeyi mekanik ve basit olarak tanımladığı için eleştirilmiştir. Oysa, insanın öğrenmesi, klasik koşullama (hatırlama ya da alışkanlık) ve edimsel koşullamayı ele alarak karmaşık düşünme süreçlerini de içermektedir. Bugün pek çok davranış kuramcıları bilişsel öğrenme süreçlerini daha fazla dikkate almaktadırlar.
Robert Glasser 1983; 93-104: "..günümüzde okullarda uygulanan psikoloji kuramlarının çoğu, daha önceki davranışçı yaklaşımları yansıtmaktadır. Hedef davranışlar ya da davranış oluşturma kavramları günümüzde eğitimin her aşamasında, temel eğitimde olsun özel eğitimde olsun temel becerilerin öğretiminde kullanılmaktadır" diyor.
Glasser'in bu görüşleri günümüzdeki uygulamalardan da destek almaktadır. Şöyle ki;
- Eğitim programlarının hedef ve davranışlarını yazarken, öğrenme-öğretme süreci ile değerlendirme boyutlarını ölçerken,
- Bireyselleştirilmiş öğretim ve tam öğrenmeyi uygularken,
- Program ve öğretim tasarımlarını desenlerken,
- Eğitim teknolojisi ile ilgili çalışmaları planlarken,
- Program değerlendirme çalışmaları yaparken davranış kuramcılarının ortaya attığı öğrenme kuram ve ilkelerinden yararlanmaktayız.
Geleneksel ve günümüz davranışçı görüşleri sadece okullarda değil, endüstride ve sağlık sektöründe de oldukça geçerlidir. Günümüz eğitim programlarında etkisini sürdüren davranışçı kuramlardan hala vazgeçilmediği, gelecekte de etkilerini sürdüreceklerini söyleyebiliriz.
Bilişsel Alan Kuramcıları
Bilişsel alan kuramcıları, öğrenmeyi uyarıcı ile davranım arasında bağ kurmak ve dıştan pekiştirme yoluyla elde edilen bir sonuç olarak açıklayan "davranışçı" görüşlerin yanında, insan davranışlarının çok karmaşık bir özellik taşıdığını belirtmekte ve "Uyarıcı-Davranım" kalıpları içinde açıklamanın yeterli olmayacağını ileri sürmektedirler. Bunlara göre, davranışçı yaklaşımlar öğrenme olayına kısmi bir açıklama getirmektedir.
Bu görüşlere sahip psikologlar öğrenmenin, çevremizdeki olay ve durumlara anlam verme girişimlerimiz sonucunda oluştuğuna ve bu amaçla sahip olduğumuz bütün zihinsel araçları kullandığımıza inanmaktadırlar.
Davranışçı yaklaşımda öğrenmenin dıştan etkilerle (pekiştirme, bitişiklik, tekrar) elde edilen bir sonuç olarak görülmesine karşın çağdaş biliş yaklaşımında öğrenme, insanın beyninde ve sinir sisteminde oluşan bir iç süreç olarak yorumlanmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyen psikologlara göre öğrenmeyi açıklamada aşağıdaki temel görüşler önem kazanmaktadır:
- Öğrenen dış uyarıcıların pasif bir alıcısı değil, onların özümleyicisi ve davranışların aktif oluşturucusudur.
- Öğrenen kendi öğrenmesinden sorumluluk taşıyan, verileni olduğu gibi alan değil, verilenlerin taşıdığı anlamı keşfedendir.
- Öğrenen, verilen bilgiler arasında uygun olanları seçen ve işleyendir.
- Öğrenen kendisine kazandırılmak istenen bir ilke de olsa, onun anlamını bularak diğer ilkelerle ilişkisini kurarak ve daha önce öğrendikleriyle bağdaştırarak ona anlam vermek zorundadır.
Çağdaş biliş kuramcıları öğrenenin kendi girişimine ve kendini kontrolüne önem verirler. Genel olarak öğrenmede odak noktası, öğrenenin uyarıcıları nasıl aldığı, onları nasıl işlediği, organize ettiği ve bilginin kalıcılığının nasıl sağladığı üzerinedir.
Bilişsel alan kuramcılarından Piaget, büyüme ve gelişme süreçleri üzerinde durmuş ve bireyde bilişsel gelişimin doğumdan olgunluk çağına kadar geçen süre içinde aşamalar halinde açıklamaya çalışmıştır. Piaget'e göre bu aşamalar:
- Duyuşsal-Motor Dönem (0-2 yaş): Bu dönemde çocuklar refleks tepkilerle başlıyor, sonra çevreye göre karmaşık duyusal motor tepkiler vermeyi öğreniyor.
- İşlem Öncesi Dönem ( 2-7 yaş): Objeler ve olaylar sembolik anlam taşımaya başlıyor. Örnek: Sandalye oturmak içindir. Kavramlar yaşantı yoluyla öğrenmeye başlıyor. Örnek: Elma, portakal, armut meyvedir (meyve kavramını bu objelere dokunarak ve yiyerek öğreniyor).
- Somut işlemler Dönemi (7-11 yaş): Bilgileri mantıklı ilişkiler yoluyla organize ediyor, problem çözmeye, muhakemeye başlıyor, işlemleri tersine çevirebiliyor.
- Soyut işlemler Dönemi (11 yaş ve sonrası): Soyut işlemler yapabiliyor. Soyut konulan mantıklı düşünebiliyor, değerlendiriyor, hipotezler oluşturuyor ve çıkarım yapabiliyor.
Öğrenme, kişinin bilişsel potansiyeline ve yaşantılarına bağlı olarak oluşuyor.
Piaget'in gelişimin bilişsel aşamaları, program geliştirme çalışmalarını da etkilemiştir. Özellikle hedeflerin belirlenmesinde ve öğrenme yaşantılarının düzenlenmesinde bu etki daha çok görülmüştür. Sözgelimi bu etkiler, Ralph Tyler'ın program geliştirme çalışmalarında öğrenme yaşantılarını düzenlemede kendini göstermiştir.
Bu düzenlemede Tyler, süreklilik, sıralama ve bütünleşme ilkelerini öne sürmüştür:
- Süreklilik ilkesi: öğrenme yaşantılarını düzenlerken aşamalı tekrara yer verilmelidir. Diğer bir anlatımla, beceri ve kavramlar tekrar tekrar hatırlatılmalı ve bu becerilerin sürekli olarak kullanılması ve tekrar edilmesi sağlanmalıdır; bu da ancak öğrenmede süreklilik ile sağlanabilir.
- Sıralama ilkesi: Eğitim programlarında öğrenme yaşantılarının düzenlenmesi sıralı bir gelişim içermeli ve her yeni yaşantı bir öncekinin üzerine inşa edilmelidir. Bu sıralama basitten bileşiğe, somuttan soyuta, bilinenden bilinmeyene doğru olmalıdır.
- Bütünleştirme ilkesi: Eğitim programında yer alan öğrenme yaşantılarını programın diğer öğeleriyle de ilişkili olmalıdır; böylece yatay bir ilişki kurulmalıdır.
Piaget'nin sonraki öğrenmelerin önceki öğrenmelere temel oluşturması düşüncesi Brunner'in "sarmal eğitim programı" düzenleme yaklaşımının temelini oluşturmuştur. Bruner de Piaget gibi öğrenmenin üç aşamada oluştuğunu düşünmektedir. Ona göre öğrenme, kazanım, dönüştürme ve değerlendirme aşamalarını içerir.
Bilişsel alan kuramcılarından Gagne, aşamalı olarak sıralanmış sekiz öğrenme kümesi ya da becerisinden oluşan bir model ortaya koymuştur. Bunlardan ilk beşi davranışsal işlemleri, son üç düzey de bilişsel işlemleri içermektedir. Bu öğrenme çeşitleri;
- İşaret öğrenme: Bu öğrenme işaretle verilen tepkidir. (Örnek: fare görünce korku tepkisinin verilmesi gibi).
- Uyarıcı davranım öğrenme: Belli bir uyarıcıya tepki verme, operant koşullanmada olduğu gibi. Örnek: Otur emrine uyan öğrencinin davranışı).
- Zincirleme öğrenme: Öğrendiği uyaran tepki bağını zincirleme ve doğru yaptığında pekiştirilmesi (Bir araba sürücüsünün arabayı kullanması).
- Sözel bağlaşım öğrenme: Daha karmaşık bir beceri geliştirmek amacı ile iki ya da daha fazla sözlü uyaran tepki birimini birleştirmek (Örnek: bir yabancı dili öğrenmek).
- Çoklu ayırt etmeyi öğrenme: Belli bir kümenin farklı bir şekilde maddelerine farklı tepkiler verme. (Örnek: Çim ve ağacı ayırdetme).
- Kavram öğrenme: Uyarıcıya soyut bir şekilde tepki verme (Örnek: kavramlar, gramer ve bunun benzeri tepkiler).
- İlke öğrenme: iki ya da daha fazla kavram ilişkilendirme (Örnek: hayvanların yavruları olur, sıfat adı niteler ilkesini öğrenme).
- Problem çözme: Bildiği kural ve ilkeleri kullanarak yeni bir problem çözme.(Örnek: iki kenarı verilen bir üçgenin alanını bulma gibi).
Guilford'un Zihinsel Becerileri Sınıflaması
Bilişsel alan kuramcıları arasında yer alan Guilford, zihin yapısını incelemiş, düşünmenin karmaşık olması nedeniyle zihinsel becerileri üç boyutta sınıflamaya çalışmıştır. Bunlar; 1. işlemler, 2. ürünler ve 3. içerik boyutlarında ele alınmış; ancak çok soyut olması nedeniyle zihnin yapısına ilişkin ayrıntıları açıklamada yeterli olamamıştır.
Buna karşın zihin sürecinin karmaşıklığını çözebilmek için ona farklı açılardan yaklaşılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda yaratıcı düşünme, yansımacı düşünme, eleştirel düşünme, sezgici düşünme ve keşfedici düşünme gibi kavramlarla düşünmenin karmaşıklığı çözülmeye çalışılmıştır.
Biliş Alan Kuramları ve Eğitim Programları
Program geliştirme uzmanlarının ve öğretmenlerin genelde bilişsel alan kuramları yaklaşımını izledikleri gözlenmektedir. Bunun nedeni aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.
- Bilişsel alan kuramları, öğrenmeyi örgütlemede ve öğrenme yaşantılarını düzenleme de mantıklı bir yol izlenmesine olanak sağlamaktadır.
- Bilişsel alan kuramları, geleneksel konu alanı yaklaşımını temel alır.
- Genel olarak eğitim bilimciler de bu alanda iyi eğitim almışlar ve bu yaklaşımı daha iyi anlamaktadırlar.
Okulda öğrenme, bilişsel süreci içermekte ve daha çok okullardaki öğrenmenin bilişsel alanına daha çok önem verilmektedir. Bu nedenle kimi eğitimciler de öğrenmeyi, bilişsel gelişim kavramı ile eş anlamda görmektedirler.
Program geliştirme çalışmalarında özellikle bilişsel alan kuramcılarının iyi bilinmesinde yarar görülmekte ve programın temeline alınacak öğrenme modellerinin seçiminde bu kuramlara daha çok yer verilmesi program hedeflerine ulaşmada ve öğrenci başarılarını yükseltmekte önemli bir etken olarak değerlendirilmektedir.
Hümanistik Psikoloji
Genelde, hümanistik psikoloji, psikolojinin bir alanı olarak görülmemekte, buna karşın kimi psikologlar bunun davranışçılık ve bilişsel alan kuramlarından sonra öğrenme kuramları açısından bir sürecin üçüncü halkasını oluşturduğunu öne sürmektedirler. Özellikle son yıllarda öğrenci merkezli eğitim için program geliştirme çalışmalarında temelde hümanistik psikolojinin dayandığı kuramların yer alması gerektiği tezi savunulmaktadır. Bu kuramlar içinde en önemli yeri Geştalt kuramı almaktadır.
Geştalt Kuramı
Geştalt, Alman dilinde biçim, şekil, küme anlamında kullanılmaktadır. Geştalt kuramında, öğrenme, sorunun temeline ilişkindir, diğer bir deyişle, bütününe göre açıklanmalıdır. Kişiler belli bir düzeydeki ya da gruptaki uyaranlara tepki verirler. Çeşitli uyarıcılar bir alandaki diğer uyarıcılarla ilişkili olarak algılanır. Kişi de algıladıklarıyla o alana anlam vermeye çalışır. Program geliştirme uzmanları, öğrencilerin bir şeyi bütünle ilişkisi içinde algıladıklarını ve bunun geçmiş yaşantılarla bağlı olarak değiştiğini ortaya koymaktadırlar.
Maslow'un İhtiyaç Kuramı
Abraham Maslow, aşamalılık ilkesine göre insan ihtiyaçları kuramını ortaya koymuştur. Bu ihtiyaçlar sırasıyla psikolojik, güvenlik ve ihtiyaçları ile başlayıp, sevgi-ait olma, değer verme, kendini gerçekleştirme ihtiyaçları olarak sıralanmaktadır.
Maslow'a göre eğitimin hedefi kendini gerçekleştirmeyi ya da büyümeyi başaran sağlıklı ve mutlu öğrenciler oluşturmak olmalıdır. Öğrenme yaşam boyu süren bir eğitim sürecidir. Kendini gerçekleyen kişiler psikolojik olarak sağlıklı ve olgun olurlar.
Rogers'in Teröpatik Öğrenme Kuramı
Rogers'e göre terapi bir çeşit öğrenme yöntemidir. Rogers'a göre gerçek, öğrencilerin algılarına dayanır. Kişi, kendi başına gerçek olmayan bir algısal haritayla birlikte yaşar. Bu gerçeklik kavramı kişilerin bireysel farklılıklarını da ortaya koyar niteliktedir. Öğrencilerin algıları ve öğrenme düzeyleri oldukça farklıdır ve bireyseldir. Okulu insan ilişkileri, büyüme sağladığına göre öğrenciler arasındaki ilişki en az bilişsel özellikler kadar önemlidir. Program geliştirme, öğrencilere kazandırılacak hedeflerle önceden belirlenmiş, çevre ayarlaması yapılmış koşullarla değil süreçle; konu alanıyla değil kişisel ihtiyaçlarla; bilişsel göstergelerle değil psikolojik anlamlarla ve değişen çevresel faktörlerle ilgili olmalıdır. Gerçekten de öğrenme önceden planlanmış etkinliklerle değil, öğrenme için özgür olmakla sağlanır.
Hümanistik Psikoloji ve Eğitim Programı
Hümanistik psikoloji kuramcıları kimi eleştirilere karşın öğrenme kuramını davranışçıların katılığından ve biliş süreçlerinin de aşırı vurgulanmasından kurtarmaktadırlar.
Hümanistik psikolojide bireysel özgürlük önemlidir. Rogers, özgürlüğün öğrencileri araştırmaya çalıştıkları konuyu daha iyi anlamaya yönlendirdiğine inanmaktadır. Çünkü özgürlük, kişilerin kendilerini ve çevrelerini algılamada seçenekler sunmaktadır.
Bireylerin ihtiyaçları farklı olduğu için hümanistik psikoloji yaklaşımı, herkes için ayrı bir eğitim programı hazırlanmalı görüşünü öne sürmektedir. Son yıllarda program geliştirme uzmanları, eğitim programlarını niteliksel araştırma yöntemleri yoluyla ve daha çok öğretmen ve öğrenci görüşleriyle ortaya koymaya çalışıyorlar. Öğrencilerin resimleri, şiirleri, raporları ve projeleri bunlar için bir kanıt oluyor. Bu yaklaşım, öğrencileri merkeze aldığı, öğretmen-öğrenci ilişkilerini daha sağlıklı ele almasına karşın kişinin yaşantılarına ve göreli/öznel yorumlarına dayandığı için geleneksel eğitimciler tarafından eleştirilmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.