Öfke Yönetimiyle İlgili Psikoterapi Ekollerinin Analizi

Öfke Yönetimiyle İlgili Psikoterapi Ekollerinin Analizi
Öfke kültürel sınırları aşan en temel insan duygusudur.Bunun yanında evrensel bir duygu olmasına karşın tüm insanlar için genel bir tanımı yapılamaz...

Becca Laptook(Çeviren:F.Selda ÖZ)


Öfke kültürel sınırları aşan en temel insan duygusudur.Bunun yanında evrensel bir duygu olmasına karşın tüm insanlar için genel bir tanımı yapılamaz. Psikolojik olarak beyin merkezi içindeki tanecik yapılar öfke işlem sürecini ile bağlantılıdırlar. Çünkü beyin yapısı içersinde yer alan bu bilgi işlem süreci ilkeldir.Öfke bireyin nedenini bilmediği ve uygun olmayan bir biçimde ortaya çıkabilir.

Psikodinamik terminolojide; bilinçaltında bastırılmış olan deneyimler öfkenin oluşmasının kaynağı olabilir. Bilişsel–Davranışçı terminolojide öfke psikolojik uyandırmaların, bilişsel ve davranışların bir etkisi olarak tanımlanır. Deffenbacher (1999)'a göre öfke; belirli dış olaylarla, bu dış olayların öfkeyle ilgili anıların olduğu duygu ve düşünceler gibi içsel uyaranlarla karışarak uyanabilir. Bunun sonucunda ego kimliğine saldırılar ya da kişisel alanlara tecavüze kadar varan affedilemez davranışlarla sonuçlanabilir.

Bir çok farklı psikoterapi ekolü öfke problemini açıklar. Bununla beraber genel bir öfke tanımı yoktur. Burada en iyi tedavi yöntemi tartışılacaktır. Kobayaski ve Norcrosss (1999), bu kavramları tanımada fikir birliği oluşmazsa, öfke bozukluğu için en uygun psikoterapi konusunda anlaşmazlıklar  devam eder. Bununla birlikte araştırmalar çeşitli psikoterapi benzerlik ve uyumluluklarıyla öfke yönetimi yaklaşımında daha birleştirici ve eklektik olabilir.

Psikodinamik  Yaklaşım

Psikodinamik yaklaşım Sigmund Freud tarafından 19. yüz yılın  sonlarında 20. yüz yılın başlarında ortaya konmuştur. İlk olarak katharsis yöntemiyle bastırılmış duyguların geçmiş olaylarla ilgisini ve serbest çağrışım yöntemiyle transferansların gelişimine odaklanmıştır. Psikoanalitik bakış açısı, bilinçaltı fikrini ortaya koymuştur. Bilinçaltı geçmiş yaşantıların  ve saklanmış gerçek duyguların olduğu bir yerdir. Arzu edilmeyen duygular oluştuğunda (öfke gibi) bilinçaltında gizli derin bir çatışmanın sonucunda savunma mekanizmalarının aşırı kullanılması şeklinde yorumlanır. Psikodinamik teknik bilinçaltına girmeye çabalayarak hastanın çatışmalarının farkına varmasını sağlar. Bilinç altındaki konuların örtüsünü kaldırmak için duyguların ifade edilmesine ve zihinde canlandırılmasına odaklanır. Duyguların kavranmasında ve  hastanın bunları deneyimlemesi önemlidir. Terapi sürecine engel olan hastanın davranışlarına konsantre olunur. Geçmiş olaylar  ve ilişkiler ile çocukluk önemlidir. Hasta ve terapist arasındaki transferansların gelişimi ,bilinçaltında gömülü gerçek duygu ve çatışmalarla yüzleşmede ve yorumlamada bunların  önemli rolü vardır. Psikoanalitik terminolojiye göre  öfke, hastanın saldırganlık dürtülerinin bir parçasıdır ve katharsis yoluyla duyguların ifadesi sonucunda öfke azalacaktır. Hastanın öfke ifadesi bilinçaltındaki derin bir çatışmaya işaret edebilir. Bunun yanında ,terapistin  direkt yaklaşımı ve çeşitli psikodinamik terapi teknikleriyle çatışmalarını bilinç düzeyinde farkına vardırarak zihinde yeni  bir fikirlerin oluşmasını sağlayabilir.

İnsancıl, Fenemolojik ve Varoluşçu  Yaklaşım

İnsancıl, fenemonolojik ve varoluşçu yaklaşım, Kierkegaarrd, Nietzche ve Heidegger gibi varoluşçu filozofların düşünceleriyle ortaya çıkmıştır. Onların etkisi ile bu gün pek çok humanistik psikoterapi uygulanmaktadır. Bunlardan en önemlisi Carl Rogers'ın danışan

merkezli terapisidir. Bu psikoterapi ekolünün içeriğinde bazı temel noktalar ; şu anda yaşanan deneyimlere konsantre olmak, kendini keşfetmeye cesaret vermek, insanın tek ve eşsiz olduğuna önem vermek, koşulsuz saygı ve empati ile bireysel gelişim ve bütünlüğe önem vermekdir. Eliot (2001)'e göre bu ekolde terapist, dolaylı bir yaklaşımla danışanın kendi farkındalığının gelişmesine izin verir. Terapist ayrıca danışanın kendi kendisi ile ilişkisine vurgu yapar, başkaları ile olan ilişkilerine konsantre olmaz. Bu terapinin anahtarlarından birisi de teröpatik ortamda danışanın farkındalığının gelişmesi için empatinin önemidir. Terapist bunu empati yansıtmaları ve onaylamalarla başarır.  Bu terminolojide öfke danışanın değersizlik duygusunun bir tepkisi olarak görülür.

Gestalt Yaklaşımı

Gestalt yaklaşımı da insancıl, varoluşçu ve fenemonolojik yaklaşımın bir parçasıdır. Gestalt yaklaşımı Frederick Perls tarafından 20.yüz yılın ortalarında ortaya konmuştur. Gestalt terapisinin amacı duygu, düşünce ve karar süreçlerini birleştirmektir (Dye ve Hackney ,1975). Gestalt terapisinin vurgusu, duygu ve davranışların hemen farkına varılması ve tüm algının şu anki deneyime odaklanmasıdır. Terapist yorum yapmaz fakat bireyin mevcut duygu, düşünce ve davranışlarının farkına varması için girişimlerde bulunur. Bu girişimler beş aşamadan oluşur. Perls bunları; (a) sahtekalp, (b) fobik, (c) içinden çıkılmaz durum, (d)içte patlama ve (e) dışta patlama olarak bireyin gerçek benliğine ulaşmak için beş katman şeklinde isimlendirmiştir. Gerçek benliğe ulaşmada duyguları uyandırma tekniği kullanılır. Pavio'ya göre bu işlem terapist ve hasta arasında kurulan empatik bir ilişkiyle olur. Uyumsuz duygusal yapı yeniden yapılanmada ve mevcut kötü hislerin patlamasında ve içteki duyguların uyanmasında önemlidir.

Bir Gestalt tekniği olan boş sandalye tekniği ile danışanların, mevcut duygularını ve çatışmalarını hayali olarak boş sandalyeye açıklamaları için cesaretlendirir. Eliot (2001)'e göre birincil uyarlanmış duyguların (kayıptan doğan üzüntü, şiddet ten doğan öfke ) tam ifade edilmesi için, uyarlanmış davranış eğilimi ile birleşmesine ve duyguların dolaylı bir anlatıma ihtiyacı vardır. Bu terminolojide öfke, belirli bir tip zorla kabul ettirme olarak görülür. Öfke problemi bazen duyguların aşırı kontrolü içermesi, stres üretilmesi, kontrol altına alınmaya çalışılması, bunun sonucunda da  kişiler arası çatışmalara neden olması şeklinde tanımlanır. Bununla beraber teröpatik bir teknik olan gestalt iki sandalye diyaloğuyla, aşırı kontrol altına alınmış öfkeyi ortaya çıkartabilir. İkincil patlamalar ile çıkan öfke duygusu, acı, korku ve utanç gibi duyguları  saklamak için kullanılan savunucu bir duygu olabilir.

Davranışçı Yaklaşım

Davranışçı yaklaşım 20. yüzyılın başlarında Pavlov'un klasik koşullanma çalışmasıyla ortaya konmuştur. Bu terminolojide terapi bir fikir, bir yanıttır. Bir yanıt bir durum olabilir. Başka bir önemli yaklaşımcı Skinner'in 20.yüzyılın ortalarında operant şartlandırma ve ödül cezanın durumlara uygun kullanılmasıdır. Bu sürecin etkisi davranış değiştirmektir. Davranışçı terapinin amacı abartılı davranışları azaltmak, yeterliliği az olan davranışları arttırmaktır. Bu terminolojiye göre duygularla ilgili problemlerde öfke gibi bir çok teknik uygulanmaktadır. Örneğin; öfke yönetimi planında öfke ifadesi kontrollü beceri eğitimi ile pozitif sonuçlanabilir.

Bilişsel  Yaklaşım

Bilişsel terapi Beck tarafından 20.yüzyılın ortalarında depresyon tedavisi için ortaya konmuştur. Bu terapi öfkeyi de içeren duygusal problemlerin genel bir sıralaması önemlidir.

Bilişsel bakışa göre duyguları etkileyen düşünceler, bilişsel değer biçimleridir.Bununla beraber uyumsuz düşünce kalıpları kişinin psikopatolojisini anlamada anahtardır. Bilişsel terapistin amacı hastanın mantıksız düşünce kalıplarının farkına varılması, kendi hakkında çekirdek inançlarını ortaya çıkararak ve onu çevreleyen bilişsel şemayı  değiştirmek için aktif yardımda bulunmak, bunun sonucunda da  duygusal ve davranışsal problemleri azaltmaktır.

Ellis'in akılcı-duygusal terapisi ile bu fikir yeniden yapılandırılmıştır. Temel amaç bireyin mantıksız düşüncelerine karşı savlar geliştirerek bunları değiştirmektir. Bu tekniğin bakışı, duygusal ve davranışsal problemlerini doğuran bir deneyim hakkında bireyin inançlarını değiştirmektir. Böylece, öfkeyle ilgili birey durum ve deneyimleri hakkında mantıksız bilişsel yapısının farkına varmaya başlanması anlamlı olacaktır. Terapistin yardımıyla bunları değiştirir ve öfkesini azaltabilir.

 Bilişsel-Davranışsal Yaklaşım

Günümüzde duygusal bozuklukların tedavisinde bilişsel ve davranışçı yaklaşımın bütünleşmesi , yaygınlaşmaktadır. Ellis'in RET terapisi ile davranışçı yaklaşım hastanın  düşünce sistemi ile uğraşmak için birleştirir. Bilişsel-davranışçı yaklaşım genellikle mevcut deneyimler üzerinde durur. Çocukluk deneyimleri ile ilgilenmez. Amaç semptomları azaltmaktır. Böylelikle (problem çözme gibi,beceri geliştirme stratejileri  planlanır) bilişsel –davranışçı terapist hastanın amaçlarına ulaşmasında aktif rol oynar. Terapist burada oldukça direktiftir. Bilişsel ve davranışçı terapi hastayı güçlendirmeye çalışır. Burada vurgu negatif duygu durumu ve fonksiyonsuz davranışları dengelemek için hastanın yeteneklerini geliştirmesini sağlamaktır.

Öfke Yönetiminde Eklektik Yaklaşım

Şimdiye kadar farklı psikoterapi ekollerinin (psikodinamik, humanistik/varoluşçu/ Fenemolojik, Gestalt, davranışçı ve bilişsel ) duygusal problemlerle ilgili örneğin öfke gibi farklı teknikleri kullandıklarını gördük. Hangisinin doğru olduğunun burada cevabı yoktur. Çalışmalar bazı terapi yaklaşımlarının etkili olduğunu işaret ederken diğer yaklaşımların da daha çok araştırılmasını talep etmektedir. Örneğin, Edmondson ve Conger 1970 ve 1994 yıllarında yayınladıkları çalışmalarında insanların öfke problemlerine farklı bilişsel ve davranış tedavilerinin kısmen etki sağladıklarına işaret etmektedirler. Meta analizi ile yapılan 50 çalışmada öfkeyle ilgili bilişsel davranışçı terapinin etkisi incelenmiştir. Beck ve Fernandez (1998) raporunda bilişsel-davranışçı terapi alan deneklerin ortalamalarında anlamlı fark bulunmuş, %76 oranında kontrol grubundan daha iyi oldukları ortaya koyulmuştur. Bununla beraber  bazı psikoterapi ekollerinin desteklediği çok sayıda araştırma olmaksızın hastaya ve onların belirli problemlerine bağlı olarak çok ya da  az etkili olabilir.  Bu iddia her her bir psikoterapi ekolüne katkıda bulunabilir. Farklı psikoterapi ekollerinin araştırmalarıyla yetişkinlere yönelik öfke yönetimi programı oluşturulabilir. Her bir yaklaşımın farklı yönleri bütünleştirilebilir. Öfke tedavisi için en etkili tek bir yaklaşımın olduğuna dair kanıt yoktur. Her bir ekolün uygun özellikleri kombinasyon edilerek kullanılabilir.

Bu programın içeriğindeki bir unsur olan; her bir psikoterapi ekolünün altını çizdiği empatidir. Hasta ve terapist arasında teropatik ilişki için, hastanın güven geliştirmesi ve kendini rahat ifade edebilmesi, değişmesi için gereklidir. Diğer bir unsur  ise beş psikoterapi yaklaşımı  hastanın farkındalığının oluşmasıdır. Psikodinamik yaklaşımda terapist bilinç altına girmeye çalışır ve hastanın temel çatışmalarının farkına varmasını sağlar. Humanistik yaklaşımda terapist kendi cevaplarını bulması için cesaretlendirir. Böylece onun kendi ihtiyaçları ve arzuları konusunda farkındalığını sağlar. Gestalt yaklaşımında terapist bireyin temel duygularının, şimdi ve burada yaşadığı duygu ve düşüncelerinin farkına varması için çabalar. Bilişsel-davranışçı yaklaşımda terapist mantık dışı düşünce sisteminin hastanın farkına varmasını sağlar. Böylece her bir terapi programında bireyin düşünce, duygu ve eylemlerinin farkındalığı önemlidir. Diğer taraftan bir çok yaklaşım geçmişten çok şimdi ve burada yaşanan deneyime odaklanmıştır. Öfke yönetimi programı oluştururken bunları içermesine dikkat edilmelidir.. Bununla birlikte geleneksel psikodinamik yaklaşım geçmişteki deneyimlere odaklanırken, bazı psikodinamik terapistler geçmişteki olaylar yerine şimdi yaşanan deneyimlere odaklanmayı savunur. Ek olarak öfke yönetimi programı farklı yaklaşımlardan uyuşabilir özellikleri kullanarak oluşturulabilir .Ekollerin çoğunluğu duygu ve düşüncelerin uyandırılması ve ifadesine önem verir. Psikodinamik  yaklaşım bilinçaltındaki bastırılmış duyguların ortaya çıkmasına odaklanır. Gestalt yaklaşımının amacı hastanın sahte hamleler yapmasını engelleyerek duyguları uyandırıp gerçek duygularını ve benliğini açığa çıkartmaktır. Bilişsel-davranışçı yaklaşımlarda bireyin bilişsel yapısını keşfetmesine, temel inançların ifadesine ve ortaya çıkmasına izin verir.Bu  terminolojide, psikodinamik ve bilişsel-davranışçı terapilerde terapistin rolü birleştirici ve yönlendirici bir yaklaşımdır. Hümanist ve gestalt terapilerinde yönlendirici olmayan yaklaşımdır. Terapist aktif bir rolde olabilir fakat son olarak bireyin değişmesi , aktif olması için bireyi güçlendirmek ve gelişmesini sağlamak için çabalar.

Öfke Yönetimi programı

Öfke yönetimi programı yetişkinler için  planlanmıştır. Beş psikoterapi ekolünün ortak yönlerini içermelidir. Bunlar teropatik ilişkide empati, şimdi ve burada yaşanan duygu, düşünce ve eylemlere odaklanma, hastanın temel bilişsel, inanç ve duygularının farkındalığına odaklanma, duygu, düşünce ve inançlarını ifade etmesi için cesaretlendirme, uyumsuz eğilimlerini yeniden yapılandırılma ihtiyacı için becerilerinin gelişmesine izin vermedir. Böylelikle birey sağlıklı bir duruma geçebilir. Tüm bu noktalar çalışmanın iskeletini oluşturur.Haftada bir saat olmak üzere yaklaşık olarak 15 hafta toplanılmalıdır. Kısa süreli psikoterapilerde 10-25 seans psikodinamik terapi (Messer, 2001) 12-15 seans bilişsel -davranışçı terapi (McGinn, Sanderson 2001) ve 12-20 seans insancıl ve varoluşçu terapilerin (Elliot, 2001) olduğunu son araştırmalarda  göstermektedir. İlk seanslarda teropatik anlaşmanın kurulmasına ayrılmalıdır. Hastayı anlamak ve empati ile yaklaşmak terapisti gerçeğe götürür. Bir kez teropatik ilişki kuruldu mu, verimli seansların oluşması için teropatik amaçların oluşmasına ve terapist ve hasta fikir birliğine varır. Başlangıç seanslarında hasta öfkenin psikolojik bileşenleriyle bu dürtülerin ne olduğu hakkında eğitilmelidir. Böylece duygularının içeriğini tamamen anlar. Daha sonra hasta, öfkeyi doğuran durumları araştırabilir ve bunlar için detaylı cevaplar oluşturur. Öfke yönetim programının başlangıcından sonuna kadar öfke günlük defterinin tutulması gereklidir. Bu tekniklerin Bry ve Keller (1999) duygusal rahatsızlıkları olan ergenler üzerinde yaptıkları bir çalışmada etkili olduğu kanıtlanmışlardır. Terapinin başından sonuna kadar, ilk seanslarda kurulan empati  devam etmelidir. Terapist de hastanın duygu ve eylemleriyle ilgili yorum yapmamalı, fakat hastanın temel bilişsel ve duygusal yapısının farkına varmaya başlaması için ve bunları ifade edebilmesi için hastanın güçlendirilmesine çaba gösterilmelidir. Böylece hastanın mantık dışı şemasını yeniden yapılandırması ,daha uyumlu ve pozitif şemaların aktif bir şekilde kullanılmasına çalışılmalıdır. Bunun için, öfke uyarıcıların ortaya çıkarılması, rol-playing, beceri eğitimi, olasılık üretilmesi, problem çözmek gibi davranışçı tekniklere eşlik eden bilişsel yapının yeniden yapılandırılması teknikleriyle  hastayla çalışılabilir. Aynı zamanda rahatlama tekniği,hayal kurma, kas gevşetme teknikleri ile bedeni sakinleştirmesini ve psikolojik canlandırmaları azaltılmasını sağlar. Böylece öfke tepkileri azalır (Mc Ginn,Sanderson 2001). Her bir seans sırasında bu teknikler terapist ve hastayla uygulanmalıdır.daha sonra hasta seanslar arasında bunları ev ödevleri halinde devam ettirmelidir. Bu gereklilik öfke günlüğü, rahatlama tekniği, davranışçı aktiviteleri içermesinde yeniden yapılandırılmış şemayı kullanarak yapılan uygulamalarla desteklenir. Her bir seans sırasında terapist ve hasta ortaya çıkabilecek herhangi bir yeni konu ve ev ödevleri üzerinde çalışılabilir. Öfke yönetimi programının sonunda hasta, umutlu, öfkesini uyaranların farkına vararak, bu uyaranla fiziksel ve psikolojik olarak cevap verebilir, durumları bağdaştırır ve sonuçlar onu güçlendirir. Gerçek duygu ve düşüncelerini ifade etme ustalığına ulaşabilir. Böylece daha uyumlu olmak için bunları yeniden yapılandırır.

 Sonuç

Ambrose ve Mayne (1999)'a göre "öfke günümüzde toplum içinde yüz yüze geldiğimiz en önemli problemdir.  Dünya daha kalabalıklaşmış ve yaşamın bir kesiminde savunucu tutumlar artmaktadır. Öfke potansiyelinin büyümesi geniş bir alanda korkutan yıkıcı bir rol oynamaktadır.Öfke konusunda psikoterapilerin olması önemlidir. Bununla birlikte öfkenin nasıl tedavi edileceği ve evrensel bir öfke kavramı konusunda fikir birliği yoktur. Farklı psikoterapi ekolleri farklı özelliklere sahiptir. Bu yazı bize çeşitli özelliklerin birbirini kısmen kapsadığı ve çeşitli yaklaşımların farklı yönleriyle uyuştuğunu göstermiştir. Bunun sonucunda daha bütünleştirici bir yaklaşımla psikoterapi ekolleri arasında benzerlikleri kullanılarak öfke problemini dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte,Conger ve Edmonson (1996)'a göre farklı tipte insanların olması ve öfkenin çok farklı yönlerinin olmasından dolayı belirli evrensel teropatik yaklaşımı öfke tedavisinde uygulamak zordur. Bu önerinin liderliğinde farklı tedavi yaklaşımları belirli tip kişi ve problem için yeniden biçim verilmeli ve kullanılmalıdır.

Bu haber toplam 24315 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum