Major Depresif Bozuklukta Yaşam Kalitesi

Major Depresif Bozuklukta Yaşam Kalitesi
Bu araştırmada major depresif bozukluk tanısı konan hastalarda yaşam kalitesinin ve depresyon ile ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır.

Amaç: Major depresif bozukluk işlevsellik ve yaşam kalitesinde en fazla bozulma yaratan hastalıkların başında gelmektedir. Bu araştırmada major depresif bozukluk tanısı konan hastalarda yaşam kalitesinin ve depresyon ile ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır.

Yöntem: Bu araştırma major depresif bozukluk tanısı konmuş 74 hasta ile yürütülmüştür. Hastaların depresyon şiddeti Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ile belirlenmiş, yaşam kalitesinin incelenmesi amacıyla Kısa Form-36 (SF-36) ve EuroQol-5D (EQ-5D) ölçekler uygulanmıştır.

Bulgular: Hastaların yaşam kalitesi ölçümünde tüm SF-36 alanları (23.9-79.2 arasında) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Yine EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanı (0.4) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük elde edilmiştir. Hastaların HAM-D puanları hem SF-36 alt alanları ile hem de EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanıyla eksi yönde istatistiksel olarak anlamlı bağıntı göstermektedir. Hastaların dönem tipine göre yaşam kaliteleri karşılaştırıldığında, yineleyici tipte major depresif bozukluğu olan hastalar tek dönem geçirenlere göre fiziksel işlevsellik, genel sağlık algısı ve fiziksel bileşen özet puanı açısından daha kötü yaşam kalitesi bildirmektedirler.

Sonuç: Major depresif bozuklukta tüm alanlarda yaşam kalitesi bozulmaktadır ve depresyon şiddetlendikçe yaşam kalitesi daha düşmektedir. Yineleyici depresyonu olan hastalarda fiziksel sağlık algısı daha da bozulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Major depresif bozukluk, yaşam kalitesi, SF-36, EQ-5D


Giriş

Yaşam kalitesi temel olarak, kişinin yaşam koşullarına uyumda kişisel tatminini etkileyen, hastalığın bedensel, ruhsal ve toplumsal etkilerine verdiği bireysel yanıtları temsil eden bir kavram olarak görülmelidir (Eser 2006). Aslında yaşam kalitesi en kısa biçimde algılanan sağlık olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede yaşam kalitesi herhangi bir hastalığa özgü bir kavram değil, hastalığın hastanın yaşamında yaptığı etkiyi açıklamaya çalışan çok boyutlu bir kavramdır. Sağlıkta tedavi seçeneklerinin artması ve hastalıkların tedavisinde önemli başarılar elde edilmesiyle birlikte, özellikle kronik hastalıklarla birlikte yaşama zorunluluğu doğmuştur. Böyle olunca da hastalıkla ilgili patofizyolojik parametreler hastanın izlenmesinde yetersiz kalmış ve bunun ötesinde parametrelerin ölçülmesine gerek görülmüştür (Aydemir 2006). Hastanın algıladığı yaşam kalitesi kadar, hastalığın yarattığı işlev yitimleri de merak konusu olmuş ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. Hastalığın yarattığı yitimi değerlendirmenin bir yolu da yararlanım analizlerinde kullanılan kalite eklenmiş yaşam yıllarını (quality adjusted life years, QALY) hesaplamaktır. Böylece hastanın hastalığı ile yaşadığı dönemini sağlıklı olduğu zamana göre kıyaslama ve oranlama olanağı doğar. Sağlık yararlanımı sağlık ekonomisine dayanan göstergeler sunar ve hastaların gerek hastalıkla ilişkili durumlarını gerekse bu durumlar için uygulanan sağaltımların sonuçlarıyla ilgili tercihlerini yansıtırlar.

Major depresif bozukluk psikiyatrinin görece yaygın ve yaşam kalitesi üzerine de oldukça fazla etkisi olan bir bozukluğudur (Papakostas ve ark. 2004). Unipolar depresyon gelişmiş ülkelerde yetiyitimi oluşturan nedenler içinde ilk sırada gelmektedir ve tüm dünyada ise dördüncü sıradadır (Murray ve Lopez 1997a). Gelecekle ilgili tahminlerde ise major depresif bozukluğun 2020 yılında tüm dünyada en önemli ikinci yetiyitimi nedeni olacağı kabul edilmektedir (Murray ve Lopez 1997b). Major depresif bozukluk yaşam kalitesinde yarattığı olumsuz etkiyle pek çok kronik tıbbi hastalığın önünde gelmektedir (Hays ve ark. 1995). Ek olarak major depresif bozuklukta ortaya çıkan düşük yaşam kalitesi hastalığın şiddetiyle doğru orantılı olarak bulunmuştur (Lepine ve ark. 1997). Ancak yine de eşik altı depresyonda bile yaşam kalitesinin bozulduğu Brezilya'da yürütülen bir çalışmada gösterilmiştir (da Silva Lima ve de Almeida Fleck 2007). Hatta depresyonun remisyona girmesinden sonra bile yaşam kalitesindeki bozulma sürebilmektedir (Ormel ve ark. 1993).

Major depresif bozukluğun hastaların gündelik yaşamını nasıl etkilediği ve sağlık algısını ne ölçüde değiştirdiği merak konusudur. Ancak ülkemizde bu alanda kapsamlı çalışma eksikliği dikkat çekmektedir. Major depresif bozuklukta yapılan bir karşılaştırmalı çalışma bulunmaktadır (İren Akbıyık ve ark. 2008) ve Ankara ve Berlin'de yürütülen bu çalışmada major depresif bozukluk tanısı konmuş hastalarda göçün etkisinin araştırılması hedeflenmiştir. Sonuçta major depresif bozuklukta yaşam kalitesini olumlu etkileyen değişkenler evli olmak, kısa evlilik süresi, evde daha az işçi çalıştırmak, dini görevleri konusunda daha rahat olmak, bir hekim tarafından bilgilendirilmiş olmak, bir psikiyatrdan çare arama davranışı göstermek ve düşük şiddette depresyona sahip olmak olarak elde edilmiştir. Oysa ülkemiz halkında görülen depresyonda yaşam kalitesi, etkilenen alanlar ve depresyonun klinik özellikleri ile bağıntısı ortaya konmalıdır. Major depresif bozukluğun bizim kültürümüzde hastalar tarafından nasıl yaşandığı ve nasıl algılandığı, major depresif bozukluğun hastaların sağlık algısını nasıl değiştirdiği hastaların daha iyi anlaşılması için gereklidir. Daha önce benzeri bir çalışma yapılmamış olması nedeniyle, bu çalışmayla bu boşluğun giderilmesi hedeflenmiştir.

Bu çalışmada major depresif bozukluk tanısı konmuş hastalarda yaşam kalitesinin ve depresyonun klinik özellikleriyle ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

Makalenin Devamı İçin Tıklayınız

Makalenin PDF Formatı

Bu haber toplam 5534 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.