Kadın İçinde Büyüyen Erkek Maçoluğa Kayıyor

Kadın İçinde Büyüyen Erkek Maçoluğa Kayıyor
Akşam Gazetesi'nden Şenay YILDIZ, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde dersler veren Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ile cuma günü Levent'teki evinde görüştü...

Siyaset ve ekonomi gündemi hız kesmeden akıp giderken Türkiye geçen hafta art arda gelen çocuğa şiddet haberleriyle sarsıldı...

Satır arası...

Siyaset ve ekonomi gündemi hız kesmeden akıp giderken Türkiye geçen hafta art arda gelen çocuğa şiddet haberleriyle sarsıldı. Kayseri'de 3 çocuk cinayeti, İstanbul'da öldürülen 9 yaşındaki Fırat'ın trajedisi derken toplumsal olarak kendimizi yine aynı tartışmanın ortasında buluduk. Bu nedenle de pazartesi söyleşimizi çocuk ve şiddet konusuna ayırdık. Akademik kariyerinin yanı sıra hayatının büyük bölümünü toplumun geliştirilmesine adayan Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı'nın kapısını çaldık...

Türkiye'yi sosyal psikolojiyle tanıştıran ve uluslararası bir isim olan Prof. Kağıtçıbaşı'nın içinde yer aldığı projeler, sayfalara sığmayacak kadar fazla. Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde hocalık görevine devam eden Kağıtçıbaşı, aynı zamanda üniversite bünyesindeki Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Araştırmaları Merkezi'nin müdürü, Anne Çocuk Eğitim Vakfı'nın (AÇEV) kurucu üyelerinden ve Türkiye Bilimler Akademisi'nin de Şeref Üyesi.

Kadın içinde büyüyen erkek maçoluğa kayıyor

Türkiye'yi ayağa kaldıran çocuk cinayetleri için 'Birkaç anormal insanın yaptığı münferit şeyler değil' diyen Prof. Kağıtçıbaşı, uyardı: Suçlarda taklit vardır. Münevver Karabulut cinayetinden sonra kafa, kol kesmeler arttı. İnsanlara öfke kontrolünü değil kaba kuvveti öğretiyoruz. Kadınlar içinde büyüyen bir erkek ileride tepkisel olarak maçoluğa kayıyor

Şenay YILDIZ/ [email protected]

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde dersler veren Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ile cuma günü Levent'teki evinde görüştük. Kağıtçıbaşı'nın Türkiye'yi ayağa kaldıran çocuk cinayetleriyle ilgili çarpıcı analizleri şöyle: 

 - Geçen hafta çocukların art arda vahşice öldürüldüğünü gördük. Çocuklara yönelik şiddette bir artış söz konusu mu?  

Artma var mı, yok mu ona cevap veremeyiz. Çünkü eldeki istatistikler sadece rapor edilenler. Dolayısıyla gerçek anlamda ne kadar artıyor onu bilmiyoruz. Artıyor olsa da olmasa da, çok fazla olduğu kesin. Bu olaylar birkaç hasta ruhun, anormal insanın yaptığı münferit şeyler olarak görülemez, çok ciddi bir toplumsal olaydır. Burada çocuğun ailede ve toplumdaki yeri, konumu çok önemli. 

- Çocuk nasıl konumlanıyor Türkiye'de?

Burada önemli olan çocuğun korunması. Geleneksel toplumlarda çocuk aileye ekonomik ve maddi yarar sağlar. Türkiye'deki daha geleneksel kültürde çocuğun 'yararcı değeri' dediğimiz bir unsur öne çıkıyor. Çocuğa yönelik 'Ben şimdi ona bakıyorum, saçımı süpürge ediyorum, o da ileride bana bakacak' anlayışı var. Bu durum kentleşme ve sosyo-ekonomik gelişmeyle değişiyor. 'Çocuk insana mutluluk verir, ben çocuk severim anlayışı' ortaya çıkıyor. Yararcı veya ekonomik değer anlayışında çok çocukluluk önem kazanıyor. Ama çocuğun ekonomik değeri azalıp, psikolojik değeri ortaya çıkınca çocuk sayısı azalıyor. Çünkü, tek çocukla da aynı psikolojik tatmini yaşayabiliyorsunuz.

KÜLTÜR, DEĞİŞİME DİRENİYOR 

- Kentleşmeye rağmen neden çocuklara yönelik şiddet dehşet verici boyutlara ulaştı sizce?

 
Çünkü kentleşmede yaşam tarzları değiştiği halde, kültürün değişmeye direnci var. Çocuğu kentte de 'işe yarar biri' olarak görme eğilimi var. Çocuğun özel olarak korunması gerektiği, onun da bir birey olduğu yerleşmiş değil. Bu nedenle de çocuk ailenin malı gibi düşünülüyor. Yetişkinin çocuğun üzerinde her türlü hakkı olduğu görüşü hakim. Kadın için de geçerli olan 'Döver de, sever de' sözümüz işte buna işaret. Bu, insan ilişkilerinin ne kadar sağlıksız bir zemine oturduğunun göstergesi. İnsan severse, dövmüyor olmalı çünkü. 

- Bireyleri böyle vahşi biçimde şiddet uygulamaya yönelten nedir peki?

Bunun psikolojide, sosyolojide farklı açıklamaları var. Hormonal/biyolojik nedenlerden eğitim eksikliğine kadar gider. Bunların içinde dikkat çekenlerden biri bunalım-şiddet hipotezidir. Yani, bunalım arttıkça saldırganlık da artar anlayışıdır. Burada ekonomik faktörler devreye giriyor. İnsanların fakirliği, yapmak istediklerini yapamamaları bunalımlar doğuruyor, bunlar da kişiyi şiddete yöneltiyor. İçki, işsizlik, eğitim eksikliği, yoksulluk... Tüm bunlar, bunalımı ve şiddeti beraberinde getiriyor. 'Artıyor mu?' diye sordunuz, böyle bakınca artması gerekir. 

- Türkiye'nin ekonomisi iyiye gidiyor diye biliyoruz ama göstergeler üzerinden...

Evet, Türkiye dünyanın 17'nci ekonomisi. Bununla beraber, dünyadaki en kötü gelir dağılımlarından biri Türkiye'de. Yoksullarla varsıllar arasında büyük fark var. Çocuk yoksulluğu daha da fazla. Sadece ekonomide gelişmek yetmiyor. Toplumsal gelişimde geriyiz. Kadına duyarlılık endekslerinde sonlardayız. 93 ülke içinde 90'ıncı, insanca gelişim endeksinde ise dünyada 200'e yakın ülke arasında ortalardayız. Ekonomik göstergelerde yükseğiz, ama zenginlik, gelir dağılımdaki bozukluk nedeniyle toplumun büyük bir kısmına ulaşmıyor.

HERKES BİRİNİ DÖVMEYE HAZIR   

- Toplumda bir çıldırma hali mi var?

Hayır, öyle bir şey denemez. Bunları genellememek lazım. O işi yapan insanın bir yerde böyle bir ruh hali içinde olması söz konusu. Ama bunalımların çok olduğu söylenebilir. Bu da esas olarak ekonomik sebeplerden kaynaklanıyor denilebilir. Psikolojik bir yaklaşımla ele alındığında da problem erkekte aslında. Erkek çocuk büyürken, babasından, yetişkinlerden şiddet görüyor. Bir problemle karşılaşınca onu çözmenin yolunu o da kaba kuvvet olarak görüyor, başka yöntemlerle problem çözme konusunda becerileri edinmeden büyüyor. Bu sadece ailede değil, okulda, askerde, hayatın her yerinde devam ediyor. Herkesin elinde bir sopa, birini dövmeye hazır. Bu bizim aile ve okul eğitimindeki eksikliklerden de kaynaklanıyor. Ama saldırganlığın kontrol edilmesi mümkün. Bizde öfke kontrolü öğrenilmiyor ve hemen saldırganlığa dönüşüyor.

AVRUPA'YA GÖRE ÖFKELİYİZ

- ABD'ye veya Avrupa'ya göre bizde toplum daha öfkeli diyebiliyor musunuz? 

  Evet, diyebiliyorum, özellikle Avrupa toplumuyla karşılaştırıldığında. Bunun da esas nedeni genel anlamda eğitim eksikliği. 

- Problem erkekte dediniz. Sonuçta bu erkekleri de kadınlar yetiştirmiyor mu?

Hem erkek hem kız çocuk annesi tarafından yetiştiriliyor. 3-4 yaşından itibaren çocuk cinsel kimliğini aynı cinsten olan yetişkinle özdeşleşerek oluşturur. Kız çocuk annesiyle özdeşleşerek bunu yapar. Bu noktada kadınlarda problem yok ama babanın sert olduğu, evde bile olmadığı, babadan sadece korkulduğu durumlarda, çocuklukta, erkek rolünün oluşmasında problemler oluyor. Çünkü, erkek çocuk babayla özdeşleşemiyor. Anneyle özdeşleşme devam ediyor, kadın dünyasında büyüyor erkek çocuklar. Bu ilk başta kötü bir şey değil, ama erkek rolüne yönelebilmesi için yakın yetişkin erkek figürü lazım. Bu olmayınca, bilinçaltındaki kadınlık özellikleri onun erkeklik kimliğini tehdit etmeye başlıyor ergenlikten itibaren. Bu sefer de diğer aşırı uca giderek, maço, kabadayı davranışlar, 'at, avrat, silah' gibi sembolizmler ve saldırganlık ortaya çıkıyor.

ERKEKLER BEBEK BAKSIN

- Kendisindeki kadınsı özellikleri fark edip kaçmak için mi gelişiyor erkekliği ispata yönelik tavırlar? 

Fark ettiği bir şey yok, bu bilinçaltı. Kadınsı özelliklerden kurtulmak, hissettiğini telafi etmek için aşırı erkeklik gösterisine dönüşüyor, erkekliği ispat etmek için. Bu psiko analitik açıklamadır. Erkek üstünlüğü, gücü, kuvveti aşırı bir önem kazanmaya başlıyor. Onun için psikologlar, erkeğin özellikle bebek bakmasını önerirler. Kendi çocuğuna yakın olan erkek, daha sevecen, duygularını ifade eden bir hale geliyor.

Çocuk hiç kimsenin malı değil

- Türkiye'de çocuk korunmuyor. 9 yaşındaki çocuk okulda değil, nüfus kağıdı bile yok. Ne muhtar, ne polis bir şey yapmıyor. Tamamen ailesinin insafına bırakılmış. Böyle olamaz. Kimi insaflı, kimi değil. Çocuk kimsenin malı değil, hakları olan bir insan. Bu devletin bir kusurudur. AÇEV erken çocukluk ve yetişkin eğitimi üzerinde yaptığı çalışmaların ardından, şimdi çocuk korumaya da yöneliyor. Türkiye BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni onayladı ama gereğini yapmıyor. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın 'Kadın, Çocuk ve Aile Bakanlığı olarak düzenlenip, icracı bir bakanlık haline getirilmesi çok önemli.

Suçta taklit var vahşete alışıyoruz

- Kayseri'de öldürülen çocuklardan birine zanlı önce tecavüz etmiş. Pedofili hastalık mı? Onunla birlikte idam ve hadım tartışmalarını nasıl görüyorsunuz?

Pedofili cinsel sapkınlık. Maalesef TCK'nın 104'üncü maddesi 'çocukla rıza ile cinsel ilişkiye girme'den bahsediyor. Bu inanılmaz bir şey. Hadım diye bir şey ise yok. Bir ilaç verilerek, testesteron seviyesinin azaltılması bazı Batı toplumlarında yapılıyor, ben de bunu uygun bulurum. Nitekim, bu üç çocuğu da öldüren genç adam 'Cinsel ilişkiye girmeden duramıyorum' diyor. Testesteron, hükmetme davranışını arttıran bir hormon. Bu, liderliğe ve örneğin sporda üstünlüğe de dönüşebilir. Fakat, toplumda iyi kanalize edilmezse, çoğunlukla şiddete dönüşüyor. Bu nedenle, bu hormonu azaltıcı bir tedbir alınmalı. Üstelik bu bir ilaçtır, bırakıldığı noktada geriye dönüş mümkün. İdam ise hiç düşünülemez. 

KAFA, KOL KESME ARTTI 

- Geçen hafta üst üste gelen vahşet olaylarını Hollywood filmi gibi izledik. Toplumun bu denli duyarsızlaşmasının sebebi nedir?
Medyanın böyle bir rolü var, alıştırır. Her seferinde oturup saçınızı başınızı yolamazsınız. Bir müddet sonra savaşa alıştığımız gibi, vahşeti izlemeye de alışıyoruz. Bu insanların bir çeşit kendini koruma yolu. 

- Münevver Karabulut cinayeti kırılma noktası oldu mu sizce?

Bilemiyorum ama duyarsızlaşma anlamında alışmayı psikologlar çok ciddi inceliyorlar. O olay önce dehşet bir şeydi ki kimse inanamadı, ama sonra alıştı. Arkası da geliyor. Bir de ABD'deki araştırmalarda ortaya çıkan bir gerçek var: Suçlarda taklit vardır. Orada da gene öğrenme var. Eskiden baş kesme, parçalara ayırma falan yoktu. Çok da kolay değil bunlar. Bunlar da öğrenilen şeyler. Bir cinayet oluyor, sonraki cinayetlerde de benzer yöntemler kullanılıyor. Bu olaydan sonra kafa kol kesmeleri görüyoruz artık. 

- O zaman bu gördüklerimizin de birbirini tetiklemesi ve devamının gelmesi beklenebilir, öyle mi?

Evet, öyle.

Erdoğan'ın 'Üç çocuk' çağrısına eleştiri

- Başbakan yanılıyor. Tabii ki her toplumda insan gücü çok önemli bir kaynak, ama yetişmiş insan gücü. Şu anda iyi yetiştiremiyoruz çocuklarımızı. Bir de en az üç çocuk yetiştiren bir kadın ekonomiye, istihdama çok katkıda bulunamaz. Toplumun yarısının istihdama katkı vermediği bir ülkede ekonomi iyi gelişemez. Kadının hem insan olarak kendi gelişimi, hem çocuklarını yetiştirmesi, hem de ekonomiye katkısı bakımından üretken olması gerekir ama şu anda çoğunlukla tüketen konumda kadın.

Bu haber toplam 8042 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.