İnsanı Çözümleme Çabalarına Eleştirel Bir Bakış

İnsanı Çözümleme Çabalarına Eleştirel Bir Bakış
Bu makalede "Modern Algının" insana yönelik çözüm çabaları ve bu çabalar sonucu oluşan öngörülerdeki temel zaafiyetler Uzm. Psk. Dan. Hüseyin Şahin tarafından eleştirel bir bakışla değerlendirilmiştir.

Uzm. Psk. Dan. Hüseyin Şahin / Aktüel Psikoloji


İnsan; akıl, zeka, irade ve kalp gibi  özellikleri ile farklıdır ve bu farklılıkları ile "Eşsiz ve Bir Olan" ı  yansıtır. İçinde, aynı anda "iyiliğe" ve  "kötülüğe"  karşı  eğilimi barındırır. Ancak, burada cevaplanması gereken  temel sorulardan birisi; "iyilik" ya da "kötülük" denilenin, ne olduğudur?..

Biliyoruz ki, insan düşünür, karar verir ve  kararlarını uygular. İşte, onun  bu uygulamalarını; davranış, alışkanlık, eylem, tutum  vb. olarak  görebiliriz. İnsanın  davranış ve eylemlerinin, yani uygulamalarının  amacını ve yönünü; akıl, irade, motivasyon gibi  "kişisel ve iç dinamiklerin" yanında, bazı  "dış etken ve dinamiklerin"  belirlediği söylenebilir. Aslında, burada başlangıç noktası aklın kaynaklık ettiği düşünme ve onun sonrasında varılan karar sürecidir. 

İşte, bu süreçler sonrasındaki  her doyum, her haz, her  sevinç ve keyiflilik hali, her tatmin,her kazanç ya da başarı  "iyiliğe ulaşıldığı"nın; tersine  "her keder, her hüzün, her acı, her yas, her kaybedilen ya da başarısızlık ise; "kötülük" olarak değerlendirilemez.. Aslında, iyilik ve kötülük;  yapılanların ve yaptıklarımızın sadece bizde oluşturduğu duygulara ve düşüncelere indirgenemeyecek kadar genişliği ve derinliği olan durumlardır.

Bu durumları daha açık ve anlaşılır olarak açıklamak için, "insanı keşfetme ve çözümleme süreçlerine" bakmak gerekir. Bunu yapmanın ilk adımı ; insana dair gerçeklikleri araştıran, yorumlayan ve  bu süreçlere damga vurmuş olan  düşünürlerin  oluşturdukları " tezlere", "yaptıkları analizlere" ve "kullandıkları kavramlara" bakmak ve modern terapistlerin  çalışmaları ile birlikte kişiliklerini de analiz etmektir…

Ayrıca, insanın düşünme ve  karar oluşturma sürecinin analizi yapıldığında görülecektir ki, her insan "kendi içinde özeldir, özgündür ve tektir…" Bu nedenledir ki  tüm insanları kapsayan genel kural ve kaidelerden söz etmek  çok  büyük bir iddiadır, daha doğrusu ispatı gereken bir tezdir. Ve insana dair bugüne kadar yapılanlar, bu tezi  ispatlayamadığı gibi, bir çok "anti tez" ortaya konulmasına da neden olmuştur.

 Bütün bunlardan dolayıdır ki,  insanı ve onun "özü"nü birkaç ya da daha fazla  kuram, kavram  ve tanımlama ile  tarif etmek mümkün olmamıştır, bundan sonra da bu anlayış değişmedikçe olmayacaktır. ..Fakat, yine de  insanı çözümleme arayışları devam edecektir.

Bu  çerçeveden  bakarken; teorisyenlerin, kendilerinin dışındaki  insanlar üzerine yoğunlaşmalarını bir metot hatası olarak değerlendiriyorum. Çünkü, eğer bir şeyler araştırılacak ve aranacak ise; öncelik, insanın bizzat kendi üzerinde yoğunlaşmasına verilmelidir. Bu hususta  Hz. Mevlana'nın  ifadesi ile, "ne ararsan, kendinde ara",denilebilir…

 Bu çerçevede;

-Ne  Freud'un insan kişiliğini oluşturan üç temel yapı olarak  ortaya koyduğu "id, ego, süper ego" kavramları, ne özellikle üzerine yoğunlaştığı "libido" kavramı ve bu bağlamda  doğuştan geldiğini söylediği insanın iki temel eğilimi olarak ifade ettiği "cinsellik ve saldırganlık" şeklindeki görüşü;

-Ne Adler' in "boyun eğen " ve "boyun eğdiren" şeklindeki insan tiplerini sınıflandırması ya da  "aşağılık duygusu " ve "erkeksi protesto" kavramları;

-Ne  Yung'un "bilinç", "kişisel bilinç dışı"; "kolektif bilinç dışı" kavramları,

-Ne de Wundt' un "içe bakış (içsel algı)" yöntemi, tam olarak "insanı  ve onun psikolojik yapısını" açıklayamamıştır.

İslam dünyasında ise başta Gazali olmak üzere, "akıl ve kalp" gibi  "temel ruhsal mekanizmalar" üzerinde durularak insan psikolojisi çözümlenmeye çalışılmıştır…

Bunlar ve  isimlerini ifade etmediğimiz daha bir çok düşünür, teoriysen ve araştırmacının yıllardır süren çabaları ve  insanı belli kavramlara indirgeyen ya da  belli bir tanımlama ile ele alarak oluşturdukları kuramlarına rağmen, halen "insanın özü"ne dair genel geçer kurallara  ulaşılamamıştır.

Bugün en etkili tedavi ya da terapi yöntemi nedir, şeklindeki bir soruya; modern terapistlerin her biri farklı farklı cevaplar verebilecektir. Bunu;  bir eleştiri olarak değil, bir tespit olarak belirtiyorum. Çünkü, bir düşünürün ifadesi ile, "insan, henüz yeni keşfedilen bir ada misalidir. Bir yönü keşfedildiğinde, bir başka yönü meçhul olarak kalmaya devam etmektedir..." Nitekim,  yıllar önce Dr.Alexis Carrel,  bu anlayışla kaleme aldığıı  "İnsan Denilen Meçhul" adlı eseri ile,  Nobel Tıp Ödülü kazanmıştır…

Sanırım tam da bu noktada, şu  temel soruları sormak uygun olacaktır:

1- Bugün için yapılan araştırmalar ve çalışmaların sonrasında insanın hangi meçhul yönleri ve yanları keşfedilmiş, açıklığa kavuşmuştur?,

2- Hangi yönleri ve yanları henüz tam olarak keşfedilmemiştir? ,

3- Ve gerçekte "insanın özü"  keşfedilemeyecek ve açıklanamayacak kadar karmaşık ve meçhul mudur ?

Bu ve benzeri sorulara verilecek  cevaplar, nereden ve nasıl bakıldığına bağlı olarak değişmektedir. Nitekim, bazılarına göre bu soruların cevapları, "çok kolay ve mümkün" iken; bazılarına göre ise, bu tür sorulara cevap verebilmek "çok zor veya imkansız"dır…

Eğer siz,  bir "meslek taassubu" ile insanları; "doktorlar ve diğerleri", "siyasetçiler ve diğerleri", "psikologlar vediğerleri" ya da "terapistler ve diğerleri" vb. şekilde  sınıflandırıyorsanız, tabi ki sizin getireceğiniz insana dair  görüş ve analizleriniz,"bilimsel çalışma damgalı" da olsa, "genel geçer doğru" olarak asla kabul görmeyecektir, zaten değildir de…

Ya da  siz, "insanın yaratılışı" tezine  karşı ön yargılı duruşunuzda direniyor, "insanın özgün ve özel özellikleri ile varoluşunun  amaçlı ve anlamlı olduğu"na  reddiyelerinizi sıralıyor; kendi kalıplarınıza uymayan her türlü yaklaşımı ve yorumları  "bilim dışı" olarak görüyor ve  danışanlarınızın  "terapi seansları"nı programlarken, "kendi programınızı oluşturmayı başaramıyorsanız", elbette  izlediğiniz yöntem, uyguladığınız terapi tekniği "genel geçer doğru" olarak kabul görmeyecektir…

"Etik kural" hatırlatmasını yapıp da, henüz  kendi iç dünyanızda  etik kurallar oluşturamamışsanız  "insanı keşfetme çabalarınız",  en basiti ile "eksik" kalacaktır. Çünkü, bu çabalara değer katan en önemli kuralların başında; her insanı,  her hali ve özelliği ile sadece ve sadece "insan olduğu  için sevmek" ve "olduğu gibi kabul etmek" gelmektedir…

Bütün bu yorumlar ; "yaptığı işin ve bulunduğu yerin hakkını vermeyi" en temel etik kurallardan birisi  olarak kabul eden ve kendini meçhul insan olmaktan kurtarabilmiş, özünü ve özgünlüğünü keşfedebilmiş olan, saygın,  alan uzmanlarını kapsamaz.  Çünkü  böyle bir alan uzmanı; duruşu, konuşması, çalışması, konusuna hakimiyeti, bilimsel düşünmesi ile bütün danışanlarına  karşı eşit  mesafede oluşu gibi özellikleri  içselleştirmiştir. Ayrıca; adil, ön yargısız, açık sözlü, vicdan gelişimi kemale ermiş ve  iç dünyasında özgürdür. Ancak, bu özgürlüğüne rağmen içinde sır olarak sakladığı; yaptıklarından ve yaşadıklarından; hiç kimsenin haberi olmasa  bile, "Kendi Varlığını da  Var Eden" in haberdar olduğuna  kendisini içtenlikle "kodlamış" tır.

Danışanlarına  karşı telkinci, nasihatçi ve  vaazcı  bir kişilik modeli olarak değil; gerçekçi, farkındalığı yüksek, özgüvenli, seçenekleri analiz edebilen güçlü bir kişilik ve  donanımlı bir kimlik modeli olarak  kendisini gösterebilmeyi başarmıştır. Ayrıca, insanların  ve çevresinin problemlerine karşı  duyarlı, değerlendirmelerinde objektif; yaklaşımında çözüme odaklı ve oluşabilecek her türlü sonuca da hazırdır. 

Ne?  Niçin?  Nasıl?  Neden?  Nereye?  Şeklindeki soruların cevaplarını tam bir netlikle verebilir. Akıl ve düşüncesi, doğru kaynaklarla beslenmiştir. Bu  nedenle de; kararlarına ve davranışlarının istikametine yön veren, aklı ve düşüncesini besleyen  ve kişiliğini inşa eden dinamiklerden sapmaz, çelişkiler ve kararsızlık içerisinde bocalamaz. Eylemlerinde güvenli ve kararlı, söylemleri net, duruşu dik, ikna edici ve gerçekçidir… Zaten, bunlardan dolayıdır ki, karşılaşacağı her türlü sonuca ve duruma hazırdır. Ve bu çerçeveden baktığı için karşılaşacağı her  sonuç, onun "kabul alanı içinde"dir.

Özgür davranırken, özgürlüklere karşı saygılı  duruşunu içselleştirmiştir. Nasıl,  sorusundan önce niçin , sorusunu sorar ve kendisini de niçin ile başlayan soruların cevaplarını bulmaya yoğunlaştırmıştır. Bu yaklaşımının bir uzantısı olarak; insanı;  geçmişi, bugünü ve geleceği ile "bir bütün" olarak ele alır.

Danışanına;  saygın ve benzersiz bir  kişi, yaşadığı toplumun eşit bir parçası, ailesinin saygın bir üyesi  olarak  yaklaşır. Her insanı  bir zanaatkar özeni  ile ve  genel bir bütünün içerisinde, özel  ve  "şahsına münhasır kendi içinde de bir bütün" olarak,  gerçek profesyonel  bir yaklaşımıyla  değerlendirir. Ve sözünü  eğip bükmeden, kullanacağı kelimeleri  derin bir hassasiyetle seçerek söyler. Bu nedenle Hz.Mevlana'nın tabiri ile; "gerek yok her sözü beyana… Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana…"  

İnsanın kendisi  bir serüven, insanlık bir serüven ve hayatın bizatihi kendisi de  bir serüvendir. Bu serüven içinde insanı çözümleme çabası , bugünden sonra da devam edecektir. Dünyaya gözlerini açan her can, alıp-verilen her nefes; halen bir şeylerin eksik kaldığını ve yapılanların yanında, yapılması gereken daha çok şeyin var olduğunu da söyler…Unutmamak gerekir ki, aslında S.R.Tagore' nin ifadesi ile "her doğan çocuk Allah'ın insanoğlundan  hala umut  kesmediği  mesajını  da getirir."

Bu kadar sözden sonra  elbette başkalarının da söyleyeceği  sözler olacaktır. Ve  biliyoruz  ki,  S.Jerzy  Lec' in dediği gibi;"tüm sözcükler tükendiğinde; insan, insanı anlamaya başlar."  Elbette bu konuda  daha yapılacak, yazılacak ve söylenecek çok şey var  Ve bir çok terapistten  birisi olarak, mutlaka sizinde söyleyecekleriniz olacaktır.Yoksa, siz de bazıları gibi,  konuya  dair  söylenecek  bir sözün kalmadığını  ve tükenmişlik içindekilere model olması gerekenlerin, kendilerinin tükenmişlik girdabına girdiklerini mi düşünüyorsunuz?...

Uzm.Psk./ Danışman Hüseyin  ŞAHİN

[email protected]

Bu haber toplam 15993 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum