'Esirler Evi' nasıl 'Eşitler Evi' olabilir?

'Esirler Evi' nasıl 'Eşitler Evi' olabilir?
Psikolog Üstün Dökmen'e göre eviniz ya esirler ya da eşitler evi. Eğerler esirler evindeyseniz mutluluk sizder ırak. Ama esirler evini, eşitler evine çevirmeniz de pekala mümkün:

Hasan Akarsu / RADİKAL KİTAP


Üstün Dökmen, ailede, işyerinde baskıcı tavırları açıklarken, eşitler evinin oluşturulması için bireylere düşen sorumlulukları da anımsatıyor. Yazar, bize örneklerle, güncel olaylarla, eşitler evini kurmayı öğretiyor

 Yazar, psikolog Üstün Dökmen, tüm yapıtlarında insanoğlunun çağlar boyunca, insanlık adına ulaştığı yeri gösteriyor. Onun yapıtları, insanlık savaşımının göstergesi bir bakıma. Eşitler Evi: Küçük Şeyler-4 de bu yüzden önemli. Yapıtta, ailede, işyerinde baskıcı tavırlar açıklanırken, eşitler evinin oluşturulması için bireylere düşen sorumluluklar da anımsatılıyor.

Evimizde, ‘insan’ temel ölçüt olarak alınıyorsa, herkes birbirine eşitse, evimiz eşitler evi oluyor. Evin beyi, kendini reis olarak görüyorsa esirler evindesiniz demektir. Tüm sorun, esirler evini, eşitler evine çevirmek. Yazar, bize örneklerle, güncel olaylarla, eşitler evini kurmayı öğretiyor. Sözgelimi; Tuzla Tersanesinde, deneme sırasında kurtarma botuna ağır çuval yerine insan konulursa ve insanlar boğularak ölürse, bu işyeri esirler evidir. İnsanın deneme aracı olarak kullanılması etik dışıdır.

Tam eşitlik olabilir mi?

Yazar, aile içindeki tutsaklığa örnekler veriyor. Sözgelimi; kadın eşine: ”Bana bir gün göstermedin” diyorsa, burada, eşitsiz karı-koca ilişkisi vardır.

 Günümüzde, iş için, ekmek için teknelerle bir yerden başka bir yere göç ederken boğulanlar, köle ticaretinin sürdüğünün kanıtı. Beyaz kadın ticareti de öyle. Çocuk işçilerin çalıştırılmaları da. Esirler evindeki geçerli sözler kendimizi sınamak için önemli ölçüt oluşturuyor: “Canım koca değil mi, sever de döver de!”, “Kadın erkeğin elinin kiridir!”, “Kızını dövmeyen dizini döver!” (s. 32). Eşitler evinde, insanın temel gereksinimleri karşılanıyor. Kişi, ekonomik yönden bağımlı değil. Onur eşitliği bulunuyor, cinsiyet ayrımı yapılmıyor, uzlaşma becerileri gelişiyor vb. Öfke, eşitler evini olumsuz etkiliyor. Yazar, ‘Tam eşitlik olabilir mi?’ sorusuna açıklık getiriyor. Köleliğin, kulluğun insanın beyninde olduğunu, kredi kartı uygulamalarının çağdaş köleler yetiştirdiğini belirtiyor. Genç Osman’ın köleliğe karşı olduğu için, tek eşliliği savunduğu için öldürüldüğünü söylüyor. Hastalanan işçilerin işten çıkarılmalarını, çocukların ekonomik getirisi olan bir öğe olarak görülmesini (Zorlanmadan çalışıyorlarsa hariç), kölelik olarak değerlendiriyor. Kulluktan kurtuluşa geçişin izlerini süren yazar, özgürlük aşamasında, işyerinde, ailede, eşitler evinin ortaya çıktığını savunuyor. Ailede, çocukların anneye, babaya bağımlılıklarının eşitler evini bozduğunu belirtiyor.

Bağımlılık ve bağlılık arasındaki ayrıma örnek veren yazar, kadının eşi olmadan hiçbir şey yapamamasını bağımlılık, birlikte olmayı, sevmeyi ve istekli olmayı bağlılık olarak değerlendiriyor. Eşler arasındaki birlikte seçimler bağlılığın göstergesi. Karı kocaların kendi ailelerine bağımlı oluşlarının eşitler evini bozduğunu belirten yazar, nişanlıların da kurdele kesilerek nikahla bağlandıklarını savunuyor. Başkalarını, kendimiz gibi düşünmeye zorlamak, onları köleleştirmek demektir. Çocuklarımızı, araştırmaya, özgür düşünmeye yöneltmeli, meslek seçimlerinde yönlendirmemeliyiz.

Defne sendromu

Toplumu köleleştirmenin birçok yönüne örnek veren yazar, telefonla dinleme korkusu yaratmanın köleleştirme olduğunu belirtiyor. Kadının köleleştirilmesine, ‘Defne sendromunu’ örnek veriyor. Babanın,oğluna: “Git annene tükür!” deyişinde, erkek çocuğun ailede daha çok tutulmasında, erkeğin egemenliği söz konusu. Kadın erkek eşitliği, eşitler evinin en önemli koşulu. İşyerinde de önemli bu. Kadın-erkek onurunun eşitliği göz ardı edilmemeli. Yazar, erkeklerin lehine olan farkları, “yanlış yorumlar” olarak değerlendiriyor. Sözgelimi; “kadınlardan büyük sanatçı çıkmaz” yargısının yanlış olduğunu belirtiyor. Kadına, erkeğe tanınan haklar tanındığında, büyük kadın sanatçılar da çıkacağını savunuyor. Toplumda, erkeğe abartılı değer verilmesi, eşitler evini bozan bir olgu. Erkeğin kadına öfkesi, baskısı da eşitler evini, esirler evine çeviriyor. Öfkenin oluşmasında, “model alma”, “eski senaryolar”, “beklenti yoğunluğu”, “bastırılmış korkular” vb. etkili oluyor. Çocuklar, büyüdüklerinde ailede gördüklerini yansıtıyorlar. Yazar, sonuç olarak, ailedeki ve toplumdaki tüm baskıcı tavırların esirler evine katkıda bulunduğunu, eşitler evini kurmak için ise, yeni bilgiler, yeni davranışlar edinmek gerektiğini belirtiyor.

Üstün Dökmen, verdiği güzel örneklerle görüşlerini kanıtlıyor. Kitabın bir solukta ve zevkle okunmasını sağlıyor. İnsanın insanlaşma sürecini yeniden anımsatıyor.

Bu haber toplam 4984 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.