Demokratik Açılım Vamık Volkan ve Politik Psikoloji
Fırat News Agency (ANF)'de ENGİN ERKİNER imzalı bir makalede son dönemin popüler gündem konusu olan demokratik açılım ve Vamık Volkan özelinde politik psikolojiyi ele alan bir çalışma yayımlandı. Söz konusu analizde yer alan ayrıntılar şöyle:
ENGİN ERKİNER / ANF
Politik Psikoloji - 1. Yazı
İki gün önce Vamik Volkan’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştüğü haberi yayınlandı. Volkan, içinde eski bir MİT mensubunun da bulunduğu bir heyetle birlikte Cumhurbaşkanı ile görüşmüş.
Görüşme hakkında açıklama yapılmamış olmakla birlikte, ne görüşüldüğünü tahmin etmek zor değil…
Bu tür görüşmeleri Vamik Volkan ilk kez de yapmıyor.
Çeşitli ülkelerdeki sorunlar hakkında devlet yetkilileriyle görüşüyor. Ek olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından da sık sık görüşlerine başvuruluyor.
Vamik Volkan Kıbrıslı bir Türk, İstanbul’da okumuş ve yıllardır ABD’de yaşamaktadır.
Kitle psikolojisiyle ilgili kitapları vardır. Bunlardan birkaç tanesini Almanca baskılarından okumuştum. Kitaplarında yer alan çok sayıda uzun makale arasında Atatürk’ün ve Abdullah Öcalan’ın psikolojik çözümlemeleri de yer alır.
Almanca adıyla “Das Versagen der Diplomatie” (Diplomasinin Başaramadığı, olarak çevrilebilir) ilginç bir kitaptır.
Volkan’ı öncelikle kitle psikolojisi ilgilendirir.
Konu görece yenidir ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.
Hareket noktası Alman nazizmidir.
Çıkış sorusu, “bu halk nasıl bu hale geldi?” olarak ifade edilebilir.
Evet, Naziler ‘kaliteli’ bir kadroya sahiptiler. Destekçileri arasında değişik bilim dallarında Nobel ödülü kazanmış olanlar (Heisenberg gibi), ünlü filozoflar (Heidegger gibi) vardı. Naziler darbeyle iktidarı ele geçiren bir grup değildi. Tabandan örgütlenen bir gençlik ve alternatif hareketti. (Terimler Propaganda Bakanı Goebbels’e aittir).
Savaştan sonra Adorno ile başlayarak öncelikle Nazilere değil, halka bakılmaya başlandı. Nazilerin yeni propaganda teknikleri, ince terör yöntemleri vardı, ama Alman halkı da bunları kolayca sindirebilecek durumdaydı.
Halk bu hale nasıl gelmişti?
Adorno bu sorunun cevabını ararken, 1931’de, Naziler iktidarı ele geçirmeden iki yıl önce Frankfurt Okulu’ndan Horkheimer ve Fromm’un yaptığı bir araştırmadan yararlanır.
İki bilim insanı Almanya işçi sınıfı içinde geniş bir anket yaparlar. Vardıkları sonuç şudur: İşçilerde güçlü bir otorite özlemi vardır ve eğer Naziler iktidarı ele geçirirlerse, bu sınıf önemli bir direniş göstermeyecektir.
Adorno, bu otorite özleminin kökenini araştırır ve bunu da Alman aile yapısında bulur. Otoriteye uymak ve verilen görevi sorgulamadan yerine getirmek bu aile yapısının esasıdır. (Adorno’nun Otoriter Kişilik adlı yapıtına bakınız)
Bu çözümleme iki nedenle yeterli değildir:
Birincisi: Adorno, Freud’un yöntemini kullanmakta ve kitle psikolojisini bireyden hareket ederek açıklamaktadır. Kitle, çok sayıda birey demek değildir. Kitle, tek tek bireylerin toplamından başka bir psikolojiye sahiptir.
İkincisi: İnsan hayatında iki önemli sosyalizasyon vardır. Çocuklukta aile içinde geçirilen sosyalizasyon ve toplumda geçirilen sosyalizasyon. Adorno bu çözümlemesiyle sadece ilk sosyalizasyonu dikkate almaktadır.
Adorno’nun ardından Lorenzer ve König bu konuda daha ileri çalışmalar yaparlar.
Vamik Volkan’ın ileriye götürmeye çalıştığı konu da budur.
Politik olayların önemli psikolojik yanları vardır. Uluslararası sorunların çözümünde, her ülkenin kendi içindeki sorunların çözümünde bu psikolojik yan dikkate alınmalıdır. Diplomasi, psikolojiyi dikkate almazsa, başarılı olamaz.
Bu psikolojiyi birkaç bölüme ayırmak mümkündür: Bireyin, örgütün ve kitlenin psikolojisi vardır.
Bu konuda Almanya’da Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun hapisteki üyeleriyle uzun söyleşiler yapan psikologların ulaştıkları sonuçlar özellikle ilginçtir. Militan kadrosu sempatizanlarıyla birlikte 300’ü geçmeyen bu örgüt, ülke tarihinde büyük öneme sahiptir, çünkü Naziler döneminde halkın gösteremediği direnişi başka koşullarda temsil etmektedir.
Birgit Hogefeld örgüt içinde çoğunlukta olan kadın militanlardan bir tanesi… Kendisi üst düzey bir yöneticiyi öldürdüğü zaman, papaz olan babası evde kutlama partisi veriyor: “Ben yapamadım, ama kızım yaptı!”
Ailenin duyduğu büyük yetersizlik, bilinçsiz biçimde çocuğa da aktarılmış…
Vamik Volkan bu ve başka örneklerden hareketle özellikle devletlerin başına dert olan örgütlerin psikolojilerini çözümlemeye çalışır. Bu örgütlerin tabanlarını psikolojik olarak anlamaya çalışır. Anladıktan sonra bunlara karşı ne gibi taktikler kullanılabileceği daha iyi düşünülebilir.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu devletlerin konuya büyük ilgi göstereceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek…
Ne ki, Vamik Volkan da kendi öncellerinin çerçevesinden fazla çıkamaz.
Söz konusu kitabındaki Atatürk ve Abdullah Öcalan incelemelerinde, kişilerin bugünkü özelliklerini yaşanılmış olan çocukluğa bağlar. İnsanların iki sosyalizasyon yaşadıklarını ve yetişkin yaştaki özelliklerinin büyük oranda çocukluklarına bağlanamayacağını -düşünmez demeyeyim, mutlaka düşünür- ama konunun içinden çıkamaz.
Konunun içinden çıkmak da kolay değil, çünkü kişiyi belirleyen çok sayıda faktör var. Kitleyi ele aldığınızda ise durum daha da zor.
Bir de bilinçaltı olayı var. Kişilerin bilinçaltının yanı sıra örgütlerin ve hatta bütün bir halkın bilinçaltı var.
Farkında olunmayan ama yaşanılan korkular, bastırılmış istekler var.
Bilinçaltının okunması ve bununla ilgili teknikler (Tiefenhermeneutik) konusunda Lorenzer’in önemli yapıtları vardır.
Türkiye’de 68 hareketinin bilinçsiz olarak toplumun hakim paradigmalarını nasıl ürettiği konusunda bir dönem çalıştım. Konuyu doktora konusu olarak kabul eden bir profesör de buldum ama, kullanılacak yöntem gereği, Türkçe okuyabilen ve konuyla ilgilenen bir profesör daha bulmam gerekiyordu. Bulamadım ve konu da yattı maalesef…
Vamik Volkan’ın analizlerinde neden fazla ileriye gidemediği ama bu haliyle bile hükümetler tarafından sürekli arandığı konusu üzerinde gelecek yazıda durmaya çalışacağım.
Bitirirken şunu da belirtmek gerekir: Politik psikolojinin büyük isimlerinden bir tanesi Frantz Fanon’dur. Sömürge halkının mücadelesinin onu psikolojik olarak nasıl değiştirdiğini anlatmıştır. Okura Toprağın Lanetlileri ya da Almanca adıyla Die Verdammten dieser Erde kitabını okumasını öneririm.
Politik Psikoloji - 2. Yazı
Okuyucular, birkaç gün önce Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve “Öcalan ile kim görüştü?” sorusunu konu alan geniş haberi okumuştur. Habere göre, Öcalan ile MİT’in de aralarında bulunduğu değişik devlet kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinden temsilciler görüşüyorlar.
İlgili devlet kuruluşlarını ve MİT’i kolayca anlamak mümkün olmakla birlikte, “sivil toplum örgütlerinin temsilcileri”nin burada ne işi olduğunu anlamak o kadar kolay değil…
“Sivil toplum örgütü” bizde, bir süreden beri her türlü karanlık ilişkiyi gizleme aracı olarak kullanılır oldu.
Sivil toplum örgütlerinden bazı temsilcilerin Öcalan ile ne işleri olabilir?
Bunların “Stratejik Araştırmalar Enstitüsü”nden kişiler, kendini “terör uzmanı” sanan bazı tipler ve psikologlar olduğunu varsayarsak, önemli bir yanlış yapmış olmayız.
Vamik Volkan’ın yada onunla ilişki içinde olan bazı psikologların da Öcalan ile yapılan görüşmelere katıldıklarını kuvvetle tahmin ediyorum.
Gazetedeki haberde, “terörle mücadelede psikolojik savaşın önemi”nden de söz ediliyordu. Bu ise, psikologların da söz konusu savaşta yer almaları anlamına geliyor.
PSİKOLOG SAVAŞTA NE YAPAR?
Psikolog, aralarında ordu, polis ve gizli servisin de bulunduğu devlet organlarına, karşı tarafın yada “terörist”in psikolojisi hakkında bilgi verir. Onun psikolojisinin nasıl bozulabileceği hakkında ipuçlarını ortaya çıkarmaya çalışır.
Devlet organları, bu amaçla, psikologların özellikle itirafçılarla ve hatta gözaltındaki diğer kişilerle konuşmalarını sağlarlar. Amaç, mümkün olduğu kadar fazla örnek temelinden hareketle, örgüt militanının tipik psikolojisini ortaya çıkarmaktır.
Bu, aynı zamanda örgüt militanının başlıca motivasyon kaynaklarının da öğrenilmesi demektir. Bunun ardından, bu motivasyon nasıl bozulabilir sorusunun cevabı aranır.
Değişik ülkelerde devletin hizmetinde bulunan psikologların amaçları ve çalışma yöntemleri arasında önemli benzerlikler bulunur. Farklılık, psikologların kalitesinden kaynaklanır.
Bazı psikologlar devlete “teröristlerin” haklı talepleri olduğunu anlatırlar. Bunlar en azından kendisine karşı dürüst olan ve ulaştığı bilimsel sonucu kimseden çekinmeden söyleyebilen insanlardır. Almanya’da Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun, halkın Nazilere karşı gösteremediği direnişin geç kalmış temsilcisi olduğunu bulanlar da bu tür psikologlardır.
Bu tür insanlar azınlıktadır. Yıllardır doğru dürüst psikoloji eğitimi yapılmamış bizim gibi ülkelerde, genellikle bazı rütbeli subaylar bu psikologların işlerini üstlenirler.
Örneğin, “Kürt yoktur! O bölgede çok kar yağar. Karda yürürken ayaklarına keçe sararlar. Bu keçe de kart kurt diye ses çıkarır. Kürt de buradan gelir” incisi, meslekten bir psikologun işi değildir! Bir binbaşının işidir!
Konuyla ilgili olarak Aziz Nesin, “Bunca yıllık mizah yazarıyım. Bu kadarını düşünemezdim” demişti.
Başka bir örnek, PKK’nin nasıl okunacağıyla ilgilidir. Pekeke mi, yoksa pekaka mı! İkincisi, çünkü kaka ile bitiyor.
Bunlar aptalca psikolojik taktiklerdir ve kullananı kepaze etmekten başka işe de yaramamıştır.
Şimdi ise yeni olarak, profesyonel psikologların görev almaya başladıklarını görüyoruz.
Ne ki, geçmişteki kepaze örnekler artık yaşanmayacak olsa bile, önemli bir başarı da beklememek gerekir.
Bunun başlıca üç nedeni vardır:
Birincisi: İçinde bulunduğu çevre insan psikolojisini etkiler. Bu etkinin bilinçli ve bilinçsiz yanı vardır. Psikolog da bu durumdan azade değildir. Etkinin bilinçli bölümünü çözümleyebilir ama bilinçsiz bölümde, farkında olmadan üzerinde etki yaratan bölümde, o kadar başarılı olamaz.
Profesyonel psikologların geçmişte yaptıkları kimi son derece yanlış tahliller bunun göstergesidir.
Örneğin, kendisini havaya uçurarak ölen ve bu arada hedefteki kişileri de öldüren canlı bombaların, az eğitimli ve zeka düzeyi düşük insanlar oldukları bir dönem yazılmış, ardından bu insanlarla ilgili olarak yapılan empirik araştırmalarda özellikle ilk kuşak için farklı sonuçlar elde edilmiştir: Bu kuşak iyi eğitimli ve zeki insanlardan oluşmaktadır. Ekonomik sorunları da yoktur.
Psikolog, bilincinde olmadan, toplumdaki genel yargıyı tekrarlamış ve herhangi bir kanıta dayanmadan, kendisini havaya uçurarak ölen bu insanların eğitimsiz ve geri zekalı olduklarını düşünmüştür.
Gerçekte ise ilk canlı bombalar, yoksulluktan ve eğitimsizlikten kurtulma şansı olmayan kendi kuşaklarının acısını içlerinde duyan insanlardır. Kendilerinin, kapitalist deyişle “yırtmış” olmaları, onlar için anlam taşımamaktadır.
Çok sayıda uzman geçinen cahilin bulunduğu ve hepsinin de değişik televizyon kanallarında boy gösterdiği bizim gibi bir ülkede, “terörizm” konusuyla ilgili psikologların genel havadan etkilenmeden çalışmaları zordur.
İkincisi: politik psikolojinin bugüne yönelik saptamalarda bulunması zordur. Sosyal bilimlerin bu dalı özellikle geçmişe yönelik olarak çalışır.
Değişik veriler bir araya toplanarak geçmişteki bir olay yeniden oluşturulur (Rekonstruktion). Tarihimizden bir örnek verirsek:
THKP-C ve THKO silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak kabul eden ve Küba devriminden güçlü olarak esinlenmiş iki örgüttür. Teorik konularda farklılıkları bulunmakla birlikte, benzer yanları daha fazladır. Bu durumda iki ayrı örgütün ortaya çıkmasının nedeni sadece teorik farklılıklar mıdır, yoksa kurucuların psikolojileri de bu durumun ortaya çıkmasında rol oynamış mıdır? diye sorulabilir.
Benzer bir soru, sosyalist harekette teorik görüşleri birbirine benzeyen çok sayıda örgütün varlığı konusunda da sorulabilir.
Burada esas olan geçmişin araştırılması ve yeniden oluşturulmasıdır.
Politik psikolojinin asıl alanı geçmişle ilgilidir.
Devlet ise, bugüne ait politikalar için psikologlara başvurduğunda, ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır.
Burada araştırılması gereken, geçmişte olup bitmiş bir olay ya da yaşamış ve tarihe karışmış bir örgüt değil de, geçmişten beri süregelen ve bugün de var olan bir örgüt olunca, eski yöntemler işe yaramaz olur. Hangisinin ne oranda önemli olduğu güncel olarak bilinemeyecek yüzlerce etkinin oluşturduğu güncel hakkında psikolojik çözümleme yapmak imkansız denilebilecek kadar zordur.
Üçüncüsü: Ekonomistlerin her şeyi ekonomiyle açıklamaya eğilimli olmaları gibi, psikologlar arasında da tarihi esas olarak psikolojiyle açıklama eğilimi bulunmaktadır. Büyük bir örgütü değerlendirmek önemli bir tarih ve politik coğrafya bilgisi gerektirirken, konuyu kişi, örgüt ve kitle psikolojisine indirgemek sağlıklı sonuç vermez.
Vamik Volkan’ın bir kitabında, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmayı sonuçta iki halkın arasındaki psikolojik karşıtlıklara indirgemesi örnek olarak gösterilebilir.
Geçmişte rütbeli psikologlardan içimize sıkıntı gelmişti.
Bakalım bunlar ne üretebilecekler…
ANF
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.