Çocuklarda Kaygı ve Bunu Etkileyen Nedenler
Doç.Dr. Fatma ALISINANOGLU (*)
İlkay ULUTAS (**)
GIRIS
Çocukluk yılları insan hayatının en hızlı gelişim yıllarıdır. Bu yıllarda fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimin temelleri atılır. Çocuk çevresini tanımaya çevresindeki ilişkileri kendince anlamaya, olaylara karşı bakış açısı kazanmaya ve olayları yorumlamaya çalışır. Bu gelişim süreci içinde çocuğun içinde bulunduğu çevresel koşullara göre kaygı düzeyi de şekillenmeye baslar. Kaygı duygusu anne-babasının, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının davranışlarına göre artar veya azalır.
Kaygı iç ve dış dünyadan kaynaklanan bir tehlike olasılığı ya da kişi tarafindan tehlikleri olarak algılanip yorumlanan herhangi bir durum karşısında yasanan bir duygudur. Kisi kendisini bir alarm durumunda ve sanki bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder (1).
Teknolojinin hızla gelişmesi, bilimsel buluslar, nüfus artisi ve ekonomik sikintilar gibi stresi arttiran çevresel faktörler insanların kaygı durumlarıni da arttirmaktadır. Organizmanin refahini tehdit eden her durumun bir kaygı olusturduğu varsayılir. Fiziksel zarar tehditleri, benlik değerine tehditler ve bir bireyin yapabileceginden fazla performans gerektiren durumlar da kaygı meydana getirmektedir (2).
Çok hafif tedirginlik ve gerginlikten panik derecesine varan değisik siddette kaygı durumu yasanabilir. Endişe, gerginlik, ürkme ve kendini rahatsiz hissetme, güvensizlik, korku, panik, saskinlik, tedirginlik, berrak düsünememe, ağız kuruluğu, bas agrisi, bas dönmesi, bulanti, çarpinti, güçsüzlük, halsizlik, istahsizlik, kan basıncı düsmesi yada yükselmesi, kas gerginligi, mide bağırsak yakinmaları, solunum sayisında artma, terleme, titreme, uykusuzluk gibi belirtilen ruhsal alandan bedensel alana dogru siralanabilir. Ayrica kaygı kişiden kişiye farklilik gösteren davranışsal beliritlen de gösterebilir (3) (4).
Alisilmamış bir durum, nesne ya da kişi ile karşılasma, korku veren durum veya nesnelerle karşılasma, takinakli düsünceler (yaptim mi?, yapmadim mi?), iç ve dış çatismalar (karar verme güçlügü) kaygıya neden olabilirler (5).
Kaygı ile korku genellikle birbirine karistirilmaktadır. Aralarındaki en önemli fark korku, bilinçli olarak tanınan, belirli bir tehlike (genel olarak dış baski veya tehlike) karşısında ortaya çikan heyecansal bir tepkidir. “Ben aridan korkarim” örneginde olduğu gibi korkunun kaynağıni biliriz. Kaygı ise kişi tarafindan bilinmeyen, belli olmayan, objesiz tehlikelere karşı verilen heyecansal bir tepkidir, bireyin kendi varliğı için gerekli olan değerlerin, tehdit edilmesi halinin yasandiğı dogal içsel bir durumdur. Korkuda tehdit dışaridandır, benliginin bütünü tehlike altında değildir. Kisi tehlikeyi bilir ve bununla ugrasmak için kaçma veya savasma biçiminde bir davranış gösterebilir ve korku veren durum ortadan kalktiğında rahatlar. Kaygı daha genel bir durumdur, korkudan daha siddetli ve daha uzun sürelidir (6) (7).
Insan yasaminda normal ve patolojik olmak üzere iki tür kaygı vardır. Normal kaygı ölüm, ileri yaslilik ve hastalik gibi gerçeklerle yüz yüze geldigimiz ve yalnizlik duygusu yasadiğımiz ve yardima ihtiyaç duyduğumuz zaman yasanir. Eskiden bilinen, denenmiş, belirli şeylerden yeni, bilinmeyen ve belirli olmayan şeylere dogru hareket ettigimizde normal kaygıyi yasariz. Bir kişi bir kaygıyi tasiyamaz hale gelir, bastirma yansitma, yüceltme, özdeslesme vs. gibi savunma mekanizmalarıni sikça kullanirsa bu patolojik kaygı olur.
Gelisimsel olarak bebeklik döneminden itibaren görülen normal kaygı yasantiları yetiskinlik döneminde görülür bir neden olmadan patolojik kaygıya dönüsebilmektedir. Görünür geçerli bir neden olmadiğı için bu tepkiler patolojik olarak değerlendirilir. Örnegin yok olma kaygısi, ayrilma kaygısi, kastrasyon (igdiş etme) kaygısi çocuklarda görülen, çesitli tepkilerle ortaya çikmasi beklenen normal kaygılardır. Ancak bunlar ileri yaslarda bireyin günlük fonksiyonlarıni ve performansıni etkileyerek boyutlarda ortaya çikarsa patolojik olarak değerlendirilir. 1-2 yas arasındaki çocuğun annesinden ayrilmaya bagli olarak gösterdigi ayrilma kaygısi dogal karşılanirken çok iyi imkânlar verilmesine ragmen yasadiğı bir sehirden baska bir yere gidemeyen bir kişinin kaygısi pek dogal karşılanmaz. Yani kaygı içinde bulunulan yasa göre de normal veya patolojik olarak değerlendirilmektedir. Çocuk ve gençlerdeki kaygılar akademik, atletik veya sosyal konularla ilgili olabilmektedir. (8) (9) (10).
Küçük çocuklardaki kaygı yaratan durumlar ileri yaslardaki ruhsal tepkilerin temelini olustururlar. Çocuğun bebeklik döneminde temel ihtiyaçlarınin karşılanmamasi veya anneye asiri bağımli hâle getirilmesi ilkel kaygı denilen durumun önemli bir unsurudur. Bütün gereksinimleri annesi tarafindan karşılanan çocuğun anneden ayrilma durumunda kalmasi çocukta güvensizlik ve kaygı olusturabilir. Birden ortaya çikan çevre değisiklikleri de küçük çocukları endişelendiren en önemli durumlardan biridir. Çocukların yoksunluk ve kayipları anlamaları zor olduğu için, alistiğı günlük isler, rahat pozisyon ve herhangi bir şeyini yitirmesi halinde kaygı duygusu ortaya çikabilir. Aniden memeden kesilme hâli veya anne memesinden yoksunluk gibi engellemeler kizginlik ve düsmanlik duygularıni ortaya çikararak kaygıya neden olacak çatismalar meydana getirebilmektedir. 3-4 yaşındaki erkek çocuklarda igdiş edilme, kizlarda ise cinsel organınin erkeklerden farkli olduğunun anlasilmasından kaynaklanan kaygılar görülürken, daha ileri yaslarda okula baslama, kardeşinin doğumu, arkadaş edinememe, basarili olamama, arkadaşları tarafindan istenmeme kaygıları görülmekte, ergenlikte ise kaygılar gencin fizikî görünüsü, varliğıni tehdit eden tehlikeler, içsel çatisma, sosyal çatisma, arkadaş ilişkileri ve karşı cinsle ilişkiler ve anne-baba tutumuna bagli kaygılar görülebilmektedir(11).
Kaygıyi insanlarda iki şekilde gözlemleyebiliriz. 1- Ayse çok kaygıli birisidir (sürekli kaygılidir). 2-Ayse çok kaygıli bir kişi değildir ama özel bir durum onu kaygılandirmaktadır (duruma göre kaygılanir) (12). Bu, insanların özel durumları tehlikeleri olarak yorumlamasi sonucu olusan durumlur kaygı ve kişinin içinde bulunduğu durumları genellikle stresli olarak algılama veya yorumlama egilimi sonucu olasan sürekli kaygının bir baska biçimi seklinde de açiklanabilir (13). Kaygı süreklilik kazandiğında kişinin benligini tehlikeye sokabilmektedir.
Kaygının yararli veya zararli olduğunu anlayabilmek için kaygının derecesinin ve basarilmasi amaçlanan görevin zorluk düzeyinin bilinmesi gerekir. Kaygının siddeti ve basarmak istenen görevin zorluk düzeyinin bilinmesi gerekir. Kaygının siddeti ve basarmak istenen görevin zorluk derecesi, kaygının yararli ya da zararli olduğunu belirler. Zor bir fizik problemini anlayarak çözümleme gibi, oldukça karmasik bilissel islemleri içeren bir görevi basarma durumunda, kaygının zararli olduğu gözlenmiştir. Öte yandan, belirli nesneleri önceden belirlenmiş grupları seçtirme gibi, basit bir islemi gerektiren durumlarda orta derecelik kaygı, göreve daha erken baslamada ve daha erken bitirmede yararli bulunmustur (14).
KAYGIYI ETKILEYEN ETMENLER
Yas
Yas kaygıyi etkileyen önemli bir faktördür. Çocuğun gelişiminde her yaşın kendine has gelişimsel özellikleri vardır ve çocuğun kaygıları, içinde bulundukları yaşın özelliklerine göre farklilik göstermektedir. Ilk yıllarda anneye bağımli olan çocuğun en büyük kaygısi annesinden ayrilma kaygısidır. 3-4 yaşında erkeklerde igdiş edilme kaygısi, kizların babalarının sevgisini, erkeklerin ise annelerinin sevgisini kazanma kaygısi, ilkokul yıllarında ise arkadaş edinememe, derslerinde basarili olamama kaygısi v ergenlik yıllarında ise yakin arkadaşlar edinme, bir grubun üyesi olma, karşı cinse hos görünme ve bedenindeki değisikliklere karşı duyulan kaygılar görülür. Her yas düzeyinde kaygının siddeti veya durumluk sürekliligi değisir. Kaygının en yoğun yasandiğı yıllar doğumdan sonraki iki yıl ve ergenlik yıllardır. Arastirmalar küçük çocukların kaygı düzeyinin büyük çocuklardan daha düsük olduğunu göstermiştir (15) (16) (17) (18). Yasa bağlı olarak hayattan beklentilerin artmasi, gerçeklerin daha iyi farkina varilmasi ve sorumlulukların artmasi buna sebep olabilir. Korkut 1991’de yaptigi çalismasında ise 13-18 yas çocuklarında, yasla kaygı arasında bir ilişki tespit edememiştir (19).
Cinsiyet
Kaygı düzeyi cinsiyete göre farklilik göstermektedir. Yapilan arastirmalara göre kizların kaygı düzeyleri erkeklerin kaygı düzeylerinden daha yüksek olduğu saptanmıştir (20) (21) (22) (23) (24) (25). Bunun nedeni kizların daha duygusal bir yapiya sahip olmalarından kaynaklanabilir. Buna ragmen Bozak 1982’de yaptiğı çalismasında 9-12 yasa kadar kiz ögrencilerin kaygı puanlarının erkek ögrencilerinkinden daha yüksek ve 13-16 yaslarda kiz ögrencilerin kaygı puanlarının ise erkek ögrencilerin kaygı puanlarından daha düsük veya ayni düzeyde olduğunu belirleyerek, bunun sebebini testin yokladiğı etkenlerin veya belirtilerin bu dönemde değismiş olabilecegine baglamıştir (26).
Ana-baba tutumları
Kaygı kökenini, çocukluk yıllarından almaktadır. Çocukluk döneminde maruz kalinan asiri reddedici, küçük düsürücü tutumlar, ergenlik döneminde diger yetiskinlerin alayci tutumları, ceza verirken ana-babaların cezaya eslik eden itici davranışları, çocuğun fiziksel veya psikolojik baski altında tutulmasi, çocuğun altıni islatma ve cinsel oyunlarının tepkiyle karşılanmasi, asiri koruyucu tutumlar, ana-babaların birbirine karşıt düsen istekleri, tutarsizlikları, bosanmış ailelerde ana-baba arasında bosandiktan sonra bile devam eden çekismeler, çocukta kaygının olusmasına neden olabilmektedir (27) (28) (29).
Sargin (1990), Ök (1990) olumsuz tutum ve davranışlarda bulunan ailelerin 13-16 yas çocuklarının kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu belirlemişlerdir (30) (31).
Kaygı bulasici bir duygu oldugundan çocuğun çevresindeki kaygıli insanların (anne-baba veya öğretmeni gibi otorite figürlerinin) varliğı ve bunların çocuk tarafindan algılanmasi veya özdesim kurulmasiyla gelişebilmektedir.
Çocuklar ebeveynlerinin veya onların yerine geçen kişilerdeki kaygı, kizginlik ve düsmanlik gibi çesitli heyecanları algılayabilir, kaygıli ve telâsli bir annenin ses tonu ve güzel havasi çocuğu etkişi altına alabilir. Anneden geçen kaygı sonucu çocuk zihminde yeni baglantilar kurarak çevresindeki bazi kişiler ve durumlar karşısında da kaygı duymaya baslayabilir (32) (33).
Capps vd. (1996) süregen depresyonlu olan annelerin çocuklarında da kaygı ve korku durumlarının sik görüldügünü belirlemişlerdir(34). Ayni şekilde Aslan vd. (1998) de süregen depresyonlu olan annelerin çocuklarında kaygı ve depresyon düzeyinin yüksek olduğunu saptamışlardır (35).
Kosullu sevgi ortaminda yetistirilmiş çocuklar sevgi ve ilgi görmek için yetiskinlerin kendinden beklentilerini yerine getirmeye çalışırlar. Eger yetiskinlerden istedigi ilgi ve sevgiyi göremezse kaygı duygusu olusur. Çocuk kaygıyi önlemek için savunma mekanizmalarıni kullanir ve bu mekanizmaların sik kullanilmasi karakter olusumunu olumsuz olarak etkileyebilir (36).
Anne-baba eğitim durumu
Eğitim bireylere toplumda istendik davranışlar edindirmeyi amaçlar. Dolayisiyla eğitimin her kademesi bireyi bu amaca yaklastirir. En yüksek kademede bulunan kişinin çevresiyle uyumunun daha iyi olacagi düsünülür. Bu sebeple eğitim durumu ebeveynlerin çocuklarına karşı tutumlarının belirlenmesinde de etkili olabilecektir. Yapilan arastirmalara göre ilkokulu mezunu olan ebeveyn ile yüksek okul mezunu olan ebeveynin çocuklarına uyguladikları tutumlar farklilik gösterebilmektedir.
Varol (1990) anne-babaların eğitim durumu ile çocukların kaygı düzeyleri arasında önemli bir farkin olmadigini belirlerken, Gümüs (1997) anne-baba eğitim durumu ile çocukların sosyal kaygı düzeyleri arasında anlamli bir fark olduğunu, anne-babası yüksek okul mezunu olan çocukların kaygı düzeylerinin düsük olduğunu belirlemiştir (37) (38).
Sosyo-ekonomik durum
Sosyo-ekonomik durumun yetersiz olmasi ailenin temel ihtiyaçlarıni karşılayamamasına, hayattan tatmin olamamalarına neden olabilmektedir.Bu da aile ilişkilerine gerginlik, sinirlilik, sebatsizlik, tedirginlik seklinde yansiyarak, çocuğun yasamini sürdürme kaygılarının olusmasına neden olabilmektedir. Ayrica çocuğun okul veya ev çevresindeki arkadaşlarının yedigini yiyememe, giydigini giyememe ve bunları içine sindirememeleri de kaygı düzeylerini artirabilecektir. Arastirmalar sosyo-ekonomik düzeyi düsük olan çocukların kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Girgin (1990) üç farkli sosyo ekonomik düzeydeki çocukların kaygı puanlarında farkliliklar görüldügünü, alt sosya-ekonomik düzeydeki çocukların kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu tespit etmiştir (39). Aral 1997’de yaptigi çalismasında da sosyo-ekonomik düzeyle kaygı arasında anlamli bir ilişkinin olduğunu tespit etmiştir (40).
Sargin (1990) iki odali evde yasayan lise 2. ve 3. sınif ögrencilerinin kaygı düzeylerinin üç veya daha fazla odasi olan evde yasayan ögrencilerin kaygı düzeylerinden daha yüksek olduğunu saptamıştir (41).
Anne-baba meslegi
Insanlar zamanınin yarisından çoğunu çalisarak geçirirler. Ebeveynlerin meslekleri onların kişilik özelliklerini etkileyebilmektedir. Sürekli stresli ortamda çalisan ebeveynler gün boyu gergin ve sinirli olacak ve bunu eve gittiginde istemeden de olsa çocuğuna yansitabilecektir. Varol (1990) baba meslegi isçi, çiftçi, esnaf olan ögrencilerin kaygı düzeylerinin baba meslegi memur, subay ile serbest meslek olanlara göre yüksek olduğunu belirlemiştir. Anne meselegine göre ise anne meslegi ev hanimi, isçi, esnaf olan ögrencilerin kaygı düzeylerinin, anne meslegi serbest meslek olanlara göre daha yüksek olduğunu saptamıştir (42). Mesleklerin ebeveynler üzerinde psikolojik etkilerinin yani sira çocukta da bazi kaygılara sebep olabilir. Anne veya babasının tehlikeli islerde çalismasi (polis, asker vs.), gece nöbetlerinin olmasi, is saatlerinin düzenli olmamasi, sürekli seyahati veya evden uzun süre ayrilmayi gerektiren bir islerinin olmasi çocukların kaygı düzeylerini etkileyebilmektedir.
Kardes sayisi
Kardes sayisi ailenin tutum ve davranışlarına ve ekonomik duruma bagli olarak kaygıyi etkileyebilir. Ebeveynlerin çocuğu yeni kardese hazirlamamali, kardesler arasında ayirim yapmaları, esit olmayan tutumlar, kardesler arasında anne ve babanın sevgisini kazanamama gibi kiskançliktan dogan kaygılar olusturabilir. Ekonomik düzeyi yetersiz olan ailelelerdeki çocukların ihtiyaçlarının karşılanamamasi da kaygı yaratabilir.
Kardes sayisi arttikça çocuk sadece anne-babasının ilgisini değil, odasıni, esyalarıni, kitapligini, harçligini paylasmak zorunda kalmaktadır. Odasına çekilip kendi başına kalmak isteyebilir, kardeslerine ters davranabilir ve tartismalar yasanabilir. Bu koşullar da onun kaygı seviyesinin yükselmesine yol açabilir.
Çocuğun tek çocuk olmasi veya kardeşinin olmasi onun kaygı düzeyini etkileyebilmektedir. Kardesler arasi kiskançliklar, çekemezlikler, anne-babanin ilgisini paylasamama kaygı olusumuna temel teskil edebilir.
Sargin (1990)’in lise ögrencileri üzerinde çalistigi, Aral (1997)’in da ilkokul ögrencileri üzerinde çalistigi arastirmalarıni sonuçlarına göre kardes sayisi arttikça lise ögrencilerinin kaygı düzeylerinin arttigini tespit etmişlerdir (43) (44).
Çocuğun basari durumu
Çocukların çoğu ailesi tarafindan okulda derslerinde basarili olmaya dogrudan veya dolayli olarak zorlanir. “Sinifini gerçersen sana bisiklet alirim”, “Zayif getirirsen eve gelme gibi dolayli veya direkt ifadeler çocuğun basari konusunda asiri hassasiyet kazanmasına neden olabilmektedir.
Bu güne kadar çocukların akademik basarilarıyla kaygı arasındaki ilişkiyi arastiran çalismalara göre çocukların akademik basarilarıyla kaygıları arasında anlamli bir ilişkinin olduğu ortaya çikmıştir. Bozak (1982), Sargin (1990), Varol (1990) Aral (1997) okuldaki basari durumları düsük olan çocukların kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu belirlemişlerdir (45) (46) (47) (48).
SONUÇ VE ÖNERILER
Çocuğun saglikli gelişiminde temel amaç onun fiziksel, zihinsel yönden olduğu kadar sosyal ve duygusal yönden de ihtiyaçlarının karşılanmasidır. Sevgi olgusuna dayanan duygusal gelişim anne-baba çocuk etkilesiminden kaynaklanir. Çocuğun anne ve babası tarafindan sevilmesi, sözel olarak desteklenmesi, korunmasi ve ilgi görmesi onun duygusal ihtiyaçlarıni olusturmaktadır.bu ihtiyaçların karşılanmamasi veya karşılanmasındaki aksakliklar, dengesizlikler, duygusal örselenmelere neden olmaktadır. Duygusal örselenmeler önlenemediginde ise çocukta istenmeyen süregen kaygının olusmasına zemin hazirlanmış olur.
Çocuğun tehlikelerden korunmasi, tehlikelerle basedebilmesi ve yasamini sürdürebilmesi, hayata uyum saglayabilmesi için gerekli olan kaygının fazla ve sikça yasanmasi çocuğun aktivitelerini, ilişkilerini dolayisiyla yasamini olumsuz etkilemeye baslayacaktir. Bu sebeple çocuklarda kaygının anormal boyutlara ulasmasıni önlemek için;
*Çocuk doğduğu andan itibaren kaygıli düsünceler, tutum ve davranışlarla değil, sevgi ve güven duygusu içinde yetistirilmeye çalisilmalidır. Kaygıyi artiracak anne-baba tutumları yerine hos görülü ve tutarli tutumlar sergilenmelidir.
*Çocuk hem anne-babası hem de öğretmeni tarafindan iyi bir şekilde tanımali, yasitlarıyla karşılastirilip, yapabileceginin üstünde bir performans için zorlanmamalidır. Yapamadigi durumlarda dalga geçmeden destek olunmali, bir daha denemeye tesvik edilmelidir.basarili oldugunda takdir edilmelidir.
*Çocuk yeni kardeşinin doğumu, yeni eve taşınma, okula baslama veya yeni bir okula geçis yapma gibi yeni durumlara hazirlanmalidır. Açiklamalar yapilarak çocuğun bu durumlara hazirlanmasi onun kaygıya olan hassasiyetini azaltacaktir.
*Evde anne ve babalar, okulda öğretmenler çocuğun gelişimsel özelliklerini ve kaygı düzeyinin temel özelliklerini bilmeli ve iyi bir gözlemci olmalidırlar. Kaygı düzeyi yüksek olan çocukları belirlemeli ve hem bu çocuklar hem de aileleri rehberlik hizmetinden yararlanmali, çocukların ilerdeki davranışları ve basari durumları incelenmelidir.
* Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu Çocuk Gelisimi Anabilim Dali Ögretim Üyesi
** Gazi Üniversitesi Meslekî Yaygin Eğitim Fakültesi Çocuk Gelisimi Yaygin Eğitimi Anabilim Dali Arastirma Görevlisi
(1) Erdal Isik, Nevrozlar, Kent Matbaasi, Ankara, 1996, s.31-45.
(2) Rita Atkinson, Richard Atkinson, Ernest Hilgard. Psikolojiye Giris II, Sosyal Yayinlar, Istanbul, 1995, s.581-584.
(3) Özcan Köknel, Kaygıdan Mutluluga Kisilik, Birinci Baski, Altın Kitaplar Matbaasi, Istanbul, 1982, s.159.
(4) Banu Inaanç, Kaygı ve Stres, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(16):9-14, 1997.
(5) Köknel, a.g.e. 1982.
(6) A.Çevik, Yaygin Anksiyete Bozukluğu Klinigi, LI. Anksiyete Bozuklukları Sempozyumu Cumhuriyet Üniversitesi Tip Fakültesi Basimevi, Sivas, 1993, s.25-26.
(7) Dogan Cüceloglu Insan ve Davranışi, Remzi Kitapevi, Istanbul, 1993, s.277-288.
(8) Ismail Çifter, Psikiyatri I, Gata Eğitim Yayinları, Ankara, 1985, s.313-315.
(9) Çevik, a.g.e. 1993.
(10) Andrew Sims and David Owen, Psychiatry, Bailliere tindal Limit., London, 1993, s.88-97.
(11) Çifter, a.g.e. 1985.
(12) Inanç, a.g.e. 1997.
(13) Seniz Özusta, Çocuklar Için Durumluk Sürekli Kaygı Envanterinin Uyarlama, Geçerlik ve Güvenirlik Çalismasi (yayinlanmamış Yüksek Lisans Tezi Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1993)
(14) Cüceloglu, a.g.e. 1993.
(15) Muharrem Ök. 13-15 Yas Grubu Ortaögretim Ögrencilerinde Kaygı Düzeyi (Yayinlanmamış yüksek lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü 1990)
(16) Özusta, a.g.e. 1993.
(17) Q. Dong. B.Yang. and T.H. Ollendick. Fears in Chinese Children and adolescent and Their Relation to Anxiety and Depression, Journal of Child Psychology and Psychiatry, 35 (2): 351-363, 1994.
(18) K.R. Ronan, P.C: Kendall and M. Rowe. Negative Affectivity in Children. Cognative Therapy and Research, 18(6): 509-528,1994.
(19) Fidan Korkut. Yetistirme Yurdundaki Ögrencilerle Gestalt Yaklasima Dayali Olarak Yapilan Bireysel Danışmanın Sürekli Kaygı ve Denetim Odagi Üzerindeki Etkileri (Yayinlanmamış Doktora Tezi Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1991).
(20) Sükriye Varol. Lise Son Sinifi Ögrencilerinin Kaygı Düzeylerini EtkileyenBazi Etmenler(Yayinlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ondokuz Mayis Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü 1990).
(22) Günseli Girgin. Farkli Sosyo Ekonomik Kesimden 13-15 Yas Grubu Ögrencilerde Kaygı Alanları ve Kaygı Düzeylerinin Basariyla Iliskişi (Yayinlanmamış Yüksek Lisans Tezi Dokuz Eylül Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü 1990).
(23) Özusta, a.g.e. 1993.
(24) Dong vd., a.g.e. 1994.
(25) Ronan vd., a.g.e. 1994.
(26) M.Mahir Bozak. Anksiyete ve Okul Basarisi Arasındaki Iliskiye Ait Bir Arastirma. Psikoloji Dergisi, 16:24-39, 1982.
(27) Engin Geçtan. Psiko-dinamik Psikiyatri ve Normal Disi Davranışlar, Remzi Kitapevi, Istanbul, 1995, s.168.
(28) Haluk Yavuzer. Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitapevi, Istanbul, 1994.
(29) M. Gelder, D.Gatli R.Mayou. Concise Oxford Textbook of Psychiatr, Oxford Universty Press, Oxford, 1994.
(30) Nurten Sargin. Lise I. ve III. Sinif Ögrencilerinin Durumluk-Sürekli Kaygı Düzeylerinin Belirlenip Karsilastirilmasi (Yayinlanmamış yükseklisans Tezi Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 1990).
(31) Ök, a.g.e. 1990.
(32) Geçtan, a.g.e. 1995.
(33) Çifter, a.g.e. 1985.
(34) L.Caps, M.Sigmen, R.Sena, B.Henker C. Whalen. Fear, Anxiety and Perceived Control in Children of Agorafobik Parents, Journal of Child Psychology and Psychiatry, 37(4): 445-452, 1996.
(35) S.Halime Aslan. Oğuz Aslan ve z.Nazan Alparslan. Annedeki Süregen Depresyonun Çocuktaki depresyon ve Kaygı Düzeylerine Etkişi, Türk Psikiyatri Dergisi, 9 (1): 32-37, 1998
(36) Çiter, a.g.e. 1985.
(37) Varol, a.g.e. 1990.
(38) Aynir Gümüs. Üniversite Ögrencilerinin Sosyal Kaygı Düzeylerinin Çesitli Degiskenlere Göre Incelenmesi (Yayinlanmamış Yüksek Lisans Tezi Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (1997).
(39) Girgin, a.g.e. 1990.
(40) Neriman Aral. Fiziksel Istismar ve Çocuk, Tekişik Veb Ofset Tesisleri, Ankara, 1997, s.22.
(41) Sargin, a.g.e. 1990.
(42) Varol, a.g.e. 1990.
(43) Sargin, a.g.e. 1990.
(44) Aral, a.g.e. 1997.
(45) Bozak, a.g.e. 1982.
(46) Sargin, a.g.e. 1990.
(47) Varol, a.g.e. 1990.
(48) Aral, a.g.e. 1997.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.