Çalışan Annelerde Sık Görülen Psikolojik Sıkıntılar

Çalışan Annelerde Sık Görülen Psikolojik Sıkıntılar
Çocuklar büyürken hangi dönemlerde, nelere dikkat edilmeli? Çalışan annelerde sık görülen psikolojik sıkıntılar nelerdir?

Dr. Hasan AYDINLI, Sızıntı Dergisi'nin son sayısında "Çalışan Anneler ve Onların Çocukları" başlıklı yazısında iş hayatının annelik rolüne yansımasını ve bunun çocuklar üzerindeki etkilerini yazdı. İşte ayrıntılar...

Dr. Hasan AYDINLI / Sızıntı Dergisi


Değişen içtimaî yapı, ekonomik şartlar ve şehir hayatı, her seviyede çalışan insanların, dolayısıyla çalışan annelerin sayısını artırmaktadır. Sanayileşme ve belli zamanlarda artan işgücü ihtiyacı, birçok kadın için çalışma alanı oluşturduğu gibi, tüketim toplumunda artan ekonomik sıkıntı ve buna bağlı olarak ihtiyaçları karşılama düşüncesi de bu artışı körüklemektedir. Bu husus, aile yapısı ve hayatında, çocukların gelişiminde müspet veya menfî yönleriyle kendini çeşitli şekillerde göstermektedir. Annelerin çalışması ile çocukların ruh yapısında neler olmaktadır? Hangi dönemlerde çalışmak ve çalışmamak önemlidir? Ailenin sağlıklı sürdürülmesinde çalışmaya bağlı problemler doğabilir mi? Çalışan anneler nelere dikkat edilmelidir? Bu soruların cevabını bulmaya çalışalım.

Çalışmak mecburî istikamet mi?

Birçok annenin aile bütçesine katkı sağlamak gayesi ile çalıştığı bilinir. Ancak bu katkının yanı sıra, çalışan anne olmanın getireceği dezavantajları da önceden bilmek gerekir. Çalışan kadınların günlük belli bir zamanı işte geçmektedir. Çalışmanın mecburî olup olmadığına annelerin karar vermesi açısından bazı konuları açmaya çalışalım.

Çalışma şartları: Çalışma şartları insan psikolojisinde önemli bir yere sahiptir. Stresli ve yoğun çalışılan mesleklerde kişide fizikî ve ruhî bazı zorluklar oluşabilir. Kadınların yaratılış itibari ile strese ve fizikî yorgunluğa daha hassas olmaları kötü çalışma şartlarında menfi neticeler doğurur. Misâl olarak; çalışma mekânlarında yaşanan iş yoğunluğu, menfî rekabet, yoğun kas gücü kullanma, yorgunluk, gürültü, kirlilik ve diğer sıkıntılar onlarda bazı olumsuz tepkilere yol açabilir. Çabuk sinirlenme, tahammülsüzlük, aşırı yorgunluk hissi, ümitsizlik, yapacağı işlerle ilgili kaygı ve endişe, yetersizlik duygusu, kas güçsüzlüğü, baş ağrısı gibi durumlar ortaya çıkabilir.

Maddî getirisi: Çalışılan mesleğin maddî getirisi iyi hesap edilmelidir. Yetersiz ücret ile kişinin işinden tatmin olmaması, kazandığının yol, yemek, çocuk bakımı ve diğer masraflara gitmesi işe bağlı menfî hislerin gelişmesine sebep olabilir. Bazı aileler aileye katkı gayesi ile çalışmayı desteklemesine rağmen, alınan ücret bu konuda yapılan masrafları bile karşılamamaktadır. Bu durumda annenin çalışmaması daha faydalı olur. Maddî getirinin çok yüksek olduğu durumlarda, kadın eğer evin reisi konumundaki babadan daha fazla kazanıyor ise, bu durumda da annenin ev içindeki gücü iyice artmakta, baba daha pasif bir konuma düşmekte ve aile içi rollerde değişme olabilmektedir. Bu durum her zaman olmasa bile, annenin maddî bağımsızlığı aile içi diyalog problemlerini artırabilir.

Mânevî hedef: Çalışmanın mânevî bir hedefinin olmaması (doktorluk, hemşirelik, öğretmenlik ve dinî hizmetler gibi) ile alınan iş yükü ve stres, kişinin psikolojik olarak daha fazla yıpranmasına yol açar. Çalışan annelerin çalışmanın karşılığı olarak mânevî doyum alması, onların psikolojik yapılarında müspet tesir eder. Kişi, kendi iç enerjisini çalışmanın getirdiği motivasyon ile artırarak hem işte, hem de evde başarılı bir çalışma ve huzur ortamı bulabilir.

Eve ayrılan zaman: Çocukların bakımı, evde anneye düşen vazifeler, çocukların anneye olan hissî ihtiyaçları, anne yoksunluğu, eğitim zorlukları, aile içi rollerin yerine getirilmemesi eve düşen zamanın azlığından dolayı oluşabilir. Aile üyelerinin psikolojik tepkileri, eşler arasındaki iletişim problemleri, iş yoğunluğunun getirdiği bedenî yorgunlukla beraber, varsa anksiyete (kaygı) ve depresyon şikâyetleri, aile fertleriyle birlikte geçirilen zamanı daha sıkıcı hâle getirebilir. Hem eve düşen zamanın azlığı, hem de evdeki geçen zamanın çekilmez hâle gelmesi stresi daha da artırabilir.

Annenin çalışması ve ortak karar

Çalışmanın gerekliliği eşler arasında ortak bir kararla belirlenmelidir. Ailenin ortak karar mekanizması burada önemli bir fonksiyona sahiptir. Çalışmanın getirdiği mesuliyet paylaşımı, bu ortak kararla daha kolay çözülebilir. İlerleyen zamanlarda doğabilecek zorluklar rahatlıkla aşılabilir. Aileye çalışmanın getireceği müspet ve menfî tesirler müzakere edilerek ailenin bu safhada yapması gereken fedakârlıklar belirlenebilir. Çalışmanın aile için bir hayat aşaması olduğu bu aşamada bütün aile üyelerinin ortak bir tutum belirlemesi faydalı olur. Çalışan annelerin olduğu ailelerde eşlere ve çocuklara bazı zamanlar daha fazla fedakârlık düşmektedir, annenin yetişemediği zamanlarda devreye girilerek aile içi işleyişin aksaması engellenmelidir. İçtimaî olarak kadınlar tarafından yapılması gerekli meslekler vardır. Bu mesleklerde çalışılması kaçınılmazdır, dolayısıyla bu mesleklerde çalışan annelere aile üyelerinin gereken desteği sağlaması gerekir.

Çocuklar büyürken hangi dönemlerde, nelere dikkat edilmeli?

Hamilelik: Anne karnında çocuğun ilk günden itibaren şekillendiğini görüyoruz. Çalışan annelerin çalışma şartları hamilelik dönemine göre ayarlanmalıdır. Sigara dumanı, aşırı gürültü, stresli işler, anne adaylarının beden ve ruh yapısında dolayısı ile ceninin gelişmesinde sıkıntılar meydana getirebilir. Stresli hamilelik geçiren annelerin bebeklerinde hiperaktivite, gaz sancıları, uyku problemleri, yeme bozuklukları daha sık görülmektedir. Anne adayları mümkünse hamileliğin tamamını, eğer mümkün değilse, bilhassa ilk üç ay ve son üç ayı huzur içinde geçirmelidir. Bu açıdan annenin çalışmasının stresli hamileliğe yol açmaması gerekir.

0–2 aylık dönem: Bu dönemde ilk sevgi, ilk karşılama, ilk şefkat ve ilk güven duygusu yaşanır. Hissî gelişmelerin ruhî açıdan müspet olması, beyin gelişmesine iyi yönde tesir eder. İlk iki ayda çocuğun tamamen anneye muhtaç ve âciz bir varlık olmasından dolayı, annenin veya bakıcının ruhî yapısı da tesirlidir. Annedeki depresyon, kaygı, stres ve psikolojik rahatsızlıklar çocukta menfî bir reaksiyona yol açar. Hattâ çocuğun şuuraltında hayat boyu bazı sıkıntılara sebep olabilir. Bu dönemde yeterince anne sütü verilmesi, bebek ve anne arasında hissî yakınlığın olması, bebeğin ayrı bir fert olarak kabul edilmesi faydalıdır. Anneden bu dönemde yoksun kalan çocuklarda hissî küntleşme, tepkisizlik, çabuk ağlama, huzursuzluk, bağırsak sancıları, kusma ve yeme şikâyetleri, uykusuzluk gibi problemler oluşabilir. Annenin bu dönemde işe dönmesi çocuk açısından hayli risk taşır. Mümkün mertebe anne-bebek diyaloğu desteklenmelidir. Bu diyalog esnasında annenin müspet duygularla çocukla vakit geçirmesi, geçirilen zamanın kaliteli olması önerilir.

2–6 aylık dönem: Bu sürede bebeğin anne sütü almaya devam etmesi ve anne-bebek arasında sosyal ve hissî bağların kuvvetlenmesi gerekir. Çocuğun ilk sesleri, agulama, gülümseme gibi mesajları çevre tarafından daha fazla fark edilir. Bu mesajlara cevap verilmelidir. Bu cevaplar çocuğun çevre ile olan diyaloğunun sürmesine yardımcı olur. Çocuğun çevre ile olan bağları giderek kuvvetlenir. Eğer çocuğun bu mesajlarına cevap verilmezse çocukta gelişmede aksamalar meydana gelir. Allah'ın (celle celâlühü) bütün annelere bahşettiği "annelik duygusu" anne-çocuk arasında güçlü bir bağ oluşturur. Bu bağlar, anne-çocuk arasındaki "bağlanma" denen yapılanmayı meydana getirir. "Bağlanma" çocuğun hayata geçişinde âdeta bir köprüdür. Ne kadar sağlam olursa o kadar sağlıklı bir gelişmeye vesile olur. Yapılan araştırmalar, yetersiz beslenen çocuklardan ziyade hissî olarak ihmal edilen çocuklarda kişilik gelişme problemlerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Anne-çocuk arasında olan bu bağlanmayla birlikte çocukta normal ruhî yapının ilk temelleri atılır. Bu dönemde çalışan annelerin mümkün mertebe işlerinden uzak kalarak çocukları ile birebir vakit geçirmeleri önerilir. Bu vesile ile çocuk güven ve ümit duygusunu pekiştirir.

7 ay–2 yaş: Yedi aydan sonra iki yaşa kadar olan dönem, anne sütünün devam ettiği, bağlanma duygularının pekiştiği safhaların üçüncüsüdür. Bu sürede çocukta ayrı bir kişi olma süreci pekişerek bakım verenden sağlıklı bir şekilde ayrılma olur. Bu ayrılma çocuğun ferdî bir hususiyet kazanmasına sebep olur. Anneden sağlıklı bir şekilde ayrılamayan çocukların gelişmelerinde duraklamalar olabilir. Çalışan anneler bu dönemde çocuklarının lisan, sosyal, fizikî ve zihnî gelişmelerini destekleyecek zamanlar hazırlamalıdır. Çocuk ile diyaloğun sadece fizikî bakım olmaması, onun hissî ve ruhî olarak da desteklenmesi gerekir. Annenin zaman ayırdığı, oyun oynadığı, konuştuğu ve çocukla ilgilendiği saatler, ne kadar çok olursa o kadar faydalıdır. Bu yaşlarda yeterince anneyle diyalog kuramayan çocuklarda aşırı öfkeli tepkiler, huzursuzluk, ağlama, mutsuzluk, öğrenmeye karşı isteksizlik, tuvalet problemleri oluşabilir. Konuşma ve yürümeyi öğrenme süreci olduğu, ayrıca temel kas hareketleri kazanıldığı için bu dönemde çocukla aile üyeleri arasında irtibat aksamamalıdır. İş ve çalışma şartları, anneleri çocukları ile ilgilenmekten alıkoymamalıdır. İki yaş sonunda, çocuğun yanında olmadığı saatlerde bile çocuğun aklında annenin varlığı devamlıdır. Anne olmadan başkaları ile kalabilme ve güven duygusu pekişir. Annenin olmadığı zamanlarda aşırı stres ve sıkıntı olmamaya başlar.

3–6 yaş (Okul öncesi dönem): Bu dönemde çocuk öğrenme açısından zirveye çıkar. Konuşmaya başlar, yeni bilgi ve tecrübeler kazanır. Çalışan annelerde iş dönüşünde çocuğuyla bire bir zaman geçirme hayli mühimdir. İş stresi fazla olan annelerin çabuk sinirlenmeleri ve tahammülsüzlük göstermeleri, çocukların bu dönemde ferdî teşebbüs ve medenî cesaret duygusuna menfî tesir edebilir. Çocuğun araştırması, öğrenmesi ve yeni tecrübeler yaşaması için ferdî teşebbüslerini artırmak gerekir. Menfî bir netice ile karşılaşsa bile, çocuğu yeniden teşvik ederek onun mücadele ve başarı duygularının pekişmesi sağlanır. Öğrenme alanları kontrol edilerek çocuklardaki muhtemel öğrenme güçlükleri tespit edilmelidir. Kavramları, temel maharetleri ve renkleri öğrenemeyen, dili kullanma becerilerinde problem yaşayan çocuklarda dikkatli olunmalıdır. Annenin çalışma temposu ile çocukların gelişme basamaklarında gecikmeler yaşadıkları görülmeyebilir. Sadece anne değil, evdeki diğer aile fertleri de, çocuğun öğrenmesine, dikkatine, duygularını ifade etmesine, karar vermesine, muhakeme etme, neticeye varma ve özgüveninin oluşmasına yardımcı olmalıdır. Bunlar sağlanırsa çocuğun okul çağı daha güzel geçecektir.

(7–12 yaş) Okul çağı: Çocukların okul ve içtimaî meselelerle ilgili meşguliyetleri arttığı için, anne-baba ilgisi ikinci plâna geriler. Çocuk aileden aldığı birikimi okulda bilgiye dönüştürür. Ev ödevlerinin yapılması, okul faaliyetlerinin takibi bu dönemde olur. Çalışan annelerin birçoğu, akşam eve geldiğinde çocuklarının ev ödevleri ile karşılaşır. Son derece sabırlı ve destekleyici olarak bu ödevlerin tamamlanmasında çocuklara rehberlik yapılmalıdır. Vakit kısıtlılığı olduğu durumlarda ödevlerin yapılması açısından aşırı kaygı ve stres, anne-çocuk arasındaki diyaloğu bozabilir. Anneler kendi eksikliklerini gidermek için, çocuğa menfi bir baskı kurabilir. Kendi yetersizliğini çocuğunda görerek bir çeşit savunma mekanizması oluşabilir. Bu açıdan ebeveynlerin kendi görevlerini yerine getirmesinin yanı sıra, çocuğun okul çağını rahat ve huzurlu bir süreçte geçirmesine destek olmalıdır.

Bu dönemde çocuklarda mücerret kavramlar daha hızlı gelişir. Vicdan mekanizması yerleşir ve iyi-kötü kavramlarını anlamaya başlar. Düşünmek, öğrenmek, araştırmak, karar vermek ve sonuca ulaşmak çocuklarda bulunması gereken hususiyetlerdir. Bu dönemin özelliği, üretkenlik ve yapıcılık şeklindedir. Çocuk bilgi üretir, maharetlerini sergiler ve takdir toplamak ister. En önemli pedagojik yaklaşım başarıyı fark etmek başarısızlık karşısında aşırı tenkit etmemektir. Bu yaklaşım çocuklarda "değerliyim", "başarabiliyorum", "aile içinde yerim var" ve "ailem beni seviyor" psikolojisinin oluşmasına yardımcıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu dönemdeki çocuklarla büyük insana değer verdiği gibi konuşmuş ve onların kişilik gelişmesinin ve kendilerine güven duygusunun yerleşmesine katkıda bulunmuştur. Çalışmanın getirdiği yorgunluk ve vakit azlığının, çocuğun üretkenlik oluşturmasına engel teşkil etmemesi gerekir. Aile içi ve dışı sosyal faaliyetler çocukların dış dünya ile daha müspet diyaloglarına tesir eder. Çalışma temposunun hızı karşısında, ailelerin geleneksel adet ve kültürlerine ait sosyal faaliyetleri ihmal etmemesi gereklidir. Anne-babaların yetişemediği durumda, okulda ve yakın çevrede yapılacak sportif ve sanata yönelik aktiviteler teşvik edilmelidir. Annelik görevini televizyon ve bilgisayar alarak karşılayacaklarını düşünenler, çocuklarına menfi yönde tesir etmektedirler. Ailelerin bu konuda dikkatli davranmaları, ilerleyen yıllardaki problemleri en aza indirecektir.

Görüldüğü gibi hayatın erken dönemlerinden itibaren çocukların annelerine büyük ihtiyaçları vardır. Bu açıdan çalışma konusunu "gerekliyse çalışmak" prensibi içinde ele almak gerekir. Çocukların mânevî değerleri alacağı, terbiye edileceği, huzurlu bir aile için, ister çalışsın ister çalışmasın her anneye büyük vazifeler düşmektedir.

Çalışan anneler bunlara dikkat edin!

Birçok anne çalışırken kendisinde olan değişiklikleri fark etmeyebilir. Bu değişiklikler bazen o kadar çok tesirde bulunur ki, hâl ve hareketlerimizi değiştirebilir. Değişen hâl ve hareketler, çevremizdeki sıkıntıyı artırabilir. Bu açıdan çalışırken kişide ne gibi değişiklikler olur? Nasıl bir süreç yaşanır, değerlendirmek ve fark etmek faydalı olacaktır.

Çalışan annelerde sık görülen psikolojik sıkıntılar nelerdir?

Tükenmişlik sendromu: Hissî tükenme, duyarsızlaşma ve şahsî başarıda düşme ile belirlidir. Kişinin bir işte uzun süre çalışması ve destekleyici psikolojik unsurların olmaması, yavaş yavaş tükenmeye sebep olabilir. İşe gitmeme, tam iş saatinde gelmeme, işi aksatma söz konusu olabilir. Çalıştığı kurumdaki kişilere nesne gibi davranması ve işe ait müspet düşüncelerin azalması da olabilir. O işten alınan maddî ve mânevî doyumsuzluk, bu tükenme durumunda belirgindir. Tükenen kişi daha da verimsiz hâle gelir ve fâsid bir daireye girilmiş olur. Kronik yorgunluk sendromu belirtilerinde kişinin verimliliği düşer, daha çabuk yorulur, başarısı azalır, uyku ve iştah problemleri olabilir, daha tahammülsüz ve tepkili olabilir, yaptığı işten keyif almamaya başlar. Bu kişilerde mutsuzluğa ve kaygılara meyil artar. Eğer tedbir alınmazsa, iş ve sosyal diyaloglarda problemler oluşabilir.

Uyum problemleri: İşe bağlı stres neticesi, depresif uyum güçlüğü veya kaygılı uyum güçlüğü gelişebilir. Bu uyum problemi sonucunda uyku iştah problemleri, çabuk karamsarlığa düşme, dikkat ve konsantrasyon zorlukları, huzursuzluk, gerginlik, yorgunluk hissi, aşırı kaygı ve endişe olabilir.

Performans endişesi: Başarısız olma korkusu şeklinde özetlenen bu endişe, kişinin yeni bir görevi üstlenmesi veya mesuliyetinin arttığı durumlarda belirgin hâle gelir. Başarılı olamayacağına dâir düşünceler, buna bağlı gelişen endişe ve huzursuzluk ile belirlidir. Çarpıntı, terleme, titreme gibi endişe belirtileri de artabilir. Uykusuzluk, kas gerginliği, yorgunluk, çabuk tepki gösterme, huzursuzluk olabilir.

Uzun süreli mutsuzluklar (distimik bozukluk): Depresyon kadar ağır olmayan fakat daha hafif seyrederek en az iki yıl süre ile devam eden mutsuzluklara denir. Bu durumda kişide hayattan keyif alamama, uyku-iştah problemleri, ümitsizlik ve karamsarlık, dikkat problemleri, enerjide azalma ve yorgunluk, kendini suçlama, her şeyin negatif tarafını görme söz konusu olabilir.

Çalışmanın getirdiği diğer negatif tesirler nelerdir ve bu tesirleri azaltmak için neler yapılabilir?

Anne sütünün bebeğe faydaları artık çok daha iyi biliniyor. Bebeklerin ilk iki yıl anne sütü almaları, yüzyıllar önce Yüce Kitap'ımızda ifade edilmiştir. Bu husus, son yıllarda WHO (Dünya Sağlık Teşkilâtı) tarafından da tavsiye edilmektedir. Bağışıklık sisteminin gelişmesi, psikolojik destek, bağlanmaya faydası, gelişme basamaklarını desteklemesi gibi birçok faydası olan bu nimetten çalışan annelerin çocukları da istifade etmelidir. Çalışma saatleri buna engel olmamalıdır, bunun için süt verme saatleri ayrılmalıdır. Yüce Yaratıcı tarafından insana bahşedilen bu çok kıymetli nimetin değeri bilinmelidir. Süt zamanı, ilk iki yıl mümkünse çalışmaya ara verilebilir. Anneler mümkün olduğunca ilk yılları çocukları ile bir arada geçirmeye hassasiyet göstermelidir.

Çocuk eğitiminde çok değerli zamanlar olarak nitelenen ilk yedi yaşta ailenin çocuk üzerindeki tesiri hayli fazladır. Bu sebeple çalışan annelerin olduğu ailelerde en kıymetli zamanlar, annelerin çalışmaya ayırdıkları enerji ve vakit sebebi ile verimsiz geçebilir. Bu açıdan annelerin bilhassa ilk yedi yılda müessir bir şekilde çocukları ile meşgul olmaları ve onların fizikî ve ruhî gelişmelerine yardımcı olmaları gerekir. Çalışma bahanesinin gerisine sığınarak, gerekli zaman ve enerjinin ayrılmadığı çocukların okul, ergenlik ve erişkinlik süreçleri de hayli sıkıntılı geçmektedir. Diğer aile üyelerinin desteğinin alınması için bu safhada bir kere daha düşünmek gerekir.

Aşırı tepkide veya duygusallıkta artış yaşayan annelerin bir uzman yardımı alması gerekir. Ev içinde diyalog zorluklarının oluşması, aile içi geçimsizliklerin artması, aile fonksiyonlarının bozulması söz konusu olabilir. Bu açıdan tedavi olunması da hayli mühimdir. İş stresinin eve yansımaması için stresi azaltacak yolların denenmesi ve destek alınması gerekir. Stresin bulaşıcı olduğu, evde herkesi gerilime itebileceği düşünülerek ev içi ortamın gerginleşmesine ve insanların huzursuzluğa girmesine engel olacak gayretler gösterilmelidir.

Çalışmayla beraber ortak geçirilen zamanların az olması iletişimi zayıflatarak aile üyelerinin birbirinden his ve düşünce olarak kopmasına sebep olur. Ortak geçirilen zamanlarda duyguların ifadesi, duyguların paylaşımı ve anlayış hayli mühimdir. Herhangi bir aile üyesi yaşadığı zor bir süreçten geçerken bu destek ve katılım ile birlikte psikolojik olarak rahatlayacaktır. Aile üyelerinden birinin yaşadığı sıkıntı ve stresten diğerlerinin habersiz olması bir menfî döngü oluşturarak karşılıklı iletişim körlüklerine yol açar. Ortak geçirilen zamanlarda sadece bir çocukla değil, diğer kardeşlerle bir arada geçirilen vakitlerin olması aile bağlarını destekler. Bütün ailenin akşam saatlerinde bir arada geçirdiği zamanların Tv ve bilgisayar gibi meşguliyetlere heba edilmemesi faydalıdır. Ailenin en çok paylaşıma ihtiyacı olduğu bu saatler şahsî hâle getirilmemelidir.

Çalışan annelerin yetişemediği durumlarda evdeki aksaklıkların en aza indirilmesi açısından babalara ve diğer aile üyelerine de vazife düşer. Aksama karşısında yardım etmeyerek o aksaklığın daha da derinleşmesinin kimseye faydası yoktur. Bu durumda kişiler arası saygı azalarak karşılıklı güven ve rol dağılımı daha da bozulur. Aile içi bağların gevşemesi daha büyük diyalog zorluklarına sebep olur. Herkesin kendi dediği gibi olmasını istediği ve kendi bakış açısını yerleştirmeye çalıştığı bir ailede, karmaşa ve kaos hâkim olur. Annelerin ekonomik bağımsızlığı olsa bile, evin reisi olarak eşlerine gereken hürmeti göstermeleri gerekir. Çocuklara bir otorite olarak babanın varlığı hissettirilmelidir. Anne ve babanın her ikisinin birbirinden çok farklı görüş ve yönlendirmelerinin olduğu bir durumda, çocukların da his ve düşünce dünyalarında karmaşa oluşur. Çalışmanın ayrılma, ayrışma, kendi başına yetme ve güç kazanma olmadığı, sadece aileye gerekli desteğin sağlanması ve maddî doyum olduğu unutulmamalıdır. Çalışmanın ve para kazanmanın anneler tarafından koz olarak kullanılması, aile içi bağları zayıflatarak karşılıklı güven duygusunu bozar. Babaların da çalışan annelerin içinde bulunduğu duruma empati kurarak, onlara gereken ilgi ve desteği esirgememeleri gerekir. İslâm'ın aile hükümleri çerçevesinde erkeğin ve kadının rolleri net bir şekilde verilmiştir. Buna paralel olarak bu hükümlerin uygulanması ailenin uyum mekanizmalarını kuvvetlendirir.

Her şeye rağmen çalışan annelerin mutsuzluğa ve endişeye girmemeleri lazımdır; çünkü çocukların güçlü savunma mekanizmaları olduğu, küçük şeylerden bile mutlu oldukları, kötü şeyleri daha çabuk unuttukları göz önüne alınmalıdır. Çalışma zamanlarının dışında aile üyelerinin sağlıklı bir diyalog kurması, dolu dolu zaman geçirmesi, eşlerin birbirini desteklemesi, aile bağlarını güçlü tutması ve zor durumlarda dayanışması gerekir. Eğer anneler çalışma ve onun getirdikleri hususunda bir denge sağlayabilirse, huzur ve mutluluğu yakalayacaklardır; diğer türlü "çalışan anne", "çatışan anneden" öteye gitmeyecektir.

Bu haber toplam 7760 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.