Bir Psikologun Çocuk Eğitimi
Bu kitap yayınlandıktan sonra birçok Amerikalı tarafından beğeniyle karşılandı ve Amerikan çocuk yetiştirme tarzına dönüştü. Watson’un yazdığı diğer her şeyden çok daha fazla halkı etkiledi. Bir nesil, kendi oğlu da dâhil olmak üzere, Watson’un bu reçeteleriyle yetişti.
Adı John Watson (1878-1958)…
Dünyaca ünlü bir psikolog…
Davranışçılık ekolünün kurucusu…
Çok dindar bir anne ve her gün sarhoş eve gelen, sürekli evde sıkıntılar yaşayan ve 12 yaşında ailesini başka bir kadın için terk eden bir babanın oğlu…
Çok sıkıntılı bir çocukluk dönemi geçirdi. Babasıyla doğru düzgün konuşamadı. Derslerinde hep başarısız idi…
1928 yılında çocuk eğitimi ve bakımı ile ilgili; “Bebeklerin ve Çocukların Psikolojik Bakımı” isimli bir kitap yayınlayan Watson bu kitabında güçlü, çevreci görüşleriyle uyumlu olarak çocuk yetiştirmede her şeye izin veren bir sistemden ziyade, düzenleyici bir sistem sunar. Kitap acımasız katılıkta kuralcı tavsiyelerle doludur.
Watson anne-babalara şunları öneriyordu:
“Onları asla kucaklamayın ve öpmeyin, kesinlikle kucağınıza oturmalarına izin vermeyin. Eğer zorunluysanız, iyi geceler dedikleri zaman sadece bir kez alınlarından öpün. Sabahları onlarla tokalaşın. Eğer çok zor bir görevi olağanüstü bir başarıyla yerine getirirlerse başlarını hafifçe okşayın. Bir kez deneyin. Bir hafta içinde çocuğunuzla mükemmel derecede nesnel ve aynı zamanda arkadaşça bir ilişkiye girebilmenin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.”
Bu kitap yayınlandıktan sonra birçok Amerikalı tarafından beğeniyle karşılandı ve Amerikan çocuk yetiştirme tarzına dönüştü. Watson’un yazdığı diğer her şeyden çok daha fazla halkı etkiledi. Bir nesil, kendi oğlu da dâhil olmak üzere, Watson’un bu reçeteleriyle yetişti.
Görünüşe göre Watson’un gösterilebilir bir sevgi eksikliği demek olan “Davranışçı çocuk yetiştirme yolu” aslında onun kendi kişiliğini yansıtıyordu. 1981’de APA (Amerika Psikoloji Derneği) sempozyumunda Watson’un çalışmaları üzerine yapılan bir konuşmada Watson’un Kaliforniyalı bir iş adamı olan oğlu James, ne yazık ki babasını sevgisini gösteremeyen ve çocuklarını kucaklayıp öpmeyen bir baba olarak hatırladığını itiraf etmişti. Oğlu Watson’u şöyle anlatmıştı:
“Tepkisiz, duygularını açığa vurmayan, kendi duygularını veya heyecanlarını ifade edip onlarla başa çıkamayan ve farkında olmadan kardeşimi ve beni duygusal bir temelden mahrum etmeye kararlı bir insandı. Yumuşaklık ve şefkatin herhangi bir şekilde ifadesinin bizim üzerimizde zararlı bir etkisinin olacağına kuvvetle inanmaktaydı. Bir davranışçı olarak temel felsefelerini uygulamada çok katı idi. Çocukken hiçbir zaman öpülmedik ve kucağa alınmadık. Bize hiçbir duygusal yakınlık gösterilmedi. Ailemizde bu tamamen yasaktı. Geceleri yatmaya giderken ebeveynimizle el sıkıştığımızı hatırlıyorum. Ne ben ne de kardeşim Billy ebeveynimize fiziksel olarak yaklaşmaya asla teşebbüs etmedik, çünkü bunun bir tabu olduğunu biliyorduk.”
Watson’un hanımı “Ben bir davranışçının oğullarının annesiyim” başlığıyla yazdığı bir makalesinde eşinin çocuk eğitimi metotlarını onaylamadığını açıklıyor ve bir anne olarak yaşadığı sıkıntıları şu cümlelerle ifade ediyordu:
“Bazı açılardan davranışçılık düşüncesindeki büyük bilgeliğin önünde eğiliyorum ama diğer taraftan da isyan ediyorum. Gizli gizli arzu ediyordum ki çocuklarım duyguları açısından büyüdükleri zaman biraz yumuşak olsunlar, hayatın şiir ve draması gözlerini yaşartsın ve romantizm kalplerini biraz titretsin.”
Anne Watson’un çocuk terbiyesi ve yetiştirmesiyle ilgili olarak kocasıyla aralarında bazı anlaşmazlıklar olduğunu itiraf etmiş ve bir anne olarak çocuklarına karşı hiçbir sevgi gösterisinde bulunmamayı çok zor bulmuştu.
Oğlu babasını ağlarken gördüğü ilk ve son olayın annesinin ölümü olduğunu söylemiştir. Watson başını oğlunun omzuna koymuş ve ağlamıştı…
1957 yılında ölümünden bir yıl önce APA Watson’un çalışmalarını “modern psikolojinin içerik ve şeklini çokça belirleyen, verimli araştırmaların hareket noktası” şeklinde övgüye değer bularak resmi bir bildiri ile ödüllendirdi. Sağlık durumu oldukça bozuk olmasına ve ödülünü bizzat alamamış olmasına rağmen, profesyonel yönünün bu şekilde resmen tanınmış olmasından dolayı çok mutlu olduğunu ifade etmişti.
Bir arkadaşı Watson’u New York’ta sunumun yapılacağı otele yönlendirdi: “Ancak Watson son dakikada içeriye girmeyi reddetti ve kendi yerine en büyük oğlunun katılmasında ısrar etti… Watson o an duygularının ağır basmasından, davranış kontrolü liderliğini kaybetmekten ve ağlamaktan korkmuştu.”
Watson bu olaylardan bir sene sonra öldü. Fakat ölmeden önce tüm mektuplarını, el yazmalarını ve notlarını tek tek şömineye atarak yaktı. Ve psikoloji tarihine kendisiyle ilgili hiçbir şey bırakmadı.
Watson düşüncelerini büyük bir coşkuyla, iyimserlikle, kendine güvenle ve berraklıkla açıklayan çekici ve ilginç bir insandı. Geleneklere tepeden bakan ve geçerli psikoloji yorumlarını reddeden, cesur ve devrimci bir kişiliğe sahipti.
Bunun gibi kendilerini iyiliksever, cesur ve devrimci gören anne ve babalar hala yaşıyor… Kendilerince çocuklarını en iyi ve en güzel şekilde yetiştirdiklerini düşünüyorlar. Çocukları ise anne ve babalarında görecekleri bir lahzacık sevgi, şefkat ve merhamete muhtaç…
Not: Bu yazıda büyük oranda “Modern Psikoloji Tarihi” isimli kitaptan faydalanılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.