BAĞIŞLAYIN VE UNUTUN
Bazı insanlar, bazen bir saatliğine, bezen de bir ömür boyu yaşamlarımızı istila eder. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi bizi acı anılarla yüzüstü bırakıp, onları bir daha göremeyeceğimiz bir yere çeker giderler ya da yüzlerini bir takım maskelerin ardına gizleyerek kısmen görünmez olurlar. Gerçek oldukları sadece bir zaman dilimiyle sınırlanan bu insanlar görünmez olmuşlardır artık. Şu an gördüğümüz, dokunduğumuz, yüzleri ve isimleri olan insanlardan ise daha az gerçek değillerdir. Sadece bu insanlara dokunmamız ve onları bağışlamamız zordur.
Bize zarar veren, istediklerimizi veya gereksinim duyduklarımızı bizden esirgeyen insanlardan nefret etme eğilimimiz vardır. Bizi mağdur eden insanlardan nefret ederiz. Mağdur olduğumuz zaman zayıf ve güçsüz olduğumuz için kendimizden nefret ederiz. Adaletsizlik kavramından nefret ederiz, çünkü kendimizi ümitsiz ve kontrolsüz hissetmemize neden olur. Kusursuz olamadığımız gerçeğinden ve hayattaki çaresizliğimizden nefret ederiz. Başkalarından nefret ederek başlar,bize zarr vermelerine izin verdiğimiz için kendimizden nefret ederek bitiririz. Nefretin yaygınlaşması, her tarafı sarması, kısır ve benliği yıkıcı bir döngü oluşturması çok büyük bir sorundur. Nefret kabullenmenin tam tersidir. Bir başkasına duyulan nefret ne kadar haklı olursa olsun, nefret bizim bir parçamızdır ve sonunda aleyhimize döner, ruhumuzu ve özsaygımızı yok eder. İçimizde nefret olunca kendimizi koşulsuz sevmek zordur. Nefret, elma sepetindeki çükurük elmaya benzer. Onu sepetten çıkarmazsanız sepetteki bütün elmaları çürütür. Kullanamadığımız duygu bize zarar verir. Zamanla biz verdiği rahatsızlığın ağırlığını daha fazla ve derinden hissetmeye başlarız.
Nefretle başa çıkmanın en iyi yolu öfkeyi çözümlemek, ihtiyaçları karşılamak ve acıyı kabul etmektir. Nefret ettiğinizi kabul edin ve bu nefretten kurtulmaya çalışın. Zaman ve enerjinizi nefretinizi haklı çıkarmak veya nefret ettiğinizi reddetmek için harcamayın ve nefretinizle ilgili destek aramayın çünkü büyük ihtimalle bulursunuz. Bir durumdan ya da birisinden nefret etmek onu asla değiştirmez, ama sizi yıkıcı bir şekilde değiştirir. Nefret ettiğinize odaklanmayı bırakın ve dikkatinizi bir başka noktada toplayın. Nefreti oluşturan diğer duyguları araştırın. Nefretinizle ilgili üzüntüyü, kızgınlığı ve korkuyu algılayın. Bu duyguları kabul edin ama onları kontrol etmeye çalışmayın. Unutmayın, duygularınızı, denetleyemezsiniz, ama onları nasıl düşünerek ifade ettiğinizi veya duygularınız sonucu nasıl davrandığınızı kontrol edebilirsiniz.
Nefretiniz sizi üzüyorsa, ağlayın, eksikliğini çektiğiniz şeyin yasını tutun ve bırakın acınız geçsin. Eğer ilgilenirseniz geçer.
Öfkeniz konusunda da aynı şeyi yapın- bağırın, zıplayın, yazın, kızgınlığınızı, duygularınızı olumsuz davranışlar yapmadan dışa vurmanız konusunda sizi cesaretlendiren, tarafsız ve destekleyici birisiyle paylaşın. Diğer tüm duygular gibi kızgınlığı da kabul edip, oluruna bırakırsanız geçer. Kızgınlık, üzüntü, korkuya ihtiyaç duymuyorsanız, nefret etmek olanaksızlaşır. Duygu ve gereksinimlerinizle ilgilendikten sonra nefret edecek ne kalabilir ki? Bir insandan olduğu haliyle nefret ediyorsanız, o zaman yargılayıcı davranışlarda bulunuyorsunuz demektir. Sizin haklı onun haksız olduğunu, sizin iyi onun kötü olduğunu, sizin bildiğinizi onun bilmediğini söylüyorsunuz demektir.
Batı modelinin temeli; sınırlar, eleştiri alıngan,daha bireyselleşmiş değerlerdir. Kusursuzluğa ulaşabileceğimiz ve diğerleriyle rekabet içinde olduğumuz varsayımlarına sahiptir. Doğu modeli; olma modeli, varsayımlarda bulunmaz, kabullenme önemlidir. Biz neysek oyuz ve başkaları da neyse odur. Biz sadece kendimizden sorumluyuz. Kendimiz dışında hiçbir şeyi kontrol edemeyiz, ama nefret etmeyi bırakmayı seçebiliriz. Biz onlardan nefret etsek de etmesek de başkaları değişmez. Bu dünyada daima acı, adaletsizlik ve eşitsizlilik olacaktır. Nefret zaten yıkımla dolu bir dünyada daha çok olumsuzluk ekler. Kabullenmek ve nefretten uzak durmak tüm bu olumsuzluluğu değiştiremez, ama bizim dünyamızı değiştirir.
Pek çok kişi, bağışlayıcılıkla uzlaşma arasındaki farkı anlamada güçlük çeker. Harici direnci karşılamada başarısız olur, zira karşısındakine yine teslim olmak gerektiğini, aksi takdirde bağışlayıcı olmayacağını hisseder. Bir kez daha sınırlarını bir kenara bırakıp karşısındakine yeniden kendisini incitme gücü vermekten kaygılanır.
Bağışlayıcılık, yüreğimizle yaptığımız bir şeydir; birisini bize olan borcundan dolayı azat ederiz. Kişinin borcunu sileriz; artık bize borcu yoktur. Artık onu suçlamayız. O, arınmıştır. Bağışlayıcılık için bir tek taraf gereklidir: ben. Bana borcu olan kişinin, benim bağışlamamı istemesi gerekmez. Benim yüreğimdeki bir lütuf meselesidir.
BAĞIŞLAYICI OLAMAMAK
Bağışlamak çok zordur. Birisinin size borçlu olduğu bir şeyden vazgeçmek demektir. Bağışlamak geçmişten; sizi inciten ve istismar edenden kurtulmaktır. Bir borç gündeme geldiğinde, insanlar sizin mülkünüzün üzerinden izinsiz geçtiklerinde, gerçek borçlanma ortaya çıkar ruhumuzun defterlerinde kimin ne borcu bulunduğu muhasebesini tutarsınız. Anneniz sizi denetlemiştir ve size, doğrusunu yapma borcu bulunur. Eğer siz yasalara uymakta iseniz, bu borçları onlardan tahsil etmeye güdülenmişsinizdir.
Borçların tahsil edilmesi çabası, pek çok şekle bürünebilir. Size ödemede bulunmalarına yardımcı olmak üzere onları hoşnut etmeye çalışabiliriz. Eğer biraz daha fazla şey yapacak olursanız, onların faturalarını ödeyeceklerini ve size borçlanmış oldukları sevgiyi vereceklerini sanırsınız. Onlarla yeteri kadar yüzleşirseniz, hatalı yönlerini göreceklerini ve bunu düzelteceklerini düşünebilirsiniz.
Yeteri kadar insanı, sizin ne kötü şeyler geçirdiğinize ve anne babanızın ne kadar kötü olduğuna inandırırsanız, bunun bir şekilde hesabı kapatacağını düşünebilirsiniz. Başka birinden ya da onlardan bunun acısını çıkarır , durumu eşitlemek için onların size işlediği günahı başkası üzerinde tekrarlayabilirsiniz. Kurbanın saldırgana dönüşmesi gibi.
Onları ne kadar kötü oldukları hususunda ikna etmeye çalışmayı sürdürebilirsiniz. Sanırsanız ki sadece anlasalar, daha iyisini yaparlar. Borçlarını öderler. İşlerin hallolması isteminin yanlış bir yönü yoktur. Sorun, işlerin bir tek şekilde çözümlenebileceğidir: şükretmekle ve bağışlayıcılıkla. Göze göz ve dişe diş, yürümez. Hatalı olan asla geri alınmaz. Sadece bağışlanabilir; böylelikle güçsüz kılınabilir.
Bağışlamak, silmek demektir. Vazgeçmek. Hesabı yırtmak. Hesabı, iptal etmek tir. Bağışlamak, birinin bize olan borcunu ondan asla tahsil etmemek demektir. Ve hoşlanmadığımız da budur, zira bu; asla olmayacak bir şey için yas tutmaktır, geçmiş, asla farklı olmayacaktır. Bazıları için bunun anlamı, hiç yaşanmamış çocukluk için yas tutmaktır. Başkası için farklı anlam ifade eder; ancak talebe sıkı sıkıya tutunmak, bağışlamazlık içinde kalmaktır, bu da kendimize yapabileceğimiz en tahripkar harekettir.
Bağışlayıcılık ve ilişkilerde sınır koymadan istismara açık olmak, aynı şeyler değildir. Bağışlayıcılık, geçmişle ilgilidir. Uzlaşma ve sınırlar, gelecekle ilgilidir. Birisi tövbe edip yeniden güvenilirlikle davet edilene kadar sınırlamalar, bizi korur. Ve eğer günah işlerse, yine bağışlarım; defalarca. Ancak ben yeniden beni dürüstçe hüsrana uğrattığını kabul eden insanlarla bir arada olmak isterim. Sahtekarca beni incittiklerini inkar eden ve daha iyi olmaya hiç çaba göstermeyenle değil. Bu hem ben, hem de onlar için tahripkar olur. Eğer insanlar günahlarını sahipleniyorsa, başarısızlıktan ders alıyorlar demektir. Bunu kabullenebiliriz. Daha iyi olmak istemektedirler ve bağışlayıcılık da buna yardımcı olur. Ancak birisi bir şeyi yadsımaktaysa veya sadece daha iyi olmaya çalışması lafta kalıyorsa, değişiklikler yapmaya çalışmıyor veya yardım istemiyorsa, onları bağışlasam bile incinmelere kşı kendimi korumam gerekir. Bağışlayıcılık bana sınırlar verir; çünkü beni incitici kişiden kurtarır ve ancak o zaman ben de sorumlulukla ve akıllıca davranabilirim. Eğer onları bağışlamıyorsam, onlarla hala tahripkar bir ilişki içinde olurum. Ödenmiş bir hesap peşinde koşmayın, bırakın gitsin. Bağışlayıcı olmamak, sınırları tahrip eder. Bağışlayıcılık onları yaratır; zira ödenmemiş borçları mülkünüzün dışında tutar. Son bir şeyi hatırlayın; bağışlayıcılık, yadsıma değildir. Onu bağışlayabilmek için, karşınızdaki günahı bilmeniz gerekir. Geçmişte kalmanızı isteyen, asla gerçekleşmeyecek şeyleri bir araya toplamaya çalışan dirence dikkat edin.
Sizi inciten birini bağışladığınızda ne yaparsınız? Neler olur? Bağışlamak ne zaman gereklidir? Bağışladıktan sonra neler olur? Bağışlamak size neler kazandırır? Bağışlamak nedir?
Hepimiz bir hatanın neden olduğu öfke duygusunun, kişinin sadece belleği değil, aynı zamanda tüm sistemi için zehirleyici özelliği çok yüksek olan bir toksin olduğunu biliyoruz. Bu, incinmiş bireylerin yaşamları kadar, ırkların, ulusların, ailelerin ve arkadaşların da yaşamlarını zehirler. Öfke, zamanla kine dönüşür, kin intikam duygusunu besler ve intikam duygusu da insanları çıldırtır. Bu duygu kardeşi kardeşe, insanı insana düşürür. En önemlisi de, incinmiş bir insanın kendisiyle çelişkiye düşmesine ve acısıyla baş başa kalmasına neden olur.
Size yapılan ve unutamadığınız kötülüklere karşı duyduğunuz öfkeden kurtulmanın en iyi yolunun mucizevi ve gizemli bir şekilde; bu hatayı işleyen kişiyi bağışlamak olduğunu biliyoruz. Sadece kendimizi iyileştirebileceğimiz zaman, bizi yaralayan kişiyle aramızda olanları iyileştirmek mümkündür.
Uzm.Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist www.antalyaterapipsikiyatri.com
Şirinyalı Mh. İsmet Gökşen Cad. 1528 S. Şahbaz Apt. K:2 D:5 0(242) 316 98 99
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.