Aşk: Sonsuzluğa Açılan Kapı
İnsanlar sanı ve sanrılar üzere bir yaşamı içselleştirdiklerinden dolayı kavramları doğru bir şekilde algılamak için çaba göstermeye yanaşmıyorlar. Aşk, bu temel kavramlardan biridir. Bugüne kadar daha çok cinsellikle örtüştürülerek edebi ve sanatsal malzemeye dönüştürülmesi onu anlaşılmaz kıldığı gibi doğru anlama konusundaki kapıları da daraltmıştır.
Kullandığımız her kavramın derinliği insanı sarsmalı, yani her kullanılan kavram bizi derinden sarmalamalı ki ne olduğunu bilelim... Kavramlar, ruh ve gönül dünyamızın sınırlarını belirleme hakkı elde ederler. O yüzden bir kavramı kullanırken bugüne kadar gelen anlamı hesaba katarken hakikat ile bağının ne olduğunu da derinden düşünmeliyiz… Çünkü çoğu kez bugüne kadar gelen tarihsel süreçte kazandığı anlam siyasi ve toplumsal yapıdan dolayı aldatıcı bir anlama tabi kılınmış olabilir.
Aşk yakar ve kavurur ve siz bunu ancak sembolik bir dille ifadeye kavuşturabilirsiniz. Aşk’ın yakıcılığınıkabul ederek zihinsel ve düşünsel bütün kavramları yeniden temellendirmeye istekli olmalıyız ki aşkın doğasına yönelik bir ilgiye mazhar olalım…
Aşk, sadece aşktır. Gerisi hikâye... Ancak insan illüzyonlar aracılığı ile aşkı parçalamak ister. Ama aşk tevhittir, yani bütündür, bölünemez ve parçalanamaz olandır...
İnsanlar gerçek aşkı arıyorlar, ama serap onları yanlış aşklara çıkarıyor. Çünkü gerçek aşka ulaşmak biraz da aklı ve kalbi ciddi anlamda meşgul etmekte yatmaktadır, emek, çaba, gayret ve feragat etmeden aşka düşmek mümkün değil, o yüzden önce sahte aşklardan sıyrılmalı ki insan gerçek aşka doğsun!
Gerçek aşk, pişirir ve olgunlaştırır. Bilinç üzere bir yaşamı tercih edenler, bu aşk üzere yaşarlar…
Şunu da unutmamak lazım: herkesin aşkı kendi çapı kadardır...
Her aşk, mutlak aşkın izlerini taşır.
Dolayısı ile aşkın farklı renklerine ve tonajlarına tanıklık etmek mümkündür. Bu yüzden denenen her aşk, eğer insan tarafından ciddiye alınırsa onu hakikate yöneltme istidadı taşır.
İnsanın yapısı zorluğa dayanıklı yaratılmıştır. Dolayısı ile insan olay ve olguların üstesinden gelebilecek kudrette yaratılmıştır. Hesaba çekileceği her şeyi yapabilecek güçtedir. İnsan, doğru yola çıkmak istediğinde doğru yol ona kapılarını açacaktır. Çünkü Allah, kendisine yönelen insanı yalnız bırakmaz! Bu ilah olmanın şanındandır…
Aşkı sonsuzluk olarak tanımladığınız zaman insanın sonluluğu hesaba katıldığında insan aşkı nasıl anlamlandırabilir veya idrak edebilir? Bu sorunun kendisi de yanlış bir algıdan neşet etmektedir.
İnsan, bu dünyada da öte dünyada da sınırsızdır. Sadece maddi anlamda sınırlara sahiptir. Ama duygu ve düşünce ufkunda tamamen sınırsızdır. Kalbin ve zihnin sonsuzluğunu insan bizzat kendi üzerinde deneyimleyerek kavrayabilir. Aksi durumda, Allah’ı anlama kabiliyeti zaafa uğrar...
Elbette ki aşkın insani bir tarafı vardır, fakat bu insani tarafı tıpkı Allah’ın diğer esma ve sıfatları gibi insanda cüzi olarak bulunurlar. Ama öncelikli olarak aşk Allaha mahsustur...
Aşk, üst bir anlamı sadece Allaha mahsus olduğu zaman kazanır. Yoksa Allahın, varlığı yaratmasını ve buna insanı konumlandırmasını yâda insanın niçin yaratıldığı sorusunun cevabını bulmak mümkün olmaz!
Bu çerçeve içinde insanın bu aşka ulaşmasını imkânsız bulanlar olabilir. Aslında imkânsız kavramının kendisi de yanlış algılanıyor. Bu bir yanılsamadır. İmkânsız diye bir şey yok, yaratıcı varsa, her şey imkân dâhiline girer, kavramları yerli yerine kullanmak gerekir.
İmkânsız dendiğinde bile bir mümkünden bahsediliyor. Yani bu imkânsız denilen şey zaten şartlara bağlı olarak değişkenlik arz ediyor. O zaman mümkün hale gelebilir demektir.
İmkânsızı istemek demiş bir şairimiz, o yüzden biz de imkânsızı ve aşka ulaşmayı istiyoruz, bu mümkündür... Bunu mümkün kılan ise bizim arzumuzdur… Eğer biz arzumuzu irademizle destekler ve irademizi hikmetle buluşturursak, mümkünler dünyasının varlığını daha derinden kavrayabilir, irade ve arzunun ne kadar güçlü olduğunu keşfedebiliriz…
İnsanın sınırlarını biliyor muyuz ki, insan için bir sınırdan bahsedelim, eğer insanı sadece bu dünya ile sınırlı tutarsan evet, ama ahreti devreye koyduğun andan itibaren insan sonsuzluğun en mutena varlığıdır.
Her sorunun bir cevabı vardır elbet. Ama asıl olan kişinin o soruya verdiği cevaptır…
İnsan bu kadar kendini çabuk bırakmamalı ve tuttuğunu koparacak gibi durmalı ki nefiste, şeytanda yaklaşmasın… Böylece daha sahih bir duruş ve düşünce sahibi olabilsin…
Nefis ise kitap ve hikmet ile tezkiye edilir ki aşka kavuşsun ve hayatını aşkla yaşasın…
Ki Cennette de aşk ile yaşamaya mahkûm olsun!
Timeturk.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.