Alzheimer Artıyor mu? Abartılıyor mu?

Alzheimer Artıyor mu? Abartılıyor mu?
Türkiye’nin günlük büyük gazetelerinden birinde bir meslektaşımız, “Alzheimer sorunu zannedildiği kadar büyük ve yaygın değil, konu fazla abartılıyor.” diye yazdı. Acaba durum gerçekten böyle mi?

Prof. Dr. Kaynak Selekler / Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi


Türkiye’de ortalama ömür uzuyor, nüfus yaşlanıyor

Türkiye’de nüfus hızla yaşlanıyor. OECD ülkeleri arasında yaşlanmada üçüncü sıradayız. Nüfusun ortalama yarısı 30 yaşın altında iken, 65 yaşından büyük nüfus 2005 yılında yüzde 5,7,  2009 yılında yüzde 7,2 oldu; 2050 yılında ise bu oranın yüzde 17,6’ya ulaşacağı tahmin ediliyor.

Türkiye’de 1960’lı yıllarda 48 yıl  olan ortalama insan ömrü 2010’da 72 yıla ulaştı. Buna rağmen Türk vatandaşları OECD ülkeleri ortalamasına göre 4-10 yıl kadar daha kısa yaşam süresine sahip. Bugün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Japonya’da ise ortalama insan ömrü 80 yılın üstünde.

İlginç olarak, insan ömrü uzarken bebeklik, gençlik, erişkinlik bölümlerinin süreleri aynı kaldı; sadece ihtiyarlık dönemi uzadı. Tıbbın sağladığı olanaklar insan ömrünün yaşlılık bölümünü uzattı. 

İnsan ömrü uzuyor

Dünyanın etkili sağlık ve sosyal kurumları, son 50 yılda yaşlı toplumun belirgin olarak çoğaldığını söylüyor. Yeni çalışmalara göre, 2025 yılında dünyadaki bireylerden bir milyar 200 milyonu 60 yaşından büyük olacak.  Gelişmiş ülkelerde en hızlı artan topluluk olan 80 yaşından büyük kişilerin yüzde 20’si, sıklığı yaşla artan zihinsel yıkım ve günlük yaşam aktivitelerinde bozukluk çekecekler.

ABD’de yapılan araştırmalar, son 200 yılda insan ömrünün iki kat uzadığını ve 150 yıl yaşayacak bir neslin bu yıl (2007) dünyaya gelmeye başladığını ortaya koyuyor. Yıllardır uzun yaşamanın sırları üzerine araştırmalar yürüten ve dünyanın en saygın eğitim kurumlarından biri Harvard Tıp Okulu raporunda, “İnsanların 150 yıl ya da daha fazla yaşamasını engelleyecek hiçbir neden kalmadı.” açıklaması yapıldı. Uzun yaşam genini bulduklarını belirten ABD’li uzmanlar, 100 yaşını geçmiş insanlarda daha sık rastlanan sirtuin adlı gen üzerine yürüttükleri araştırmaların büyük umut oluşturacağını kaydediyor.

Şayet öyleyse günümüzün çocukları, gençleri bugüne göre daha uzun yaşayacaklar.

Jonathan Swift’in 300 yıl önce söylediği gibi “Herkes uzun yaşamak istiyor, ama kimse yaşlanmak istemiyor.” Günümüzde de insanlar uzun yaşamak ve bir bakıma cenneti dünyada yaşamak istiyor. Bunun sırrı da fiziksel ve zihinsel sağlıklı yaşlanmada saklı. 

Yaşlanmanın en ağır bedeli Alzheimer

Dr. Alois Alzheimer’in hayatını yazan  Konrad ve Ulrike Maurer’in kaydettiği gibi “Eğer insan ömrü uzamasaydı, Alzheimer hastalığı tıp literatüründe ender rastlanan, önemsiz bir hastalık olarak kalacaktı.” Alzheimer’i bu kadar güncel hale getiren, insan ömrünün uzaması. Alzheimer hastalığının klinik belirtileri 65 yaşından sonra başlıyor ve sıklığı her beş yılda bir, iki katına çıkıyor. Yakalanma oranı 65 yaş üzerindeki kişilerde yüzde 6-10 iken, 85 yaş üzerindeki kişilerde yüzde 30-50’lere yükseliyor. Bu bilgiler 90 yaşına kadar yapılan çalışmalardan elde edilmişken, son yıllardaki araştırmalar, artış eğiliminin 90 yaş sonrası da aynı olduğunu gösteriyor. Sonuçta belli bir yaştan sonra (120,130?) hastalığa yakalanma oranı yüzde 100 olacak gibi görünüyor. ABD’de demans (bunama) en sık rastlanan veya 7. sırada ölüm nedeni. Yatağa bağımlı olmayan 75-85 yaş arasındaki demans sıklığı, kalp krizi sıklığına eşit ve inme sıklığından daha yüksek. Sonucu Aralık 2005 tarihinde açıklanan, dünya çapında demans sıklığı değerlendirmesi yapan çok geniş bir çalışma, kabaca 24,3 milyon demans hastası olduğunu ve her yıl 4,6 milyon yeni vaka eklendiğini hesapladı. Bu rakamlar, her 7 saniyede bir yeni bir vakanın kayıtlara eklendiği anlamına geliyor. Her 20 yılda ikiye katlanan demans hastası sayısının (sırasıyla en çok Çin ve batı Pasifik’teki komşuları, Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Hindistan, Japonya, Rusya, Endonezya) herhangi bir önleyici veya iyileştirici tedavi yöntemi geliştirilmediği takdirde, 2040 itibariyle 81,1 milyon olması bekleniyor. Son zamanlarda, tahminlerin aksine, demans hastalarının büyük çoğunluğunun gelişmekte olan ülkelerde olduğu ve 2001 yılında yüzde 60 olan oranın 2040 yılında yüzde 71’e ulaşacağı söyleniyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki artış hızının gelişmiş ülkelerin üç veya dört katı olması beklenmekte. İstanbul Kadıköy’de yapılan bir çalışma da, Türkiye’deki demans ve Alzheimer sıklığının Batı dünyasındakine benzer oranlara sahip olduğunu belirtiyor. Türkiye’de kesin olmamakla birlikte, 300-400 bin Alzheimer ve demans hastası olduğu tahmin ediliyor.

Bütün bunlar gelişmekte olan, ortalama ömrün uzadığı ve nüfusu süratle yaşlanan ülkemizde de ileride daha fazla sayıda bunamış kişi olacağına işaret ediyor.
  
Alzheimer orta yaşta başlıyor

Klinik belirtilerin 65 yaşından sonra başladığı Alzheimer hastalığında, beyindeki patolojik değişiklikler 15-20, hatta 40 yıl önce başlıyor ve belirtiler ortaya çıkıp teşhis konana kadar sessiz kalabiliyor. Beynin hastalık yüküyle baş etme direnci, belirtileri bir süre maskeleyebiliyor. Otopsi ve son yıllarda PET çalışmalarında Alzheimer hastalığının beyinde patolojik bulgularına sahip kişilerin yüzde 40’ına yakınında bunamaya rastlanmayabiliyor. Beynin patolojik değişikliklerle başa çıkma yeteneği kişiden kişiye farklılık gösteriyor ve bir süre (15-20 yıl) beyin bu yüke direnebiliyor. Hastalığın neden olduğu değişikliklere karşı dayanma gücüyle ilişkili faktörlerin belirlenmesi, hastalığın önlenmesinde önemli.

Hastalığın başlangıcını geciktiren müdahalelerin toplumun sağlığında önemli rolü var. Klinik Alzheimer hastalığının başlangıcının beş yıl geciktirilmesi, dünyadaki hasta sayısını yüzde 50, 10 yıl geciktirilmesi yüzde 85 oranında azaltabilir. Bugün Alzheimer’in ilaç tedavisinde elde edilen başarı sınırlı. Hastalığı tam durduran, ilerlemesini engelleyen ve hastayı, hastalık öncesi normal duruma getiren bir ilaç tedavisi yok. Bu nedenle hastalığı önleyen, geciktiren veya gelişmesini değiştiren bazı yöntemlere gereksinim var. Son yıllarda Alzheimer hastalığının risk faktörleri ve koruyucu etkenlerle ilgili çalışmalar var. Diğer hastalıklarda olduğu gibi hastalıktan korunma da, tedaviden daha ucuz ve tercih nedeni. Bugün artık kalp krizi ve inmeye neden olan damar sertliği risk faktörlerinin, Alzheimer hastalığı ve diğer bunamalar için de risk faktörleri olduğu biliniyor.

Alzheimer’in başlangıcını ötelemek mümkün

Son yıllarda yapılan araştırmalar, Alzheimer ve demans riskini azaltabilecek imkânlar olduğunu gösterdi. Koruyucu önlemler mümkün olduğunca erken devrede, beyinde hastalık değişiklikleri başlamadan önce etkili olabilmekte. Genetik olarak benzer yapıya sahip tek yumurta ikizlerinde yapılan çalışmalar, Alzheimer hastalığı riskinin yüzde 60’ının genlerden değil, yaşam tarzından geldiğini gösterdi. Eğer sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürülürse, bireylerin bunama riski ortalama yüzde 15-20 oranında azaltılabiliyor. Damar sertliği risk faktörlerine orta yaşlarda yapılacak müdahaleler demanstan erken devrede korunmayı sağlayabilir. Yaşam tarzına bağlı risk faktörlerinin azaltılmasının dünyada 3 milyon, ABD’de ise 500 bin kişiyi Alzheimer hastalığından koruyabileceği bildiriliyor: Toplam yüzde 25 oranında korunma.

Alzheimer salt sağlık sorunu değil, ekonomik ve sosyal bir sorun da

Dünyanın en önemli tıbbi araştırma merkezi Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH)  Alzheimer araştırmaları için bir yılda 450 milyon dolar harcarken, Obama Hükümeti  2012 için ekstra 50 milyon, 2013 yılı için de ekstra 80 milyon dolar daha ayırdı. “Harekete geçmek için bekleyemeyiz.” girişimi çerçevesinde yapılan bu ödeme, “Alzheimer hastaları ve ailelerinin ızdırabını azaltmak ulusal önceliğimizdir.” diye açıklandı. Bazı hükümet danışmanları bu meblağı yeterli bulmadıklarını, en az 2 milyar dolar olması gerektiğini belirtti. ABD’de Alzheimer hastalığının tedavisi ve bakımı için yılda 180 milyar dolar harcanıyor.

Alzheimer sadece yakalanan kişinin değil, yakınlarının ve toplumun da bir sorunu. İlerleyici bedensel ve zihinsel yıkımla giden bir hastalık olduğu için hastaya giderek artan derecede bakım gerektiriyor. Bu da, hasta yakınının sürekli olarak eve bağlanması ve hastaya 24 saat bakım vermesi noktasına dek ilerliyor.  Hasta yakını mesleki ve sosyal yaşamını bırakmak zorunda kalıyor. Hastalığın ileri devrelerinde artan psikolojik bozukluklar hasta yakınının baş edemeyeceği dereceye gelip, çaresizliğe ve ümitsizliğe sevk ediyor. Hasta yakınlarında depresyon ve anksiyeteye çok sık rastlanıyor.

Toplum bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir

Asrımızın en önemli yaşlılık hastalığı olan ve yaşlanan kişilerin korkulu rüyası haline gelen Alzheimer, göz ardı edilemez, hafife alınamaz bir halk sorunu olmuştur. Orta yaşlarda alınabilecek tedbirlerle başlangıcının geciktirilebileceği bireylere öğretilmelidir. Gençlere çok uzak gibi görünen bu hastalık, yılların süratle geçmesiyle güncel bir sorun oluyor. Toplumun her kademesinin Alzheimer hastalığı için bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Alzheimer hastalığı için yapılan hiçbir faaliyet abartma olarak kabul edilemez. Durumu hafife alanlar, sanki kendileri hiç yaşlanmayacaklarmış gibi, olsa olsa kendilerini kandırıyorlardır.

MEDİMAGAZİN.COM 


Bu haber toplam 4845 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.