Yaşlılar Giderek Yalnızlaşıyor
Türkiye'de yaşlılar giderek yalnız yaşamak durumunda kalıyor. Bu durum depresyon, kaygı bozukluğu ve bunama gibi sorunları beraberinde getiriyor... “1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü”nde Türkiye'deki yaşlı kesimin durumunu masaya yatırdık...
Son yıllarda ortalama yaşam süresinin uzaması ile dünyada ve dolayısıyla Türkiye'de yaşlı nüfusun oranı artıyor. Nüfusun yaşlanması ile birlikte, bu nüfusa özel sorunlar ortaya çıkıyor, bunlar da yeni tutum ve hizmet gereksinimlerini gündeme getiriyor.
Farklı toplumlarda yaşlı bireylere bakış ve yaşlılığa yüklenen anlamlar farklıdır. Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Dr. Şeref Özer ve Geriatrik Psikiyatri Bilimsel Çalışma Birimi Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özlem Erden Akı'nın yaptıkları açıklamalara göre, bazı gelişmiş ve batılı toplumlarda, yaşlının üretime katılımının azalması ile birlikte “değerinin” ve “işlevinin” azaldığı, dolayısıyla toplum için bir yük oluşturduğu düşünülüyor. Japonya gibi bazı toplumlarda ise yaşlıların statüsünün daha yüksek olduğu ve saygı duyulduğu görülüyor. Genellikle yaşlılara ilişkin zıt görüşler bir arada bulunabiliyor; yaşlılar ya “güçsüz, yetersiz, talepkar, işe yaramayan” bireyler ya da “bilge, tecrübeli, sözü dinlenir kanaat önderleri” olarak görülebiliyor.
Türkiye'de Yaşlıların Statüsü Hızla Değişiyor
Bizim ülkemizde de yaşlının toplum içindeki saygınlığı ve statüsü günümüzde hızla değişiyor. Kentleşme, geniş aileden çekirdek aileye geçiş, kadınların çalışma hayatına katılması, ekonomik zorluklar, büyük kentlere göç ve bunun getirdiği yükler sonucunda, eskiden ailenin temel bir parçası olan ve aile içinde söz sahibi olan yaşlılar, artık aileye yük olarak algılanmaya başlandı. Yaşlı bireyin hızla değişen dünyaya, teknolojik değişimlere ve yeni yaşamın gerektirdiği hıza adapte olamaması, yaşlı hakkındaki kanıyı olumsuzlaştırıyor. Bu süreçte yaşlılar giderek daha sıklıkla yalnız yaşamaya, ekonomik sorunlarla ve sağlık sorunlarıyla uğraşmaya, toplumdan yalıtılmaya ve özgüvende azalma ve kendilik algısında olumsuzluklar yaşamaya başlıyor. Ne yazık ki kimi zaman toplumun çeşitli kesimlerinde, basında ve medyada bu olumsuz görüşler paylaşılabiliyor. Yaşlılık ve getirdiği tüm değişimler olumsuz olarak algılanıyor, bu olumsuz algılar sağlıkla ilgili kurum ve kişileri de olumsuz etkileyebiliyor...
Yalnızlık ve Yoksulluk Riski Artıyor
Yaşlı bireyler uygun yaşam koşullarına sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürme olanağına sahip olsalar bile kentleşme, çekirdek aileye geçiş, yaşlılara yönelik kamusal nitelikli barınma olanaklarını yeterli olmayışı gibi nedenlerle giderek daha fazla oranda yalnız yaşamak durumunda kalıyor.
Yaşlıların önemli bir bölümü yoksulluk riski altında ve yaşlı bireylerde yoksulluk, genç nüfusa göre daha sık rastlanan, daha ağır yaşanan bir ekonomik ve toplumsal sorun durumuna gelmiş durumda. Yaşlı nüfusun önemli bir kısmının sosyal güvenceden yosun olması, güvencesi olanların da gelir düzeylerinin düşük olması nedeniyle yaşam koşullarını düzenlemekte zorluk çekmeleri yaşlıların döneminde yaşanan zorlukları ikiye katlıyor. Ekonomik sorunlar yaşlıları ruhsal olarak olumsuz etkiliyor, hareket yeteneklerinin, günlük beceri ve işlevlerinin azalmasına yol açabiliyor. Bunun yanı sıra yaşlılıkla birlikte gelen bazı kısıtlılıklar nedeniyle yaşlılar kendilerine özgü önemli bazı hizmetlere, eşlik eden akut veya kronik hastalıklar nedeniyle zaman zaman ya da sürekli bir destek ve bakıma gereksinim duyabiliyor. Bir çok ülkede yaşlılara uzun dönemde farklı düzeylerde bakım hizmeti sunan kurumlar yer alıyor. Ülkemizde henüz bu kapsamda yaşlılara yönelik düzenlenmiş bir sistem bulunmuyor. Ancak artan yaşlı nüfus nedeniyle bu tür hizmetlerin planlanması, sunumu ve finansmanı konularında yeni projeler geliştirmek gerekiyor.
Yaşlılar Depresyon Kıskacında!...
65 yaş üstündeki bireylerde major depresyon yaygınlığının yüzde 2-4, anlamlı düzeyde depresif belirtilerin görülme sıklığının ise yüzde 10-15 oranında olduğu bildiriliyor. Tedavi ve bakım ortamlarında ise erişkin nüfusta olduğu gibi yaşlılarda da depresyon sık görülüyor, bakımevlerinde bu oran yüzde 40’lara dek çıkabiliyor. Yaşlıda depresyon işlevsellikte azalma, intihar ve sağlık hizmetlerinin fazladan kullanımı gibi sonuçlara yol açabiliyor. Alzheimer hastalığı gibi bilişsel işlevlerde kayba yol açan hastalığı olan bireylerde depresyon sıklıkla yineleyerek daha olumsuz sonuçlara yol açıyor. Ayrıca eşlik eden depresyon ve kaygı bozuklukları fiziksel hastalıkların gidişi üzerinde de olumsuz etkilerde bulunabiliyor. Kadın olmak, düşük sosyoekonomik düzeye sahip olmak, yalnız yaşamak, sosyal destek azlığı, kronik fiziksel hastalık varlığı, günlük yaşam etkinliklerinde başkalarına bağımlı yaşama gibi etkenler depresyona yatkınlığı artırıyor. Yaşlılıktaki depresyonla ilgili en önemli yanlış, depresyonun normal ve olağan kabul edilmesi... Toplumda yaşlılıkla gelen yeti yitimi ve kayıplara bağlı olarak yaşlı insanların çökkün, mutsuz olmaları gerektiği şeklinde birtakım yanlış kanılar bulunabilir. Oysa depresyon hangi yaşta olursa olsun ruhsal bir bozukluk olarak ele alınması gereken, tedavi edilmediğinde ciddi yitimlere neden olabilen bir durum. Hekimlerin tanı koyma ve tedavi uygulamada yaşadığı zorluklar, eğitim ve deneyim eksikliği ya da tedavinin gerekli/etkili/anlamlı olmadığı yönündeki yanlış kanıları da yaşlılık depresyonlarının tedavisinde diğer önemli engellerdir.
Kaygı Bozukluğu ve Bunamaya da Sık Rastlanıyor Yaşlılarda kaygı bozuklukları da sıklıkla rastlanan psikiyatrik bozukluklar arasında yer alıyor. Genellikle bu sorun depresyona eşlik ediyor veya depresyona ikincil olarak ortaya çıkıyor. Yaygın kaygı bozukluğu olan bireyler sıklıkla doktora başvurmaz ve tedavisiz kalırlar. Kaygı bozuklukları da tedavi edilmediğinde işlev kayıplarına yol açıyor. 65 yaşından sonra demans (bunama) görülme sıklığı da her yıl 2 kat artıyor, 85 yaş ve üzeri bireylerde demans görülme sıklığı yüzde 30- 50 arasında değişiyor. Kişinin zaman içerisinde belleğinin bozulması ile birlikte karar verme, yargılama, konuşma, kendi bakımını sağlama ve günlük işlerini yürütme gibi temel işlevlerini etkileyerek bireyi bağımlı ve sürekli bakım gereksinir hale getiren önemli bir sendrom olan demans, erken tanındığında ve tedaviye başlandığında ilerlemesi önlenebilir ve kişinin daha uzun süre bağımsız yaşaması sağlanabilir bir hastalık olarak belirtiliyor. Demans sendromu, kişinin bağımsız yaşamasını engellediği için, ciddi ve sürekli bir bakım hizmetini de zorunlu kılıyor. (ailem.com) |
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.