Yas Tutma Sürecinin 4 Aşaması
Pek çok kişi normal bir yas süresinin ne olduğu konusunda net bir bilgiye sahip olmak ister. Yasın şiddeti kişiye bağlı olarak değişir, ancak, yakınını kaybeden bireylerin çoğu, karşılaştıkların acıyı yenme konusunda kendilerini çevre baskısı altında hisseder.
YAS SÜRECİNİN AŞAMALARI
1. KAYBIN GERÇEKLİĞİNİ KABUL ETMEK
Birisi öldüğünde buna inanmak genellikle zor olur. Dr.W. Worden'a göre; yas sürecinde üstesinden gelinmesi gereken ilk adım; ölüm olayının gerçekliğine inanmaktır. Araştırmacılar, bu adımı gerçekleştiremeyen kişilerin bazan caddeden geçen herhangi bir kişiyi kaybettikleri kişi zannettiklerine, hatta çaresizlik içinde bu kişiye seslendiklerine dikkâti çekmektedirler.
Ölümün gerçekliğini kabul edememenin derecesi, hafif bir bozukluktan çok ciddi yanılsamalara kadar değişebilir. Bu duruma örnek olarak Kraliçe Victoria'nın kaybettiği oğlu Albert için tuttuğu yas gösterilebilir. Kayıtlara göre; Kraliçe, oğlunu kaybettikten sonra her gün oğlunun giysilerini etrafa dizdirir ve saray içinde dolaşırken hep onunla konuşurmuş. Bu yanılsama, Kraliçe oğlunun ölümünü kabulleninceye kadar bir süre devam etmiş. Bazan da çocuğunu kaybeden ebeveyn, onun birgün geri döneceği düşüncesi ile odasını hep hazır tutar.
Bu belirtiler eğer kısa süreli olarak ortaya çokmışsa normal kabul edilebilir, ancak bazan yadsıma yıllarca sürebilir.
Ölümü yadsımanın başka bir şekli de kaybedilen kişinin geriye kalanların hayatına yaptığı katkının reddedilmesi şeklinde olur. Örneğin; "Zaten birbirimize çok yakın değildik!" ya da "O kadar da iyi bir koca değildi!" gibi ifadeler kaybı azaltmayı hedeflemektedir.
Dr W. Worden'a göre " Seçici Unutma" da ölümü yadsımanın başka bir çeşididir. Bu durumda olan birey, kaybettiği şahsın ölümünü tümüyle reddeder. Bu duruma genellikle ebeveynini veya kardeşini kaybeden çocuklarda raslanmaktadır.
2. ACI VE KEDERİ YAŞAMAK
Keder durumunu tedavi edenlerin çoğu, kayba uğrayan kişinin, acı çekmeksizin sevdiği kişinin kaybının üstesinden gelebilmesinin mümkün olmadığına inanır. Çekilen acının yoğunluğu kişiden kişiye değişir, ancak insanların çoğu yas süresinde çok derin bir duygusal acı yaşar. Bazı toplum ve kültürlerde bu tip acılar kabul görmez. Böyle bir yapı içinde, kaybı yaşayanların, yaşamlarını sanki hiçbir şey olmamış gibi normal bir şekilde devam ettirmeleri beklenir. Acının ifade edilmesi, sağlıksızlık, zayıflık ya da moral bozuculuk olarak nitelendirilir. Bu acıyı reddeden bazı kişilerin, yaslı kişinin dikkâtini sürekli olarak başka tarafa çekip onu oyalamaya çalışarak acıdan uzak tutma çabalarına da sıkça raslanmaktadır. Bu çabalar her nekadar iyiniyetten kaynaklanıyor ise de, yaslı kişiyi sıkıntı ve duygularının kabul görmemesi hisleri ile karşı karşıya bırakabilir.
Acının yaşanmasına izin verilmesinin önemi asla inkâr edilemez. Keder tedavisi ile ilgilenen kişiler, acılarını reddeden kişilerin er veya geç bir çözülmeye uğrayacaklarını, bunun da genellikle bir depresyon şeklinde ortaya çıkacağını bildirmektedirler.
Yas sürecini normal olarak tamamlayamayan bireyler, tüm yaşamları boyunca acılarını kendileri ile birlikte taşırlar. Uygun bir tedavi bu durumda olan kişilerin acılarını uygun şekilde yaşamalarına ve hayatlarına devam etmelerine yardımcı olabilir.
3.Kaybedİlen kİşİnİn artık mevcut olmadığı bİr ortamda yaşamaya alışmak
Bazan bireyler kaybettikleri insanın kendi yaşamlarındaki rolünü tam olarak ancak ölümünden sonra fark ederler. Yaslı bir kişi için ortaya çıkan yeni rolleri üstlenmek zor olabilir. Araba tamiri, evdeki ufak tefek işler ya da çocukların eğitimi gibi ilave konular, bireyi yıldırabilir veya kızgınlığa sürükleyebilir, ancak, yeni sorumluluklar ile birlikte zamanla yeni kabiliyetler ortaya çıkacak ve birey kendini geliştirecektir.
Bu aşamayı tam olarak gerçekleştiremeyen bireyler, giderek artan bir biçimde kendini çaresiz görmeye, yaşamdan geri çekilmeye ve yeni sorumlulukları üstlenmek konusunda çekingen davranmaya başlayabilirler.
4. Duygusal enerjİyİ gerİ toplamak ve dİğer İnsanlarla olan İlİşkİlerİnde kullanabİlmek
Yaslı kişiler, duygusal enerjilerini başka insanlarla olan ilişkilerinde kullanabilmeye başladıklarında yas tutmanın bir aşamasını daha tamamlamış olurlar. Bireyin, kaybettiği kişiye olan duygusal bağlılığını kopartmasını bir nevi sadakâtsizlik olarak değerlendirmesi, oldukça sık rastlanan bir durumdur. Bazan da birey, yeniden kaybetme korkusu ile yeni ilişkilere girmekten kaçınır.
Dr. W.Worden' a göre bu aşamayı tamamlayamayan kişiler sevememe eğiliminde olurlar. Bazı insanlar için kaybetmek o kadar acı bir duygudur ki, bu kişiler yeniden asla sevemezler.
Dr. W.Worden babasını kaybeden ve bu aşamayı tamamlama sürecinde olan yeni yetişen bir kızın annesine şöyle yazdığını hatırlamaktadır.
"Sevilebilecek başka insanlarda var ve bu; babamı daha az sevdiğim anlamına gelmiyor."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.