Toplumsal Şizofreni ve Kürt Sorunu
Radikal Gazetesinden Türker ALKAN, Kürt açılımının tartışıldığı bugünlerde var olanı inkar etme anlayışının toplusal şizofreniye işaret ettiğini vurgalayarak önemli tespitlerde bulundu.
Bugünkü köşesinde Düş ile Gerçek başlıklı yazısında "Kürt açılımının" önemine vurgu yapılan satırların ayrıntıları şöyle:
Düş İle Gerçek / Türker ALKAN
Yalnız bireyler değil, toplumlar da psikolojik hastalıklara yakalanabiliyor. Aşırı unutkanlık,
olan şeyleri inkâr etme, olmayanları var sayma, yani şizofrenik sanrı belirtileri, oldukça sık görülen toplumsal hastalıklar. Örneğin bir ara Kürtlerin varlığını inkâr etme, ‘Kürt’ sözcüğünü kullanmamak için özel bir gayret sarf etme yaygın bir tavırdı.
Ama yalnız bizde mi? Yunanlılar ve Bulgarlar, bizim Kürtlere yaptığımızı oradaki Türklere yaptılar. “Bizim ülkemizde Türk yoktur, Müslüman azınlıklar vardır” dediler. “Allah Allah, bu adamlar Türkçe konuşmuyor mu? Kendilerinin Türk olduğunu söylemiyor mu?” sorularını duymazdan geldiler. Demek ki toplumsal şizofreni alt bize özgü bir durum değilmiş!
Fakat, bireysel şizofreniden farklı olarak, toplumsal şizofreni zamanla iyileşme belirtileri gösterebiliyor. Bir zamanlar Türklerin anadillerini kullanmalarını, çocuklarına Türkçe ad koymalarını yasaklayan Bulgaristan’da şimdi Parlamento’da Türk vekiller var. Yunanistan da Türk azınlık konusundaki tavrını yumuşattı.
Türkiye de ülkelerinde Kürtlerin varlığını kabul etti, Kürtçe konuşmaya ve Kürtçe yayına izin verdiğini belirtti.
Aslında böyle olacağını, bu ülkelerin etnik azınlıklar konusundaki şizofrenik tavrını eninde sonunda değiştireceğini, yani ‘normalleşeceğini’ kestirmek mümkündü.
‘Kürt açılımı’nın belki de en önemli yönü bu ‘normalleşme’ eğiliminin galip gelmesidir. Koca bir
toplum olarak herkesin ortaklaşa bir sanrıyı paylaşması son derece ciddi bir hastalık belirtisi olmalı. Kürtlerin varlığını kabul etmek, kendi sağlığımızın düzelmesi anlamına geleceği için her şeyden önce toplumda çoğunluk olan Türkleri olumlu olarak etkilemiştir diyebiliriz!
Fakat sanrı görmek, gerçekleri görmekte zorlanmak, sadece çoğunluğun bir özelliği değil kuşkusuz. Kürtlerin birçoğu da Apo’dan ulusal bir kahraman yaratma düşünü kuruyorlar. Ve yaşanan değişimleri görmezden geliyorlar. Sinan Sungur adında bir okurum gönderdiği mesajda işin bu yönüne değinmiş:
“Kürtçe üzerindeki kısıtlamalardan dem vuranlar, günde 24 saat Kürtçe yayın yapan devletin resmi TV kanalı TRT-6’yı da mı görmüyorlar? Bugün Türkiye’de, okullarda Kürtçe eğitim dışında eksik olan ne var? Kürtçe kurs mu, kitap, dergi ve gazete mi, film, kaset ve CD mi, yoksa konser mi yok?
...Türkiye’de Kürtçe yayımlanan günlük, haftalık, aylık, üç aylık bazı dergi ve gazetelerin isimlerini burada kaydetmek istiyorum: Avesta, Azadiya Welat, Banga Heq, Baweri, Bîr, Çira, Dema Nû, Deng, Esmer, Jiyan, Mizgin, Munzur, Nûbihar, Roja Kurd, Serbesti, Tigris Tîrejen, Tamara, Tîroj, Vesta, Zend... Bu yayınların bir kısmı sadece Kürtçe, bir kısmı da Kürtçe Türkçe olarak neşrediliyor...
Kürt dili ve Kürtler konusunda kitap basım dağıtım işi yapan Kürtlere ait yayınevleri de bir haylidir. Bunlardan; Alan, Aram, Arya, Berfin, Beybun, Çetin, Deng, Dilan, Doz, Fırat... (Sinan Sungur uzun bir liste vermiş.) Ayrıca, ‘Kürt’ adı ile enstitü, dernek, vakıf, merkez gibi kuruluşların kurulduğu ve faaliyetlerini sürdürüldüğü de malum... Daha ne olsun?”
Bunları tartışmakta yarar var. Düş ile gerçeği birbirinden ayırana kadar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.