Topluluk Psikolojisinde Fanatizm

Topluluk Psikolojisinde Fanatizm
Toplumsal kimliğin kodları, bireylerin yaşamları boyunca işleyen içe-alma, içselleştirme, yansıtma ve yansıtmalı özdeşim gibi bir takım psikolojik mekanizmalar yoluyla, kişisel kimliklerin şekillenmesi sürecinde yerleşir.

Prof.Dr.Erol Göka


Şimdiye kadar bireysel psikolojide fanatizmi ele alıp değerlendirmeye çalıştık. Oysa insan aynı zamanda bir grup-varlıktır (group-being). Kimliğin bireysel boyutunun yanısıra bir de toplumsal boyutu vardır. Bu nedenle fanatizmin bir de topluluk psikolojisindeki görünümlerini ele almak gerekmektedir.

Toplumsal kimlik, bir grubu oluşturan bireylerin büyüme ve sosyalleşme süreci içindeyken içselleştirerek sahip oldukları kültürel-tarihsel-siyasal kodlardan oluşur. Kolektif kimlik adı verilen etnik, dinsel ve ulusal kimlikler, toplumsal kimliğin içinde yer alırlar.[1] Bu kodlar bireysel kimlik ile iç içe geçmiştir ve varlıkları özel durumlar dışında fark edilmezler. Toplumsal kimliğin kodları, bireylerin yaşamları boyunca işleyen içe-alma, içselleştirme, yansıtma ve yansıtmalı özdeşim gibi bir takım psikolojik mekanizmalar yoluyla, kişisel kimliklerin şekillenmesi sürecinde yerleşir. Bu süreç sonunda dış dünya ile iç-dünya arasında tam anlamıyla birbirine denk olmasa da bir paralellik ortaya çıkar. İç-dünyadan dışarıya yansıtılanlar dış dünyayı etkileyip biçimlendirirken, dış dünyadan gelen uyarımlar da iç-dünyanın süzgecinden geçerek yerlerini alırlar. İç-dünyamız ile dışsal gerçeklik arasında bu mekanizmalar aracılığıyla sürekli bir alışveriş vardır. Dışsal gerçekliği, iç-dünyamızın “gerçek”lerini ona yansıtarak anlarız. Bu sürecin sonunda dış dünya, aslında iç-dünyamızın bir uzantısı haline gelir. Dolayısıyla iç-dünyamızdan bağımsız bir dış gerçeklik yoktur.[2]

Toplumsal kimlik kodları, bireyleri birbirlerini hiç görmemiş ve görmeyecek olsalar da aralarında bir bağ oluşturarak, bir arada tutar; ‘biz’lik duygusunun kaynağını oluşturur. Toplumsal kimliğin oluşturduğu, içeriyi ve dışarıyı belirleyen bu psikolojik sınır, bireylerin ilkel varoluş kaygıları ve korkularına karşı koruyucu bir kalkandır. Aynı zamanda dışarıdan gelecek tehdide karşı grubu bir arada tutarak hayatta kalma mücadelesinde önemli rol oynar. Lider, toplumsal kimlik ve ‘biz’lik duygusu için önemlidir; grubu ayakta tutar ve ona yön verir.[3]

Toplumsal kimlik, bireysel kimlik ile iç içe geçmiş olması nedeniyle belirgin bir tehdit yoksa varlığından ve etkisinden pek haberdar olmadığımız bir parçamızdır. Ama her zaman davranışlarımızın bir bölümünü, toplumsal kimliğimizden kaynaklanan parçası olduğumuz grupla paylaştığımız ortak davranışlar, yani “grup davranışı” oluşturur.[4] İstesek de istemesek de farklı bireysel psikolojilere sahip olan insanlar olarak içine doğduğumuz, aynı dili paylaştığımız, aynı çocuk yetiştirme pratiklerinden geçtiğimiz toplulukla benzer davranışlar gösteririz. Bu nedenle fanatizmi öncelikle o topluluğun tarih boyunca sebat etmiş, değişime dirençli, adeta yapısal psikolojik özelliklerinde, grup davranışında aramak gerekir. Bir topluluğun grup davranışında, toplumsal kimliğinin oluşumunda yer alan fanatik öğeler, bu topluluğun fanatizme düşeceği özel koşullar oluştuğunda fanatizmin şeklini ve yoğunluğunu belirleyici bir etkide bulunur.

Her topluluğun kimliğini, grup davranışını oluşturan yapısal psikolojik özellliklerinin yanısıra bir de duruma, koşullara özgü psikolojik özellikleri vardır. Nasıl yazının başında belirttiğimiz gibi her birey kimi zaman fanatik davranışlar gösterebiliyorsa, her toplum uygun koşullar oluştuğunda fanatizm psikolojisine doğru yol alabilir. Nedir bu fanatizmin ortaya çıkışına elverişli, uygun koşullar? Tek cümleyle özetlemek gerekirse, “özellikle yaşanan ortak zorluklar sırasında, toplumsal kimliğin bireysel olanın önüne geçtiği zamanlarda, fanatizm psikolojisine en uygun koşullar ortaya çıkar.”

Gruba dışarıdan ya da içeriden bir tehdit gelirse, grubun ‘biz’lik duygusu artar, toplumsal kimlik daha belirgin hale gelir ve fark edilir. Bu tehdit gerçek bir tehlike olabileceği gibi, aslında gerçek olmayan, ancak öyle algılanan bir tehdit de olabilir. Savaş dönemleri, açlık, büyük doğal afetler, etnik temizlik, soykırım, sürgün gibi insan eliyle yapılan travmalar, toplumsal kimliğin uyanmasına yol açar ve bireylerin büyük fedakarlıklar yapabilmelerini sağlar.

Geçmişte yaşanmış ancak tam olarak yası tutulamamış acılar da toplumsal kimliğin öne çıkması için önemli bir ateşleyici olabilir. Zaman zaman büyük gruplarda tarihte yaşanmış acı olaylar sanki olay bugün yaşanmış gibi büyük ve derin duygulara yol açabilmektedir. Buna Volkan “zaman çökmesi” adını vermiştir.[5] Zaman çökmesi olduğunda, olay sanki dün yaşanmış, zaman geçmişten gelip “şimdi”nin üzerine çökmüş gibi, toplum içinde çok canlı duyguların yaşanmasına neden olur. Bundan sonra gruptaki bireylerin toplumsal kimlikleri daha da canlanır, grubu simgeleyen semboller ve lidere bağlılık önem kazanır. Grup güncel olayları geçmişin gölgesinde algılar. Dolayısıyla gerçeği olduğu gibi görebilme yeterliliğini kaybeder.

Burada ortaya çıkan psikolojik durum, literatürde “büyük-grup gerilemesi”[6] (regression of large-group) adı verilen olguya işaret eder. Büyük gruplar, toplumlar da zor durumlarda tıpkı bireyler gibi bir gerileme (regression) yaşarlar; ancak insan ve topluluk yaşamının erken dönemlerinde görülebilecek, bu nedenle ilkel (primitive) denen, “fanatizmin psikolojisi” bölümünde ele aldığımız savunma mekanizmalarına benzer tepkiler verirler. Grup, gerileme içine girdiğinde yapıcı (olumlu) dinamiklerin yerine yıkıcı (olumsuz) olanlar ön-plana geçmeye başlar. [7]

Fundamentalizm ve fanatizm gibi durumlar, toplumların psikolojilerinde yapısal olarak yer alabilme ihtimallerinin dışında, toplumsal kimliğin gerileme yaşadığı dönemlerde, bu gerilemenin bir görünümü, dışa vurumu olarak ele alınabilirler. Bu gerileme halinden kaynaklanan fanatizm, her zaman şiddet ve saldırganlığa neden olmayabilir ama hem toplumun kendisine hem de kötülüklerin boca edildiği “öteki”ne karşı zarar verme potansiyelini hep içinde taşır.

“Büyük-grup gerilemesi” denilen şey, yukarıda belirttiğimiz gibi, aslında insanların psikolojik olarak zorlandıklarında, baş edebilmek için, çocuklukları boyunca geçtikleri gelişim basamaklarına geri dönmeleri olgusunun büyük gruplar için kavramsallaştırılmasından ibarettir. Gerileme içindeki gruplar belli bir süre için daha önceden çok iyi bildikleri güvenli bir limana sığınma ihtiyacı içindedirler. Ancak gerileme katıysa ve ilerlemeye hizmet ettikten sonra yok olmuyorsa, gruba ve çevresine zarar verici, sağlıksız hale gelir.

Volkan büyük gruplar içinde ortaya çıkabilecek psikolojik gerilemenin işaretlerini tanımlamıştır.[8] Volkan’ın tanımlamasına göre, gerileme yaşayan toplumlarda grup üyeleri bireyselliklerini yitirirler. Grup üyeliği ve grup kimliği bireysel kimlik değerlerinden daha önemli hale gelir. Bireysel fikirler ve farklılıklar aşınırken, grup kimliğine ait genellemeler ve önyargılar daha önemli ve yaygın hale gelir.

Grup, bütün olarak gözü kapalı bir biçimde liderin çevresinde toplanır. Lidere olması gerekenden, bir insanın yapabileceğinden daha üstün nitelikler atfedilir ve onun kararlarına sorgulamadan boyun eğilir. Dolayısıyla büyük gruplar gerileme yaşarlarken çok kolay yönlendirilip hareketlendirilebilirler. Grup içinde keskin bölmeler, iyi-kötü, siyah-beyaz ayrımları, bölünmeler görülür. Bu keskinlik grubun kutuplaşmasına ve uçlarda kalanların kötü olarak damgalanmasına neden olur. Grup içindeki farklı görüşler hemen “hain” olarak damgalanır ve bu damga kolay kolay değiştirilemez. Grup, kendi içindeki hainleri bulmakla fazlaca meşgul hale gelir. Aynı keskin bölme grubun dışı için de geçerlidir. Grup dışarıdaki grupları kolayca düşman olarak damgalar ve bunu değiştirmek de kolay değildir. Kendi kimliği ile düşman grup kimliği arasında keskin ayrımlar yapılır. İki tarafın birbirine benzer olduğu taraflar göz ardı edilirken, farklılıklar abartılır. Küçük farklılıklar üzerine odaklanma temel uğraşılardan biri haline gelebilir. Bilimde, sanatta, politikada ya da gündelik hayatta bunlarla daha sık ve fütursuzca karşılaşılmaya başlanır.

Lider ile grup arasındaki bağımlılık artar ve liderin gücü kanıksanır, sorgulanmaz hale gelir. Topluluk, ahlaki değerler açısından daha mutlakçı ve cezalandırıcı bir moda geçer. Kurallar katılaşır, uymayanlar sert şekilde cezalandırılır. İnanç dizgesinin dışında kalan değerlere sahip ötekiler tüm-güçlü bir tarzda düzeltilmeye, doğru yola getirilmeye uğraşılır. Başarılamazsa sert şekilde cezalandırılır.

[1] Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, Aşina Kitaplar, Ankara, 2007.

[2] Erol Göka ve F. Sevinç Göral Alkan, “Kahramanlarımız, Düşmanlarımız ve İç Dünyamız”, Stratejik Analiz, Sayı 87, 2007, ss. 71-76.

[3] Vamık D. Volkan, Körü Körüne İnanç: Kriz Dönemlerinde Geniş Gruplar ve Liderleri, ss. 29-79

[4] Erol Göka, Türk Grup Davranışı, Aşina Kitaplar, Ankara, 2006.

[5] Vamık D. Volkan, Blood Lines: From Ethnic Pride to Ethnic Cleansing, Westview Press, Colorado, 1997, ss. 36-81.

[6] Vamık D. Volkan, Körü Körüne İnanç: Kriz Dönemlerinde Geniş Gruplar ve Liderleri, ss. 79-129.

[7] Erol Göka, İnsan Kısım Kısım: Topluluklar, Zihniyetler, Kimlikler, Aşina Kitaplar, Ankara, 2006, ss. 65-96.

[8] Vamık D. Volkan, Körü Körüne İnanç: Kriz Dönemlerinde Geniş Gruplar ve Liderleri, ss. 86-88.

Bu haber toplam 21507 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum