Taciz Haberlerinin Psikolojik Etkileri

Taciz Haberlerinin Psikolojik Etkileri
Türkiye'de son aylarda yaşanan taciz olayları ile ilgili taciz haberleri hem yaşayanları hem de okuyanları derinden etkiliyor. Yeni Şafak Gazetesi'nden BÜŞRA SÖNMEZIŞIK konuyu uzmanlarına sordu...

Türkiye'de son aylarda yaşanan akıl almaz taciz olayları hepimizi ürkütüyor. Taciz haberleri hem yaşayanları hem de okuyanları derinden etkiliyor. Medya bu olaylar karşısında nasıl tavır almalı? Yeni Şafak Gazetesi'nden BÜŞRA SÖNMEZIŞIK taciz haberlerinin medyada yer alış şeklinin toplum olan etkilerini konunun zmanlarına sordu...

Türkiye'de son aylarda yaşanan akıl almaz vahşet olaylarını hepimiz medyadan takip ediyoruz. Bu haberlerin bir çoğu kimi zaman abartılarak, kimi zaman da sansürlenerek tarafımıza ulaşıyor. İzlerken ve okurken suçlular için öfkeleniyor, mağdur olanlar için üzülüyoruz. Mağdur, çocuklar olunca yaşanan olayların üzerimizdeki etkileri daha da artıyor. Haberlerin arkası kesilince olayın suçluları da mağdurları da kendi dünyalarına çekiliyor. Peki ya sonrası? Toplum olarak bu olaylara sadece üzülmekle mi yetiniyoruz? Yoksa paranoyalar mı üretiyoruz? Yaşananlar toplumun belleğinde nasıl iz bırakıyor? Mağdur kadınlar, çocuklar, şimdilik hiçbirşeyden habersiz dolaşmaya devam ediyor. Peki ya yarın? Yaşananlara nasıl bakmamız gerektiğini anlamak için medya ve çocuk pedogojisi uzmanlarına sorduk, onlar cevapladı...

ERTUĞRUL KÜRKÇÜ: ŞEHRİN ÖN PLANA ÇIKARILMASI YANLIŞ

Özmazi'nin sitemleriyle Yazar Ertuğrul Kürkçü'nün kapısını çalıyoruz. Medyanın içinden biri olarak medya etiği konusunda çalışmalar yapan Kürkçü, medyanın olayları haberleştirmesi ve kamuya mal edilmesi konusunda UNİCEF'in belirlediği kurallara uyulması gerektiğini söylüyor. Olayların pornografik biçimde aktarılmamasına vurgu yapan Kürkçü; çocukların ve yakınlarının gözönüne getirilecek kimliklerinin belli edilmesinin yanlış olduğunu savunuyor. Kürkçü sözlerine şöyle devam ediyor; "Adlarının ve soyadlarının, oturdukları semtin adı verilmemesi gerekir. Çocuklardan söz ederken "tecavüzcüler serbest bırakıldı" gibi ifadeler kullanılmamalı" Kürkçü; olayları haberleştirirken şehrin ve kentin ön plana çıkarılmasının medya ontolojisi açından da doğru olmadığını ifade ediyor. RTÜK'ün bu konuda getireceği yasağın da ifade özgürlüğünü sınırlayacağını kaydeden Kürkçü "Kimi konularda RÜTÜK çok çabuk yayın yasağı getiriyor. Eğer yayın yasağı getirdiğiyse hangi ölçülerde getirdi. RTÜK bir yargı organı değil, yasaklamasını tasvip etmiyoruz." diyor. Medyada çocuk hakları, konusunda derin bir bilgisizlik olduğunu söyleyin Kürkçü, hükümetlerin, dünyanın her yerinde medya kuruşlarına yönelik yeni yönetmeliklerin geliştirildiğini ama Türk Medyası'nın bunları görmezlikten geldiğini söylüyor. Kürkçü, bu konuda gazeteci cemiyetleri ve basın sendikalarının da harekete geçmeleri gerektiğini vurguluyor.

RAGIP DURAN: ŞİDDET VE AYRIMCILIK ÖZENDİRİLMEMELİ

Gazeteci Ragıp Duran da şiddet ve ayrımcılık içeren olayların haberleştirilmesinde mesleki olarak özel özen gösterilmesi gerektiğini vurguluyor. Duran; "Medya, bir olayla ilgili bilgiyi kamuya aktarıp toplumsallaştırırken, hakiki gerçeği medyatik gerçek haline getiriyor. Bu dönüşüm işlemi sırasında, kullandığımız her sözcük, her sıfat, her betimleme, hakiki gerçeğe ihanet etmeyip, onu en özlü, en doğru bir şekilde aktarmalı" diyor. Duran, bu tür haberlerde sağlanması gereken bir dengenin olduğuna dikkat çekiyor. Duran şunları söylüyor: "Şiddet ve ayrımcılığı özendirmemek hatta bu iki musibetin olumsuzluğunu vurgulayan bir yaklaşım benimsememiz gerekir. Haber yaparken, sadece olayla doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan bilgileri yayınlamak gerekir. Mağdur ya da zanlının olayla ilgili olmayan niteliklerini haberin içine katmak çoğu zaman son derece olumsuz veya anlamsız sonuçlara yol açabilir. Böyle yapıldığında tüm bir kent, bir milliyet ya da bir etnik grup mağdur ya da zanlı ile özdeşleştirilme tehlikesi yaşanabilir"

DOÇ. DR. MAZHAR BAĞLI: BATI TOPLUMLARINDA DA YAŞANIYOR AMA GÖREN YOK

Dicle Üniversitesi'nden Sosyolog Doç. Dr. Mazhar Bağlı, son olaylara karşı kullanılan "aramızda kapattık" lafının kapalı bir toplumun göstergesi olduğunu söylüyor. Sanılanın aksine bu olayların sadece kapalı toplumlarda değil Batı Avrupa toplumlarında da yaşandığını belirten Bağlı, "Sadece o bölgeye özgü bir olay olarak bakmamak lazım. Benzer bir olay Manisa'da da yaşandı. Bu kadar üzerlerine gidilmesi bu tür muhitleri daha da kapalı olmaya itebilir" uyarısında bulunuyor. Bağlı, yaşanan olayların konuşulması gerektiğinin da altını çizerken adaletin ve hukukun tecelli etmesi için bunun önemli olduğunu ifade ediyor. Medyanın yaklaşımını doğru bulmadığını belirten Bağlı, "Medya bir hiper gerçeklik oluşturuyor. "Gerçeğin farkına varalım" gibi bir düşünceyle bu duruma bakıyor. Ama yapılan haberler gerçeklerden uzak. Medya bu konuda işin magazinsel boyutunu ön plana çıkarıyor" diyor.

ADEM GÜNEŞ: ŞİDDET TACİZİ ARTIRIYOR

Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Adem Güneş bir Pedogoji uzmanı. Güneş, olayı suçlu ve mağdur psikolojileri açısından değerlendiriyor. Çocuk tacizlerinin yetişkin tacizlerinden farklı bir katagoride değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Güneş, çocuk tacizlerinde birinci etkenin cinsel haz olmadığını söylüyor. Güneş "Suçlu kişiler güç kaybı, ezilmişlikle kendini ispat etmek istiyor. Son olayın yaşanmasındaki neden bu. Yapılan araştırılmalarda çeşitli bulgulara rastlanıldığını söyleyen Güneş; "Çocuk tacizlerine yönelen kişilerde, ergene yönelik şiddet arttıkça bu tür çocuklarda taciz etme riski de artıyor" diyor. Bu çocukların yaptıkları şeyin asla bir oyun olarak nitelendirilemiyeceğini ve o bölgenin tamamen karantina alınması gerektiğini belirtiyor. Güneş sözlerine şöyle devam ediyor; "Sekiz tane çocuktan bahsediliyorsa bu ortak düşmana birlikte hareket etmek gibi bu çocuklarda birlikte hareket etmeye başlamışlar. Sonra tacizci kendisi gibi bir tacizci bulduğu zaman onunla iletişim kurduğunda toplu bir hal oluşturur. Tacizcilerin birbirleriyle tavsiye eder mahiyetinde haberleşiyor olması oldukça risklidir" diyor. Siirt'te yaşanan olayın göz ardı edilmemesi gerektiğini bu tür olayların her türlü ekonomik, kültürel düzeyde kişilerde yaşanabileceğini vurguluyor.

Üç yaşındaki bir çocuğun fotoğrafının gazetede yayınlanmaması gerektiğini söyleyen Güneş sebebini şöyle açıklıyor: " O çocuk büyüdüğünde bu haberlerin karşısına çıkması o çocuğun hayatını karartır. Siz çocuğun fotoğrafını yayınladığınızda tacizcilere yardım etmiş oluyorsunuz. Daha önceden taciz yaşamış olan bir kişiyi de kendinden nefret eder vaziyete getirirsiniz" Çocukların tacizci olmasının en büyük sebeplerinden birinin küçüklüklerinde yaşadıkları tacizler olduğunu anlatan Güneş, "Türkiye'deki en büyük eksikliklerden biri de bu konuda yeterince uzman olmaması." diyor. Güneş, tacizcilerin hayat boyunca takibe alınmaları gerektiğini söylüyor.

PROF.DR. YASEMİN İNCEOĞLU: MEDYA HALKIN DUYGULARINI GÖZETMELİ

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'de yer alan: Çocuk, cinsel saldırılar, sarsıcı durumlar ve suçlu yakınları başlıklı bölümlerinde belirtilen hususların, Pervari'deki tecavüz olayının haberleştirilmesinde medya tarafından ihlal edildiğini belirtiyor. Medyanın en büyük ihmalinin çocuklarla ilgili haber yaparken mağdur ya da suçlu çocukların kimliğini açıklamak, çocukları damgalamak olduğunu belirten İnceoğlu, Bakan Nimet Çubukçu'nun açıklamasını yerinde bulurken olayla ilgili ilçenin belediye başkanı tarafından yapılan açıklamayı ise talihsiz olarak niteliyor. İnceoğlu, bu tür olayların yaşandığı muhitlerde bu tür haberler sonrası yaşanacak durumu da şöyle değerlendiriyor; "Yöre halkında doğal olarak korku, panik, öfke, karamsarlık olacaktır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki cezasız kalan suçlar insanlarda çaresizlik duyguları yaratıyor" İnceoğlu da bu olayların yayınlanmasında kamu yararı açısından fayda görenlerden. Ancak İnceoğlu belirli çekinceleri var: "Sansasyonelleştirerek, dramatize ederek ya da kişiselleştirerek vermemek lazım. Yöre halkının bilme hakkını ihlal edemezsiniz, ancak neden sorusunun irdelenmesi, bu olayın toplumsal sorun olarak ele alınıp çözüm odaklı gazeteciliğin yapılması gerekiyor" Bu haberlerin yayınlanmasında kasıt aranmaması gerektiğini dile getiren İnceoğlu, sorumlu bir gazetecinin her şartta bu olayı eşit uzaklıkta durarak ve siyasi kavga konusu yapmadan haber yapabileceğini belirtiyor. İnceoğlu, herkesin bildiği ama uygulamadığı kuralları da hatırlatıyor: "Çocuklarla ilgili suçlarda gazeteci, bir aile büyüğünün veya çocuktan sorumlu bir başkasının izni olmaksızın çocukla röportaj yapmamalı veya görüntüsünü almaya çalışmamalıdır"

ŞAKİR ÖZMAZİ: YANLI HABER YAPILIYOR

Önce bu soruları bize sorduran ne ilk ne de son şehir olan Siirt'e gidip topluma ilişkin bir rehberlik yapmasını istiyoruz. Siirt Belediyesi çalışanlarından Şakir Özmazi yıllardır Siirt'in merkezinde yaşıyor. Aynı zamanda esnaflık yapıyor. Medyada çıkan haberlerin 'abartılı ve yanlı' olduğunu savunan Özmazi, halkın medyaya duyduğu tepkiyi bir aracı olarak şöyle dillendiriyor: "Biz bu kadar sıkıntı ve susuzluk çekerken siz neredeydiniz." Olayın Siirt'i derinden sarstığını söyleyen Özmazi; " Siirtle ilgili güzel projelerimiz vardı. Ama artık kimse yanaşmıyor. Kötü bir imaj oldu" diyor

Bu haber toplam 5369 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.