Psk. Nihal UYAR

Psk. Nihal UYAR

Söz Konusu Öfkeyse, Ondan Kaçmayın!

Söz Konusu Öfkeyse, Ondan Kaçmayın!

“Öfkemi kontrol edemiyorum.”

“Öfkemi kontrol etmeyi öğrensem her şey daha iyi olurdu.”

“Öfkemi nasıl kontrol edebilirim?”


Yukarıdaki sorular, biz terapistlerin en çok karşılaştığı sorular arasında ilk üçe mutlaka girer. Çünkü yaşamımızda karşılaştığımız ve iç yaşantılarımızla uyuşmayan pek çok deneyim içsel süreçlerimizde dalgalanmalara neden olur. Dışarıda söylenen içimizle uyuşmadığında ise bedenimiz ve zihnimiz bize bununla ilgili sinyaller vermeye başlar. Adını “öfke” koymuşuzdur. Ve bizlere öğretilen genel kural ise şudur: öfke olumsuzdur, bastırılmalıdır, aksi halde can yakar! Oysa ben size bu yazıda bu duygunun başka bir yönünü görmenizi isteyeceğim.

Öfkenin sizi ele geçirmesini istemiyor musunuz? Öyleyse onu dinleyeceksiniz. Size bir şeyler anlatmak için içinizde, bir yerlerde sizi huzursuz ediyor. Kalp atışınızı hızlandırıyor, ellerinizi titretiyor, ve hatta kontrolünüzü kaybettiriyor… Sonrasında ise size ya hasta bir organ ya küs bir eş, arkadaş ya da gergin bir iş yaşantısı olarak geri dönüyor. Neden hiç düşündünüz mü? Çünkü onu yok sayıyorsunuz, zamanla sustuğunu düşünüyor ya da siz susturuyorsunuz. Ama enerjinin korunumu kanunun da dediği gibi “var olan enerji yok olmaz ancak bir halden başka bir hale transfer edilebilir, dönüşebilir.” Öyleyse siz duygunuzu anlamadığınızda, farkına varmadığınızda ya da görmezden geldiğinizde o asla yok olmaz. Ya içinizde bir yerlerde dolaşır, ortaya çıkacak bir alan bulamadığında baş ağrısı, mide kasılmaları, kas krampları, bayılmalar olarak ortaya çıkar. Ya da uygun olmayan biçimde, uygun olmayan sözcüklerle ve uygun olmayan zamanlarda kendine çıkacak bir ortam yaratır.

İkinci durumun ortaya çıkmaması için çeşitli davranışsal yöntemler, iletişim becerileri kısmi olarak işinize yarayacaktır. Bu yöntemler kullanıldığında, yani öfkenizi uygun ve doğru yollarla ifade etme becerisi kazandığınızda buna “öfke kontrolü” deniyor. Bunun amacı, kişinin sosyal yaşamına zarar veren kızgınlık duygularının bilişsel, duygusal ve davranışsal boyutlarının farkına varması ve diğerlerine duygusal ya da fiziksel zarar vermeden bu yaşantısını ifade etmesine dayanır. Yani enerjiyi bir şekilde kontrol edebilmenizi sağlar. Peki ya bu enerjiyi neyin ortaya çıkardığını merak etmez misiniz? Bir arkadaşınızın size yaptığı eleştiri sizde kızgınlık yaratırken, sizin bir başkasına yönelttiğiniz eleştirinin soğukkanlılıkla karşılanmasına şaşırmadınız mı hiç? İşte bu aşamada asıl bakmamız gereken nokta olaylar değil, olayların bizde neden böyle bir etki yarattığıdır. Kişi içine dönmeli ve onu neyin öfkelendirdiğini; içindeki fitili hangi düşüncenin, geçmiş yaşantı ya da inanışların ateşlediğini bulmalıdır.

Yani mesele öncelikle içinizde kaynayan bir kazan olduğunun farkına varmaktan geçer. Eğer kızgınsanız, sinirliyseniz bunun sebebi dışarıda değil içinizdedir. Bunun farkına varmak ise çoğunlukla pek de mümkün olmuyor. Biz daha çok içimizde kaynayan o kazanın başkalarını nasıl etkilediği ile ilgilenirken, o katlanarak içimizde büyümeye devam eder. Biz sadece, o kazan kaynarken aman ha başkalarının üzerine sıçramasın, öfkemizin üzerine bir de diğerlerine kendimizi yanlış ifade etmenin suçluluğu eklenmesin isteriz. Bu nedenle genellikle seansa gelişler, öfkenin diğerlerinde yarattığı olumsuz etkilerin bizde yarattığı suçluluk duygusunun ağırlığı ile olur.

Danışanlarımız pek çok yol deneyerek gelmişlerdir.

“Sinirlenince içimden yavaş yavaş 10’a kadar saydım.”

”Çok gerginsem konuşmadan önce bir yürüyüş yapıyorum.”

Bu cümleler şöyle tamamlanır:

“Yine de olmuyor!”

“Belki de yanlış yerlerde dolaştığınız içindir.” Diyorum. Şaşırıyorlar.

Evet, öfke çalışılırken asıl bakılması gereken yer, içinizde kaynayan o kazandır. Onu dolduran ne? Hayatınızda bu kazanı besleyen neler var? Öfkeniz sizin ne işinize yarıyor? Hangi deneyimleriniz bu kazanın taşmasına neden oluyor ve neden o deneyimler?

Bu soruların cevabı, hangi durumlar bizim düşüncelerimizi, dolayısıyla duygu ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini bize gösterecektir. İşte o zaman bize kendimizle ilgili sinyaller veren bu duygunun bizde yarattığı fiziksel ve davranışsal durumlarla baş edebilir. Sayı sayma, yürüyüş yapma, yer değiştirme gibi yöntemler, bu boşluklarda ne yapacağınızı bildiğinizde ancak işe yarayacaktır.

Zor biliyorum, o yoğun duygu içinizde çığlıklar atarken, sizden kulaklarınızı tıkamak yerine onu dinlemenizi istiyorum. Vücudunuz ve zihniniz “savaşa” (!) hazırken, kendinize söz konusu savaş alanına çıkmadan derin bir nefes alma şansı vermenizi istiyorum.  Düşünün…

Kızdığınız şey ne?

Olaylar mı?

Olayların size dokunuşu mu?

Eğer cevabınız ikinci şık ise bir şeyleri değiştirme gücünüzün farkına varmışsınız demektir!

www.algipsikodrama.com

Bu yazı toplam 9850 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Psk. Nihal UYAR Arşivi