Sisle Gelen Yolcu -Jean-Christophe Grang
Anais Chatelet ise doktordan oldukça farklıydı. O da geçmişinden, ailesinin ona bıraktığı mirastan kaçıyordu... Ama o doktorun eski hayatını yaşamak istiyordu. Fark edilmek, gözde olmak ve hep daha fazla başarı istiyordu... 29 yaşındaydı ve polis olduğundan beri kariyerinde öyle ahım şahım bir başarısı olmamıştı, kimse onu parmakla göstermemiş, adına teşekkür plaketleri hazırlanmamış, madalyalar verilmemişti ama bunların olmaması için hiçbir neden yoktu. Hiç kimse de olmayanlar onda vardı ve işte fırsat karşısına çıkmıştı.
Sapkınca öldürülmüş bir adamın parçalanmış cesedi bir hırslı komiser için elbette sevindirici bir haberdi. Çünkü onun kariyeri başkalarının kaybolan hayatları üzerinde yükselecekti. Birileri ölecek, birileri öldürecek ve bu cinayetler şöhretini de maaşını da arttıracaktı. Hem şimdi karşısındaki ceset öyle sıradan bir ceset de değildi. Sadistçe işlenmişti örneğin, belirgin yaralar çok fazlaydı. İnsanı tedirgin eden bir şeyler vardı ve belliydi karanlık insanı içine almak için bekliyordu.
HAFIZASI KAYIP BİR TANIK
Birbirinden farklı ama asla normal olmayan bu iki karakter aynı cinayet için bir araya gelirler. Cinayeti aydınlatacak kilidin nerede olduğunu ikisi de bilmez ama ikisinin de güvendiği bir şey vardır: Hafızasını kaybetmiş biri... Kim olduğu belli olmayan, olay yerinin yakınlarında bulunan bu adam iki metreye yakın boyu ve üzerindeki sadist katil şüphesiyle her zamankinden daha da ürkütücüdür. Uysal görünse de kim olduğu konusundaki kararsızlık, yanlış bilgiler ve daha birçok şey tüm bu cinayet hakkındaki sırları açığa çıkaracak mıdır? Tabii ki bilinmez... Çünkü bu 'bir Jean-Christophe Grang polisiyesi'dir ve okur her zaman şaşırmaya ve keskin bir zekanın karşısında hayranlık duymaya hazırlıklı olmalıdır.
Grang'ın yeni kitabı 'Sisle Gelen Yolcu' bu üç karakterle başlıyor ama kesinlikle orada kalmıyor. Derin bir esrar perdesi kaplıyor kitabı. Peş peşe sırlar ortaya çıkmaya başlıyor. Ortada tek bir cinayet olmadığı kısa zamanda anlaşılıyor ve Grang yeni katilini mitolojik bir katil olarak tanımlıyor. Kurbanlarıyla mitolojiye göndermeler yapıyor. Minotauros, İkaros, Uranos ve Kronos; baba oğul cinayetlerinin mitolojik karşılıkları...
'Paris'te Hugues Fernet'yi öldürdü. Aralık 2009'da Marsilya'da, Tzevan Sokow'u İkaros'a dönüştürerek katletti. Şubat 2010'da ise Minotauros'a benzeterek Philippe Duruy'ü öldürdü. O bir mitolojik katil. Kriminoloji tarihinde bugüne dek görülmemiş bir vaka.'
BU KEZ FRANSA'DA...
'Sisle Gelen Yolcu'da yazar bizi her zamankinin aksine tek bir ülkede dolaştırıyor. Öyle kıtadan kıtaya gitmek yok bu kitapta, ülke içinde bir seyahatle idare ediyoruz. Fransa'nın birkaç görülmeye değer kentinde kitabını bitiriyoruz. Bu tabii okur için bir yarar sağlamaz ama kitabın filmini çekecek yönetmen ve yapımcı için bulunmaz nimet. Malum yazarımızın her romanı olduğu gibi bu da yayımlandıktan bir süre sonra sinema sektörünün iştahını kabartacak ve doğal olarak beyazperdeye aktarılacak. Bu da roman okumayı sevmeyen sinemaseverler için bir ön haber olsun...
Grang bu kitabında tarihi bir gerçeklik zemini de kuruyor. Kitapla birlikte Şili'ye gidiyoruz ve ülke tarihinin en kanlı zamanlarına, Pinochet dönemine bakıyoruz. Burada bir tarihi gerçekliği de ortaya çıkarıyor yazar; Fransız ordusunun Şili'de işkence dersleri verdiğini öğreniyoruz. Tabii bu öğrenmelerimiz öyle didaktik bir gerçeklikle değil romana enfes yedirilmiş bir biçimde oluyor. Hatta işkencecilerden birini de kitabın başkahramanı Anais'in babası yapıyor yazarımız.
Grang eski mesleği gazeteciliğin ekmeğini yine yiyor bu kitapta; bu tarihi gerçekliğin Şili hakkında yaptığı söyleşilerde öğrendiğini söylüyor. Serbest gazetecilik yaparken dünyayı gezen yazar karakterlerine de dünyayı dolaştırdıktan sonra, Şili meselesini de böylelikle bir kitabın içinde kullanmış oldu diyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.