Şiddet Öğrenilen Bir Davranıştır

Şiddet Öğrenilen Bir Davranıştır
Agresifliğin ve suça meyilli olmanın genetik alt yapısı ve biyolojik düzeneğini bir tarafa bırakırsak, şiddet uygulayan çocukların büyük oranı, şiddet gören çocuklar olmaktadır.

Psk. Ayşe Toker / Dünya Bülteni.net



Bireylerin, ailelerin dolayısı ile toplumların zaman zaman pasif ya da aktif olarak başvurduğu ve her geçen gün içinden çıkılmaz hal alan şiddet, çok yönlü, tehlikeli toplumsal bir sorun olarak gittikçe büyümektedir.

Her suçun şiddet içerdiğini düşünürsek, sürekli artan suç işleme oranının, aynı zamanda artan şiddettin göstergesi olduğu adli vakalarla ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki, adliyeye intikal etmemiş bir çok şiddet öyküsü de bilinmekte.

Şiddet; karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan biri ya da bir kaçının doğrudan veya dolaylı, toplu ya da dağınık olarak, diğerlerinin veya bir kaçının bedensel, töresel, ahlaki, manevi bütünlüğüne yahut mallarına veya simgesel, sembolik ve kültürel değerlerine, oranı ne olursa olsun zarar verecek şekilde davranmasıdır .(1) Şu halde duygusal şiddetten, terörizme, insan hakları ihlallerinden savaşlara kadar, geniş bir spektrum içeren çok değişkenli bir konu.

Pek çok sivil toplum örgütü ve ilgili kurumlar alarmda. Aile içi şiddet, toplumsal şiddet, çocuk istismarı ve evlilik dışı erken gebelik, madde kullanımı, her geçen gün oranı artan ve yeni jenerasyonu ciddi tehlikeye sokan, toplumsal birliği ve değerleri altüst eden vakalar. Batı ve Amerika toplumunun; ailenin bütünlüğünü destekleyici politikaları bile yetersiz kalmakta. FBI raporlarına göre 1990 yılında A.B.D.'de her 22 dakikada bir cinayet işlenmekte. Türkiye 'de bu oran, ortalama 3,5 günde bir cinayet şeklinde ortaya çıkıyor.

Toplumsal değerler; kültür, inanç ve ahlak, toplumsal sistemin parçalarıdır. Sistemi oluşturan parçalardan birinin dejenerasyonu, sistemin diğer parçalarının fonksiyonelliğini bozar. Dolayısı ile sistem çöker. Toplumun bireylerini kontrol eden, yazılı olmayan ama bir yanıyla yasalardan daha etkili ve toplumun sağlığını devam ettiren, toplumun genlerini nesillere aktaran kurallar, güçlü bir kontrol mekanizmasıdır. Ancak; bu kontrol mekanizmasından yoksun, ya da dejenere olan toplumlar devlet eliyle kurumlar oluşturur ve bu yolla kontrolü hedefler. Bu kurallara alışmış toplumumuzda son yıllarda, büyük bir kriz hakim. Modern süreç içinde, dejenerasyona uğramış toplumumuz, bu uğradığı kaybı telafi edecek kurumlara da sahip değil. Bu durum, daha yıkıcı ve sarsıcı sonuçlar doğurmakta. Örneğin aile içi cinayet ülkemizde diğer ülkelere oranla, daha yüksek. Kurbanlar daha çok kadınlar ve daha önce sabıkası olmayan kişiler.
Peki hangi nedenler çocukları şiddette itiyor? Liselerde gençler hangi oyunun kurbanları, kimi taklit ediyorlar ? Kimler, nerde, nasıl engelleyecek bu çılgın gidişi? Fatih'in İstanbul'u feth ettiği yaşta gençler birbirini öldürüyor, sokakta kapkaç peşinde. Bu çocuklar da bu toplumun içinden çıkıyor. Aileler ne yapmalı, okullar ne yapmalı, toplum ne yapmalı, devlet ne yapmalı?

Sosyolojik nedenlere bakılınca; ailede kötü örgütlenme, uyumsuzluk , boşanma, ayrılma, ihmal, istismar, temel ihtiyaçların karşılanamaması, aşırı yoksulluk, uyuşturucu madde kullanımı, işsizlik, eğitim eksikliği, azalmış sosyal kontrol kriminal olarak şiddet davranışlarıyla güçlü ilişkileri olan risk faktörleridir. Suç işleyen ergen prof ilinde de aile içi fiziksel şiddet ortak özellik olarak ortaya çıkmaktadır. Hatta cinayet işleyen çocukların büyük kısmı şiddet uygulayan ebeveynle özdeşleştiklerini belirtmişlerdir. (2)

Agresifliğin ve suça meyilli olmanın genetik alt yapısı ve biyolojik düzeneğini bir tarafa bırakırsak, suç işleme ve şiddet davranışlarının öğrenilmesine, ifade bulmasına ve modellemesine zemin hazırlayan ailenin ve toplumun yapısı, güçlü bir risk faktörü oluşturur. Bu durum çok önemli bir problemdir. Çünkü şiddet uygulayan çocukların büyük oranı, şiddet gören çocuklar olmaktadır.

Dünyayı anlamak isteyen ve nasıl problem çözeceğini öğrenmeye çalışan çocuk, ailesinin çözümünü modeller ve öğrendiği davranışı kendi problemlerini çözmek için kullanır; yapılan araştırmalarda bunu destekler niteliktedir. Burada açık bir tehlike halini alan televizyonun telkin ettiği "iyi yürekli ama eli silahlı kahramanları" unutmamak gerekir. Güç kullanma isteğinde olan çocuk, bu eli silahlı kahramanları idealleştirir, kendi içinde onun gibi olmak ve onun gibi yaşamak ister.

Yetişkinler eğlenmek ve vakit geçirmek için televizyon izlerler, ancak çocuk dünyayı tanımak için izler ve olayları gerçekmiş gibi algılar, içselleştirir. Bu durum onları daha savunmasız yapar ve çaresizlik duygusu içene iter. . Şiddet içerikli görsel uyaranlara maruz kalan çocukların, şiddet içerikli görsel uyarana maruz kalmayanlara oranla davranışlarında saldırgan tavırların anlamlı derecede farklılık gösterdiği görülmüştür.
Şiddet ve fiziksel istismar bir çocuğun bu gününü, geleceğini ve toplumu nasıl etkilediğine bakacak olursak araştırma sonuçlarına başvurmak gerek .

Buna göre :

• Fiziksel ceza gören çocuk kaygı yaşamakta ve içine kapanmaktadır. Şiddet, çocukların benlik kavramlarını da olumsuz etkilemektedir.

• Fiziksel ceza ile öz saygının azalması ve psikolojik sorunlar arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur.

• Fiziksel ceza çocukta saldırganlık ve şiddet davranışlarına yol açmaktadır.

• Şiddetli bir fiziksel ceza ile karşı karşıya kalan çocuk korkmakta, kendisini çaresiz ve değersiz hissetmektedir.

• Çocukluklarında fiziksel ceza görmüş üniversite öğrencilerinin, yoğun kaygı ve depresyon yaşadıkları, sosyal ilişkilerinin olumsuz olduğu tespit edilmiştir.

• Şiddetli fiziksel cezaya maruz kalan çocuk, bunu ebeveynliğin normal bir parçası olduğunu sunmakta ve yetişkinlik döneminde aynı davranış kalıplarını kendi çocukları üzerinde uygulamaktadır.

• Şiddetli cezaya maruz kalanların, kendi çocuklarını istismar etme olasılığı, bu tür davranış görmemiş çocuklardan beş kat daha fazladır.

• Aile içi şiddet araştırmaları, çocuk ve ergen yaşta dayağa maruz kalmanın, yaşamın sonraki devirlerinde eşe yönelik şiddet olgusunun oluşmasında etken olduğunu göstermektedir.

• Çocuklukta şiddete maruz kalan çocuk, yaşantısında bunu sadece kendi çocuğuna yönelik olarak değil, başkalarına yönelik olarak da kullanmaktadır.
• Babanın anneye saldırgan davranışını gören çocuklar, şiddet kendilerine yönelmese bile kurban durumundadır.

• Çocuklukta karşılaşılan fiziksel ceza sonucunda, ilerideki yaşlarda ortaya çıkan saldırganlık davranışları erkeklerde kızlara oranla daha fazladır. (2)

Şu halde aileler, eğitmenler, medya, sivil toplum örgütleri ve tüm kurumlar şiddete karşı reaksiyon geliştirmeli, devletler bu amaçla politikalar üretmeli .

Sosyoloji, psikoloji, pedagoji, hukuk, eğitim ve diğer bilimler multidisipliner çalışmalı. Toplumun tüm hücrelerinde iyilik hali geliştirilmeli, eğitim çalışmaları etkin hale getirilmeli.

Bu çalışmalar sonucu umulur ki çocuklarımız kendini sevsin, başkalarını sevsin değer versin ve üretsin çünkü; bir dakika bile, insan kaybına, zaman kaybına, tahammülümüz yok. Çocuklarımız şiddet kurbanı olmasın , büyüsün, kök salsın sevgiye, hoş görüye, umuda el versin.

Kaynakça :İstanbul Üniv.Cerrahpaşa Tıp Fak Yayınları Adli Tıp III (1)
T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (2)

Bu haber toplam 11375 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum