Recep İvedik’i beğenenlere terapi lazım
“Doktorum beni sürünmekten, sefaletten kurtardı. Yatağa bağlı yaşamak zorunda kalsaydım kararımı vermiştim” demişsiniz ama bunu açmamışsınız? Neydi o kararınız?
Şimdi, benim sinemada belli bir dönemden sonra, bayağı uzun bir süredir kabus görürdüm hep. Tekerlekli sandalyede yani alt tarafım felç olmuş. O kabusu çok görürdüm. Neden öyle başladı kabuslar, neden öyle oldu bilmiyorum. O çok tehlikeli sahnelerden bir şuur altı mıydı? Bilmiyorum. Yani şimdi düşünebiliyor musunuz? Şu halimde ben yürüyebiliyorum, şudur, budur ama yahu ben tak diye atlıyordum, topumu oynuyordum, balığa gidiyordum, koşturuyordum, çocuklarla şakalaştığımız zaman benden kaçıyorlardı yakalıyordum. Şimdi böyle bir hayattan sonra, bitkisel bir şeye giriyorsunuz.
Tabii çok zor baş edilir bir durum bu.
Çok zor. Yani onun dehşetini pek yaşamak istemedim o sözü söylerken. Ama içimden hissediyordum. O nedenle ne yapacağımı bilmiyordum ama öyle yaşayamazdım.
Şimdi sizden sonra artık Türk sinemasında, yeni nesilde bir jön var mı, yok mu o bile tartışılır durumda. Siz nasıl görüyorsunuz sinemada son durumu? Sizce bir jön var mı? İyi bir jön var mı, kimleri beğeniyorsunuz?
İyi oyuncular var. Özellikle filmlerde tabii şey istedikleri kadar zamanları var. Yani yönetmenleriyle anlaşıyorlar, yorumluyorlar. İyi oyuncular var. Dizilerde de var. Fakat o dizilerin hızlı çekimi, çabuk çekimi var ya o gençlerin oyun yeteneğini yok ediyor.
Tabii, zaten sete giriyorlar hiç çıkamıyorlar her hafta, her hafta…
Yani, ezber de yapamıyorlar sufle alıp söylüyorlar. Mesela benim çok güvendiğim genç yetenekli oyuncular vardı ilk dönemde. Yani ben bunlardan çok büyük oyunculuk geleceği bekliyordum. Yavaş, yavaş o olmadı indi.
TELEVİZYONDA JÖN OLMAZ
Mesela kimler vardı?
Yani isim söylemek istemiyorum. Mesela siz jön dediniz. Yani jön yolunda var bir iki tane ama olamaz. Yani televizyonda jön olamaz. Bir kere jön olmanız için kahraman olmanız lazım. Kahraman olmanız için de iki atın arasında dört nala gitmeniz, kaleden kaleye atlamanız yahut iki otomobilin arasında birinden birine geçmeniz, yoksulun, ezilenin, zavallının yanında olmanız, ezene ve zalime karşı savaş vermeniz lazım, konular öyle değil dizilerde.
Eski filmlerde hep şu replik vardır n’ayır, n’olamaz. Bugünlerde Yaban’da bunu çok güzel taklit ediyor. Çok gülerek, eğlenerek izliyoruz. Neden hayır, olamaz değil de n’ayır, n’olamaz?
İşte bizim teknolojimiz bu kadar eskiydi. Yani, aslında Abdurrahman Palay, nur içinde yatsın, ben yönetmenlik yaptığım filmlerin dublajında yani seslendirmesinde de Abdurrahman Palay’ın yanında oluyordum. Resmen hayır diyordu. Sonra ses yıkanırdı, banttır o, ses yıkanıp dinlediğimiz zaman hayır n’ayır çıkıyordu. Ama bana şey oldu o iyi oldu yani bir yerde havayı ısıtmak, insanları yumuşatmak için n’ayır falan kullandığım zaman hoş oluyordu açıkçası. Bir de ben kendimle dalga geçmeyi çok severim.
Geçmişte o kadar zorluklarla çekilen filmlerle şimdi biraz tırnak içerisinde alay edenler var. İşte o günün teknolojisiyle, filmlerin konusuyla ya da tarihi bir filmde sizin kolunuzda bir saat varmış ama yeni çıkmış bir saat falan, bu eleştirileri dinlediğinizde kızıyor musunuz?
Yok, hayır. Ben de eleştiriyorum. Mesela dün ben bir film seyrettim. Çocuğunu balık tutmaya götürüyor. Bir kamış, uzun bir kamış ama ucunda misine yok. Bir tabanca olayı gördüm eski bir filmlerden bizim filmlerimizden, ya silahı böyle uzatıyor, silahın namlusu kapalı. Yani bunu rejisör, asistan, kameraman görmedi mi? Yani öyle hatalarımız oldu. Onun ben de geçiyorum dalgasını. Ama aydın kesimi kötülüyordu. Düşman tavrı vardı. O tür eleştirenlerde bir şey var yani hani sevdiğinize dokunursunuz ya onun gibi. Onun için ben onlara hiç alınmıyorum. Ve haklılar. Ama o bizim aydın kesimimiz var ya o entel yazar, çizer Türk sinemasının her zaman düşmanı oldular. Öyle yazılar yazdılar, öyle tavırlar aldılar ki.
Şimdi de öyle çok gişe alan çok eleştiriliyor.
Neden yahu ben bir sokağa çıkıyorum, binlerce insan. O hayatı boyunca binlerce insanı bir arada nerede görmüş, yüzlerceyi görememiş. Ve bir aşağılık kompleksi. Zaten bizim aydınımız mütakereden ve Osmanlı’dan bu yana önce saraydan da geçilmiş sonra da işte devletten geçilir, şimdi de medyadan geçilir hale geldiler. Halkı tanımıyorlar. Türk halkını tanımıyorlar. Türkiye gerçeklerini, doğrularını bilmiyorlar. Halkın arasına çıkmıyorlar. Birçoğu okuyor. Aferin tabii okuyacaklar. Okuduklarının da tam bir sentezine varamıyor. İşte mesela böyle televizyon programlarında bilgiç, çok bilmiş görünmek için o kitaptan okuyup öğrendiklerini tekrarlıyor ama manası yok.
RECEP İVEDİK'İ BEĞENENLERE TEST YAPMAK LAZIM
Bu söylediğiniz çok kişiye moral olacak şu anda çünkü gerçekten mesela bir Recep
İvedik şu an çok eleştiriliyor. Fazla basit bulunuyor. Çok gişe yaptığı için üzerine de çok gidiliyor tabii ki siz izlediniz mi mesela beğendiniz mi?
İzledim.
Beğendiniz mi?
Ya şimdi mesela İvedik’i izleyip beğenen, gidenlere sosyopsikoloji testleri yapılması lazım. Yani, gerçekten bir dönem ben hayretler içindeydim. Hep kendime sordum, durdum. Çünkü Türk halkı Anadolu’nun içinden geldik yani ben köylüyüm yahu. Sonrada ne var halkın içindeydim. Halkı tanıyorum ve son dönemdeki Türk halkına baktığım zaman ben şunu söylüyordum kendi kendime “ya Türk halkı nasıl böyle bir hale gelebilir?” Nasıl gelebilir? Nasıl İvedik’ten hoşlanabilir? Ama bunun birçok nedeni var. Yani, okumuyor Türk halkı.
Belki biraz da gülmeye ihtiyaç…
Gülmek ama Kemal Sunal güldürdü ama bir Nasreddin Hoca felsefi içerisinde güldürdü. Yani kıssadan hisseler, dersler, ahlaki dersler yaratarak, insanın değerini öne çıkararak ona da Türk halkı çok güldü. Aşıktı. Bir Kemal Sunal bir de yan yana bile getirmeye çekiniyorum Recep İvedik olur mu öyle şey? Ama gülmek ihtiyacı gerçekten şu sıralar yani bir de Türk halkı çok güzel güler, ya işte şimdi güldünüz, o kadar güzel güldünüz ki yani gerçekten yüreğiniz falan içinizin güzelliği, zenginliği gözlerinizde hemen belirdi. Gerçekten Türk insanının gülmeye ihtiyacı var. Türk insanını güldürmek lazım. Ama böyle mi güldürmek lazım acaba? Acaba İvedik’e çok gülüyor mu? Yoksa başka şeyler mi onun ilgisini çekiyor. O da çok önemli.
Başka şeyleri derken hani nasıl bir şey olabilir o?
Kalkıyor pırasayı kalkıp adamın ağzına sokuyor, kalkıyor olmayacak şeyleri yani yapılmaması gereken, yapılamayacak şeyleri yapıyor.
"N'AYIR N'OLAMAZ"LARA GÜLÜYORUM
Biraz önce dediniz ki ben kedimle gülmeyi, alay etmeyi de çok severim. Hani bu aydınların gereksiz, sert eleştirilerini takmadım ama diğer hataları ben de görür gülerim. Siz böyle baktığınızda, sizin en çok güldüğünüz hatanız ne, neyi komik buluyorsunuz kendi filmlerinizden?
O n’ayır, n’olamazlara gülerim. Düşünebiliyor musunuz Namık Kemal, çok önemli bir film yani oradaki savaş sahneleri şimdi Batı filmlerinde görüyorum, böylesine bir beceri, böylesine bir teknoloji yaratmış. Türk sinemasında insanların yaratıcılığı vardı öne çıkan. Orada işte el bombasının üzerine atlıyorum, patlıyor gözlerim kör oluyor. İşte orada en dramatik sahne sevdiğim kız da düşman arasına giriyor. Ve orada n’ayır diyorum. Nasıl gülmezsin ya? Adam iki gözünü kaybetmiş.
HABER TÜRK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.