ÖSS velilerine son hafta öğütleri
Psikolojik Danışman Şaban Yılmaz / HABER7.COM
ÖSS’ye günler kala, herkeste bir heyecan var. Anne, baba, dayı, hala ve teyzeden oluşan ailenin, ortak bir derdi var. Bu sene nasıl olur da bizim çocuk daha çok net yapar. Yan yana geldiğinde anlamlı olan o altı rakam kaça kadar çıkar acaba. Hangi fakülteyi zorlar, hangisinin kapısında kalır. Tüm derdimiz bu. Bir reklamda diyor ya hani ‘Gençlere sorsak’ diye. Ama onlara soran yoktur, kraldan fazlamı (kral derdin sahibidir yani öğrenci) kralcı olduk diye. Bu yazımızda kralcılara seslenerek, krallara nasıl yardımcı olacağımızı anlatacağız. Bu son düzlükte aile nasıl bir tavır takınmalı, stresi nasıl yönetmeli, beslenmeye dikkat edilmeli mi, yanında neler konuşulmalı, neler konuşulmamalı vb. sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
Stres Neden Artar?
Kaygı, bize doğru yaklaşan bir şeye hazırlıksız yakalanma korkusudur bir anlamda. Bir kişi başının ağrıyacağını düşünür ve sürekli bu düşünceyi beslerse ağrının geliş süresi azalır ve yarı yoldan geri dönme şansı da düşer. Yani tehlikeden korunma refleksi çoğu zaman davetiye anlamına gelir. Farkında olmadan kaygıyı davet ederiz. Önemli olan bu davetiyede aile fertlerinin ismi olmaması.
Sizi tehdit eden bir şeyi, güven duyduğunuz birisiyle paylaşma ve yardım alma ihtiyacı hissedersiniz. Bu refleksif bir durumdur. Korktuğunuz bir anda attığınız çığlık, canınız yandığı anda birisinden yardım istemek gibi.
Bu günlerde gençlerden, ara ara imdat çığlıkları duyacaksınız. Bu çığlıklar, ana haber bültenlerinde çaresi aranan kaygı halinin sesidir. Bu sese kulak verelim ve lütfen aynı sedayla karşı tarafa yansıtmayalım. Çoğu zaman bu hata yapılır. ‘Anne başarısız olmaktan çok korkuyorum’ diyen gence ‘Zaman çok çabuk geçiyor değil mi?’ şeklinde karşılık vermek gibi. Bunun yerine ‘Çalıştın ve biz bunu gördük, her zaman yanındayız’ ifadesi hem güven verir hem de rahatlatıcı bir mesaj verir. Kaygısına ortak olmazsak bizi umursamaz sanabilir düşüncesiyle, stres aynı hiddetle karşıya yansıtılır. Biz de senin kadar heyecanlıyız mesajıyla dert ortaklığı pekiştirilir. Bunu kötü niyetle yapmayan anne baba, biz seni anlıyoruz imajını beslemeye çalışmaktadır. Hâlbuki bu sıralar, gencin anlaşılmaktan çok negatif enerjisini alacak bir sığınağa ihtiyacı vardır. Maruz kaldığı stres ve heyecanla yorgun düşen genç, bu yorgunluğunu yıkabileceği güçlü karakterler aramaktadır. Bu dönemlerde güçlü birer ebeveyn olabilir ve gencin iltica ihtiyacına cevap verebilirseniz. Bu sayede çözüm başka kapılarda aranmayacaktır. Bu dönemler, evin lider kimliğini de test etmek için fırsattır. Çünkü stresin olduğu yerde muhtemel bir kriz vardır ki ve yönetilmesi gerekir. Yönetecek birini bulamayan kriz ise, başıboş dolaşacak ve çatacak birilerini arayacaktır. Ve bu kişi kuvvetle muhtemel, kaygının çıkış noktası yani gencin kendisi olacaktır. Bu krizi yöneten, anne-baba olmalıdır. İletişim becerisi daha iyi olan yaklaşımlarıyla dizginleri eline almayı bilecek ve evde bir sükûnet havası oluşturacaktır. Peki, iletişimde nelere dikkat etmek gerekir, nasıl bir tutum içinde olmak gerekir birazda bunlara değinelim.
Stresli Gençle İletişim…
Yukarıda tasvirini yapmaya çalıştığımız bu son günlerin önemli unsurlarından biride iletişim tarzıdır. Artan kaygıyla beraber gencin algı tarzı da değişir ve bu değişim çoğu zaman olumsuza odaklanma şeklinde olur. Bu bakış açısıyla karşınızda duran gence karşı, söylediğiniz her sözün diğer duyu organları tarafından desteklenmesi gerekir. Söyledikleriniz, senfonik bir ahenkle desteklenmelidir. Yani gözleriniz ve vücut diliniz de inanmalı söylediklerinize. Başta bahsetmiş olduğumuz hassasiyet daha çok gözlerde kendini gösterecektir. Yani söylediklerinizden ziyade nasıl söylediğiniz daha da önemlidir. Beden dilinizi özenli kullanmanız söylediklerinize olan güveni artıracaktır.
Ahenk problemi yaşanıyorsa yakayı ele vermeniz muhtemeldir. ‘Son günler artık, söylesem ne kaybederim’ düşüncesiyle inanmadığınız beklentilerin içine genci sürüklemeyin. Bu raundun sonrasında da söyleyecekleriniz olmalı. Çocuğunuzla birlikteliğiniz sınavdan sonra da devam edecek. İnandıklarınızı, inanmış bir duruşla söyleyerek gerçekçilik çizgisinden sapma göstermeyin. Sınavın, hayatınızda ondan daha değerli bir yer işgal etmediğini ve aranıza hiçbir zaman giremeyeceğini değişik ifadelerle yineleyin. Bazı aileler bunu yaparken dozajı kaçırmak ve genci sorumluluk çizgisinin dışına itmektedir. Aşırıya kaçmadan, sen daha değerlisin mesajı verilmeli, hepsi bu. Yolunda giden aracı şarampole yuvarlamak doğru olmaz.
Karşınızda evladınız olunca, iletişimin diğer bir faktörü duygusallık da devreye giriyor. Toplum olarak duygularımızı kolay belli ederiz. Bu güzel bir haslet olsa da, kriz dönemlerinde pekte prim toplamıyor. Soğukkanlılık gerekiyor bazen. ÖSS eğer İskandinav ülkelerinde de varsa eminim bu konuda bir sıkıntı yaşanmıyordur. Keşke bazen duyguların üzerini örtebilsek. Burada kasıt, acımasız olmak ya da somurtkan bir tavır takınmak değildir. İşin içine duygusallık girdiği anda taviz başlamıştır diyebiliriz. Bunu fırsat bilen genç, aileyi ve etrafındakilerden hem etkilenmekte, hem de işine geldiği gibi kullanmaktadır.
Bu dönemlerde nedense acıma refleksimiz oldukça fazla çalışıyor. Eve gelen misafirden tutunda bakkaldaki Hasan Amca’ya kadar herkeste bir acıma halidir gidiyor. Haline acınan genç, senfoniye eşlik ederken gardını düşürüyor ve hiç de duygusal olmayan ÖSS’den sağlam bir yumruk yiyor. Öğrencilerime her zaman yaptığım bir benzetme var.
Pek nezih bir benzetme değil ama paylaşmak istiyorum. ÖSS’yi bir kıyma makinesine benzetirim. Bu makinenin ağız kısmından sağlam girersiniz, fakat marifet diğer taraftan kıyma olmadan çıkmaktır. Bu müthiş hengâmede duygularından arınan ve profesyonel bir gözlükle bakabilen, daha başarılı olacaktır. Anne babalar bu anlamda duygularını rafine bir şekilde iletirlerse gencin güveni pekişmiş olur. Hani derler ya ‘Güleriz ağlanacak halimize’ misali. Pozitif enerji yaymak diyelim adına.
Besleyeyim Derken…
Sınav yaklaştıkça alışveriş listeleri de değişiyor. Aktarlardan çıkılmıyor, zihni açar denilen ne varsa toplanıp bir karışımla servis yapılıyor. Yukarda bahsettiğimiz abartılı duygulardan gencin midesi de nasipleniyor. Vücudun yeni alınan bir gıdayı test etme dönemi denilen bir süre vardır. Bu süre ortalama 15-20 gündür. Demek ki sınava iki hafta kala başlanan bir aktar karışımına, vücut asıl tepkisini sınav günü ya da birkaç gün önce verecektir. Bu günlerde ortaya çıkacak bir mide ya da sindirim problemi, bir yılın tüm emeğini heba edecek ve telafisi bir sene sonraya kalacaktır.
Bu nedenle beslenmesinde bir problem olmayan ve bir tıbbi ihtiyaç doğmadığı müddetçe menüyle lütfen oynamayalım. Bu güne kadar sofranızda ne vardıysa onlarla yetinin. Olağanın dışında bir arayış, hem kesenize hem de midelere zorluk çıkarabilir. Bu tür müdahaleler başta uyku düzeni olmak üzere gencin bütün düzenini bozabilecek riskler taşımaktadır. İlle de bir şeyler yapmak istiyorsanız, sürprizlerle işin içinden çıkabilirsiniz. Mesela çok sevdiği bir tatlı ya da içeceği hazırlayarak, ders arasında servis yapmayı deneyin. Aksi takdirde olası kötü sürprizlerle karşılaşabiliriz. Son günlerde, zaman kazanmak için kafeinli içekler kontrolden çıkmamalıdır.
Kaygı nedeniyle bozulmaya can atan uyku düzeni sınavdan önceki geceye kadar sarkabilir. Aynı sofrada ağız tadıyla içilen bir tas çorba hiçbir şeye değişilmez. Bu birlikteliği sağlayın yeter.
Uzun soluklu bir maratonun son günlerine, bazı konuları irdeleyerek katkı sağlamaya çalışacağız. Yazı dizimizin ilk bölümünde, stres, iletişim ve beslenme konularını değişik bir yaklaşımla ele aldık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.