Kıskançlık Acısıyla Fiziksel Acı Aynı

Kıskançlık Acısıyla Fiziksel Acı Aynı
Zeki Demirkubuz'un, Nahid Sırrı Örik'in 1946 tarihi romanından beyazperdeye uyarladığı yeni filmi 'Kıskanmak', Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde görücüye çıkıyor...

Zeki Demirkubuz'un, Nahid Sırrı Örik'in 1946 tarihi romanından beyazperdeye uyarladığı yeni filmi 'Kıskanmak', Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde görücüye çıkıyor. Film, kıskanma duygusunun acı dolu karanlık sokaklarına bir kapı açarken bilim dünyası bu karmaşık ve tehlikeli duygunun doğasını hala tartışıyor.

Kıskanmak... Seniha'nın yüreğinde ilk beliren, kendisini ilk duyuran ve hemen her gün daha fazla gelişip büyüyen his, bu olmuştu. Halit'le aralarında sekiz yaş vardı ve onu kıskanmadığı bir zamanı hiç bilmiyordu. Hayatının en eski, en bulanık ve silik hatıraları arasında bile bu kıskançlık her şeye hükmeden bir yer tutuyordu... Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için feda edilmeye mahkum bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren anlamıştı...'

Türk edebiyatının önemli yazarlarından Nahid Sırrı Örik'in 1946 tarihli romanı 'Kıskanmak', ailesinin gözdesi, yakışıklı ve başarılı ağabeyi Halit'in gölgesinde büyüyen, çirkin ve sevilmeyen küçük kız kardeş Seniha'nın hikayesini anlatıyor; ama daha da önemlisi kıskançlık duygusunu ve insana neler yaptırabileceğini önümüze seriyor. Önümüzdeki hafta başlayan Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde gösterilecek, 6 Kasım'da da sinemalarda gösterime girecek olan Zeki Demirkubuz'un yeni filmi 'Kıskanmak' da, Örik'in bu önemli eserini beyazperdeye taşıyor. Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç ve Nergis Öztürk'ün başrollerini paylaştığı film, daha önce ahlak, masumiyet, vicdan, tutku, kader gibi insan doğasının kişisel temalarını işleyen ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz'un yorumuyla anlatıyor kıskançlığı.

Demirkubuz'un izleyiciyi bu duygunun karanlık dehlizlerinde bir yolculuğa çıkaracağına ve pek çok kişinin de bu filme kayıtsız kalmayacağına şüphe yok. Çünkü o güçlü, keskin, yakıcı ve yıkıcı duyguyu hepimiz gayet iyi tanıyoruz. Evin biricik bebeği iken anne ve babanız kucaklarında yeni bir bebekle gelip, 'bak, bu senin kardeşin' dediğinde, her anı paylaştığınız en yakın arkadaşınız 'hayallerimin aşkını budum, evleniyorum' dediğinde, sevdiğiniz kişi bir başkasına göz süzüp gülümsediğinde, birlikte çalıştığınız iş arkadaşınız terfi ettiğinde ister istemez içinizi kavuran şeyin ta kendisi kıskançlık. Kimisini hırçın bir dalga gibi çarpıp geçerken kimisi için tüm benliğini ele geçirip onu en dibe kadar çeken karanlık bir girdaba dönüşebilecek kadar değişken, insana cinayet işletebilecek kadar tehlikeli ve insanın kıvrandıracak, hayatını kaydıracak kadar acı verici. Peki, nedir kıskançlık duygusunun temelinde yatan? Ünlü Psychology Today dergisi ağustos sayısını bu duygunun sırrını çözmeye ayırdı... 

KISKANMAK GEREKLİ Mİ?

Kentucky Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Richard Smith 'Kıskançlık duygusu, size ait olduğuna inandığınız bir şeyin bir başkası tarafından ele geçirilmesi durumunda ortaya çıkar' diyor ve ekliyor; 'Kıskançlık daha çok durumla alakalıdır. Ancak bu rahatsız edici duygu, o diğer kişiye, yani 'rakip'e odaklanırsa o zaman daha da derinleşir. Kişi kendini rakibiyle kıyaslamaya girişir ve bu bütün hayatını mahvedebilir. Çünkü bu durumda kıskançlıkla birlikte memnuniyetsizlik, aşağılık duygusu, düş kırıklığı ve buna bağlı olarak da öfke ortaya çıkar.'

Uzmanlara göre kıskançlık öylesine karmaşık bir duygu ki içerisinde pek çok başka duyguyu birden aynı anda barındırıyor: Korku, terk edilmişlik, kaybetmişlik, üzüntü, kızgınlık, ihanet, özenme ve aşağılık duygusu. Ve kıskançlık, tüm bu duyguların karmaşasından oluşan bir girdap gibi kişiyi içine çekerek kontrolünü elinden alıyor; doğru ve mantıklı düşünme yetisini yakıp yıkıyor; insanı kendine esir edebiliyor. Dahası bunu yapması için küçük bir şüphe, tek bir kıskançlık tohumu bile yetebiliyor. Ancak öfkelendiren, saldırganlaştıran ve birçok insana cinayet bile işleten bu tehlikeli duygunun gerekli olduğunu söyleyenler de var.

'The Dangerous Passion: Why Jealousy is as Necessary as Love and Sex - Tehlikeli Tutku: Kıskançlık Neden Aşk ve Seks Kadar Gereklidir' kitabının yazarı Teksas Üniversitesi'nden psikolog David Buss kıskançlığı tehlikeli bir tutku olarak tanımlarken bir yandan da insan soyunun devamı için gerekli bir duygu olduğunun altını çiziyor. Zira Buss'a göre özellikle ikili ilişkilerde bu duygu, ilk çağlardan bu yana çiftlerin yakınlığını, birbirini daha güçlü sahiplenmesini, soyun devam etmesini ve dünyaya gelen yeni nesillerin geleceğini garantiliyor. Buss, kadın ve erkeğin kıskançlığı farklı şekillerde yaşamasının da bunun göstergesi olduğunu savunuyor. İkili ilişkilerde erkekler eşlerinin bir başka erkekle cinsel birliktelik yaşamasını daha çok kıskanırken, kadınlar eşlerinin bir başka kadınla duygusal yakınlık yaşamasını daha çok kıskanıyor. Buss, bu farklılığın altında yatan sebebi şöyle açıklıyor: Erkek soyunun devamını, yani doğacak çocuğun kendinden olmasını garantiye almak dürtüsüyle kıskanıyor. Kadınsa erkeğin kendisini ve soyun devamını sağlayacak bebeği yanlarında kalıp korumasını garantiye alma dürtüsüyle kıskanıyor. 

TEMELİNDE GÜVENSİZLİK VAR

Öte yandan, yıllarını kıskançlık üzerine çalışmalara adayan ve 'Jealousy: Love's Favorite Decoy - Kıskançlık: Sevginin En Favori Tuzağı' kitabının yazarı Fransız psikiyatr Marcianne Blevis, kıskançlığın sevgi ve ilişkileri koruyan değil tam tersine mahveden etken olduğunu söylüyor. 'Kıskançlık karşımızdaki kişinin bize olan ilgisinin yok olduğunu hissettiğimiz anlarda ortaya çıkar' diyen Blevis, ilginin kaybedilmesinin sadece aşk ilişkileri için değil, aile, arkadaş, iş ve her türlü ilişkide kıskançlığın ortaya çıkmasının temel sebebi olduğuna dikkat çekiyor. Bu durumda kişinin karşımızdakini ilgisini başka tarafa yönlendirdiği için suçlamak, ilgiyi üzerine çeken rakip kişiyi ise kendinden üstün görüp aşağılık duygusuna kapılmak sıkça görülen bir psikoloji oluyor. Blevis, bu noktada kişinin asıl kendi içine bakması gerektiğini söylüyor: 'Kendi içinize baktığınızda 'rakip'ler karşısında sizi daha aşağı, daha az, daha yetersiz hale getiren şeyin güvensizlik olduğunu görebilirsiniz. Kıskançlık asıl olarak kişinin benlik duygusunun zarar görmesiyle ortaya çıkıyor. Başkalarının bizden iyi olması yüzünden değil, bizim olduğumuzdan daha iyi olmayı istememiz yüzünden ateşleniyor. Kısacası kıskançlık duymak aslında bir kişilik krizi yaşadığımız anlamına geliyor.'

Amerikalı ünlü psikolog Steven Stosny de kıskançlığın temelinde güvensizliğin yattığına dikkat çekiyor. Buna göre özgüveni ne kadar düşükse kişi kıskançlığı o kadar ağır yaşıyor. Gerçekçi olmayan bir bakış açısıyla aslında tehdit oluşturmayan şeyleri birer tehdit olarak algılayabiliyor ve bu durum kıskançlığı sebepsiz durumlarda bile ateşliyor. 'Küçük dozda kıskançlık sevgiden kaynaklanan bir duygu olabilir. Sizin olduğuna inandığınız bir şeyi kaybetme duygusu onun aslında sizin için ne kadar değerli olduğunu hatırlatabilir. Ama bu duygunun dozu arttığında kıskançlık beraberinde dayanılması zor bir yetersizlik duygusu da getiriyor' diyor ve ekliyor 'Yetersizlik ve değersizlik duygusuna kapılan kişi, kendini daha güçlü kılmak için kıskançlığı öfkeye dönüştürüyor ve karşısındakini kontrol etmeye çalışıyor.' Stosny, kıskançlık duygusunun kolayca saplantı ve hezeyana dönüşebileceğine dikkat çekiyor: ' Kıskançlık gerçeklik algınızı ve hatta tüm dünyayı algılayışınızı değiştirebilir. Bundan kurtuluşun tek yoluysa kişinin kendini ve bu kıskançlık duygusunu kontrol etmesidir.' Aksi takdirde, kıskançlığın esiri olmak, hem kendinizi hem çevrenizi yıkmak, dışlanmaya ve yalnızlığa mahkum olmak, akıl sağlığınızı kaybetmek ve büyük acılar çekmek kaçınılmaz olabilir!

KISKANÇLIĞIN VERDİĞİ ACI FİZİKSEL ACIYLA AYNI!

Kıskançlığın insana gerçek anlamda acı veren bir duygu olduğu bilimsel olarak da kanıtlandı. Japon nörobilimci Hidehiko Takahashi'nin Science Dergisi'nde yayınlanan araştırmasına göre kıskançlık duygusu ve buna bağlı olarak ortaya çıkan aşağılık kompleksi ve kızgınlık gibi duygular beyinde fiziksel acıyı hissetmemizde etkili olan sinir ağını harekete geçiriyor. 'Genellikle kendi benliğimize dair pozitif bir algımız vardır' diyor Takahashi, 'Ancak yaptığımız beyin taramaları bu pozitif benlik algısının dış etkenler yüzünden sarsılması halinde beynin fiziksel acıyla bağlantılı bölümünde bir hareketlenme olduğunu gösteriyor. Bu sosyal acı, fiziksel acıyla aynı şekilde beyinde karşılık buluyor' diyor. Yaşanan bu duygu ne kadar yoğun olursa beyindeki sinir ağında yaşanan hareketlenme, dolayısıyla çekilen acı da o denli büyük oluyor.


MİNE AKVERDİ / AKŞAM PAZAR EKİ

Bu haber toplam 6421 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum