Evlilik Öncesi Ve Sonrası Kıskançlık Değerlendirmesi
Atasözlerimize, deyimlerimize girecek kadar yaygın kanaat; sevenlerin kıskandığına dair olmuştur. Hatta kimi zaman kıskançlığa dair öngörü ve iddialar o kadar ileriye götürülmüştür ki bu, kıskançlık varsa sevgi var anlamına gelmeye başlamıştır.
Aslında kıskanmanın sevgiyle bütünsel algılanması, bir tür sahiplik ve aidiyet göstermesi özellikle her yeni birliktelik için önemsenir bir şekle bürünmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle durumlarda bir tür duygu tespiti yapmış olan kıskançlığın sonraki dönemde aynı etkiyle devam ettiğini söylemek güç.
Birliktelik başlangıcındaki her kadın için kıskançlık ve sert davranışlar, kendisi için diğer erkeklerle girilen güç savaşları etkileyici ve heyecanlandırıcı bir unsurdur. Kendisini kıskanan ve kendisi için diğer erkeklerle dalaşmayı göze alacak kadar gözü kara erkek, kadı-nı-na sevgisini ispatlamış kabul edilir.
Ancak, birliktelik evliliğe dönüşüp kıskançlık aynı şekilde devam etmeyi sürdürdüğünde kadın bünyesinde bu tepkiler; anlayışsızlık, kabalık ve baskıcı, şüpheci bir kişilik olarak yorumlanmaya başlanır. Daha evvel yanındaki kadına neredeyse- yan bakanlara tepki gösteren erkeğin tutumunu büyük bir heyecan ve keyifle izleyen kadın için benzer davranışlar evlendikten sonra kabul edilemez olmaya başlar. Eskiden sevildiğini hissettiren eylemler, artık boğucu, sıkıcı ve hayatı zindana çevirici, kötü niyetli düşünmenin sonuçları kabul edilir.
Kadının, erkek kıskançlığına dair bu farklı bakış açısı hiç şaşırtıcı değildir aslında. Seçim yapma aşamasında ve duygu dünyasının kesin olarak bilinemediği durumda sahiplenici davranışların sevgi hali ve seçim kararlılığını gösteren unsurlar olması kıskanılmayı normal hatta istenir kılmaktadır. Oysa evlilik sonrası bu tür jestler ve fiili göstergeler anlamsızlaşır. Evlenildiğine göre sevildiğini ve istendiğini tescil ettirmiş kadın için sevgili/nişanlının büyük bir hoşgörüyle kabul edilen hatta istenir olan kıskançlık tutumları artık lüzumsuzdur. Üstelik koca kıskançlığı abartısından bir şey kaybetmeyip iş ve sosyal hayatı sınırlamaya başladığında kadın için hayat kabusa dönüşmeye başlamıştır.
Birlikteliğin adı evlilik ve flört olsa da kıskançlık bir yere kadar kabul edilir hatta istenir bir durum şüphesiz. Aradaki sevginin kesin göstergesi kabul edilemese de en azından sahiplenme hali ve kaybetmeyi istememe duygusunun tercümanı olarak görülebilir. Nitekim güven duygusunun kaybı ve birlikteliğe yönelik dış tehditlerin varlığı durumunda artan kıskançlık, mevcut ilişkinin korunmasına yönelik bir çaba olarak kabul edilebilir. Ancak böyle durumlarda bile kıskançlığın kabul edilebilir sınırlar içerisinde olması, her iki tarafın hayatını da olumsuzlamaması, iş ve sosyal hayatlarını sekteye uğratmaması gerekir.
Abartılı ve aşırı kıskançlık ilişkiyi koruma yerine çiftler arasındaki saygıyı yok eden, sevgiyi zayıflatan sonuçlara gebedir. Kıskançlık çerçevesinde ortaya çıkan engellemeler, kıskaca almalar, sorgulamalar mevcut durumu iyileştirici bir sonuca götürmez. Tam tersi artan şüpheler, vehimler ve sınırlamalar kavgalara, tartışmalara bunlar da duygu ve beden dünyasında yeni kırılma ve kopmalara yol açar.
Kıskanan eşin diline pelesenk olan savunma cümlesi kadın-erkek ayırmaksızın kullanılır. "Sana değil, çevrene güvenmiyorum," ifadesi partnere "sana güvenmiyorum" düşüncesinin dolambaçlı bir yolla ifadesinden başka bir anlam taşımaz. Kendisine güvenilen kişi, her zaman ve zeminde bu güveni haklı çıkaracaktır zaten. Bu ifadede vurgulanan aslında karşıdaki kişiye duyulan itimatsızlık, karakter ve duruş eksikliğine olan inançtır.
Karşıdakine duyulan güvensizlik konusunda kadınlar, erkeklere nazaran daha önde gözükür. Erkek psikolojisinin dış etkilere kapılmaya meyyal oluşu, daha özgür ve rahat yaşama imkanına sahipliği gibi etkenler kimi durumlarda kadın şüphe ve kıskançlığını artıran unsurlardan olur. Böyle durumlarda erkeklerden daha kontrolcü, sorgulayıcı, şüpheci olan kadınların ortaya çıkardığı sonuçla erkek kıskançlığının sonuçları farklılık göstermez. Evde kaybedilen huzur, çocuklarla birlikte içine sürüklenen mutsuz ve çekişmeli ortama dış dünyaya da sirayet eden gerginlik eklenir. Artan tartışma ve kavgalar, tırmanan şüpheler çiftlerin arasını açmaktan var olan boşluğu büyütmekten başka bir işe yaramaz.
Güvensizlik ve kuruntulara eşlik eden kaybetme ve aldatılma duygusu kişinin kendisine duyduğu özgüveni zedelerken; ortaya yeni psikolojik sorunların çıkması kaçınılmaz olur. Depresyon, panik atak, paranoyaya davetiye çıkarılır. Bu tablo da eskilerin ve yeni yetmelerin söylediği "seven çok kıskanır" sözünü tartışmaya açarken; abartılı kıskançlığın sevgi ve mutluluk getirmediği gerçekliğini ortaya koyar!
Sabiha Doğan/Kadın Haberleri
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.