Evliliğin Düşmanı: Aldatma

Evliliğin Düşmanı: Aldatma
Eş aldatma evlilik bağlarını zayıflatan, hatta ortadan kaldıran bir durumdur. Evliliğin en önemli aşamaları olan sevgi, saygı ve güven bağlarını zedeler

HURRİYET - Füsun Saka

[email protected] 
 
Bazı evliliklerdeki, 'sen istediğinle beraber ol, ben de istediğimle' yaklaşımı, evliliğin  doğasına aykırıdır, sorunu çözmeyi de engeller. Çiftler arasında zaman zaman yaşanan tartışmalar, daha sonra söylenmeye dönüşür. Eşler evlenmeden önce mutlu ve iyi şeyleri paylaşırken, evlendikten sonra başta çocukların sorumluluğu olmak üzere, bir çok problemle karşılaşır. Konuşulanlar hep sorun olunca paylaşılan olumlu şeyler azalmaya başlar. Evlilik ve aldatma üzerine Prof. Dr.  Nevzat Tarhan ile konuştuk...

Evlilik aşkı azaltıyor mu?
Aile terapilerinde eşlere, cinsel sadakatin önemi ve kişilerin geçici olarak zevklerini ertelemeleri gerektiği vurgulanır. Çiftlere, 'eşinle paylaştığın zaman seni mutlu eden yirmi madde sıralar mısın?' denir. Hastalar ikinci seansa geldiklerinde, çoğu zaman bu yirmi maddeden ancak altı, yedisini yazmış olurlar. Halbuki, aynı soru evlilikten önce sorulsaydı, yirmi maddeyi kolayca dolduracaklardı. Terapi esnasında bu paylaşımların sayısı artırılmaya, yirmiler yetmişe, seksene çıkarılmaya çalışılır.
Eşler beraber paylaştıkları güzellikleri ve karşı tarafın ihtiyaçlarını yeterince bilmediklerinden, ortaya suçlayıcı, yargılayıcı ve birbirlerinin kusurlarını ön plana çıkarıcı bir tablo çıkar. Onlar, evlilikte karşılaştıkları meseleleri problem haline getirmeden çözmenin yollarını bulamazlar. Karşıdakinin hoşlanmadığı bir konuyu, duyguları yıkan bir biçimde çok sık tartışmak, ruhu acıtan bir şeydir, sizi karşı tarafın gözünde sevimsiz yapar.

Çiftler böyle durumlarda birbirlerini mutlu eden alanlardan uzaklaşıyor mu?
Evet. Evlilik terapilerinde kişileri suçlamak yerine, 'duyguları açmak' üzerinde durulur. Karşıdakine, 'amacım seni incitmek değil, duygularımı açmak. Seni suçlamıyorum, birbirimizin ihtiyacını anlamaya çalışıyorum' mesajının önemi anlatılır. Karşı tarafa, onu savunmaya itecek şekilde yaklaşmamak, evlilikteki fırtınaları büyük ölçüde çözecektir.
Böyle fırtınalı dönemlerde insanlar kolay yolu seçerler. Onlardan biri de, çalıştığı iş yerinde kendisine yaldızlı cümleler kuran, övgü sözcükleri kullanan, onun hoşuna gidecek biçimde davranan kişiye yönelmek ve onunla sevgili hayatı yaşamaya başlamaktır. Halbuki bunlar geçici mutluluklardır. Burada eş de aynı şekilde düşünürse, taraflar arasında sevgi ve saygısı kalmaz, evlilik boşanmayla noktalanır.
İnsanlar ikinci evliliklerinde daha mı töleranslı oluyor?;

Boşanan birinin ikinci biriyle evlendikten sonra söylediği şu sözü hiç unutamam: 'Yeni eşime olan davranışlarımı düşündüğüm zaman, ona eski eşime yapmadığım fedakarlığı yaptığımı görüyorum. Önceki eşimle birbirimize gereken fedakarlığı gösterebilseydik, sanırım boşanmazdık'. Yâni, eski eşine vermediği değeri yeni eşine verdiğini itiraf etmektedir. Halbuki ilk evliliğinde de bu kadar verici davranabilse ve onu anlayabilseydi fırtına aşılacak, ardından kaliteli bir evlilik ortaya çıkacaktı. İnsan, önüne hoşlanmadığı bir şey çıktığında hemen yolunu değiştiriyorsa, aynı şeyi evlilikte de yapabilir, ufak bir sorunda evliliğini bitirme yoluna gidebilir.

Amerikalıların eğlenmeye odaklı bir toplum halinde olmaları evlilikte de geçerlidir. Onlar, evlilikle ilgili sıkıntılar ortaya çıktığında, bu güçlükten kurtulmak için bir başkasına âşık olma ya da bir başka sevgiliyle yaşama yoluna gider; onunla sorun yaşandığında ise bir başkasına yönelirler. Bu zikzaklı hayatı seçmeleri sonunda, zengin ama mutsuz, sürekli psikolojik yardım alan insanlar ortaya çıkar. Halbuki evlilikte, 'eşimle nasıl mutlu olurum, birbirimizin ihtiyaçlarını nasıl anlar ve gideririz?' hususu yaşam felsefesi haline gelirse, zorluklar aşılacak ve eşler güzel bir bedel ödeyerek yollarına devam edecektir.

"Karşılıklılık" ilkesi;

Evrende, gizli psikolojik kanunlardan biri olan 'karşılıklılık' ilkesi vardır. Bu ilkede, hiçbir şey bedel ödenmeden o insana ait olmaz. 'İyilik yaparsan iyilik bulursun, sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma, almak istiyorsan ver, tüketmek istiyorsan önce üretmelisin, her şeyin bir bedeli vardır' gibi atasözlerinde de bu durum açıkça belirtilir. İyi para kazanmak için nasıl çok çalışmak gerekirse, iyi bir evlilik için de ciddi bir bedel ödenmesi gerekir. Mutluluğu, karşılığını ödemeden elde etmek, evlilikte de mümkün değildir.

Evlilikte de zaman zaman sıkıntılı ve çileli dönemler yaşanır. Ancak bu dönemler sağlıklı bir biçimde aşıldıktan sonra, evliliğin meyveleri toplanabilir. Karşılıklılık ilkesi unutulur, eşler emek vermeden, yorulmadan, çile çekmeden mutlu bir evlilik yaşamak isterlerse, buna ulaşmaları mümkün olmayacaktır. Mutlu evlilikler, yatırım yapılmış, bedel ödenmiş, zorlukları aşmak için tarafların birbirlerini anlamaya çalıştıkları evliliklerdir. Böyle evliliklerde eşler, küçük bir sıkıntıyla karşılaştıklarında, 'bu kadın ya da adam beni mutlu etmiyor' diyerek yeni bir arayışa girmezler.

Eşler, evlilikleri sırasında bir engelle karşılaşırlarsa, 'bu evliliği götüremiyorum' yerine, 'bu engeli nasıl aşarım?' demeli, çözümü düşünmelidir. Bekledikleri mutlulukları yaşayamadıklarında, - aynı gemide olduklarını unutmayıp - hemen gemiyi terk etme hesabı yapmamalı, kendi kimlik ve kişiliklerini ezdirmeden, evliliği nasıl yürüteceklerini düşünmelidir. Her problemin mutlaka bir çözüm yolu vardır veya bulunabilir.
Deneme yanılma yöntemi pahalı bir yöntemdir. Elektriğin çarptığını anlamak için prize parmak sokmak gerekmez. Evlilikte de profesyonel bir bakış açısına sahip olmalıdır. Çocuk yetiştirirken de buna benzer bir durum söz konusudur. Özellikle baskılı ailelerde yetişen bir çocuk, ileride ebeveyn olunca, 'ben çok çektim, çocuğum çekmesin' diyerek onun her dediğini yapar. Sonra sorunla karşılaştığında da, 'çocuğumun her dediğini yaptım, şimdi ne olacak?' diye çaresizlik içine düşer. Elbise alırken bile uzun süre düşünen insan, hayatiyle ilgili alacağı kararları geçiştirmemeli, iyi düşünüp tasarlamalıdır. Bu konuda duygularıyla hareket etmemeli, hayat tecrübelerinden ders almalıdır. Zevkçilik değil, akıl ve mantık ön planda olmalıdır. Kişi mantığıyla davrandığında, sonradan duygularının da ona uymaya başladığını görecektir. Fakat duygularının peşinde koşan insan, küçük bir tatminsizlik karşısında başka şeylere yönelir. Hayatta istikrarsız, zevklerinin peşinde koşan ve bu yüzden sık eş değiştiren kişilere de rastlanır. Bu tipler üretken olamadıkları için bir müddet sonra yalnızlık içinde yaşamaya mahkum olurlar.

Kişiler iyi niyetlerinin dışında doğru hedefe, doğru yöntemlerle gitmeye çalışmalıdır. İnsan karşıdakini, kendisini mutlu eden biri olarak gördüğü zaman, duyguları mutlu olacaktır; ama mantığının ne söylediğine de bakmalıdır. Kâr - zarar analizi yaparak, yeni bir ilişkinin kendisine ne kazandırıp, ne kaybettireceğini düşünmelidir. Bir an için, 'bu kişiyle uzun süreli bir ilişki kurabilirim' diye düşünüp, fakat sonra o olmayınca bir başkasına yönelmemelidir. Burada doğru olan, 'onunla aramdaki ilişkiyi nasıl onarırım?' sorusuna kafa yormaktır, mantık bunu gerektirir.


 

Bu haber toplam 3951 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.