Eşcinsellik Tartışmalarına CİSED'de Katıldı
Aktüel Psikoloji / Haber Merkezi
Eşcinsellikle ilgili tartışmaların gündemde olduğu şu günlerde Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) konuyla ilgili bir basın duyurusu yayımladı. Kamuoyuna yapılan açıklamada, Eşcinsellikle ilgili düşüncelerin değerlendirildiği ideolojik zemine vurgu yapılırken, bu konuda henüz yapılması gereken çok çalışmanın olduğu belirtildi. Kamuoyunda sesleri çok çıkan bazı ruh sağlığı örgütlerinin eşcinsellikle ilgili tedavi seçeneklerine karşı radikal bir olumsuz tutum sergilenmesinin eleştirildiği basın açıklamasında "Tedavi olmak isteyen eşcinsellere" şans verilmessi gerektiğine vurgu yapıldı. Söz konusu basın bildirinde yer alan ayrıntılar şöyle:
Eşcinsellikle ilgili tartışmaların gündemde olduğu şu günlerde Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED)’ne karşı, görüşlerinin ne olduğu dinlenmeden ve anlaşılmadan haksız yere birçok eleştiride bulunulduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Mevlana bir şiirinde diyor ki: “Cehalet insanı çirkinleştirir. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye?” İnsanları diğer canlılardan ayıran en temel noktalardan biri kendi kaderini yazabilme güç ve kudretidir. Çünkü dünyada öleceğini bilen ve kendi kaderini yazabilen tek canlı insandır. Her şey bir harikulade bir düzen içinde devam eder. Çoğunlukla düzeni bozan insanoğludur, yerli yersiz konuşur, konuşulacak zaman susar, susacak zaman konuşur, haksızlık karşısında susar dilsiz şeytan olur. İlim âleminde kendi dalında otorite olan insanlar günlük hayatta az konuşup çok dinlerler. Onların zihni düşünmek ile meşguldür. Bu durum onların bilmediklerinden konuşamadıklarından değil, bilgeliklerindendir. Susmak, kendini dinlemektir. İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur. “Söz var astıra başı, söz var bitire işi” demiş Yunus Emre. Çoğu zaman susmak konuşmaktan daha zordur. Bu nedenle biz CİSED ailesi olarak eserlerimizle ve verdiğimiz eğitimlerimizle konuşuyoruz, ekmeğini yediğimiz değerli Türk halkına hizmet ediyoruz, onları doğru bilgilendirip, dertlerine derman olmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de cinsellik hakkında yetkin olduğunu iddia eden (!) ve uzman kisvesi altında toplumu yanlış yönlendirenlerle de mücadelemize devam ediyoruz. Bizi diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendimiz olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir, bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez! Biz CİSED olarak merkezi Ankara’da olup, Türkiye çapında 8 şubesi bulunan ve bünyesinde sadece psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı ve tıp doktorlarından oluşan onlarca üye barındıran bir derneğiz. Toplum ruh sağlığını ilgilendiren konularda görüşümüzü belirtmek hem en önemli sorumluluğumuz hem de hakkımızdır.’’ dedi.
Cadı muamelesi yapılıyor ve linç psikolojisiyle hareket ediliyor
CİSED olarak eşcinselliğin bazı tiplerinin kişi isterse tedavi edilebileceğini savunduklarını ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Hal böyleyken, bir takım kişi ve kuruluşlardan gelen tepkilerde kullanılan dil ve “Eşcinsellik Kader Değildir” adlı kitaba ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı S. Aliye Kavaf’a karşı gösterilen tutumlarda; haset, kıskançlık, alaycılık, agresiflik ve seviyesizlik görüyoruz. Böylesine sert duygusal bir atmosferde eşcinsellik gibi ülkemizin çok önemli bir meselesi hakkında kendi görüşlerimizi dile getirmemiz ne kadar mümkün olabilir? Eşcinselliğin bir hastalık olmadığını, psikoloji bilimi ya da eşcinseller adına, insan hakları ve özgürlükleri bağlamında savunurken, eşcinselliğin bazı alt tiplerinin tedavi edilebileceğini söyleyenlere veya eşcinselliğin bir hastalık olduğunu düşünenlere de neredeyse bir cadı muamelesi yapılması ve buna bağlı olarak bir linç psikolojisiyle hareket edilmesi açıklanması gereken önemli bir çelişkidir. Bu nedenle başta Üniversitelerimiz, Diyanet İşleri Başkanlığı, Sağlık Bakanlığımız ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığımız olmak üzere, medya ve sivil toplum kuruluşları, deve kuşu gibi başlarını kuma gömmekten vazgeçmeli ve eşcinsellik gerçeğini kabul etmelidirler. Çünkü eşcinsellik karşısında yararlı olmayacağı apaçık ortada olan kaçamak bir yola sapmak, ülkemiz için iyi bir seçim olmayacaktır.” dedi.
Türk ruh sağlığı profesyonellerinin kendilerine ait görüşleri olmalıdır
Türk ruh sağlığı profesyonellerinin eşcinsellik hakkında kendilerine ait görüşleri olması gerektiğini söyleyen ve taklitçilikten vazgeçilmesi tavsiyesinde bulunan CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Başta ABD ve AB ülkelerinden olmak üzere yurt dışı otorite destekli bilimsel yaklaşım iddiası (!), bazı kişileri ve kurumları nasıl böyle muhafazakâr ve tutucu kılabiliyor, üzerinde düşünmeliyiz. Yurt dışındaki otoriteler ve ülkeler eşcinsellik hakkındaki görüşlerini bilimsel verilere göre değil tamamıyla ideolojik yaklaşımlarına ve kapitalist sistemin dayatmalarına göre oluşturmuştur. Bu sözde demokrat ve insan haklarına duyarlı ülkeler iki binli yıllarda Avrupa’nın göbeğinde yapılan Saraybosna katliamlarına, Filistin’deki katliamlara, sözde insan hakları adına sessiz kalabilmişlerdir. Eşcinselliğin bir hastalık olmadığını savunan uluslar arası kuruluşlar ABD’nin askeri üssü Guantanamo’da esirlere yapıldığı iddia edilen işkenceleri görmezden gelebilmişlerdir. Bu nedenle eşcinselliğin bir hastalık olmadığını sürekli olarak yurt dışındaki otoritelere dayanarak açıklama biçimi de doğru bir yaklaşım değildir. ABD ve AB ülkelerinin aldığı her karar ve uygulama doğru değildir. Türk ruh sağlığı profesyonellerinin kendilerine ait görüşleri olmalıdır. Aksi taktirde bir avuç insanın bir araya gelerek sözde Ermeni soykırımı yasa tasarıları kabul etmelerine veya onaylanmalarına tepki gösterme hakkımızı da yitiririz. İsveç Parlamentosu’nda ve ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı görüşülerek onaylanması nasıl çok yanlış bir uygulama ise, bir avuç bilim adamının tamamen ideolojik ve kapitalist sistemin dayatmalarına boyun eğerek aldığı “eşcinsellik bir hastalık değildir” kararı da o derece yanlıştır. Çünkü eşcinsellik tek bir durum değildir, birçok alt tipi vardır. Ayrıca eşcinselliği hastalık olarak görmeyen uluslar arası kuruluşlar halen transseksüelliği hastalık olarak görmektedir. Ancak Fransız Sağlık Bakanı Roselyne Bachelot, geçen Mayıs ayında verdiği sözü yerine getirerek Şubat ayında transseksüelliği ruh hastalıkları listesinden çıkartan kararnameyi imzalayarak resmi gazetede yayınlattı. Ruh sağlığı ve hastalıkları bir bakanın veya bir avuç bilim adamının bir araya gelerek alacağı kararlarla “hastalıktır” veya “hastalık değildir” fetvasıyla ele alınamaz. Alındığında ve buna inanıldığında binlerce eşcinsel arkadaşımıza ve ailelerine çok büyük bir haksızlık yapılmış olur. İşin doğası gereği insana dair her durumun tartışılabilir olması gerekir, eşcinsellik tartışılmaz bir tabu veya dogma değildir. Eğer kişi eşcinsel bir yaşam sürmek istiyorsa buna saygı duyulmalıdır, ancak eğer kendini bu şekilde kabullenemiyor ve değişmek istiyorsa buna da saygı duyulmalıdır. Farklı görüşler olmasa, herkes aynı görüşte olursa toplum gelişebilir mi? Bir grup ruh sağlığı profesyoneli, eşcinselliği değişemez tek bir yapı olarak ele alma eğilimindeyken; bir grup ruh sağlığı profesyoneli de eşcinselliği hastalık olarak görmektedir. Biz CİSED olarak yeni bir görüş ortaya atıyoruz. Biz eşcinselliğin tek bir durum olmadığını, birçok alt tipi olduğunu, tek bir yapı olarak ele alınmaması gerektiğini ve bazı alt tiplerinin tedavi edilebileceğini, eşcinselliğin bir tercih olmadığını ama eşcinsel ilişki yaşamanın bir tercih olduğu görüşünü savunuyoruz.” dedi.
Değişmek isteyenlere bir tedavi seçeneği sunulmalıdır
Eşcinselliğin bazı alt tiplerinin tedavi edilebileceği ile ilgili görüşlerinin tam olarak anlaşılamadığını ve tartışma yarattığını savunan CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psikolog Gülüm Bacanak; “CİSED olarak, “tüm eşcinselleri tedavi etme çabasında ve ısrarında olduğumuz, hatta onları zorladığımız” gibi çarpık ve çirkin iddialar, bazı kötü niyetli kişi ve kurumlar tarafından dillendirilmektedir. Oysaki biz CİSED olarak, tedavi arayışında olan, tedavi olamayacaksa intihar etmeyi düşünen ve değişim isteyen eşcinsellere de tedavi şansının verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü biz, eşcinselliğin doğuştan olmadığını, çocuklukta aile içinde yaşanan bazı travmalardan kaynaklanan gelişimsel bir durum olduğunu ve kişisel bir tercih olmadığını düşünüyoruz. Bize göre eşcinsellik bir tercih değildir, ancak kişi eğer eşcinsel dürtülerini eyleme dökerse yani eşcinsel ilişki yaşarsa o zaman bu onun bilinçli seçimidir, bilinçli bir tercihidir, buna da kimse bir şey diyemez. Ancak eşcinsellik konusunda her ruh sağlığı profesyoneli gibi bir duruş sergilemek de gerekmektedir. Her insanın bir dünya görüşü ve hayata bir bakış açısı vardır. Farklı görüşler hayatı zenginleştirir. CİSED olarak eşcinsellik konusunda bizim görüşümüz; değişmek isteyenlere bir seçenek sunulmasıdır, ancak kimseye zorla, istemediği halde "sen tedavi olmalısın" deme gibi bir hakkımız da olamaz. Bu ayrımın iyi yapılması gerekmektedir. Aslında ülkemizde pek çok ruh sağlığı profesyonelinin, tedavi arayışındaki eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak tanımlanan alt tiplere giren eşcinsel arkadaşlarımızın tedavilerinin reddedilmesine olumlu bakmadıklarını biliyoruz. Ancak kimse eşcinsellik hakkındaki düşüncelerini cesaret edip kamuoyu önünde tartışamıyor, çekiniyorlar. Tabi bu durumda, azınlıkta kalan ama sesi çok çıkan bir grup da; argümanlarını, DSM (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)'ye Amerikan Psikoloji Derneği (APA)'ya veya ve kesinlikle politik olduğunu düşündüğümüz diğer eğilimlere göre oluşturmakta ve sunmaktadır. DSM, ruhsal hastalıklar için tanı ölçütüdür ve Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association) tarafından yayınlanır. İlk defa 1952'de yayımlanan DSM, tamamen keyfi olarak, ilaç firmalarının psikiyatristlerle birlikte çalışıp oluşturdukları, bir bakkalın mallarını tasnif defteri gibi hastalıkları sınıflandıran bir kuruluştur. Oysaki eşcinsellik tartışmalarının nereye dayanarak veya neyi arkamıza alarak yaptığımız çok önemlidir. Ruh sağlığı profesyonelleri başları sıkışınca, o çok eleştirdikleri DSM'yi veya yerine göre işkenceye aracı olma veya destekleme iddialarıyla gündeme gelen APA'yı da arkalarına alıp "ama APA böyle diyor, DSM'de öyle yazıyor’’ dememelidirler.” dedi.
Tartışılması gereken eşcinsellik değil, eşcinsellerin yaşadıkları sıkıntılardır
Bilen bilmeyen herkesin fikir yürüttüğü eşcinsellik konusunda aslında asıl fikri sorulması ve muhatap alınması gerekenlerin eşcinsel yönelimi olan kişiler olması gerektiğini söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psikolojik Danışman Fatma Ayrık; “Biz CİSED olarak eşcinselliğin tek bir durum olmadığını ve birçok farklı şekilde karşımıza çıkabileceğini düşünüyoruz. Gerçek ve kendi cinsel kimliğini kabullenmiş eşcinseller zaten tedavi arayışına girmezler, kimsenin de onları tedaviye zorlama gibi bir hakkı olamaz. Ancak onlara da toplumla ve aileleriyle uyumlarını sağlamak için destekleyici terapi uygulanabilir. Ancak her gün bizi arayan onlarca eşcinsel yönelimi olan kişi var ve bunlar bir şekilde bu dürtü ve duygularını kabullenemeyip hayattan kopan, intiharı düşünen ya da ileride evlenip çocuk sahibi olmak isteyen kişiler. Ergenlik dönemindeki gençler, başka ruhsal sıkıntıları nedeniyle (örneğin Obsesif Kompulsif Bozukluk, anksiyete, vb.) eşcinsel olduğu kaygısına kapılan kişiler, makatından kendini tatmin etmekten hoşlananlar ya da karşı cinsle cinsel ilişki sırasında partnerinden böyle talepte bulunanlar sık sık bizi "eşcinsel olup olmadıkları kaygısı" ile aramaktadırlar. Bu kişileri dinlemeden, aile, cinsel ve geçmiş hikâyelerini almadan “sen eşcinselsin ve bu durumla yaşamak zorundasın” demek ne kadar doğrudur? Eşcinselliği tartışıyoruz, sürekli APA’nın ya da Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık sınıfından çıkardığı söyleniyor ancak “eşcinsellik doğal ve normaldir” dememiz bunu yaşayanlar için bir çözüm müdür? Bu şekilde yaşamak istemeyen bir kişiye “hiçbir umut ışığı olmadığını” söylemek onu daha da bunalıma itmeyecek midir? Bunları göz önüne almak ve genel yargılarda bulunmak yerine kişilere özel çözümler üretmek daha faydalı olacaktır.” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.