1. HABERLER

  2. PSİKOLOJİ

  3. Eşcinselliğe Kim Neden Özendiriyor?

Eşcinselliğe Kim Neden Özendiriyor?

İclal Aydın 2004 te Aksiyon dergisine verdiği bir röportajda "Medya gayları iki seneye kalmaz beni öldürür" iddiasında bulunmuştu.

A+A-

  
HABERAJANDA.COM - İclal Aydın 2004’te Aksiyon dergisine verdiği bir röportajda “Medya gayları iki seneye kalmaz beni öldürür”  iddiasında bulunmuştu. Ondan da önce Atilla İlhan, "Edebiyat dünyamızda bir eşcinsel lobisi vardır. Mason dayanışması gibi bunlar da kendi aralarında dayanışma içindedir. Dışarıdan kimseye destek olmazlar"  demişti.
     Evet, biz de biliyorduk, duyuyorduk, okuyorduk... Öncelikle moda dünyasında hâkim bir eşcinsel lobisi vardı, örgütlenmiş stk’ları vardı; ama bizim ülkemizde bu kadar etkin olduklarından haberdar değildik. Ağustos ayı boyunca çok okunan gazetelerde her hafta sonu hem cumartesi hem pazar günleri yayınlanan haber ve mülakatları görünce ne kadar etkin olup olmadıklarını araştırdık, soruşturduk… Özellikle çok satan bir gazetenin “türbanlı, lezbiyen, denetçi” haberi, haberin veriliş şekli geniş kesimlerden tepki aldı. Bu tepkinin izini sürdüğümüzde karşımıza Bursa polisi-travesti çetesi ve adı geçen bayanın üye olduğu derneğin karıştığı çirkin olaylar çıktı. Bu dosya çalışmamız için birçok uzmana sorduk, danıştık. Ancak birçok kişi “Yetkin değilim” diyerek bu işe bulaşmak istemediler. Ve inceleme sonucu gördük ki, ciddi örgütlenmeleri, finansal kaynakları, hukuksal çalışmaları, çeşitli fonları ile Türkiye’de çoktan bir lobi olmuşlar; o kadar ki, cinsiyetin toplumsal bir rol olduğunu AB desteğiyle hükümete bile kabul ettirmek üzereler…
     Bu konuda ne kadar iyi örgütlendiklerini görmek isterseniz Af Örgütü’nün bu lingine tıklayıp bilgilenebilirsiniz: http://www.amnesty.org.tr/sindex.php3?sindex=vifois1603200501

***
Mustafa Merter (Psikiyatrist) AŞAĞILARIN AŞAĞISINA DÜŞEBİLİYORLAR

 

   - Özgürlükler çerçevesinde değerlendirilen-tartışılan eşcinselliği, medya doğru dinamikleri ile tartışıyor mu? Yoksa özendirici yayınlar mı yapıyor?
     - Medya haberciliği, özellikle sansasyonel olanın üzerinde durur. İşin ucuzuna kaçıp çok okutmak, çok seyrettirmek ister. Ben bundan kaynaklandığını düşünüyorum.

     - Gazetelerde her hafta sonu çıkan "Can ne yapmalı?", "Bir transseksüeli ameliyat ettiren kayınpeder", "Türbanlı lezbiyen denetçi" vs. haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
     - Neyi değerlendireceğim ki, bir zırvalar dizisi… Tevili olmaz ki bunun. Tevili bile anlamlı değil. “Türbanlı lezbiyen denetçi…” Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı…

   - Başörtüsü gibi bir değerle lezbiyenliği yan yana zikretmenin nasıl bir amacı olabilir?
     - Bunun içinde İslamofobi var, biraz evvel söylediğim ucuz rayting artırıcı yayıncılık stratejisi var. Birçok şey var...

   - Evet, AB trenindeyiz, yeni bir kalkınma hamlesindeyiz. Seçim oldu, Türkiyeyi güzel günler bekliyor gibi... Ancak buna benzer özgürlük dayatmalarından insanlarımız değerlerini nasıl koruyacak?
     - Bu soru bence çok önemli. Ben çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağımızı zannediyorum önümüzdeki senelerde. Son olarak İsviçre’ye gittiğimde tv’lerde artık papazların eşcinselleri evlendirip evlendiremeyecekleri değil, papazların kendi aralarında evlenip evlenemeyecekleri tartışılıyordu. Üstümüze gümbür gümbür bizim kabul edemeyeceğimiz “eşcinsellerin evliliği, evlat edinmeleri, işyerlerine belirli kontenjan konulması tıpkı Amerika’daki gibi vs…” geliyor.

   - Sayın Merter, bir psikiyatrist olarak sizin görüşünüz çok önemli. Bu durum bir hastalık mı?
     - “Eşcinsellik, fıtri yani doğuştan gelen bir durumdur” tezi, uzun zamanlar Amerika’da savunuldu. Bunu savunanlar daha ziyade eşcinsellerdi. Amerika’da NARTH  (National Association for Research and Therapy of Homosexuality) diye bir organizasyon var. Bunun başındaki kişi Joseph Nicolosi… Biz bunun kitabını Kaknüs yayınlarından Türkçe’ye çeviriyoruz. Kitap, objektif bir kitap ve bir iki aya kadar çıkacak. Ayrıca bir de Richard Cohen diye bir Amerikalı homoseksüel terapi yapan bir kişi var. Onun kitabını da ikinci aşamada Türkçe’ye çevireceğiz. Bu adamlar “Eşcinsellik, çok çok az, olağanüstü istisnaların dışında tamamen sonradan elde edilmiştir” diyor. Özellikle “Erkek eşcinselliğinde, baba ile ilişkilerin nörötik yanlarından kaynaklanan bir rahatsızlıktır” diyorlar. Mesela Kohen “Ben homoseksüeldim” diyor. Çok açık yüreklilikle bu kitabında hayatını anlatıyor. Ancak şimdi iki çocuğu var, evli ve mutlu bir hayat sürüyor.

   - Bu söylediğiniz şey çok önemli. Bizim böyle tecrübeleri olan kişilerle özellikle tanıştırılmadığımızı düşünüyorum.
     - Öyle tabii, tanıştırmıyorlar. Şimdi biz bu kitapları çevirerek farklı bilgilerle toplumu tanıştırmış olacağız, ama psikiyatristler derneği, psikologlar derneği vs. başımıza üşüşecek. Çünkü aydınlanma hareketi sonrası meydana çıkan materialist, pozitivist, reduksionist (indirgeyici), paradigma kendi icadı olan bir tür ahlâki rölativizmi savunuyor ve tüm insanlığın binlerce yıllık tecrübelerini ve sağduyusunu hiçe sayıyor. Bu ahlak anlayışı içersinde "Ne yaparsan yap, başkasına zarar vermediğin sürece bu geçerlidir"  mantığı var. Çünkü yatay nedensellik (horizontal causality) kurallarına göre düşünen bu insanlar, dikey nedenselliği (vertical causality) yani ilâhi kuralları kabul etmiyor. Netice, çevre kirliliğinde olduğu gibi üstünde yaşadığımız şu hassas mavi gezegenin felâkete doğru sürüklenmesi. Aynı şekilde seküler düşüncedeki sözde bilim adamları, insanın varoluş ekolojisini kirletecek yanlış kararlar da verebiliyorlar. Bu karacahil ahlâki rölativizm içinde homoseksüaliteyi de bir tür varoluş özgürlüğü, cesaret belirtisi hatta fazilet olarak telakki ediyorlar.

   - Eşcinsellik bir fazilet, öyle mi?
     - Aslında işin temelinde de bu var zaten. Onlara göre "Homoseksüaliteye hastalık dersen, bu onları ikinci sınıf insan kategorisine indirir" mantığı geçerli. Hayır efendim, biz bir yandan homoseksüalite sağlıksız bir varoluş biçimidir derken, bir yandan da onların her insan gibi hazret-i insan olduklarını biliyoruz.
Her insan içinde potansiyel olarak en mükemmel yaratılış (ahseni takvim) hâlini taşır. Ama yaşadıkları hayat tarzı nedeniyle aşağıların aşağısına düşebiliyorlar ve mutsuzlar.

     - “Cinsiyet, toplumsal bir roldür” tartışmaları var. Anayasaya bu şekilde yazılmaya çalışılıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
     - Olayın iki yönü var: Bir tanesi, biz şimdi savunma halindeyiz Avrupa’ya karşı. Bazı değerlerimizden feragat ediyor gibi görünmek mecburiyetindeyiz bu geçiş döneminde. Ama kendi değerlerimizi koruyarak niye olmasın ki? Her şeyi kabul etmek mecburiyetinde miyiz? Bir Sicilyalı Katolik bizimle aynı görüşleri paylaşır. Ve AB’dedir İtalya. Bu görüşleri de açık açık savunabilir. Biz hep savunma halinde olduğumuz, her şeyimiz eleştiriye maruz kaldığı için böyle biraz esnek davranıyoruz; ama zaman içinde bizim vazifemiz, doğrunun ne olduğunu onlara anlatmaktır.  Onlar bilmiyorlar ki! Doğrusu budur, demek lazım.

    - Hocam, bu dosyayı hazırlarken çeşitli alanlardaki önemli isimlere görüş sorduk, ama genelde görüş vermekten kaçındılar. Ne zamana kadar susacak ilim adamları?
     - Amerika’da da durum aynı imiş. Kohen’i, Psikologlar Cemiyeti’nden atmışlar. Ama sonuçta devletin desteklediği ABD’de aklıselim insanlar ve organizasyonlar var. NARTH gibi ciddi örgütler var. NARTH’ın başındaki Nicolosi de enstitü kurmuş, çeşitli faaliyetleri olan, önemli işlere ve fikirlere imza atmış bir kişi. Yani cesaretli birinin çıkıp, “Bu bizim vazifemiz” diyebilmeli. Çünkü sadece homoseksüeller değil, hoseksüel olabilirim, kaygısını taşıyanlar da var. Ergenlik döneminde bu kaygıyı taşıyanlar yüzde 10 olabilir. Daha cinsel kimlik olmadan bir yandan medya vasıtasıyla teşvik edilirse ne olur?

   - Bu teşvik, Türkiye’de ve dünyada nasıl oluyor?
     - Amerika’da bu durumdaki gençlere “Senin yaptığın cesarettir, özgürlüktür” şeklinde yutturuldu veya “Sen daha homoseksüel deneyimde bulunmadın mı? Sen hayatını yaşamamışsın” gibi bir şey oluşturdular. Maalesef bizim de başımıza böyle şeyler gelebilir. Ama bu insanların çoğu olmak istemiyor.

   - Bir doktor olarak bu söylediğiniz çok çok önemli...
     - Bir sürü istatistik var, bakabilirsiniz…  Mesela diyorlar ki, homoseksüel ilişkiler istikrarlıdır. Hayır, istikrarsızlığın daniskası var. Yani homoseksüeller evleniyor ya, birbirlerini gece-gündüz aldatıyorlar. O kadar rezillik var ki... Zürih’te bana bir tiyatrocu geldi. Homoseksüel ve AIDS’e yakalanmış. Geldi bana terapide anlatıyor: “Âşık oldum bir Portekizli’ye. Genç bir delikanlı, şöyle güzel ilişkiler yaşadık falan…”  bana aşkını anlatıyor. Terapinin bir noktasında dedim ki: “Siz âşık olduğunuz gence AİDS’li olduğunuzu söylediniz mi?” Durdu, “Hayır söylemedim” dedi.


   - Bu nasıl bir aşk?!
     - Evet, bu nasıl bir aşk?! Düşünebiliyor musunuz, söylememiş. Bu nasıl bir ahlak? Dolayısıyla birilerinin bir şeyleri yapmaya başlaması lazım. Bizim dernek olarak direkt ilgilendiğimiz bir konu değil bu. Ama bugün kimse yok diye şimdilik, idealist birisi çıkana ve bu olaya el atana kadar kitapları çeviriyoruz, yayınlanmasına vesile oluyoruz, görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz...
***


Feride Kahler (Gazeteci)
GARANTİLİ RATİNG VAR


     - Medyada eşcinsellerin hayatına bu şekilde yer verilmesinin nedeni sizce nedir?
     - Ne kadar mesafeli duruyormuş gibi olsa da, okurlar/izleyiciler bu konuyu ilgiyle izliyorlar. İşin içinde hem cinsellik hem de biraz merak/gizem var. Artı, bu eşcinsel kişilerin hayatlarını izledikçe bu "müptezel" hayatlara bakarak kendimizi "ahlaken" daha yukarda konumlandırma imkânı yakalıyoruz sanırım. Bir de tabii, muhafazakâr çevreler "Bakın işte, ahlak elden gidiyor" diyebilmek adına -yani bir karşı propaganda imkânı vermesi adına- bu yayınları takip ediyorlar. Garantili rating var yani...


   - Peki, özellikle neden sempatik gösterilmeye çalışılıyor?
     - Moda ve medya sektöründe eşcinsellere sempatik görünme konusunda bir gayret var, doğru. Bunun nedeni, karmaşık çıkar ilişkileri ve de moda ve medya dünyasında eşcinsellerin hatırı sayılır derecede söz sahibi olması...
     Medyada daha ziyade sansasyonel şekilde bir haberciliğin konusu oluyor bu eşcinsellik ve onların hayatları... Bu haliyle bakıldığında belki de "Hak aramanın ötesine geçip mağduru oynuyor bunlar. Aslında istedikleri şov yapmak, hak aramak değil" diyebilirsiniz.


   - Bazı uzmanlar, medyanın bu denli denetimsiz yayın yapmasını özendirici buluyor…
     - Evet, işaret edilen noktada haklılık payı var: Heteroseksüel eğilimli gençleri "homoseksüelliğe özendirme" konusu... Bu konuda iki saptamam var: a) Evet, aileyi ve çocukları (gençleri) koruyucu bir takım filtre mekanizmalarının uygulanması gerek... b) Bilinmeyen şeyden gelecek zarar daha büyük olabilir. Eşcinsellerin hayatını işleyen medya programları olmadığı zamanlarda da, eşcinsellik yaygın bir şekilde mevcuttu. Yalnız ülkemizde değil, bütün dünyada... Eşcinsel öğeler içeren yayınlar Türk aile yapısına zarar veriyor diye bunları kısıtladığımızı/yasakladığımızı varsayalım. Peki, bunun bir sonraki adımı ne olacak? Bir kere kısıtlamaya başlanırsa, nerede duracak bu kısıtlamalar?


   - Peki, ya edebiyat dünyası?
     - Edebiyat ve medya dünyasındaki eşcinsel lobi faaliyeti, yalnızca Türkiyede değil bütün dünyada çok etkin. Ödülleri ve "iş yapacak/şöhret sağlayacak" pozisyonları kapıyorlar ve kendi aralarındaki sadakat ölçülerine göre dağıtıyorlar. Reklâmcılık sektöründe etkin olmaya başlamaları da gerçekleşecek. Gözönünde, dikkat çeken konumlarda oturup, sesinizi daha yüksek çıkarabilir ve cinsel kimliğinizi ön planda tutarak -ve gerekirse mağduru oynayarak- daha fazla sayıda insanın dikkatini çekebilirseniz -ki eşcinsel lobi bu konuda çok başarılıdır- medya ve edebiyat alanındaki etkiniz katlanarak artacaktır. Yani, ateş olurlarsa, cürümlerinden daha fazla yer yakabilmektedirler.
***

 Ayla Ağabegüm (Eğitimci-Yazar)
GENÇLERİMİZİN “AHLAKİ
DÖNÜŞÜM PROJESİ”NE İHTİYAÇLARI VAR


   - Hocam, son günlerde medyada çok yoğun bir şekilde eşcinsellik tartışmaları yapılıyor. Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
     - Psikiyatristler, ilahiyatçılar açıklama yapmalı. Bu bir hastalık mı, değil mi? Eğer hastalıksa neden bu kadar yaygınlaştı? Bilimsel açıdan bu iş incelenmeli. Tamam, benim çocukluğumda da böyle eğilimlere sahip kişiler vardı. Ama neden o zaman yaygın değildi? Demek ki çeşitli nedenlerden dolayı bu eğilimler artıyor.


   - Artıyor ve şiddet içeren bazı olaylara da neden oluyorlar.
     - Geçen bir dostum anlattı... Ankara’nın merkezinde oturuyor. Arka sokaklarında her gece kavga-gürültü… Polise şikâyet ediyorlar. Polis bile müdahaleye korkuyor. Biraz önce değindiğim gibi şu soru ilim adamları tarafından açıklığa kavuşturulmalı: ”Sayıları neden artıyor?” Evet, biliyoruz, bir kısmı doğuştan ve tıbbi nedenli. Diğerleri özendiriliyor. Bunun altını çizmeliyiz. Bir kısmı da para kazanma hırsıyla bu işe sürükleniyor. Basında yer aldı, bunların içinde mafya da var. Düşünebiliyor musunuz, bu öyle bir durum ki, polisi bile tehdit eder hale gelmiş. Bu bir sektör, bu bir para kazanma meselesi yani!..


   - Bu dosyayı hazırlarken gördük ki ciddi destekleri var bu grupların, Dünya Af Örgütü, ulusal örgütler vs... Neden bu mesele Türkiye’nin önüne özgürlük çerçevesinde sürülüyor?
     - Çok açık... Bu durumu yaygınlaştırmak istiyorlar. Ama şimdi devletimize görev düşüyor. Her ülkenin bir inanç sistemi var. Bizim inanç sistemimizde, aile hayatımızda bu eğilimler nasıl değerlendiriliyor? Dünya üzerinde o kadar önemli sorunlar var ki bu örgüt (Af Örgütü) eğer insanların hayrını düşünüyorsa, herkese eşit mesafede yaklaşıyorsa, neden Türkiye’de inancı dolayısıyla okuyamayan, çalışamayan insanlarla ilgilenmiyor? Bunların örgütlenmesine neden katkıda bulunmuyor? Mesela web sitesinde eşcinsellere link açarken başörtülüleri neden görmezden geliyor?
 

    - Neden?
     - Eşcinselliği tercih gibi sunuyorlar! Bunu yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.

   - Bir tercih ama! Bir de öyle baksak!
     - Bu bir tercihse, uyuşturucu kullanmak da bir tercih, adam öldürmek de bir tercih... Kanunlar bu tercihlere göz yummuyor! İlim adamları vs. bu konuyu tartışmalı, konuşmalı... Bunun dışındaki kişiler neden bu tartışmanın içinde? Mesela uyuşturucu da artıyor. Hoş mu görelim? Bir daha söylüyorum, bu sorular cevaplanmalı! Kimler destekliyor, açıklanmalı…

    - Edebiyat dünyasında eşcinsel lobisinin etkili olduğu fikrine katılıyor musunuz?
      - Edebiyat dünyasında şöhret olmak için birçok lobi kullanılıyor. Sadece bu değil. Siyasi fikirlerden dolayı meşhur olan birçok yazar ve şair var. Hepsi aynı bana göre. Mesele sanatçı yönü değil eğilimleri, fikirleri! Ben eşcinsel lobisi ile fazla ilgilenmediğim için fark etmedim.

   - Medya ne üstleniyor bu noktada? Dürüst mü sizce?
     - Film ve reklâmlarda eşcinseller nedense en sevimli kahramanlar olarak yer alıyor. Hep iyi kalpli dürüst kahramanlar eşcinseller. Nasıl “Salkım Hanım’ın Taneleri”nde bütün Türk kahramanlar kötüydü, mesele tek yönlü ele alınmıştı. Şimdi de medya eşcinsellik vakasını böyle ele alıyor. Mağdur, sevimli, iyi kalpli… Hep hakları yenmiş, zavallı vatandaş!...

   - Zavallı değiller mi?
     - Bak yine aynı konuya geliyoruz. Devletimizin bu konuda araştırma yapması gerekiyor. Şimdi varsayalım ki, devlet bu grubun tüm isteklerini kabul edip onları mutlu etti. Yaşlandıkları zaman ne yapacaklar? Bunlar sosyal yaralar işte… Başka bir mesele; acaba onlarla birlikte olmak isteyen insanların psikolojisi nasıldır? Gençlerimizin “ahlaki dönüşüm projesi”ne ihtiyaçları var bana göre. 

Aykut Atasay (LAMBDA İSTANBUL Medya Komisyonu Gönüllüsü)
MEDYAYLA İLİŞKİMİZ ÇIKARA BAĞLI


   - Eşcinsellerin medyada yer alış biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz? STK olarak medya ile ilişkilerinizi nasıl sağlıyorsunuz?
     - Şöyle bir strateji izliyoruz medya ile ilişki kurarken: Mesela direkt tanıdıklarımız var Hürriyet’ten, Akşam’dan, Sabah’tan Birgün’den... Biz bu kontakları sağlıyoruz. Bir etkinliğimizi, bir basın açıklamamızı duyururken direkt muhabirle görüşüyoruz ki haberimizi yapsınlar. Çünkü bunlar bizim daha önce haberimizi yapmış insanlar. Dolayısıyla gazeteye atıp kaybolacağına mailler, biz direkt nokta atışı yapıyoruz. Belli muhabirler, belli gazeteciler, belli köşe yazarları, en son mesela medya komisyonu gönüllüsü olarak yayınlayacağını bildiğimiz insanlara yöneldik.

   - O yayınlayacağını bildiğiniz gazeteciler sizi ne amaçla destekliyorlar?
     - Destek olarak görmüyorum ben bunu. Bu bir çıkar ilişkisi: Muhtaç-ihtiyaç gibi... Basının da bize ihtiyacı var, bizim de basına ihtiyacımız var. Bu karşılıklı çıkar... Ama mesele, doğru kontakları yapmakta... Çünkü ancak o zaman doğru bir şekilde temsil edilmiş oluruz. Ama öyle bir şey olur ki, bir illitarasyon kullanır, resim kullanır veya öyle bir manşet atar ki o kadar emeğimize yazık olur. Kontrolü sağlamak lazım... Röportaj için doğru insanları yönlendirmek lazım. Röportaj bittikten sonra ben bakmak istiyorum, resime dahi bakıyorum ve böylece kontrolü sağlamış oluyorum. Bana haberci geri dönmek zorunda.

   - İllitarasyonu bile kontrol ediyorsunuz öyle mi?
     - Evet, en son halini mutlaka kontrol ediyorum yanlış bir şey olmasın diye. Çünkü daha önce canımız çok yandı!

     - Size göre yanlış bir şey ne olabilir?
     - Sansasyonel bir şekilde verilmesi. Bunlar çok yapılan şeyler, özellikle manşet atılırken... Demin konuştuk ya, destek- çıkar diye... Sol tansdanslı gazeteler Cumhuriyet, Birgün veya Akşam’da bizle ilgili çok haber yapan var; hani bu insanlar eşcinsel olabilir, transeksüel olabilir, biseksüel olabilir, homofobik olmayan eşcinsel yanlısı insanlar alabilir. Dolayısıyla bu bir vicdan meselesidir. Azınlık haklarına dikkat etmek... Haber yapmakla bitmiyor. Editörün karşı çıktığını duydum birçok kez, bir de ona karşı bir savaş veriyor vicdan sahibi muhabir.

   - Bu tip desteklerin, örneğin röportajların sadece bir hak arama çerçevesinde olduğunu düşünüyor musunuz? Bu tip yayınların özendirici olduğunu düşünenler var!
     - Bu çok saçma bir şey. Çünkü bütün eşcinsel bireyler heteroseksüelliğin yaygın olduğu bir toplumda yaşıyor. Ve sürekli böyle evlilikler, aşklar pompalanıyor. Özense, eşcinsel özenir. Ben bu konudaki genellemelere katılmıyorum. Bu biricik istek ve arzular... Böyle değerlendirilmeli...

     ***

   NOT: Haberi bitirirken küçük bir not iletmek istiyorum: 26 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde Şermin Terzi imzası ile yayınlanan ve başta AKODER olmak üzere birçok stk tarafından protesto edilen haber “Türbanlı Lezbiyen Dernek Denetçisi”nde bahsi geçen dernekle ilgili önemli gelişmeler var. Bursa polisinin 2 Eylül’de adı geçen derneğe yaptığı baskınlarda çete suçlamasıyla gözaltına alınan 16 üyenin 12’si tutuklandı. Bu işin altından gerçekten pis kokular geliyor; o kadar ki, Dünya Af Örgütü’nün ciddi katkılarda bulunduğu Kaos GL ve birçok stk bir araya gelip bir basın açıklaması ile bu derneği dışladığını sahiplenmediğini ilan etti.

Bu haber toplam 8865 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum