DSM-V’e Tepkiler Uluslararası Boyut Kazanıyor

DSM-V’e Tepkiler Uluslararası Boyut Kazanıyor
Dünya DSM V'i tartışmaya devam ediyor. Gerek NIMH gerekse Avrupa'nın önde gelen ruh sağlığı kurumları DSM tanı kriterleri kitabına yönelik eleştirilerinin dozunu arttırarak tepkilere uluslararası boyut kazandırdı.

Aktüel Psikoloji / Haber Merkezi


Dünya DSM V'i tartışmaya devam ediyor. Gerek NIMH gerekse Avrupa'nın önde gelen ruh sağlığı kurumları DSM tanı kriterleri kitabına yönelik eleştirilerinin dozunu arttırarak tepkilere uluslararası boyut kazandırdı. Dünya'nın bir çok ülkesinde DSM kaynağına yönelik eleştiriler devam ederken Türkiye'de henüz kaynağı kritik eden bir açıklama yapılmadı.  

22 Mayıs'ta piyasa sürülmesi beklenen Psikiyatri Tanılama kitabı  DSM V'e yönelik tepkiler gittikçe artıyor. Filiz Özyaprak psychiatrictimes.com sitesi yazarlarından Allen Frances'ın "DSM V'e Yönelik Uluslararası Tepki" başlıklı makalesini Aktüel Psikoloji okuyucuları için çevirdi.


DSM-5'e Uluslararası Tepki

Allen Frances / psychiatrictimes.com[i]

Çeviren: Filiz Özyaprak


DSM-5'e olan uluslararası ilginin yoğun seviyesi büyük bir sürpriz olmuştur. DSM dünya çapında uygulanan bir araştırma standardı haline gelmesine rağmen, ABD dışındaki klinisyenler tarafından nadiren kullanılmakta ve bu nedenle hastalar için çok daha düşük bir tehdit oluşturmaktadır.

Peki neden özellikle Almanya, Hollanda, İngiltere, Belçika, Fransa, İtalya, Avustralya, Japonya ve Brezilya'daki tüm önde gelen gazete, dergi, TV ve radyolar DSM-5'ten bahsediyor?

DSM-5'in zararlı etkilerinin sınırlarımızın ötesine yayılabileceğine ilişkin kısmi bir endişe mevcuttur. Aşırı miktarda ADD (dikkat eksikliği bozukluğu) ve otizm tanısı koyma ABD'de başladı, ancak bu hatalı salgın ilgi toplayarak şu an itibariyle dünya çapında bir fenomen haline gelmiştir.

Harika bir örnek vermek gerekirse, geçen hafta Cambridge Üniversitesi'nden bir ekibin Çin'de otizm avına çıkacağı ve tahminen yaklaşık 14 milyon çinliyi bu şekilde etiketleyebileceği duyuruldu. Bu basit etiketlemenin gücü beni şaşırtmaktan ve korkutmaktan hiç vazgeçmiyor.

Alenen gözlenebilecek pratik neticelerin de ötesinde, her yerde insanlar bir anda genişleyen ve hızla normale indirgenen psikiyatrinin kültürel etkilerini merak etmektedirler. Tüm üyeleri hasta olarak tanımlanan bir toplum hakkında ne söylenebilir ki?

Tüm medya kapsamında hiç de şaşırtıcı olmayan tek şey hararetli DSM eleştirilerinin istikrarıdır. Diğer ülkelerde yaşayan insanlar artık DSM-5'teki sağduyu eksikliğini, ABD'de neden halen saldırı tüfeği tasarrufunun yasal olduğunu anlamadıkları gibi anlayamıyorlar.

Bu noktada, geçen hafta Almanya'nın ulusal gazetelerinin birinde çıkan bir hikayeye alıntı yapmak isterim. Makalede kullanılan DGPPN derneği Alman Psikiyatri ve Psikoterapi, Psikosomatik ve Sinir Hastalıkları Birliği [İngilizce web sitesi Alman Psikiyatri, Psikoterapi ve Psikosomatik Birliği olarak ifade eder]  anlamına gelmektedir. Bu birlik Avrupa'da bulunan en büyük yıllık toplantıları gerçekleştirmekte ve neredeyse Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yapılan toplantılar kadar büyük olmaktadır. Birliğin DSM-5'e ilişkin görüşleri, Almanya'da önemli ağırlık taşımakla birlikte çok daha ötesinde de etki yaratmaktadır.

DGPPN başkanı ve Bonn Üniversitesi psikiyatri kliniği direktörü Wolfgang Maier, Pazartesi günü yaptığı açıklamada "Uzman kuruluş DGPPN, DSM-5 üzerinden tanı yapılmasını önermemektedir. Hem doğal uyum ve yaşlanma süreçlerinin, hem de sıradan sayılabilen acı durumlarının patolojikleştirilme tehlikesi mevcuttur." demektedir.

DGPPN'e göre "Bu açıklama, yeni kataloğun sağlık ve hastalık arasında bulunan sınırları kabul edilmez bir şekilde değiştirdiğini gösteren bir dizi örnek içermektedir." Böylelikle, DSM-5 altında, bir ölümün akabinde iki haftadan uzun süren mutsuzluk durumu, eğer her zamanki belirtileri olan keyifsizlik, dürtü/enerji yoksunluğu, ilgisizlik, uyku sorunları ve iştahsızlık içeriyorsa depresyon olarak tanımlanabilecektir. 

DGPPN Başkanı Maier, "Bu şekilde bir aşırı tanı koyma durumu APA yazarları tarafından göz göre göre sineye çekilen bir tehdit teşkil eder." demektedir. "Onların ileri sürdükleri ama bize göre gerçekten hasta olan bir insanı görmeden önce hatalı bir biçimde yanlış tanı koymaktır." Ama bu durum, Maier'e göre en azından Almanya'da yalnızca ekonomik nedenlerden ötürü bile işe yaramayan bir hesaplamadır.  Yapılan tanının, sınırlı kaynakları olan bir sistem dahilinde etkilenen kişiye tıbbi yardım yapılmasına hak tanıdığı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Neticede gerçekten ve bedenen hasta olanların tedavisi için daha az olasılık mevcut olacaktır.

DSM-5'in güvenilirliği, dikkatsiz kararlar, zayıf bilimsel destek ve başarısız olan DSM-5 Saha Denemeleri'nin güvenilemez oluşu yüzünden geri dönülemez bir şekilde riske edilmiştir. DSM-5'in araştırma dergileri için uluslararası bir standart olacağından şüpheliyim; ABD dışında klinik açından hiçbir süreklilik kazanmayacağından neredeyse eminim; ve aynı zamanda Amerikan psikiyatrisinin geçer dili olma rolünü de muhtemelen kaybedecektir.

Peki güvenilirliğini geri kazanmak için neler yapılabilir? Eğer APA, DSM-5'in dinamik ve düzeltmelere tabi bir belge olduğu hususunda ciddi olsaydı, yapılan değişikliklerin gerçek kanıta dayalı incelemelerle örtüşüp örtüşmediğini değerlendirmek için hemen tarafsız ve Cochrane tarzında bir yorumlama yapılması için yetki sunardı. İnanıyorum ki bunların hiçbiri (belki otizm hariç) olmayacaktır.

DSM-5 bilimsel gerekçelerinin bağımsız olarak gözden geçirilmesi için yapılan pek çok çağrıya çok önceden kulak vermiş olsaydı, elbette ki bu çok daha iyi olurdu. DSM-5 kendi kendini tadil eden veya dışarıdan gelen düzeltmelere açık bir belge olsaydı, psikiyatri alanı büyük bir utançtan sıyrılmış olurdu.

Yine de bu kadar geç olmasına rağmen bunu yapmak, hiç yapmamaktan çok daha iyidir. Hataları kabul ederek itibarını geri kazanmak, tüm sıkıntılara rağmen ısrarcı olup gözardı edilmekten çok daha iyidir.

DSM-5 çılgınlığı tarafından lekelenebilecek tüm psikiyatri alanına, yani gerçek tehlikeye karşı korunmamız gerekir. Bu klinisyenler için haksızlık ve hastalar için tehlikeli olacaktır. Psikiyatri, iyi olduğu alana odaklandığında önemli ve başarılı bir meslektir. DSM-5 gerçek bir sapma olmuştur –  alanın gerçek bir yansıması değildir.

Bu talihsiz dönemden çıkabilecek tek bir iyi sonuç vardır. Belki DSM-5'e ilişkin endişeler, tanının, tedavinin ve okul kararlarında, engellilik tespitinde, sosyal yardım elverişliliğinde ve adli tıpta psikiyatrik tanıya verilen aşırı otoritenin en iyi şekilde nasıl düzeltilebileceğine ilişkin ciddi bir tartışma ortamı yaratabilir. Psikiyatrik tanı, kendi için iyi olmayacak derecede önem kazanmıştır.



[i] Allen Frances / psychiatrictimes.com 

Bu haber toplam 18264 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.