Depresyon hastalarına şifa olan sure
Yayınlanma:
Psikiyatr Dr. Mustafa Merter, Depresyonun karanlığına düşmüş hastalarıma Tarık Sûresi'ni öneriyorum dedi.
Psikiyatr Dr. Mustafa Merter: Aklıma Tarık Sûresi'nden ilk dört ayet-i kerime geliyor: "Düşün gökleri ve gece vakti geleni! Bilir misin nedir gece vakti gelen? O, yıldızdır (inanmadan yaşanan hayatın) karanlığını delip geçen; (zaten) hiçbir insan korunmasız bırakılmamıştır."
Muhammed Esed Meal/tefsirinden hareket edersek, Tarık sabah yıldızı manasının yanı sıra "felâketin ve sıkıntının derin karanlığında bunalmış bir insana zaman zaman gelen semavî bir teselli ve rahatlamayı veya belirsizliğin karanlığını gideren ani, sezgisel bir aydınlanmayı da ifâde eden bir mecaz"dır. Anlamları üzerine derin tefekkür hâlinde namazlarda veya sâir durumlarda Kur'an âyetleri okunursa, kişisel tecrübelerime göre insanın gönlüne bir ferahlık gelir. İşte bu âyetleri de, özellikle depresyon ve evhamların derin karanlığına düşmüş hastalarıma, arzu ederlerse okumalarını tavsiye ediyorum. İçinde bulunduğu durum ne kadar ümitsiz gibi görünse de "yedullah" sürekli insanın sırtındadır ve hep bir çıkış, kurtuluş, felah vardır.
Kur'an-ı Kerîm'de insanın psikolojik veya bize göre nefs yapısını açıklayan birçok âyet-i kerîme vardır ama özellikle Enfal Sûresi'nin 24. âyeti bendenizi çok etkiledi: "Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırsa, Allah'ın ve (dolayısıyla) Elçi'nin bu çağrısına icâbet edin; ve bilin ki, Allah insanla kalbinin (meyilleri) arasına müdahale etmektedir; ve sonunda O'nun katında bir araya getirileceksiniz." (M.Esed Tefsiri, İşaret Yayınları)
Bakın âyet-i kerîme nasıl gayet açık bir şekilde gerçek hayat ile sözde hayat arasındaki farkı vurguluyor. Oturduğu yerde, vâroluş mertebesinde kalma, stagnasyon / duraklama hâli bir manada ölüm ile eşdeğerli. Eğer canlanmak (tabire dikkatinizi çekerim "Can"-lanmak...), yaşamak istiyorsak, aksiyona geçmek gerekiyor. Yâni Kur'anî dilde "âmilus-sâlihati / yararlı işler" veya infak ve îsar frekansına geçmek ve gerçek manada yaşamak.
İşte bu âyet-i kerîmenin bize öğrettiği, vâroluşsal veya ontolojik açılardan, nefs yapısının dinamik telâkkisi, modern insanın içine düştüğü durumu ve oluşturduğu bu anlamsız dünyayı açıklayabilir. Meselâ, bile bile dünyayı ve kendi kendisini yok etme süreci olan "tüketim tutkusu"ndan niye kurtulamıyoruz? Acaba infak etmek yerine biriktirdiğimiz, yığdığımız, dolayısıyla bizi "kurtarmayan", daha ferah daha özgür, daha nûrlu, daha sevgi dolu bir nefs mertebesi ve hâllerine yükseltmeyen o eşyalardan, nesnelerden, bu nedenle mi nefret edip, onları yakıp kül etmek, "tüketmek" istiyoruz? Sanki bir şekilde dünyadan intikam mı alıyoruz, bize yaşattığını sandığımız düş kırıklığının acısını mı çıkartıyoruz? Büyük bir şehrin çöplüğüne gidip, o bir zamanlar "âşık olduğumuz" kullandığımız nesneleri, eşyayı ne hâle getirdiğimiz üzerine biraz tefekkür etsek acaba hangi duyguları yaşardık?
Bu vesileyle Kul-lanmak tabirine de dikkatinizi çekerim. Biz acaba bilmeden yaşadığımız dünyaya "kul" gözüyle mi bakıyoruz. Peki dünya "kul" ise biz ne olma iddiasındayız? Modern psikoterapinin olmazsa olmaz koşullarında birisi, âcizâne kanaatime göre, uygulanan ilaç ve sıradan psikoterapinin yanı sıra, sosyoterapi muhtevasında, insanı sâdece "alan vâroluş konumu"ndan varolmaktan, "veren vâroluş konumu"na da getirme olmalıdır. Ancak o zaman terapi dairesi kapanır ve kalıcı neticeler alabiliriz. Yine "Nefsini bilen Rabb'ini bilir...", "Ölmeden evvel ölün..." hadisleri üzerlerine saatlerce tefekkür edebilirz.
ZAMAN
Muhammed Esed Meal/tefsirinden hareket edersek, Tarık sabah yıldızı manasının yanı sıra "felâketin ve sıkıntının derin karanlığında bunalmış bir insana zaman zaman gelen semavî bir teselli ve rahatlamayı veya belirsizliğin karanlığını gideren ani, sezgisel bir aydınlanmayı da ifâde eden bir mecaz"dır. Anlamları üzerine derin tefekkür hâlinde namazlarda veya sâir durumlarda Kur'an âyetleri okunursa, kişisel tecrübelerime göre insanın gönlüne bir ferahlık gelir. İşte bu âyetleri de, özellikle depresyon ve evhamların derin karanlığına düşmüş hastalarıma, arzu ederlerse okumalarını tavsiye ediyorum. İçinde bulunduğu durum ne kadar ümitsiz gibi görünse de "yedullah" sürekli insanın sırtındadır ve hep bir çıkış, kurtuluş, felah vardır.
Kur'an-ı Kerîm'de insanın psikolojik veya bize göre nefs yapısını açıklayan birçok âyet-i kerîme vardır ama özellikle Enfal Sûresi'nin 24. âyeti bendenizi çok etkiledi: "Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırsa, Allah'ın ve (dolayısıyla) Elçi'nin bu çağrısına icâbet edin; ve bilin ki, Allah insanla kalbinin (meyilleri) arasına müdahale etmektedir; ve sonunda O'nun katında bir araya getirileceksiniz." (M.Esed Tefsiri, İşaret Yayınları)
Bakın âyet-i kerîme nasıl gayet açık bir şekilde gerçek hayat ile sözde hayat arasındaki farkı vurguluyor. Oturduğu yerde, vâroluş mertebesinde kalma, stagnasyon / duraklama hâli bir manada ölüm ile eşdeğerli. Eğer canlanmak (tabire dikkatinizi çekerim "Can"-lanmak...), yaşamak istiyorsak, aksiyona geçmek gerekiyor. Yâni Kur'anî dilde "âmilus-sâlihati / yararlı işler" veya infak ve îsar frekansına geçmek ve gerçek manada yaşamak.
İşte bu âyet-i kerîmenin bize öğrettiği, vâroluşsal veya ontolojik açılardan, nefs yapısının dinamik telâkkisi, modern insanın içine düştüğü durumu ve oluşturduğu bu anlamsız dünyayı açıklayabilir. Meselâ, bile bile dünyayı ve kendi kendisini yok etme süreci olan "tüketim tutkusu"ndan niye kurtulamıyoruz? Acaba infak etmek yerine biriktirdiğimiz, yığdığımız, dolayısıyla bizi "kurtarmayan", daha ferah daha özgür, daha nûrlu, daha sevgi dolu bir nefs mertebesi ve hâllerine yükseltmeyen o eşyalardan, nesnelerden, bu nedenle mi nefret edip, onları yakıp kül etmek, "tüketmek" istiyoruz? Sanki bir şekilde dünyadan intikam mı alıyoruz, bize yaşattığını sandığımız düş kırıklığının acısını mı çıkartıyoruz? Büyük bir şehrin çöplüğüne gidip, o bir zamanlar "âşık olduğumuz" kullandığımız nesneleri, eşyayı ne hâle getirdiğimiz üzerine biraz tefekkür etsek acaba hangi duyguları yaşardık?
Bu vesileyle Kul-lanmak tabirine de dikkatinizi çekerim. Biz acaba bilmeden yaşadığımız dünyaya "kul" gözüyle mi bakıyoruz. Peki dünya "kul" ise biz ne olma iddiasındayız? Modern psikoterapinin olmazsa olmaz koşullarında birisi, âcizâne kanaatime göre, uygulanan ilaç ve sıradan psikoterapinin yanı sıra, sosyoterapi muhtevasında, insanı sâdece "alan vâroluş konumu"ndan varolmaktan, "veren vâroluş konumu"na da getirme olmalıdır. Ancak o zaman terapi dairesi kapanır ve kalıcı neticeler alabiliriz. Yine "Nefsini bilen Rabb'ini bilir...", "Ölmeden evvel ölün..." hadisleri üzerlerine saatlerce tefekkür edebilirz.
ZAMAN
Bu haber toplam 8328 defa okunmuştur
Din Psikolojisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.