1. HABERLER

  2. PSİKOLOJİ

  3. Carl G. Jung'un Gözüyle Freud Analizi

Carl G. Jung'un Gözüyle Freud Analizi

Yakın dönemde yayın hayatına başlayan Kadın News sitesinde, Jung'un "Anılar, Düşler, Düşünceler" kitabından alıntılanan bir bölümde Freud'la ilgili önemli eleştirilere yer veriliyor.

A+A-

Bir anlamda Jung'un otobiyografisi işlevinide içeren "Anılar, Düşler, Düşünceler" kitabı Jung'un yaşamının son dönemlerinde yazılmış bir eser. Bu kitap Jung'un, Sigmund Freud'la ilişkilerine ve onun kuramlarına ilişkin düşüncelerine de ışık tutuyor.

www.kadinnews.com sitesinde bu önemli eserden yapılan alıntıda, Jung'un psikanaliz ve freud hakkında ki eleştirilerine yer veriliyor. Bu çalışmada Jung; "Freud Farkına Varabildiği Tek Yönünün Kurbanı Oldu" diyerek kurama yöneltilen en önemli eleştirilerden birini yapıyor. www.kadinnews.com sitesinde yayımlanan alıntı içeriğin ayrıntılarında şu eleştiriler yer alıyor:

Analitik psikoloji sisteminin kurucusu Carl Gustav Jung'un gözünden Freud analizi : "Farkına varabildiği tek yönünün kurbanı olarak kaldı. Bu nedenle ben ona trajik bir kahraman gözüyle bakarım çünkü büyük bir insandı ama daha da ötesi , kendi şeytanının tutsağı bir insandı."

Freud’un kurduğu cinsellik kuramına duygusal açıdan son derece bağlı olduğu su götürmez bir gerçekti. Ondan söz ettiğinde, sesi telaşlı ve kaygılı oluyor, her zamanki kuşkucu ve eleştirel halinden eser kalmıyor ve yüzünde, hiçbir zaman nedenini  anlayamadığım garip bir duygusallık beliriyordu.Cinselliğin onun gözünde  bir tür numinosum olduğunu çok güçlü sezinliyordum.Sezgimin doğru olduğu aşağı yukarı üç yıl sonra, 1910’da gene Viyana’da yaptığımız bir konuşma sırasında ortaya çıktı.

Freud’un bana ‘’Sevgili  Jung, cinsellik kuramaından hiçbir zaman vazgeçmeyeceğine sözver. Bu çok önemli. Bunu aşılmaz bir kale, bir dogma haline getirmemiz gerekli’’dediğini çok iyi anımsıyorum. Bu sözleri, bir babanın oğluna ‘’Bana tek bir söz ver oğlum. Her pazar günü kiliseye gideceksin,’’ dediği gibi büyük bir duygusallık içinde söylemişti.Biraz şaşırarak, ‘’ Neye karşı bu kale ‘’  diye sormuştum.Bu sorumu ‘’kara çamur seline karşı,’’diye yanıtlamış, sonrada , biraz duraksayarak,” Doğaüstü güçlere karşı “ diye eklemişti. Özellikle “dogma”  ve “kale” sözcüklerinden kaygılanmıştım çünkü bir dogma , o düşünceye duyulan kuşkuları bir kalemde silmek amacıyla kurulan ve tartışmaya açık olmayan bir inançtır ve bu inancın artık bir bilimsel değerlendirmeyle bir ilgisi kalmaz; bireysel bir güç dürtüsüne dönüşür.

 

O zamanlar doğru dürüst anlayamamama karşın, Freud’da bilinçdışı dinsel faktörlerin bir yanardağ gibi patlayışını görmüştüm. Onu tehdit eden bilinçdışı etmenlere karşı bir bariyer kurmak için yardımıma gerek duyduğu kesindi.

Bu konuşma, aklımı daha da çok karıştırdı. O güne dek cinselliğin tehlikede olduğunu ve sadık kalınması gereken değerli bir kavram olduğunu hiç düşünmemiştim. Cinselliğin, Freud için, başka insanlara oranla çok daha önemli olduğu kesindi. Ona göre dinsel bir huşu içinde gözlemlenmesi gerekiyordu. Bu tür derin inançlar karşısında insan utangaçlaşıyor ve çekinmeye başlıyor. Ağzımda bir şeyler geveledim ve kısa bir süre sonra da konuşma sona erdi.

Hem şaşırmış hem de utanmıştım. Bana doğru,bilinmeyen yeni bir dünyadan yepyeni düşüncelerin aktığını hissedebiliyordum. Açıkça anladığım bir şey vardı: Her  zaman dinsiz olduğunu  vurgulayan Freud bir dogma kurmuş, daha doğrusu, yitirdiği kıskanç bir tanrının yerini başka bir zorlayıcı imge ile , yani cinsellikle doldurmuştu. Bu imge, aslı kadar ısrarcı ve vurgulayıcı, buyurgan ve tehdit ediciydi.

Ahlaksal açındansa daha da belirsizdi. Ruhsal açıdan daha güçlü bir araca, nasıl ki ‘yüce’ ve ‘şeytani’ gibi göndermelerle bulunulmuşsa , bu durumda da cinsel libido deus absconditus, yani gizli ya da saklanmış bir tanrı rolünü üstleniyordu. Görünüşe göre bu değişim Freud’un bu yeni tanrısal prensibi dinin verdiği sıkıntılardan kurtulmuş ve bilimsel açıdan tartışılmaz görmesini sağlıyordu. Oysa özünde, tanrısallık, yani mantıksal açıdan karşılaştırılmaları olanaksız iki karşıtın, Yehova’nın ve cinselliğin psikolojik nitelikleri değişmiyordu. Yalnızca, adları değişmişti ve kuşkusuz bakış açısı da. Yitik Tanrı’nın artık yukarılarda değil aşağılarda aranması gerekiyordu. Oysa sonuçta, daha güçlü olan araç için adının bazen bu, bazen de şu olması fark eder mi? Psikoloji olmasaydı ve onun yerini somut nesneler alsaydı, bunlardan biri yok edilir, yerine başkası konurdu, oysa gerçekte , yani psikolojik deneyim konusubnda ne ivedilik ne anksiyete ne zorunluluk vb ortadan kalkmaz, sorun sürerdi. Sorun, duyduğumuz anksiyeteden vicdan azabından, suçluluk duygusundan, zorunluluktan, bilinçdışından ve içgücüden nasıl kaçabileceğmiz ya da onların üstesinde nasıl gelebileceğimizdir. Bunu aydınlıuk ve ideal bir açıdan başarmazsak, soruna karanlık ve biyolojik açıdan yaklaştığımzda daha şanslı olmamız olasıdır.

Freud’un bu tek yönlü düşüncesine karşı  yapılabilecek bir şey yoktu. İçsel bir deneyim gözünü açabilirdi belki ama o zaman da zihni böyle bir deneyimi ‘’salt cinselliğe’’ ya da ‘’psiko-cinselliğe’’ indirgeyecekti. Farkına varabildiği tek yönünün kurbanı olarak kaldı. Bu nedenle ben ona trajik bir kahraman gözüyle bakarım çünkü büyük bir insandı ama daha da ötesi , kendi şeytanının tutsağı bir insandı.

Carl Gustav Jung
Anılar Düşler Düşünceler

Alıntı Kaynağı: www.kadinnews.com  

 

Bu haber toplam 11460 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum