Büyükşehir ve İnsan Psikolojisi
MEDİCAL PARK - Büyükşehrin insan üzerinde etkisi de büyük. Medical Park Fatih Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sinem Demir, “Daha çok korkulan, şikayet edilen büyük şehirlerin olumlu yönlerini görebilmek ve bunlardan faydalanmak, sürekli kabuğuna çekilerek sosyal yaşamdan çekilmeye göre daha sağlıklı olabilir” diyor.
İster göçle gelsin, ister kuşaklar boyu büyük şehirde yaşamış olsun, ‘stres, yaşam zorluğu ve maddi imkanlar arasındaki uçurumlar’ metropollerin anahtar sorunları. Bu konular yaşam içinde hiç de azımsanmayacak olsa dahi, ‘büyük şehir psikolojisi’ ile olduğundan abartılı bir şekilde yaşanabilir.
Medical Park Fatih Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sinem Demir; “Büyükşehir psikolojisi”nin, daha çok şehrin olumsuzluklarından şikayet edip içe kapanma ile sonuçlanabildiğine dikkat çekiyor:
“İnsanlar aidiyet hissettikleri yerle ilgili bağlarının (değer yargıları, yaşam tarzı) altını çizerken; yeni geldikleri ‘büyük’ şehre ise bir o kadar mesafeli, hatta tepkili olabilirler (yozlaşmadan korkma, kendilerinden farklı yaşam tarzlarına yargılayıcı bakış). Göçün hüznünü ve topraklarına özlemlerini, adeta geldikleri şehre/ülkeye mesafeli durarak dindirmeye çalışırlar.”
Psikolog Demir’in, büyükşehri ‘engelleyici, zorlayıcı, tehlikeli, kimseye karşı duyarlı olunmaması gereken’ yerler olarak algılamanın yol açabileceği durumlara ilişkin önerileri şunlar:
Aşırı içe kapanma: Günlük ihtiyaçlarını karşılamak dışında, evin ya da mahallenin dışına çıkmama şeklinde görülebilir. Büyük şehirlerdeki aile apartmanları, bu içe kapanıklığı bir nebze hafifletebilir. Diğer taraftan, bu geniş aile döngüsü içinde yaşamak istemeyen çocukların dışa açılma, ailesini başka bir semtte oluşturma isteği engellenirse, belki iyi niyetle yapılan ‘bizle kal’ çağrısı, yeni kurulacak aile için ‘kösteğe’ de dönüşebilir.
Her akşam evde oturup TV izlemek, sürekli aynı kişileri görmek hayatı sıkıcı bir hale getirmek yerine, şehirdeki bazı sosyal-kültürel faaliyetlere katılabilirsiniz. Yorgun da olsanız! Hatta evliyseniz her zaman çocukları almak zorunda değilsiniz. Haftada ya da ayda birkaç defa sinemaya, tarihi mekanlar görmeye çıkabilirsiniz.
Tehlikeleri abartma: Kendi anne-babası tarafından ‘git, çalış, oku’ diye dışarı küçük şehirden büyük şehre okumaya-çalışmaya gönderilmiş bir anne-baba, kendi çocukları için aşırı koruyucu olabilir. Zamanında kendisi yeterince hazır olmadan, dışa açılmayı özümseyemeden, kimi zaman ailesinin yükünü de omzuna alarak, bir anlamda ‘şok’ yaşamıştır. Yaşadığı ailede ‘sen yapamazsın, çıkma, keşfetme’ mesajlarıyla büyümüş bir anne baba korkularını maalesef çocuklarına da yansıtabilir. İki durum da kendi çocuk dünyalarında ‘aşırı yük alıp veya cesaretlendirilmeyip korkmanın’ sonucudur. Ailelerin kendilerine göre kuralları olması hem normal, hem gereklidir: Eğer çocuğu/ergeni yaşamdan koparacak düzeyde değilse. Çocuklarına günlük hayatta güzel şeyler kadar tehlikelerin de olabileceğini, bunlarla karşılaşmamaya çalışmak veya karşılaşınca ne yapmak gerektiğini öğretmek yerine, onları fanusun içinde koruyarak, gelişmelerini engelleyebilirler.
Sürekli şikâyet etme: Büyükşehirde yaşamanın neredeyse refleks haline gelmiş alışkanlığı ‘sürekli şikayet’ olsa gerek. Şikayet konularının çoğunun haklılık payı olabilir. Trafik gerçekten yoğundur, kiralar gerçekten çok yüksektir, Şikayetlerimizi yasal bir şekilde ifade etmeyi ve bunu takip etmeyi tercih etmeliyiz. Örneğin; sokağınızda lambalar yanmıyorsa, belediyeye dilekçe yazmak gibi. Sık sık bu konulardan bahsetmek, sadece ekstradan sıkıntı getirir. Eğer sürekli şikayet ettiğimiz konu, şikayetle değiştiremeyeceğimiz (kalabalık) veya üstünde hali hazırda çalışılan (trafik) bir konu ise, sürekli tekrar etmek, sadece bunaltır. Arada bir ‘öf be!’ demek ve uygun yollarla çözüm bulmaya çalışmak rahatlatıcı olacaktır.
Samimiyeti kaybetme: Büyükşehirlerde yaşarken, insanlar kendilerini koruma çabasıyla öyle bir kabuklarına çekilirler ki; bu koruma sıcak ve samimi duyguları da öldürebilir. Dedikodulardan bıkmış insanlar kendilerini komşularından uzak tutmak için selamı bile yarım ağızla vermeye başlayabilirler. Gerçekten de büyükşehir, diğerlerinin özel hayatlarına çok fazla karışılamayan yerler haline geldikçe rahatlatıcıdır. Ancak işin dozu kaçtıkça, diğerlerini hiç umursamamaya, sadece kendini ve aileni düşünme yargıları yeşermesini sağlarlar. Otobüste bir yaşlı gördüğünde ‘ben görmezlikten geleyim de arkada kime denk gelirse gelsin’den başlar, ‘ne yapalım yaşlıysa otobüse binmesin, taksiyle gitsin’e kadar gelir. Umarsızlık, tepkisizlik, duyguların donuklaşmasına kadar gidebilir. Bu da, özellikle ülkemizin olumlu değer yargılarının, diğerlerine verilen önem ve yardımseverliğin öncelikle büyükşehirlerde erimesini beraberinde getirir.
Daha Ayrıntılı Bilgi İçin:
Medical Park Fatih
Gülhan ÇALIŞKAN
Tel:212 453 10 00/ 2204
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.