1. HABERLER

  2. PSİKOLOJİ

  3. Bağımlılıkla mücadelede örnek proje

Bağımlılıkla mücadelede örnek proje

İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü, 3 yıldır ilk ve ortaöğretim çağındaki çocukları bağımlılıktan korumak için uğraşıyor...

A+A-

Aksiyon Dergisi / SEDAT GÜLMEZ  


İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Bölümü Şefi Güner Ergenç gazetedeki haberi görünce “Yazık! Daha 23 yaşındaymış…” diyor. İsmi Begüm Veral. Üniversite öğrencisi. Ölüm sebebi aşırı dozda uyuşturucu. Üstelik yakalandığı bataktan kurtulmak için bir ara tedavi görmüş. Annesinin söylediğine göre illetten kurtulmuş da. Ancak ‘arkadaşları’ peşini bırakmamış. “Artık böyle vakalar yaşanmasın, ebeveynler ağlamasın diye uğraşıyoruz. Fakat kolay değil. Sadece eğitimcilerin gayreti bir yere kadar. Nihai başarıda mutlaka anne, baba ve evlatlarımızın katkısı lazım.” Aslında Ergenç senelerdir bilinen gerçekleri dillendiriyor. Fakat bunları anlamlı kılan millî eğitim müdürlüğünün son 3 yılda yoğunlaştırdığı ve olumlu neticeler aldığı ‘madde müdahale ekibi’ gibi çalışmalar…

2006, öğrenciler arası şiddet olaylarının konuşulduğu bir yıldı. Neredeyse her gün farklı ildeki bir okuldan kavga, yaralama hatta ölüm haberleri medyaya yansıyordu. Tedirginlik o noktaya geldi ki, TBMM’de vakaları incelemek için araştırma komisyonu kuruldu. Millî Eğitim Bakanlığı da (MEB) taşra teşkilatlarını çözüm üretmesi için sık sık uyarıyordu. Yinelenen çağrılara ilk İstanbul cevap verdi. Dönemin Millî Eğitim Müdürü Ata Özer tüm ilçelerde problemlerin tespiti adına toplantılar düzenledi. 1658 öğrenci, 1363 okul aile birliği başkanı, 1151 rehber öğretmen ve binlerce velinin katıldığı programlarda şikâyetler dinlendi, eksikler tespit edildi. 41 farklı sıkıntı vardı ve bunların 6’sı bir şekilde madde bağımlılığıyla ilgiliydi: Öğrenciye güvenilmemesi, veliye ve öğrenciye dönük zararlı alışkanlıklarla mücadele çalışmalarının yetersizliği, bağımlılık maddelerine ilişkin eğitim yapılamaması, öğrencilerin madde ve alkol kullanımı, rehberlik faaliyetlerine gereken önemin verilmemesi ve ailelerin çocuklarıyla ilgilenmemesi.

İlk aşama tamamlandıktan sonra her aksaklık için değişik çözümler üretilir. Maddeyle mücadele hususunda da Yeniden Eğitim ve Sağlık Derneği’yle işbirliğine gidilir. Öncelikle gönüllü öğretmenlere formatör eğitimi verilir. Ayrıca okullarda tertiplenecek bilgilendirme toplantıları için broşür ve CD gibi tanıtıcı materyaller hazırlanır.

Bilhassa söz konusu dokümanların içeriğiyle alakalı titiz çalışılır. İlk ve ortaöğretimlere gösterileceklerde madde isimleri ve fotoları kullanılmaz. Çünkü merakın zirvesindeki ergen öğrenciler üzerinde oluşabilecek ters etkiden korkulur. ‘Tek seferden bir şey olmaz’ düşüncesi, arkadaşlarına ‘hayır’ diyememe, bir gruba aidiyet duygusu ve yanlış arkadaşlıklar gibi sebeplerle ‘hassas ergenleri koruyalım’ derken farkına varmadan tehlikeye atma vardır işin ucunda. Böyle bir durum öğrenci adına kopuşun ilk adımıdır.

Velilere dönük bilgilendirmelerdeyse farklı bir metot izlenir. Bağımlılık maddeleri etraflıca tanıtılır. Maksat; anne-baba evladını ne tür bir tehlikeden koruması gerektiğini bilsin. Ancak millî eğitim yetkilileri sürecin genelinde ebeveynlerden şikâyetçi. Sebep; öğrencilerin karşılaştığı tehlikeler ve önlemleri, öğretmen, öğrenci ve veli arası sağlıklı iletişim ve ergenle diyalog konularının ele alındığı etkinliklere katılımın istenen seviyeyi yakalayamaması. Mesela çocuğu ilk ve ortaöğretime gidenlerin özellikle iştirak etmesi gereken 200’er kişilik toplantılara 2008’de devam edenlerin sayısı 983 bin 992’ydi.

Son 3 yılda karşılaşılan zorluklar yalnız anne-babalardan kaynaklanmıyor. Öğretmen ve okul idarecileri de ‘kara liste’de. Onların kabahati ise yardımcı doküman ‘Madde Kullanımı Önleme Kılavuzu’ isimli kitabı ‘kalınlığını’ bahane ederek ‘okumama’. 175 sayfalık eser gözlerde büyütülür. Bunun üzerine ebeveynlere, okul idarecilerine, rehber ve sınıf-branş öğretmenlerine hitap eden 4 ayrı kitapçık hazırlanır. 16’şar sayfalık yeni dokümanlara ilkinden çok rağbet gösterilir…

Gelelim İstanbul’daki sistemin işleyişine… Üç yıl önce Yeniden Eğitim ve Sağlık Derneği’nin verdiği kurslarda maddeyle mücadele eğitimi alan öğretmenler, okullarında aynı süreci rehber, sınıf ve branş öğretmeni arkadaşlarına uygular. Bir süre sonra da ‘madde müdahale’ namıyla 15 öğretmenden müteşekkil bir ekip kurulur. Hâlihazırda burada görev alanlar İstanbul genelinde ‘önleme’ hizmeti veriyor. Çalışmaları bizzat Güner Ergenç koordine ediyor. Bir öğrencinin madde kullandığı bilgisi üzerine harekete geçen ekip üyeleri tüm programlarını buna göre ayarlıyor. Yarım saat gibi kısa sürede öğrencinin okuluna giden ekip evvela çocukla ya da duruma göre rehber öğretmen ve idarecilerle görüşüyor. Talebeyi maddeye meylettiren sebepleri tespit için bilhassa gayret ediliyor. Ailenin sosyal ve mali durumu, arkadaş çevresi, yaşanan sıkıntılar hep dikkate alınıyor. Birkaç gün devam eden inceleme neticesinde raporlar hazırlanıyor ve mülki amir Ergenç’e sunuluyor. Öğrenciye ‘bağımlı’ teşhisi konulursa anında ilgili sağlık kuruluşlarına yönlendiriliyor. Tedavi masrafları çoğu zaman valiliğe bağlı sosyal yardımlaşma vakıflarından karşılanıyor. Sonrasında da öğrenci yalnız bırakılmıyor. İlletten kurtulduktan sonra eğitime devamı sağlanıyor. Mümkünse kendi okuluna, değilse başkasına kaydettiriliyor. İhtiyaç hâlinde psikolog desteği alıyor. Yer yer aynı sıkıntıları yaşayan arkadaşlarına yardım etmesi gerektiği belirtiliyor.

ANINDA OKULDAN ATILMA YOK!

Tabii tüm süreçte ‘gizliliğe’ hassasiyetle dikkat ediliyor. Eğer anne baba direkt millî eğitime başvurmuşsa olayla doğrudan 15 kişilik ‘madde müdahale ekibi’nden bir öğretmen ilgileniyor. Okuldaki öğretmen ve idarecilere öğrencinin durumundan bahsedilmiyor. Öğretmen ya da okul idarecilerinin öğrenciyi tespiti söz konusuysa arkadaşları ve diğer öğretmenler bundan haberdar edilmiyor. Tabii bu akış için önce anne-baba ve öğrencinin güveninin sağlanması gerekiyor. Çünkü ‘okuldan atılma korkusu’ her ikisini de engelleyen en önemli sebep. Ancak öğrenci “Ben destek ve tedavi sürecini kabul ediyorum” şeklinde yazılı beyanda bulunursa ‘asla’ okuldan atılmıyor. Herkesin, hele de ergenlik çağındakilerin, hata yapabileceği gerçeğinden yola çıkılarak gençlere fırsat sunuluyor.

Fakat iş burada bitmiyor. Madde batağından kurtulan biri için en tehlikeli nokta aynı hataya tekrar düşmesi. Anne-baba evladına sahip çıkmaz, onunla ilgilenmez, çocuk okulda sosyal aktivitelere yönlendirilmez, öğretmen ve idarecileri tarafından takip edilmez, kötü arkadaş çevresinden kurtarılmazsa kazanılmış bir mücadelenin başa dönmesi kaçınılmaz.

Maddeyle mücadelede dert yanılan hususlardan biri de medyanın meseleye bakışı. Son haftalarda gazete ve televizyonlara yansıyan uyuşturucuya bulaşan öğrenci sayısının arttığı, hatta kullanım yaşının ilköğretim kademesine kadar indiği yollu haberler gerçeği tam yansıtmıyor. Çünkü idareciler ısrarla “Geçmiş dönemlerde kaç öğrencinin uyuşturucuya bulaştığına dair elimizde istatistik yok. Evet, bugün bir artış var ama ‘bildirim’de. Aile ve öğrenci güvendikçe bize başvuruyor. Belki artıyor belki azalıyor kullanım; ama işleyen bir mücadele var. Asıl bu görülmeli.” diyor. Onlara göre sağlıklı bir karşılaştırma; ancak 5 yıl sonra mümkün.

Beni eski arkadaşlarımdan uzak tutun!

Daha 15 yaşında. Altı ay gibi kısa sürede içine düştüğü hatanın ezikliğiyle ismini vermek istemiyor. Kendi tabiriyle kötü arkadaş kurbanı. ‘Canım ne olacak ki’ diye almış ilk hapı; ama iş eroine kadar uzanmış. Sonra okuldan kaçmalar, arkadaşlarıyla sahil kenarlarında vakit geçirmeler gelmiş. Başta hâlinden memnunken zaman geçtikçe içine saplandığı batağı fark etmiş. Okulda öğretmenleri ve idarecileri anlamış madde kullandığını, sonra iyi bir rehberlik aşamasıyla tedavi sürecini kabul etmiş. Üç aylık başarılı bir tedavinin ardından iki hafta önce hastaneden ayrılmış. Ancak bu zaman diliminde tekrar aynı arkadaş grubuyla buluşmuş ve ‘kendime sahip olamazsam her şeyi baştan yaşarım’ korkusuyla okuldan ayrılmaya karar vermiş. Ancak Güner Ergenç ile diyalogları ikna olmasına yetmiş. Tek bir şart ileri sürmüş yeniden okumak için: “Beni eski arkadaşlarımdan uzak tutun. Onların bulunmadığı bir okula gitmek istiyorum.” Kabul edilmiş bu arzusu. Şimdi ortaöğrenimine devam ediyor. Ailesi ve birkaç kişi dışında kimse neler yaşadığını bilmiyor.

 Babası iş göremeyecek kadar hasta. 5 kardeşi var. O ailenin ikinci çocuğu. Annesi hizmetçilik yaparak ailenin geçimini sağlamaya çalışıyor. Kıt imkânlarla boğuşan anne tüm çocuklarını okutma gayretinde. Olanlardan zaman zaman kendini sorumlu tutuyor. Fakat onun da elinden gelenler sınırlı. İlköğretim 7’nci sınıfa kadar başarılı, sonra batağa saplanan kızına bakışında eziklik ve şefkat iç içe. Aralarındaki bağ eskisinden daha sağlam artık. Anne evladının tekrar aynı sıkıntıları yaşamaması adına elinden ne gelirse yapmaya hazır. “Temizlikten kazandığım son kuruşuma kadar onların.” diyor.

Bundan sonraki süreç daha umut dolu onun için. Millî eğitimin ekibi takip edecek. İlk bir ay en az haftada iki defa hasbıhal edilecek. Sonraki aylarda bu haftada bire, iki haftada bire düşecek. Fakat ihtiyaç hâlinde daha sık görüşülebilir. Psikolog desteği de alacak. Üstüne aileye Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan destek sağlanacak. Hasılı bundan sonrası; onun karar ve davranışlarıyla şekillenecek. Şimdiki kurtulma azmi devam ederse eski kötü günlere dönmeyeceği kesin. Kendini hazır hissettiğinde millî eğitim yetkililerinin ondan küçük bir ricası olacak: “Bize güveniyorsan, senin gibi madde sıkıntısı çeken bildiğin arkadaşlarınla bizi tanıştır ve onları da kurtaralım.”

Evladına güven; ama o bir ergen!

Bakırköy Lisesi öğretmenlerinden Berrin Bağdatlı millî eğitimin 15 kişilik ‘madde müdahale ekibi’nden. Her ne kadar bu tür çalışmalarla 1998’de tanışsa da yoğunlukla görev alması son 3 yılda gerçekleşir: “11 yıl önce madde bağımlılığı hususunda formatör eğitimi aldım. O tarihten bu yana mücadele konusunda çaba sarf ediyorum.” Bağdatlı, tıp sahasıyla kendi gayretleri arasına bir çizgi çekiyor. Hekimlerin işini ‘bağımlı kurtarma’ şeklinde tanımlarken kendi faaliyetlerinin sınırını ‘bağımlılığa geçişi önleme’ diye belirliyor. Bunca senelik tecrübeleri etrafında bağımlılıkla ilgili temel prensipleri, ‘ergene güvenilmesi ama yaşadığı sürecin es geçilmemesi ve her sosyal sınıftan gencin bir gün maddeyle karşılaşabileceğinin baştan kabul edilmesi’ noktasında topluyor. Bağdatlı, şu uyarıları dile getiriyor: “Toplum genelinde yanlış bakışlar var. Mesela kimi aileler ‘Benim çocuğum asla yapmaz!’ tepkisi veriyor. Bu yanlış. Onlar ergenlik çağında. Her türlü hataya düşebilir; ama maksat çok büyük sıkıntılara yol açacak noktaya gitmesini engellemek. Bir de maddenin çok zengin ya da fakir ailelerde görüldüğü kanaati var. Bizim madde tanımımızda sigara ve alkol da var. Buradan bakınca her sosyal tabaka kendine göre bir illete bulaşabilir. Biri uyuşturucuya, başkası tinere bulaşabilir. Hasılı sert çizgilerle belirleyemezsiniz.”

Bağdatlı, ebeveynlere evlatlarıyla dengeli bir iletişim kurmalarını ve onları takip ederken hayatlarına fazla müdahale etmemelerini tavsiye ediyor. “Bir veli, çocuğu banyoda biraz fazla kalınca pencereden onu takip ediyormuş. Bunlar yanlış. Onların hayat alanlarına fazla karışma tam ters etkiler ortaya çıkarıyor.” Peki, nasıl bir yol izlenecek? Onu bunaltmadan çok iyi gözlemleyecek, aralarındaki güveni yıpratmamaya gayret edecek, herhangi bir madde kullandığını anladığında ani tepkiler yerine ileride karşılaşabileceği problemleri nazara verecek ve hepsinden önemlisi her çocuğun fıtratına uygun bir iletişim kurulacak: “Her insan aynı değildir. Mesela vakaya gidiyoruz evvela onun nelerden hoşlandığını, geleceğe dönük hangi kaygıların onu frenlediğini, gelecek hedeflerini anlamaya ve buna göre bir dil kullanarak problemi halletmeye çalışıyorum. Ailelere ‘şunlara dikkat edin’ deriz ama bunlar genel kurallar. Özelde herkes kendi çocuğunu uzmanlardan iyi tanır. Burayı çözüp ona göre hareket etmek lazım.”

Ve son uyarı… Arkadaş ortamı çok önemli. Ancak anne babaların ‘şununla arkadaşlık kur, bununla kurma’ ikazları hiçbir zaman nihayete ermiyor. Bu sebeple daha ‘ilköğretim’ yıllarından evlatların sosyal çevresi belirlenmeli. 14-15 yaşındaki gence ‘sağlıklı bir ortama kavuşturayım’ mantığıyla ‘gel seni yüzmeye yazdıralım’ denirse ‘Ne alaka?’ tepkisi ortaya çıkar. Çocuk arkadaşlarını kendi seçebilir; ama ortamı da aile oluşturabilir. Ergenlik çağında yasaklayıcı dil yerine erken dönemde diyalog ve belirli özgürlük alanı sağlayıcı kontrolle çözüme kavuşulur. Tüm bunlara rağmen hataya düşemez mi? O da mümkün; ancak tedbirler bu risk oranını aşağıya çekecektir.

OKULLARA VE CİNSİYETE GÖRE MADDE KULLANIM YAYGINLIĞI

Okul                          

Durumu         Cinsiyet  Sayı     %         Sayı     %         Sayı     %         Sayı     %

                        Erkek   2826    44.7     16        0.3       42        0.7       2884    50.8

                        Kız       2765    48.7     18        0.3       15        0.3       2798    49.2

İlköğretim       Toplam 5591    98.4     34        0.6       57        1.0       5682    100

                        Erkek   2374    46.4     38        0.7       63        1.2       2475    48.3

                        Kız       2598    50.8     22        0.4       24        0.5       2644    51.7

 Lise                Toplam 4972    97.1     60        1.2       87        1.7       5119    100

                        Erkek   484      37.8     18        1.4       17        1.3       519      40.5

                        Kız       753      58.8     7          0.5       2          0.2       762      59.5

   Üniversite  Toplam 1237    96.5     25        2.0       19        1.5       1281    100

 

Küçük tedbirlerle gelen büyük neticeler

Madde bağımlılığına karşı İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü’nün hazırladığı kitapçıklar anne-babalara, rehber, sınıf ve branş öğretmenleri ile okul idarecilerine ayrı ayrı tavsiyeler içeriyor. Ebeveynlerin yapması gerekenler genelde şu başlıklarda toplanıyor:

 Madde kapsamına sadece hap ve uyuşturucular girmiyor. Sigara ve alkol de bu sınıftan.

 Sadece zengin ya da fakir ailelerin çocukları maddeye bulaşmıyor, hepsi risk altında.

 Ergenlik dönemindeki çocuk için arkadaş çevresi anne-babanın önüne geçer. Arkadaşlarını tanımak, hatta aileleriyle tanışmakta fayda var.

 Ergende gözüken en önemli özellik meraktır. Bu onu iyi yönlere sevk edebileceği gibi maddeye de bulaştırabilir. Bir gruba aidiyet arzusu, arkadaşlara ‘hayır’ diyememe, ‘tek seferden bir şey olmaz’ gibi bakış çocuğu bağımlılığa sürükler.

 Kimi anne-babalar ‘biz de genç olduk’ mantığıyla hareket ediyor. Eskiyle yeni dönem arasında çok fark var. Aileler şimdinin şartlarını kabul etmeli ve buna göre davranmalı.

 Çocukların korunmasında aile ve eğitim kurumu işbirliği çok önemli. Okullardaki bilgilendirici toplantılara veliler mutlaka katılmalı.

 Anne-baba çocukların ilk rol modelidir, onlarda gördükleri alışkanlıkları tabii kabul ederler. Sigara ya da alkol kullanan ebeveynin ‘asla kullanma’ diye çocuklarını uyarması netice vermez. Bunlar daha ağır bağımlılık maddelerine giden ilk basamaktır.

 Gencin madde kullandığını en iyi kan ve idrar testiyle anlayabilirsiniz; ama bu güven duygusunu zedeleyebileceğinden uygun bir yöntem olmayabilir.

 Madde kullananlarda ani davranış değişiklikleri ortaya çıkar. Önce arkadaş çevresini değiştirir. Kimlerle arkadaşlık ettiğine dikkat edilmeli.

 Maddeye bulaşan bir genç, aileden uzaklaşmaya başlar, saldırganlaşır. Kendini yalnızlığa iter. Her zamankinden fazla para harcar. Okul devamsızlığı artar ve başarısı düşer. Ancak bu özellikler ergenlik sürecinde de görülebileceğinden ‘kesin emin olmadan’ madde kullanımıyla suçlanmamalı. Bu onu sizden daha çok uzaklaştırır. 

 Ergenlik ile madde kullanımı arasındaki en belirgin fark ilkinde genç dış görüşüne aşırı özen gösterir. Ancak dış görünüşe özen göstermiyorsa da yine temkinli davranılmalı çünkü depresyon hâllerinde de bu gözükebilir.

 Madde kullananın uyku düzeni bozulur. Dalgın, unutkan, hâlsiz, yorgun gözükebilir. Yürüme ve konuşmada güçlük, ağızda kuruluk, burunda kızarıklık, kilo kaybı, aşırı terleme, titreme, kusma, bulantı gibi belirtiler gözlemlenebilir.

 Yine eklemlerde ağrı, kramp, esneme, kaşıntı, vücutta yara ve enjektör izi, ciltte renk değişikliği ve iltihaplı yara görülebilir.

 Tüm şüphelenme sürecindeki en büyük hata kesin emin olmadan ve kendini hazır hissetmeden çocukla konuşmaktır. Gencin konuşmayı kabul etmemesi durumunda güvenilen aile büyüklerinden, öğretmenlerinden, uzmanlardan yardım alınabilir. İnkâr ederse ısrar edilmemeli, konuşmak isterse her zaman dinlenebileceği söylenmelidir.

 Çocuk madde kullandığını kabul eder ve tedavi görürse sonrasına çok dikkat edilmeli. Onu bu batağa sürükleyen çevreden kurtarılmalı, onunla sevgi temelli bir dilde iletişim kurulmalı. Baskıcı, yaptırımcı davranışlardan kaçınılmalı, başkalarıyla kıyaslanmamalı, düştüğü hata başına kakılmamalı, kötü günlerin anılarında dolaşılmamalı bilhassa okulda öğretmenleri ve idarecileriyle iyi iletişim kurulmalıdır. Aksi takdirde aynı sıkıntıları tekrar yaşaması kaçınılmazdır.

Bu haber toplam 6171 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.