Aşk Birliktelik ve Sadakat Analizleri

Aşk Birliktelik ve Sadakat Analizleri
Deneyimli bir psikoterapist olan Alper Hasanoğlu, kişisel ve mesleki deneyimlerinden yola çıkarak 'Bir Terapistin Arka Bahçesi' isimli bir kitap yazdı...

Aşk, birliktelik ve sadakat üzerine ilginç yorumlar…

Deneyimli bir psikoterapist olan Alper Hasanoğlu, Bir Terapistin Arka Bahçesi'nde kişisel ve mesleksel deneyimlerini sanatsal duyarlığın özgün bakış açısıyla değerlendirip yorumluyor.

Bu kitapta hayatın anlamı, can sıkıntısı, aşk, birliktelik ve sadakat konularında birbirinden ilginç metinler bir araya geliyor.

Bireyin kendini tanımasını, kendisiyle yüzleşmesini, ikili ilişkilerde ötekini anlamasını ve dinlemesini derinliğine ele alan yazar, edebiyata uzanan imgeler dünyası eşliğinde yepyeni bir pencere açıyor.


Yazdıklarım, terapi hastalarımın beni yönlendirdiği bir okumanın sonucu' diyen Alper Hasanoğlu, hayatın bir anlam kazanması için bulduğu yöntemi; ötekini dinlemek, okumak ve yazmak olarak açıklıyor. Akşam Gazetesinden Sibel Ateş YENGİN, Okuyarak kendimizi iyileştirebileceğimiz görüşüne inanan Hasanoğlu ile aşk ve ayrılık acısını konuştu...


- 'Her şeye rağmen hayata evet' diyebilmek her zaman mümkün mü?
Çok ağır depresyonda olan ve intihardan başka çıkış yolu göremeyen hastaların, depresyonu yendiklerinde nasıl bir güçle hayata bağlandıklarını gördüm. Bu bana yalnızca psikiyatr olarak değil, insan olarak da ayrı bir direnç kazandırdı. Her şeyin tükendiğini sandığımız anlarda bile hayatın bize ne gibi sürprizler hazırladığını bilemeyiz. Unutmamalıyız ki yalnızca bir tane hayatımız var ve acı çekmek de bu hayatın anlamlı parçalarından biri.   

- 'Aklın bittiği yerde aşk başlar' diyorsunuz, öyleyse aşk bir akıl hastalığı  mıdır?
Her türlü çılgınlığı, gözüpekliği yaptığınız, hiçbir şeyi umursamadığınız, aşık olduğunuz zamana kadar hayatınızın en önemli şeyleri olarak görünen işinizi, eşinizi, çocuklarınızı göz ardı etmenize neden olan bir akıl hastalığı değil de nedir? Kim hayatında böyle bir deliliği bir kerecik olsun yaşamak istemez? Neden en çok sevilen romanlar aşk romanları; en çok seyredilen filmler aşk filmleri ve en güzel şiirler aşk şiirleridir? Nazım Hikmet'in hayatının son yıllarında neden daha fazla aşk şiiri yazmadığına hayıflanmasını hep çok anlamlı bulmuşumdur. Bu delilik hali, istenen bir haldir yani.

AŞK YARALARIMIZI DA  SEVMEYİ ÖĞRENMELİYİZ
- Bir yazar ve psikiyatr olarak size göre aşkın yürekte açtığı yaraların kapanması mümkün mü?
Olması gereken, durumu kabul edebilmek ve hayatımızın parçası olarak görebilmek. Nedense bize acı veren şeylerden kaçmaya, yalnızca bize zevk veren, hoşumuza giden şeylerin hayatımızda olmasına odaklanmış durumdayız. Bu öğrenilmiş bir durum, böyle öğrettiler bize. Halbuki acıya da zevke de aynı nesnellikle yaklaşabilsek, onu yorumlamadan, olduğu gibi kabul edebilmeyi başarabilsek ne kadar başka türlü olurdu hayatımız. Aşkın yürekte açtığı yaraların kapanması, o yaralarımızı sevmeye başlamamızla mümkündür.

- 'Yaşama sebebimsin' demek 'sen olmazsan ben de yokum' anlamına geliyor ki böyle olunca burada bir bağımlılıktan söz edebilir miyiz?
Evet, kesinlikle! Bir insana bu kadar büyük bir sorumluluk yüklemek, karşı tarafı önünde sonunda çok yoracak ve bizden uzaklaştıracaktır. Erich Fromm'un 'Sevme Sanatı' adlı kitabında dediği gibi, 'Sana ihtiyacım olduğu için seni seviyorumdan, seni sevdiğim için sana ihtiyacım var'a ulaşabilmek gerekir.' Yoksa yaşadığımız şey yalnızca bir bağımlılık olacak, ilişkinin merkezinde sevgi değil, ihtiyaç duracaktır. Bu da en ufak bir terk edilme riskinde kişinin dehşet duygusuna kapılmasına ve terk edilmemek için kişiliğinden ödün vermesine neden olacaktır. 

- İnsan aşkını bulduktan sonra neden bir başkasını yeniden denemekte ısrar eder?
Bir ilişkide en çok aranan ve temel  gereksinim güvenli bir bağlanmadır. İnsanın diğer temel gereksinimi ise bağımsız olmaktır. Küçük bir çocuk yeni bir ortama girdiğinde annesinin dizinin dibinden ayrılmaz ama ortamın güvenli olduğunu anladığı anda ona heyecan verecek bir şeyler aramaya başlar. İnsan  güvenlik ve heyecan arasında gidip gelen bir ruha sahiptir. Bunu kadın-erkek ilişkilerine aktardığımızda şunu görürüz; aşık olduğumuz, güvenle bağlandığımız kişiyle yaşadıklarımız tekrara, rutine dönüştüğü andan itibaren sıkılmaya, yeni bir şeyleri aramaya başlarız. Heyecan bilinende değil, maalesef hep başkasında, tanımadığımız ötekindedir. Bir başka önemli neden de aşık olduğumuz kişiden tek şey bekleriz: Her şeyi! İyi bir sevgili, iyi bir dost, iyi bir ev kadını/erkeği olmasını, çok iyi sevişmesini, hep destek vermeye hazır olmasını. Kim bu kadar çok beklentiyi karşılayabilir ki? Bir gün gelir, Roland Barthes'ın dediği gibi 'Sevgilinin burnunun ucunda bir sivilce olduğunu fark ederiz. Ve bu sivilce büyür, büyür ve bütün yüzünü kaplar.'

Aktüel Psikoloji & Sibel Ateş YENGİN / Akşam

İlgili Haberler
Bu haber toplam 9925 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum